Hegemonya projeleri ile Lübnan krizini yönetememe arasında!

Lübnan halkının sayfayı çevirme ve tam bir değişim gerçekleştirme emellerine yatırım yapmayı ihmal etti

Fotoğraf: AA

Lübnan'ın içine itildiği uçurumun dibi olmadığı gibi, dolar kurundaki astronomik yükselişin de tavanı yok.

Lübnan'da egemen siyasi sınıfın, hem siyasi ahlak hem de değerlerde bir çöküşü yansıtan bir 'uzlaşma' ile makam ve kazanımları paylaşmak karşılığında ülke yönetimini Hizbullah'a teslim etmesi, devletçiğin ülkenin karar mekanizmasını kontrol etmesi ve Lübnanlıların boğulması, kaçınılmaz olarak geniş halk çevrelerini etkileyen ekonomik, finansal ve toplumsal çöküşlerle somutlaşmalıydı.

Bu sahnenin ortasında, katil rejim, çaresizliğin kuşattığı, dünyaları kararmış birkaç kişiyi öldürdü.

Günlerdir, yanlış bir şekilde 'intihar' olarak adlandırılan soğukkanlı cinayetler işleniyor!

Bir hafta içinde ailelerinin ihtiyaçlarını karşılayacak güçleri ve çalışmak amacıyla göç etme fırsatları kalmadığı için kendilerini köşeye sıkışmış hisseden 40 ila 50'li yaşlar arasında 4 erkek intihar etti!

Bu 4 kurban, geçmişe göre oranları genişleyerek yüzde 32'ye yükselen bir olgunun örneği.

Despot yönetim ise sanki bu intiharlar başka bir ülkede yaşanmış gibi davrandı.

Endişe ve sıkıntı belirginleşir, umutsuzluk genişlerken tek bir yetkilinin bile kılı kıpırdamadı, despot yönetim bundaki payını kabul edip özür dilemedi.

İşsizlik oranı yüksek, iş imkanları yok, çözüm kapıları kapalı, enflasyon her şeyi tüketiyor.

Tüm ülke, Escobar'ın 'marifetlerinin' yanında çirkin bir şaka gibi kaldığı en tehlikeli mafya ittifakını oluşturan milisçi-bankacı bir siyasi oluşumun hegemonyasının faturasını ödüyor!

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Dolayısıyla krizin patlak vermesinin ve Lübnanlıların cehenneme gönderilmesinin üzerinden 3 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen tek bir hırsızdan bile hesap sorulmadı.

Buna rağmen işleri yürütme hükümeti gerçeküstü bir söylemle vatandaşlara şöyle sesleniyor:

Bizimle birlikte katlanmalısınız!


Riyad Selame hakkında dava açılmış ve 15 Mart'ta 'yolsuzluk, sahtecilik, kara para aklama ve yasadışı yollarla zenginleşme' suçlamalarıyla hakim karşısına çıkacak olabilir, ama amaçlarının, Lübnan yargısının hakkında daha önce iddianame hazırladığı gerekçesiyle onu Avrupa'nın kovuşturmasından korumak olduğu ortaya çıktı.

Böylece daha sonra yargılama sonucunda kamu malına karşı bir suç işlemediği, zimmete para geçirme suçlamasının ise zaman aşımıyla düştüğü iddia edilerek Selame'yi aklayacaklar.

Geçtiğimiz yıllar içinde, dış güçler siyasi sınıfa, birbirini izleyen hükümetlerin vadettiği ve Lübnan'ı kurtuluş yoluna sokacak reformları uygulama çağrısı yapmayı kesmedi.

Ancak uygulamalar, verilen sözlerden vazgeçildiğini ve ulusal çıkarlara sırt çevrildiğini gösteriyor.

Siyasi sınıfın değişmeyen önceliği yağmaya devam etmek ve yağmacıyı korumak oldu ve olmaya da devam ediyor.       

Lübnan felaketi, 2005 yılına kadar anayasayı ayaklar altına alan ve Suriye işgalinin gücüne dayanarak ülkeyi yöneten siyasi sınıfın suçlarının boyutlarını gözler önüne seren '17 Ekim' devrimiyle başlamadı.

2005'ten sonra da birbirini takip eden parlamentolar ve 'Ulusal Birlik' hükümetleri Suriye işgali yerine Hizbullah ile ortaklık kurdu.

2008'de Beyrut'u işgalinin ardından 'engelleyici' veya 'garantili üçte bir' yeniliğini kabul ederek ona bir de yönetimde veto yetkisi sundular.

Bu yetki karar alma mekanizmaları üzerindeki hakimiyetini ve kontrolünü sağlamlaştırmasını sağladı.

4 Mart'ta Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, "Bakanın siyasi güçlerle ilişkisi, aday gösterilmesi ve parlamentonun güvenoyunu almasının ardından sona ermektedir" dedi.

Bu açıklama, Irak'ta yürütme yetkisinin kullanılması konusunu mercek altına alıyordu.

Zira görünen o ki Irak'ta yürütme organı, Lübnan'da 90'lı yılların başında başlayan en çirkin uygulamaları kopyalamış.

Eski Lübnanlı bakanlardan Albert Mansur 'Taif'e Karşı Darbe' adlı kitabında bu durumu derin bir şekilde anlatır:

Bütün önemli ve temel kararlar bakanlar kurulu dışında alınırdı ​​ve ardından teyit etmesi için kurula sunulurdu. Kararlar, bakanlar kurulunun onayına sunmak için onun dışında hazırlanmazdı, onun dışında alınıp sadece onaylaması için ona sunulurdu. Yani kararlar bakanlar kurulunun yerine alınırdı ve o sadece onay verirdi.


