12 Eylül'den bu yana 42 yıl geçti

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Piotr Szyhalski/Labor Camp

12 Eylül 1980 Darbesinin üzerinden 42 yıl geçti.

Geçti de nasıl geçti, neleri, kimleri deldi de geçti?

Bu 42 yılı bin bir türlü eza ve cefa ile geçirenlere sormalı.

Kurt zemheriyi geçirir, ancak yediği ayazı unutmazmış,

Yaşanılan felaket ve zulümleri de insan olanın unutması mümkün değil.

Keşke tüm yaşanılan insanlık dışı olaylar geçip gitmiş ve mazide kalmış olsaydı.

12 Eylül tüm kurum ve kuruluşları ile cehennemin dibini boylamış olsaydı.

Ne yazık ki ucundan kenarından defalarca değiştirilmiş olsa da ülke hala 12 Eylül ürünü darbe anayasası ile yönetiliyor.

Turgut Özal'dan bu yana iktidara gelen her lider ve parti yeni ve demokratik bir anayasadan bahsetmesine rağmen bu ‘yeni ve demokratik' anayasa bir türlü yapılamıyor.

Uzun ve sonu gelmez polemiklerden sonra dönüp dolaşıp hep aynı çıkmaz sokağa saplanılıp kalınıyor.

Sağcısı, solcusu, dindarı, laiki ile tüm siyaset erbabı ağız birliği etmişçesine anayasanın ilk 4 maddesi ile 42 ve 66'ncı maddelerine dokunulmayacağı garantisini veriyorlar.

Bu maddelere dokunulmadan demokratik bir anayasadan bahsetmek ise mümkün değil.

En büyük çeliş ki de bu.

Tıpkı suya sabuna dokunulmadan temizlik yapmaya kalkmak gibi bir şey.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Aslında demokrasi kelimesinin tanımı gibi demokratik bir anayasadan da herkes aynı şeyi anlamıyor.

Dinine, diline, inandığı ideolojisine göre herkesin kendine göre bir demokrasi ve demokratik anayasa anlayışı var.

Bu da durumu daha da içinden çıkılamaz bir hale sokuyor.

Herkesin en ileri demokrasiye örnek olarak gösterdiği Batı demokrasisi de kendi içinde bir çok çelişki barındırıyor.

Anglo-sakson demokrasisi ile Fransızlar arasında büyük farklar bulunuyor.

Demokratik bir toplum ve devlet olabilme mücadelesinin tarihi Batıda oldukça eskilere dayanıyor.

Bazıları Eski Yunan'a Eflatun'a kadar gidiyor.

Bugün dünyanın en liberal demokrat ülkesi olarak görülen İngiltere'de ise 1215'te kral ile soylular arasında imzalanan Magna Carta Fermanı bu işin miladı olarak kabul ediliyor.

Türkiye de en az 200 küsur yıldır III. Selim'den bu yana demokratik bir ülke olmaya çalışıyor.

Bu tarihi Genç Osman'a, Naima Tarihi'ne, Koçibey Risalesi'ne, Gelibolulu Mustafa Ali'nin 1581 yılında kaleme aldığı Nushatü's -selatin'e kadar götürmek mümkün.

Ancak her ne hikmetse bugüne kadar sadece Türkiye'de değil hiçbir Doğu ülkesinde ne kurumsal, ne de ilkesel anlamda demokratik bir devlet ve demokratik bir toplum oluşturulamadı.

Tapu dairesinden Sular idaresine, Milli Eğitim'den gümrük müdürlüklerine kadar hiç bir kurumun çivileri yerli yerinde değil.

Bu niye böyle?

Neden bu makûs talih değişmiyor, değiştirilemiyor?

Sonuçlardan sebeplere gitmeye çalışırsak;

Kürtçe tabiri ile 'kûr u dur' uzun ve derin bir mesele.

Dedelerimizin dedelerinin dedelerinden beri 'Ne olacak bu memleketin hali'ni tartışıyoruz.

Namık Kemal de, Mehmet Akif de, idris Küçükömer de, Server Tanilli de… Hep aynı soruyu sordular:

Ne olacak bu memleket'in hali?

Ne yazık ki aynı soruya ortak bir cevap da bulamadılar.

2023'te oldukça önemli bir Cumhurbaşkanlığı seçimi yaşayacak olan Türkiye yine oldukça önemli bir yol ayırımında.

Ancak ilginç olan ortada sapılacak yeni bir yolun gözükmemesi!

Muhalefet iktidarı tüm kurumları allak bullak etmiş olmakla, ülkeyi tamamen anti demokratik bir anlayış ve yöntemle yönetmekle suçluyor.

İlginç olan durum ise şu ki kendisinin nasıl yöneteceği ile ilgili  somut bir reform projesi ortaya koymuyor/koyamıyor. 

12 Eylül 1980 darbesinin üzerinden 42 yıl geçti.

'Az gittik uz gittik,
Dere tepe düz gittik!'

42 yılda;

Ne kadar yol gittik ortada!

İnşallah demokratik bir devlet ve demokratik bir topluma ulaşmak için bir 42 yıl daha beklemeyiz! 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU