En basit tabirle cehalet ya da cahillik olarak tanımlanan durum, insanın bilmesi gerekenleri bilmemesi, bilgisiz olması veya bilmesi gerekenlerin farkında olmaması anlamına geliyor.
Cehalet bilimi (agnotoloji) ise bir fikri yerleştirmek ya da satmak için, yani siyasi veya ticari çıkar uğruna kasıtlı olarak kafa karışıklığı yaratılması ve hatalı bilgi yayılmasını tarif eden bir terim.
Buradaki temel amaç, karşınızdakinin doğru ve sağlıklı bilgi elde etmesini engelleyerek, kişinin ya da toplumun yanlış bilgiyle donanmasına neden olmak. Bir başka deyişle cehalet bilimi, bilgi çağının cehalet yayma aracı.
Özellikle Kovid-19 salgınıyla birlikte yanlış bilginin ne kadar kolay ve tehlikeli şekilde yayıldığı görülüyor.
Şaşırtıcı olan ise bunun kimi zaman bizzat bilim insanları tarafından dolaşıma sokuluyor olması.
Bir buçuk yıl önce Cehalet Bilimi'ni kaleme alan Prof. Dr. Tayfun Uzbay kitabında, bilimin insanları cahilleştirmek ve algı yönetimi yapmak isteyenler tarafından nasıl kötüye kullanıldığını anlatıyor.
Küresel zekanın algıyı nasıl yönettiğini ve Türkiye'de bilim, eğitim sistemi, akademi dünyası ile medyanın durumunu konuştuğumuz Uzbay, liyakatten uzak şekilde unvan sahibi olan akademisyenler kadar, medyayı ve halkı da eleştiriyor.
"Eğitimdeki kalitesizlik ve kötü gidişat, bağımsızlığa kastetmiş durumda"
Geçmişteki "Köy Enstitüleri", "Eğitim Enstitüleri" ve "Hıfzısıhha Enstitüsü"nden yola çıkarak günümüzdeki tablo ile kıyaslamasını istediğimiz Prof. Dr. Uzbay'a göre, eğitim sistemindeki durum hiç de iç açıcı değil.
"Eğitimdeki kalitesizlik ve kötü gidişat, bağımsızlığa kastetmiş durumda" diyen Uzbay, Osmanlı döneminde kuduz aşısı ve difteri serumunun üretilip kullanıldığına vurgu yaparak, "O dönemde bile aşı bakımından şimdikinden daha iyi durumdaydık" şeklinde konuştu.
"Liyakatsiz akademisyenler, kendilerine benzer liyakatsiz akademisyenlerin yolunu açıyor"
En büyük tehlikelerden birinin "liyakatsiz akademisyenlerin kendileri gibi olanların önünü açması" olduğunu belirten Tayfun Uzbay, ABD'nin 4. Başkanı James Madison tarafından dile getirilen ve "Cehalet Bilimi" kitabının ilk bölümünde de yer alan şu sözün akıllardan çıkarılmaması gerektiğini savundu:
Bilgi, daima cehaleti yönetecektir. Kendi kendini yönetmek isteyen bir ulus, bilginin verdiği güç ile donanmalıdır.
"Liyakatsiz şekilde unvan alanlarda cahil cesareti var"
Liyakatten uzak şekilde unvan alan isimlerde "cahil cesareti" olduğunu öne süren Prof. Dr. Uzbay, "Bilgi sahibi olmadığı alanda, biraz süsleyerek, ağzı da iyi laf yapıyorsa konuşabilir, eğitim verebilir ama ne verdiği eğitim eğitimdir ne de aldığı para helaldir" yorumunu yaptı ve günümüzde popülerleşen bazı akademisyenlerin uzun vadede kalıcı olmayacağını iddia etti.
"Her profesör, her doçent sırtında o cübbeyi taşıyamıyor"
"Akademisyenler cahil olabilir mi?" sorusunu yönelttiğimiz Uzbay, şu yanıtı verdi:
Evet, olabilir. Her profesör, her doçent sırtında o cübbeyi taşıyamıyor. Akademisyenler cahil olabilir. Liyakatten uzaklaşıldığı sürece cehalet artar. Siz cahil kaldıkça küresel güçler sizi yönetir. Cahil kalırsanız bağımsız bir ülke olamazsınız. Emperyalizm sizin eğitiminize saldırır.
"Akademisyenler geçmişte birer hanımefendi, beyefendiydi"
Bir akademisyenin nasıl olması gerektiğini de sorduğumuz Tayfun Uzbay'a göre, bu kişiler bilgi birikimlerinin yanı sıra hayat biçimleri ve tavırlarıyla da örnek olmalı.
"Akademisyenlik bir yaşam biçimidir" diyerek, bu kişilerin bir "duruşu" olması ve etik değerlere saygı duyması gerektiğini savunan Uzbay, geçmişte bu meslektekilerin birer "hanımefendi" ya da "beyefendi" gibi davranırken, günümüzde unvan sahibi pek çok örneğin bu görüntüden uzak olduğu görüşünde.
"Bir akademisyen neyi bilmediğini de bilmeli"
Bazı televizyon programlarındaki tartışma görüntülerini akıllara getiren Tayfun Uzbay, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
Bir akademisyen önce Türkçeyi düzgün konuşmalı. Kullanılan dile, yapılan esprilere, kıyafetine, yaşam tarzına özen göstermeli. Ne kadar bilgili olduğuna, bulunduğu yere liyakatle gelip gelmediğine bakılmalı. Ne kadar iyi bir eğitimci olduğu, öğrencilerinin ondan ne kadar faydalanabildiği önemli. Bir akademisyen ayrıca neyi bilmediğini de bilmeli! Bilmediği konular hakkında görüş bildirmemeli. Bir de akademisyenliği hak etmeyen kişilerin akademisyen olması nedeniyle doğru bilgi verememeleri gibi bir durum da var. Ve algı yönetmek için, ün ya da para kazanmak amacıyla kişilere duymak istediğini anlatanlar…
"Akademisyen muhalif kişiliktir, yolunda gitmeyen şeyleri dile getirendir"
Akademide güvenilirliğin şart olduğunu belirten Prof. Dr. Uzbay, bir akademisyenin insanlara duymak istediklerini değil, gerçeği söylemesi gerektiğini ifade etti.
Akademisyenlerin gelişmiş toplumlarda birer "muhalif kişilik" olduklarını savunan Uzbay, onların eğitim, ekonomi ve sağlık başta olmak üzere, yolunda gitmeyen şeyleri dile getirip, neden yolunda gitmediğini anlatan ve işlerin nasıl düzeltileceğini ortaya koyan kimseler olduğunu dile getirdi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Türkiye'de Nobel'i alacak bilim iklimi yok"
Türkiye'deki gençlerin durumunu da sorduğumuz Tayfun Uzbay'a göre, Z Kuşağı bu ülkede ışık görmediğinden yurtdışına gitmek istiyor.
Gençlerin Nobel Ödülü almayı hayal ettiğini ancak bunu Türkiye'de gerçekleştirmeyi mümkün görmediğini öne süren Uzbay, şunları kaydetti:
Aziz Sancar, ABD'ye gidip Nobel'i orada aldı. Mardin'de aldığı eğitimle tıp fakültesini kazandı ve konuşmasında da Atatürk'e teşekkür etti. Başarılarını takip ettiğimiz Uğur Şahin de Almanya'da. Türkiye'deki gençlerin Nobel'i hayal etmesiyle ilgili sorun yok, sorun Türkiye'de bu ödülü alacak bilim ikliminin olmaması.
"Prof. Dr. Gazi Yaşargil, Prof. Dr. Aziz Sancar gibi düzgün işler yapıp şöhret elde edebilirsiniz"
Bazı bilim insanlarının da popüler olma ve sosyal medyada takipçi sayısını yükseltme adına absürt yorumlarda bulunmasını eleştiren Tayfun Uzbay'a göre aslolan, Prof. Dr. Gazi Yaşargil ya da Prof. Dr. Aziz Sancar gibi düzgün işler yapıp şöhret elde edebilmek.
"Mehmet Öz popülistleşmeye başladı"
Medyanın kendi popüler kişisini yarattığını ya da isimleri birer popülist kişiliğe dönüştürdüğü eleştirisinde de bulunan Uzbay, ABD'de yaşayan Prof. Dr. Mehmet Öz, örneğini verdi:
Mehmet Öz çok değerli bir kalp cerrahıdır, 'The Dr Oz Show' öncesinde müthiş bir bilim insanıydı. Gıda takviyeleri ve diyet üzerine kitaplar yazdı ve giderek popülistleşmeye başladı.
"'Salgını büyütmeye gerek yok, kelle paça çorbası için' diyenler oldu"
"Akademisyen cehaleti" diye bir durumun var olduğunu savunarak, sözkonusu cehaletin liyakatten uzak şekilde göreve gelen kişilerde ya da o unvanı hak etse bile popüler olma hevesindekilerde olduğunu dile getiren Tayfun Uzbay, Kovid-19 salgının ilk döneminde yaşananları hatırlattı:
Biz salgının başından beri hep, 'Bu işi aşıyla çözebilirsiniz' dedik. Ama çıkıp 'Kelle paçası çorbası için, iyi gelir, salgını büyütmeye gerek yok' diyenler de oldu! 'Damar içine vitamin C yapın, virüsten böyle korunabilirsiniz' diyenler de! İsminin önünde akademik unvan bulunan kişiler yaptı bunu. Hatta, 'Biz Türklerin genleri güçlü, bize bir şey olmaz' diyen de vardı. Ortada üç akademisyen ve üç farklı görüş var. Salgında halk bu üç akademisyeni dinlediğinde ne düşünür? Halkta şüphe ortaya çıkar. Bu şüphe duymak istediği şey lehine gelişir ve algı oluşur. Sonuçta kitleler yönetilir hale gelir.
Akademisyenlerin spekülatif söylemlerden kaçınması gerekirken, aralarında aksine bu dili kullananların arttığına dikkati çeken Uzbay, "reklamın iyisi kötüsü olmaz" diyen akademisyenlerin medyada isimlerinden bahsettirmek için spekülasyonu tercih ettiklerini söyledi.
"Hatalı bilgilerle toplum bilgilendirilmiyor, aksine cehalet yayılıyor"
Medyaya yönelik de eleştiride bulunan Prof. Dr. Tayfun Uzbay, yeterli birikimi ya da bilgisi olmayan bazı kişilerin önemli birer rol model gibi parlatılıp topluma sunulmasına da tepkili.
Kimi medya kuruluşlarının, haberleri abartılı şekilde sunarak yanlış bilgilerin yayılmasına çanak tuttuğu eleştirisinde bulunan Uzbay, "Haberin ilgi çekmesi ve okunurluğunun, izlenilirliğinin artması için gerçekle ilgisi olmayan bilgiler yayılıyor. Bunlarla toplum bilgilendirilmiyor, aksine cehalet yayılıyor. Hele ki konu sağlık olunca, bu iş daha da tehlikeli oluyor" şeklinde konuştu.
Tayfun Uzbay'a göre en tehlikeli durumların başında, halkın bir bölümünün medyada yer alan isimlere kayıtsız şartsız inanması geliyor.
"Bazı kişilerin uçuk fikirlerini kanıtlama ihtiyacı bile duymayışı çok tehlikeli"
Akademik bir unvana, ortalama bir yazarlığa ve absürt bir fikre sahip olan kişilerin iletişim kanallarını doğru kullanması halinde toplumu kolayca etkileyebileceğini savunan Uzbay’a göre bu bireylerin uçuk fikirlerini kanıtlama ihtiyacı bile duymayışı çok tehlikeli.
Günümüzde basında yer alan bazı akademisyenlerin etik değerleri bir kenara bırakarak, popüler olma kaygısıyla hareket ettiğini savunan Prof. Dr. Uzbay, “Bir iddianın toplum için idol olmuş, film yıldızı veya pop yıldızı etkisi yaratan sözde bir akademisyen tarafından dile getirilmiş olması yeterlidir. Cehalet bilimi, cehaleti en beklenmedik yerden, akademisyen görünümlü tipler ve tanınmış kişiler aracılığıyla toplumun geniş kesimlerine yayıyor. Böylece kitlelerin algısı kolaylıkla yönetiliyor” dedi.
"Z kuşağı popüler hoca arayışında"
Yeni akademisyenlerin eskiler kadar etik değerlere bağlı olmadığını savunan Tayfun Uzbay, Z kuşağı için "zeki" nitelemesinde bulunsa da genel anlamda bu jenerasyonun "popüler hoca arayışında" olduğu eleştirisinde de bulundu.
Son olarak tüm bu yaşananları bir "arz-talep durumu" olarak değerlendiren Uzbay, "Kapitalizmin kendi meselesi... Rakibiniz yoksa her şeyi pazarlayabilirsiniz" yorumunu yaptı.
© The Independentturkish