Herkesin görmek istediği kişi olmak için çok çaba harcadım. Ama sonunda anladım ki, en büyük hapishane başkalarının beklentileri içinde yaşamaktı.
Jim Carrey
Ben Jim Carrey değilim.
Jim Carrey sadece bir karakterdi, tıpkı oynadığım roller gibi.
Hepimiz toplum tarafından yaratılmış maskeler takıyoruz.
Ama aslında kim olduğumuz sürekli değişiyor.
Bir gün başarılı bir aktör olabilirim, ertesi gün hiç var olmamış gibi hissedebilirim.
Kim olduğunuzu düşündüğünüz şey sadece bir illüzyon.
Sahnede, kamera karşısında ya da bir galada olduğumda herkes beni izlerdi.
Gülümsemek zorundaydım. Parlamalıydım.
Marilyn asla üzgün olmazdı.
Ama bazen, partiler bittiğinde ve odamda yalnız kaldığımda, aynadaki kadına bakar ve gözyaşlarımın makyajımı yavaşça akıttığını izlerdim.
O an, Marilyn'in yüzünün yavaş yavaş kaybolduğunu görürdüm.
Ve altından kim çıkardı, biliyor musunuz?
Küçük bir kız.
Yetimhanede büyüyen, sevgisiz geçen yılların ağırlığını taşıyan bir kız.
Norma Jeane. Ama kimse onu görmek istemezdi.
Herkes Marilyn'i istiyordu.
O yüzden gözyaşlarımı siler, makyajımı tazeler ve yeniden Marilyn olmaya devam ederdim.
Marilyn Monroe, 5 Ağustos 1962'de Los Angeles'taki evinde ölü bulundu.
Ölümü, henüz 36 yaşındayken trajik bir şekilde gerçekleşti.
Ölümünden önceki birkaç hafta boyunca, ruhsal ve duygusal zorluklarla mücadele ediyordu.
Charlie Chaplin, sinema tarihinin en büyük ikonlarından biri oldu.
Hepimiz onu neşeli, komik ve enerjik biri olarak tanıyor olsak da, çocukluğu sefalet içinde geçmişti.
Annesi akıl hastanesine yatırılmış, babası onu küçük yaşta terk etmişti.
Güçlü görünmek zorunda olması sadece bir imaj yaratma çabasıydı.
Ama sahne dışında yalnız, kırılgan ve düşünceli biriydi.
Komedi, onun maskesiydi. Kendi gerçekliğini şu cümleyle tanımladı:
Gözyaşları olmadan yaşamak istiyorsanız, asla maskenizi çıkarmayın.
Ama unutmayın, bir gün o maske sizin gerçek yüzünüz olacaktır.
Kişilik, bireyin inançlarını, değerlerini ve duygu dünyasını yansıtan öznel bir varoluş alanıdır.
İmaj ise toplum tarafından kabul görmek için bilinçli veya bilinçsiz olarak inşa edilen dışsal bir formattır.
Güncellendiğimiz çağda birey, kendisi ve dışarıya sunduğu imaj arasında sürekli bir gerilim ve çatışma içindedir.
Maalesef ki içinde bulunduğumuz distopik toplum, kişiliğin içsel dünyasından çok, bireyin nasıl göründüğüne ve imajına odaklanmakla meşguldür.
İmaj ve kişilik arasında sıkışmak, özellikle modern toplumun beklentileri ile bireysel benlik arasındaki çatışmadan kaynaklanır.
İnsan, hem kendisi gibi olmak ister hem de çevresine uygun bir imaj çizmek zorunda hisseder.
Bu sahte imaj, bazen bir maskeye dönüşebilir.
Dışarıdan güçlü, mutlu, başarılı veya cool görünebiliriz ama iç dünyamızla uyumsuz bir kimliği sürdürmek zamanla yorucu olur.
Kendi benliğimizle çelişmek, kaygı ve tatminsizlik yaratır.
Zaman içinde, birey var olduğu karakterin yeterli olmadığını düşündüğünde, kendini kabul ettirmek veya korunmak için farklı kimlikler yaratır.
Ancak bu maskeler ve kimlikler zamanla ağırlaşır ve gerçek benliğimizden uzaklaşmamıza neden olur.
"Beni, benim gösterdiğim şekilde, benim yarattığım kurgusal imajımdan tanıyın" dercesine gösterişli imajlar oluşturmak için adeta zemin hazırlanıyor.
Büyük ihtimalle sosyal medyanın cazibesi ve olmazsa olmazı, modern insana istediği gibi görünür olma özgürlüğü tanımış olmasından kaynaklanıyor…
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kırılganlık, korku, kaygı, yalnızlık…
Maskeleri ne kadar uzun süre takarsak, yarattığımız imajla gerçek benliğimizi o kadar derine gömeriz.
Özellikle hayatın çok hızlı aktığı dijital parametrelerin bir öncekinin önüne geçtiği çağda, birey kendisini olduğu gibi var etmekten çok, sosyal mecraların gözünde nasıl algılandığını şekillendirmeye çalışmakla meşguldür.
Mutlu görünmek, fit olmak, felsefi cümleler kurmak, güzel eserler vermek, karşı mahalleye çok farklı bir imajla görünerek kabul edilmek, onaylanmak, beğenilmek isteriz.
Sosyal medya, kariyer hedefleri ve toplumsal statü kaygıları, bireyin kendisini "pazarlanabilir" kılmasını zorunlu hale getirmiştir.
Ancak bu süreçte, kişi kendi özünden uzaklaşma ve yabancılaşma riskiyle de karşı karşıya kalmaktadır.
Aynı zamanda gerçeklikle göstergeler arasındaki frekans kaybını derinleştirmektedir…
Bu perspektiften bakıldığında, bireyin sunduğu imaj, yalnızca kendisinin bir uzantısı değil, aynı zamanda toplumun beklentilerine verilen bir yanıttır.
Ancak bu performans zamanla bireyin gerçek benliğiyle çelişmeye başlar ve kimlik bunalımını kaçınılmaz kılar.
Sürdürülebilir mutluluk ve huzur, ancak bireyin kendisiyle barışık olmasıyla mümkündür.
Toplumun beklentilerine göre şekillenmek yerine, kendini olduğu gibi kabul etmek ve doğal haliyle yaşamak, uzun vadede daha sağlıklı bir psikolojiye ve daha sağlam ilişkilere yelken açar.
Sonuç olarak, imaj ile kişilik arasındaki sıkışmışlık, modern bireyin en büyük varoluşsal meselelerinden biri haline gelmiştir.
Toplumun beklentileri ile bireyin gerçek kimliği arasındaki dengeyi kurabilmek, sahte bir benlik inşa etmeden var olabilmenin temel anahtarı olmaya devam edecektir.
Özellikle dijital çağın getirdiği görünürlük baskısı, bireyleri olduklarından farklı görünmeye yönlendirir.
Ancak bu yapay kimliklerle, uzun vadede psikolojik olarak pişmeden yanar, demlenmeden bayatlarız, yeni yeni imajlar yükselterek eskileri çürütürüz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish