Atatürk'ün 10 Kasım 1938'de vefatının ardından, bir tarafta "Kurucu Lider"in kaybedilmesinin üzüntüsü yaşanırken diğer taraftan yerine kim geçecek sorusunun cevabı aranmıştı.
11 Kasım günü bu sorunun cevabı bulundu. Şevket Süreyya'nın nitelemesiyle "İkinci Adam", Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci cumhurbaşkanı oldu.
Dahası İsmet Paşa, 26 Aralık 1938 tarihinde yapılan CHP'nin ilk Olağanüstü Kongresi'nde de "Milli Şef" ilan edilmiş bu unvan tüzüğe girerek kurumsallaştırılmıştı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
II. Dünya Savaşı'nın ayak sesleri, Türkiye'nin güvenlik kaygıları ve "Kurucu Lideri"ni bu zorlu süreçte kaybetme endişesi ile Türk siyaseti, yeni bir dönemece girmişti. Eskiyle hesaplar yavaş yavaş açılıp kapatılmış, dış politikada hamlelerle taraflar arasında denge oluşturulmaya çalışılmıştı.
Türkiye, savaş dışı kalmayı başarmıştı. Fakat bu yıllarda yaşanan ekonomik sorunlar, çıkartılan yasalar ve birtakım uygulamalar iktidara karşı tepkileri arttırdı. Bu tepkilerin etkisi ise en çok 1946'dan sonra görülecekti.
Türkiye'deki değişim, sanata da yansıdı. Atatürk, tiyatroyu halkı eğitmek, tarih tezini desteklemek, milli ruhu ve anlayışı geliştirmek için bir vasıta olarak kullanmıştı. Üstelik bu hedefleri doğrultusunda tiyatroya ciddi bir mesai de harcamıştı.
Atatürk'ün ölümünden sonra ise güzel sanatların diğer alanlarında olduğu gibi tiyatroda da daha çok "hümanizma" temalarının işlendiği eserlerin sahnelenmesine ağırlık verilecek ve bu anlayışın sonucunda da tiyatroda oynanan oyunlar, genellikle Batı klasiklerinden seçilmeye başlanacaktı.
Türk tiyatrosunda "Hümanizma"
1941 yılında Devlet Konservatuarı tarafından Ankara Halkevinde sahneye konulan ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün de izlediği "Otelci Kadın" komedisi, "Toska Operası" ve 13 Haziran 1941'de de "Madame Butterfly" operası, Türk tiyatrosunda "Hümanizma" akımının ilk yansımalarıdır.
Ardından 2 Mayıs-18 Haziran 1943 tarihleri arasında sahnelenen tüm oyunları içeren "Temsil Bayramı-Tiyatro Bayramı" düzenlendi.
Bu münasebetle içlerinde Sophokles, (Gülünç Kibarlar, Kral Oidipus ve Antigone), Carlo Goldoni (Otelci Kadın), Shakespeare (Julius Caeser), Gotthold Ephraim Lessing (Minna von Barnhelm), Mozart, Beethoven gibi yazarların da bulunduğu 10 eserin seçilmiş olması, Türk tiyatrosunda Hümanizma etkisinin göstergesidir.
Yine Cumhuriyet Dönemi'nde tiyatro sanatına verilen önemin bir göstergesi olarak tiyatroyu ve izleyiciyi düşünsel anlamda besleyecek yazılar ve tartışmalar, bu dönemde yoğunlaştı. Bu tartışmalar daha çok tiyatronun işlevi, eser seçimi, içerik-biçim ve sahne-seyirci ilişkisi üzerine odaklandı. Böylece tiyatroda eleştirel bakış açısı güç kazanmaya başladı.
Devlet Tiyatrosu'nun kuruluşuna doğru
Cumhuriyet'in ilanı sonrası yönetimin anlayışı, tiyatronun bir kamu hizmeti olduğu ve kamu tarafından korunması gerektiği şeklindeydi.
1930 yılında temsil vermek için İstanbul'dan Ankara'ya gelen Dârülbedâyi sanatçılarını Marmara Köşkü'nde kabul eden Atatürk, Muhsin Ertuğrul'a tiyatronun gelişmesi için devlet yardımının gerekliliğinden söz etmişti. Başbakan İsmet İnönü'ye de konuyla ilgilenmesi için talimat vermişti.
1930 Belediyeler Kanunu'nun 15. maddesinde tiyatro binası yaparak tiyatro heyeti oluşturma görevi ihtiyari olarak belediyelere verildi. Kanun çıktıktan sonra da Dârülbedâyi doğrudan İstanbul Belediyesinin idaresi altına alındı ve İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ödenekli hale getirildi.
Bundan sonra Devlet Tiyatrosu'nun kuruluşuna giden yolda bazı önemli adımlar atıldı. İlk olarak 25 Haziran 1934 tarihinde çıkartılan 2541 numaralı Kanun'la Ankara'da "Milli Musiki ve Temsil Akademisi" kuruldu. Sonra 22 Kasım 1934 günü Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen'in daveti ile bir uzman heyet toplandı.