Hatırlatmak gerekirse, Lübnan, Abdulhalim Haddam'ın fikri olan 'troyka' (üçlü yönetim) ile bu dönemde tanıştı.

Amaç, hiçbir anayasal gerekçe olmaksızın bakanlar kurulunun yetkilerine el koymak, kamu harcamalarını ve memur atamalarını kontrol etmek için 3 başkanın (cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanı) cumhurbaşkanlığının yerini almasıydı.

Ardından çember ganimetçi ve mezhepçi kota sisteminin diğer taraflarını kapsayacak şekilde genişledi. Kurumlar bu tarafların liyakatsiz takipçileriyle dolduruldu.

Eski bakanlardan Adil Afyoni, Lübnan'da yönetime hakim olan güçlerin 'pazarlıkçı bir oligarşi' olduğunu ortaya koyar ve onları şöyle tanımlar;

5 veya 6 tarafın birbiriyle anlaşmadan herhangi bir karar almadığı ve her tarafın herhangi bir icraatı engelleme hakkının olduğu ters bir piramittirler.


Tecrübesine dayanarak tüm bunların hedefinde para olduğunu gösterir ve finansman sürecinin nasıl işlediğini şöyle açıklar:

Siyasi faaliyetleri, kişisel çıkarları, kayırmacılığı ve seçimleri finanse etmek için devlet imkanlarını ve tesislerini siyasi partiler yararına kullanır.


Doğal olarak bu oligarşi ile birlikte cumhurbaşkanı seçimi bir maskaralık, hükümetlerin kurulması bir trajedi, meclislerin çalışmaları bir maskaralık haline geldi.

Yönetimi ele geçirenlerin cumhurbaşkanlık makamındaki ve yürütme otoritesindeki boşluk üzerine bahis oynadıkları bu dönemde olup biten her şey, kriz yönetimi sınavından kalan güçlerin her birinin, elbette aralarında farklılıkların olduğu, ülke çıkarlarını ve vatandaşların acılarını hesaba katmayan kendi hegemonya projesini sunduğunu teyit ediyor.

Bu yolda en öne çıkan araçları, anayasal sistemin döngüsünü işlemez hale getirme gücüdür.

Çökmüş Lübnan Cumhuriyeti'nin topraklarına yayılmış derin çatlaklara ve aralarına sızan intihar olaylarına rağmen, Lübnan'ın yaşadığı depremin ve Beyrut patlamasının üzerinden atlayarak iktidarı ele geçirme bahisleri oynuyorlar.

Geçtiğimiz günlerde Maruni Patriği bu yönelimden şu sözlerle bahsetti:

Siyasetçilerin, partilerin veya meclis içindeki blokların hiçbiri Lübnan'ı tam bir çöküşten kurtaracak tek bir ciddi proje sunmuyor!
 


Ekim Devrimi'nin yaptığı şey, siyasi sınıfın işlediği suçların boyutlarını, devleti rehin alma ve ülkeyi köklerinden koparma planının yansımalarını ortaya çıkarmaktı.

Bu sisteme bahis oynamanın beyhudeliğini, sistemi içinden veya onunla uyum içinde değişimin imkansızlığını doğrulamaktı.

Yeni, alternatif bir siyasi sınıf olmadan ülkeyi yeniden ayağa kaldırmanın ve onu ilerleme rayına sokmanın imkansızlığını teyit etmekti.

Son seçim bunun gerçek bir uygulaması oldu ve değişim yanlısı milletvekillerinin yüzde 10'u meclise girebildi.

Şu ana kadarki en büyük ceza olan bu seçimde, devrimciler Hizbullah'ın sahip olduğu çoğunluğu devirmeyi, çoğunluğun kota sistemine karşı çıkmasını engellemeyi başardılar.


Ekim devrimi güçlerinin karşı karşıya olduğu zorluklar büyük. Değişim Bloğunun zayıf performansının değişmesine bahis oynamak artık gereksiz.

Değişim Bloğu bu milletvekillerini meclise taşıyan dengeleyici halk bloğuna güvenmenin önemini pervasızca görmezden geldi.

Lübnan halkının sayfayı çevirme ve tam bir değişim gerçekleştirme emellerine yatırım yapmayı ihmal etti.

Oysa belli başlı tüm duraklarda vatandaşların değişim için hazır bekledikleri sabit ve kesindi.

Bu vatandaşlar halkın kalbine kazınan en derin devrimi yarattılar ve 8 Ağustos 2020'de Beyrut ve limanının havaya uçurulmasına tepki göstermek için harekete geçtiler.

15 Mayıs 2022'deki seçimde siyasi tarafları cezalandırdılar. Onların seyirci konumuna geri dönüşleri, bu siyasetin başarısız olduğu veya yönetime egemen güçlerin yaptıklarından ders almadıkları anlamına gelmez.

Aksine acilen yapılması gereken, siyasi önermeleri ve sembolleriyle güven uyandıran örgütlü bir ekim dalgasının kristalleşmesini hızlandırmaktır.

Bu dalga toplumun onun aracılığıyla canlılığını geri kazanabileceği bir katalizör olabilir ve böylece arzu edilen devlet projesini gerçekleştirecek popüler 'tarihsel blok' oluşabilir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU