Rejimin tökezlemeleri ile sokak devrimi arasında İran!

Protestocular durmayacak çünkü en asgari emellerini ve beklentilerini bile onaylamayan taşlaşmış bir rejimin varlığında bir umutları yok

Kolaj: Independent Türkçe

Geçen ay Ali Laricani ve kardeşinin İran İslam Cumhuriyeti Dini Lideri Ali Hamaney'e yaptıkları ve oğlu Mücteba'nın da hazır bulunduğu bir ziyaretten bahsetmiştim.

Dini Lider, göstericilere ölüm cezası da dahil olmak üzere en ağır cezaların verilmesi gerektiğine dair bir fetva vermişti.

Radikal İran gazeteleri, Dini Liderin fetvasını tekrarlamış ve Keyhan gazetesi "İdam cezaları tereddütsüz infaz edilmeli" manşetini atmıştı.

Bu yaklaşım, rejimin daha ılımlı birçok unsurunu üzdü ve tasalandırdı, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi tarafından çağrıldıkları toplantıları boykot ettiler ve baskıcı otoritenin işlediği zulmü ve öldürmeleri protesto etmek için evlerinde kaldılar.

İran Cumhurbaşkanı, Pour Mohammadi liderliğindeki iktidar güçlerine göstericileri acımasızca ve amansızca bastırma emri vermişti.

İnsan Hakları İzleme Örgütü, göstericiler ve aileleri ile halk ayaklanmasına sempati duyduğundan şüphelenilen 8 binden fazla kişinin tutuklandığını duyurdu.

Örgüt, aralık ayı başına kadar Besic kurşunlarıyla öldürülenlerin sayısının kadın ve çocuklar dahil olmak üzere 237'ye ulaştığını söyledi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Macit Rıza Rahnavand, Meşhed Merkez Hapishanesi'nde, Muhsin Şakari ise Tahran'da idam edildi.

Gösterilerde yaralılara tıbbi yardımda bulunan Kadın Hakları Örgütü'nden Ayda Rostami isimli aktivistin de hayatını kaybettiği duyurulurken, ölüm sebebinin bir binadan düşerek yere çarpması olduğu açıklandı.

Molla rejiminin yasalarına uymayan kadın moda gösterileri düzenleyen moda tasarımcısı Reyhan Malayri de idam edildi.

Malayri hakkında bir cinayet suçlaması uydurularak yargılanmadan infaz edildi. Huzistan'da evine baskın düzenleyen Besic kuvvetlerine direnen boks şampiyonu Ali Mutairi idam edildi.

Mutairi'nin ülkesini Güney Kore'deki Olimpiyat Oyunlarında temsil ettiğine dikkat çekelim.

Rejim, İran topraklarının tamamında internet kesintisini sürdürüyor ve geçen yüzyılın 80'li yıllarında olduğu gibi, dış dünya ve içerisi arasındaki iletişim, olup bitenlerin bir resmini aktaran ses kayıtlarıyla sınırlı.

Fransa, Avustralya ve Danimarka'da olup bitenleri kınamak, rejimden baskı uygulamaya, öldürmeye ve insan haklarını ihlal etmeye son vermesini talep etmek için İran büyükelçileri çağrıldı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü de İran'da durumunun istikrarsız olduğunu ve endişe kaynağı oluşturduğunu belirtti.

Çin'in tutumu, Çin ile Suudi Arabistan arasında imzalanan projeleri endişeyle izleyen İran rejimini kızdırdı.

İngiltere’nin tutumu da rejimi kızdırdı ve bu yüzden Tahran'daki İngiliz Büyükelçiliği'nin duvarlarına "casus ini" gibi hakaretler yazmaları için ajanlarını gönderdi.

İranlı genç erkek ve kızlar, İngiliz Büyükelçisi Simon Shercliffe'e bu hakaretleri silmekte yardım ettiler.


Batılı diplomatik kaynakların aktardığı bilgilere göre, İbrahim Reisi'nin, kullanmasına engel olacak sağlık nedenleriyle, gerektiğinde tüm yetkilerini devralmak için Dini Lider Ali Hamaney'den yetki aldığı ve Dini Liderin yetki belgesinin bir kopyasını oğlu Mücteba'ya verdiği söyleniyor.

Bilindiği üzere Dini Liderin sağlığı iyi değil, ilerlemiş ve tedavisi olmayan bir kanser hastası.

Diplomatik kaynaklar, yargı erki başkanlığı döneminde Mollalar rejimine muhalefet ettikleri için binlerce kişiyi idam eden İbrahim Reisi'nin mutlak yetkilere sahip olmasından büyük endişe duyduklarını dile getirdiler.

Din adamı Ali Muntazeri, anılarında "Dörtlü Ölüm" komitesinin başındaki İbrahim Reisi'nin 3 bin 800 kişinin infazına nezaret ettiğini ve bu nedenle "idam hakimi" unvanını hak ettiğini açıklıyor.

Onlarca İran şehrinde sokaklar, 2009 ve 2019'dakilerden çok daha uzun süren halk protestolarına katılan öfkeli insanlarla dolup taşıyor.

Çok sayıda İranlı, ülkeyi yöneten otoriter din adamlarının devrilmesi çağrısında bulunuyor. Sloganları "Kadın, yaşam, özgürlük" ve hedefleri Ali Hamaney rejimini devirmek.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi doğal olarak göstericilere karşı çıkıyor ve: "Meşru protestolar ile ayaklanmaları birbirinden ayırmalıyız" diyor.

"İslam Cumhuriyeti'nin kırmızı çizgisi insanların canı ve malıdır" diye ekliyor.

Ancak bir gözlemcinin yazdığı gibi, gösterilerin "Seksenlerdeki İran-Irak savaşından bu yana İslam Cumhuriyeti'ne yönelik en ciddi tehdit" olduğunu kesinlikle biliyor.

Rejimin sert tepkisi, bu değerlendirmeye inandığını gösteriyor.


İran'da rejim, protestocuları cezalandırmak için daha fazla infazda bulunmaya çalışıyor, ancak İranlılar direniyor.

Mahsa Amini'nin adı hâlâ dillerinde ve birçoğunun adı açıklanmayan yüzlerce başka ölünün anısı hâlâ kalplerinde.

Protestolar en iyi ve en kötü zamanlarda başladı. En iyi zaman, çünkü kadınlara ve genel olarak insan haklarına saygıya gelince, 1989'dan beri hüküm süren Hamaney teokrasisinin sicili çok kötü.

Protestolar, daha önce görülmemiş cüretkar eylemlerle destekleniyor. Örneğin İran devlet televizyonu hacklendi ve Hamaney'in alevler içinde kalmış bir fotoğrafı yayınlandı.

İran milli futbol takımı, Katar'daki Dünya Kupası maçlarında milli marşı söylemeyi reddetti. İran'da bir Kürt futbolcu rejimi eleştirdi ve tutuklandı.


Protestolar küresel desteği hak ediyor ve hemen hemen tüm demokratik hükümetler tarafından desteklendiler.

BM İnsan Hakları Konseyi, 16 çekimser oyla birlikte 6 ret oyuna karşılık 25 kabul oyu gibi bir oy farkıyla İran’da insan hakları ihlallerinin incelenmesi için araştırma heyeti kurulmasına izin verdi.

Meclis Başkanı Volker Türk, "Artık insan hakları alanında tam bir kriz içindeyiz" dedi.

Basında İran rejiminin "ahlak polisi"ni feshedeceğine dair haberler çıktı, ancak buna inanmak zor.

Hameney, Alexis de Tocqueville'in şu ünlü uyarısının kesinlikle farkındadır:

Kötü bir hükümet için en tehlikeli an, kendi kendini reforme etmeye başladığı andır.


ABD'nin protestoculara verdiği destek nedeniyle, yukarıda belirttiğimiz gibi protestolar kötü bir zamana da denk geldi.  

Protestolara verilen destek, nükleer müzakereleri ikinci plana atıyor ve anlaşma asla yeniden canlandırılamayabilir.

Her halükarda geçen pazartesi kameralar ABD Başkanı Joe Biden'ın İran nükleer anlaşmasının "öldüğü" itirafını yakaladılar.

Bu, Washington'un anlaşmayı yeniden canlandırma umutlarından gizlice vazgeçtiğinin açık bir göstergesi.
 


Öte yandan Batı medyası, İran rejiminin 4 Aralık'ta Ahlak Polisi’ni (İrşad Devriyeleri) feshettiği şeklinde yanlış bir bilgi geçti.

Aslında rejim böyle bir taviz vermedi. Batı medyası, Başsavcı Muhammed Cafer Muntazeri'nin 3 Aralık'taki açıklamalarını yanlış yorumladı.

Muntazeri, bir gazetecinin sorusuna yanıt olarak, güvenlik güçlerinin son aylarda Ahlak Polisi devriyelerini azalttığını ifade etmişti.

Bu açıklama, bazı Batı medya organları tarafından yanlışlıkla rejimin "ahlak polisi"ni feshettiğinin teyidi olarak formüle edildi.

İran devlet medyası daha sonra Muntazeri'nin "ahlak polisi"nin rolünün sona erdiğini duyurmadığını, yalnızca devriye sayısının düşürüldüğünü kabul ettiğini açıkladı.

Nitekim başka hiçbir İranlı yetkili de rejimin devriyeleri kaldırdığını ifade etmemişti.


Hamaney'in bu türde herhangi bir reformu rejimin hayatta kalmasını sağlamaya yönelik geçici bir pragmatizm olarak görmesi muhtemel.  

Hamaney sürekli olarak rejimin insanların zihinlerini yeterince ideolojikleştirmediğini savundu. Toplumsal beyin yıkamanın İran'ın birçok sorununa gerçek çözüm olduğu konusunda ısrar etti.

Hamaney yönetiminde rejimin zorunlu başörtüsü gibi politikalarını hafifleteceği fikri, onun reformu reddeden gelecek vizyonuyla temelden çelişiyor.


Hiç şüphe yok ki İran rejimi tökezliyor ve boğucu küresel ekonomik koşullar gölgesinde baskı ve öldürmenin işe yaramayacağını anlayamıyor.

Bu koşullar şimdi daha gelişmiş, istikrarlı ülkeleri bile tehdit ederken, on yıllardır devam eden yaptırımların etkilerinden musdarip ve rejimi halkının, özellikle de gençlerin isteklerine ayak uyduramayan İran'ı nasıl tehdit etmesin!

Protestocular durmayacak çünkü en asgari emellerini ve beklentilerini bile onaylamayan taşlaşmış bir rejimin varlığında bir umutları yok.

Onlar devam ettikçe İbrahim Reisi de kendisinden önceki tüm zalimler gibi idam hakimi rolünü oynamaya devam edecek ve sonunda rejim çökecek.

Dini Liderin ölümü rejim değişikliğini hızlandırabilir, o zaman bu dünyadan kaçınılmaz gidişi, Mollaların elinden çok çeken İran halkı için bir rahmet olabilir.

Her halükarda gençlik grupları, "İran Mahalleleri Gençlik Birliği" adında bir şemsiye örgütün kuruluşunu duyurdular.

Birlik, hedeflerinin "devrimi zafere ulaştırmaya dönük planlamaları koordine etmenin yanı sıra kritik iktidar devir teslimi dönemlerinde ülke işlerini yönetmek için gerekli altyapıyı oluşturmak" olduğunu belirtti.

İran rejiminin geleceği ve birleşik bir devlet olarak İran'ın geleceği hakkında pek çok belirsizlik var.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

DAHA FAZLA HABER OKU