Heyet, içeriğinde liseyi bitirenlerin sınavla tiyatro bölümüne alınması ve öğrenim süresi ile ilgili önerilerin yer aldığı "Türkiye Devlet Musiki ve Tiyatro Akademisinin Ana Çizgileri" başlıklı bir rapor düzenledi.
Maarif Vekâletine bağlı olarak kurulan ve hedefleri arasında sahne temsilinin her şubesinde ehliyetli unsurlar yetiştirilmesi hükmü yer alan akademinin, bünyesindeki üç müesseseden birisi olan "Temsil Şubesi"; tiyatro, opera, bale ve koro bölümlerinden oluşuyordu.
1935 yılında Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen, Devlet Tiyatro, Operet, Opera ve Temsil kollarının kurulması için Raşit Rıza'ya başvurdu. Reşat Nuri Güntekin'den de bir rapor istendi. Muhsin Ertuğrul, Batı Avrupa ülkelerinin tiyatro yönetmeliklerinde incelemeler yaptı ve bir taslak hazırladı.
27 Mart 1935 tarihinde Alman Besteci Paul Hindemith'le imzalanan sözleşme ile Devlet Konservatuarı'nın kurulması için çalışmalar başlatıldı.
22 Şubat 1936 tarihinde imzalanan bir başka sözleşme ile de Devlet Tiyatrosu'nun kurulmasında katkıları bulunacak olan Carl Ebert'in Almanya'dan Türkiye'ye getirilmesi sağlandı.
6 Mayıs 1936 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulan Ankara Devlet Konservatuarı, 1 Kasım 1936 tarihinde öğretime başladı.
Devlet Konservatuarı'nın ilk öğrencileri ve ilk temsiller
Devlet Konservatuarı "Tiyatro Bölümü" öğrencileri ilk temsillerini, Ankara'da toplanan Neşriyat Kongresi üyelerine özel olarak 12 Mayıs 1939 tarihinde sergilediler.
Asıl sınavlarını ise 11 Ocak 1940 tarihinde saatler 21.00'i gösterdiğinde Carl Ebert'in katkısı ile kalabalık bir seyirci topluluğu önünde Maurice Maeterlinck'in "Evin İçi" adlı piyesinin temsilinde verdiler.
Yine aynı gece Moliere'nin "Gülünç Kibarlar" adlı komedisi de izleyicilerin beğenisine sunuldu. Seyirciden tam not alan piyesler, 19 Ocak günü Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve eşi ile Başbakan Refik Saydam'ın önünde de sahnelendi.
Kısa bir süre sonra da profesyonel bir anlayışla ve ücretli olarak ilk defa tiyatro öğrencileri, Carlo Goldoni'nin "Otelci Kadın" adlı eserini sahneleme başarısını gösterdiler.
Yine Carl Ebert yönetiminde İstanbul'a gelen Konservatuar öğrencileri ilk defa 16 Temmuz 1942 akşamında Sophokles'in "Antigone" adlı oyununu sergilemişler ve 1944 yılında da İzmir Fuarına katılarak "Antigone, Kral Oidipus, Otelci Kadın, Kibarlık Budalası" adlı oyunları İzmirlilerle buluşturmuşlardır.
1936 yılında faaliyete geçirilen Ankara Devlet Konservatuarı'nın kuruluş Kanunu 20 Mayıs 1940'da çıkartıldı. Devlet Konservatuarı Kanunu'na göre temsil bölümünden ilk yıl mezun olacak dokuz öğrenci, Devlet Tiyatrosu'nda değerlendirileceklerdi. Ayrıca bunlar bir yıllık staj sonunda Devlet Tiyatrosu'nda, memur sıfatı ile göreve başlayacaklardı.
Tiyatro sanatçılarının ücreti de aylık 85 lira olarak belirlenmişti. Bu miktarın yetersiz olduğuna dair eleştirilere, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel "Kendileri de bununla geçinmeğe kendilerini alıştıracak halet-i ruhiyede, mesleklerini seven ve para düşkünü olmayan gençlerdir. Bu para ile geçinebileceklerdir…" diyerek cevap vermişti.
Devlet Konservatuarı, 3 Temmuz 1941 günü Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün de katıldığı bir törenle ilk mezunlarını verdi. Salih Canar, Nüzhet Şenbay, Esat Tolga, Mahir Canova, Ertuğrul İlgin, Melek Ökte, Nermin Sarova ve Muazzez Kurtoğlu ilk mezunlar olarak tiyatro tarihine adlarını yazdırdılar.
Düşük ücretlere bir de fiziki imkânsızlıklar eklenmişti. İlk mezunların, prova yapabilecekleri bir bina veya alanları dahi yoktu. İhtiyacı karşılayabilecek bir yapı için günün şartlarında ortalama 3-3,5 milyon liralık maddi kaynağa ihtiyaç vardı.
Fakat her ne kadar dışında kalmaya çalışılmışsa da savaşın tüm ağırlığını yaşayan Türkiye'de, o zamanlar böyle bir kaynağın tiyatro binasına harcanması mümkün görülmüyordu. Öyle de olmuştu.
Beklenen gelişmeler
Çare arayışları sürerken Milli Şef, devreye girdi. Vakıflar Apartmanı'nın altında bulunan salonun tiyatroya dönüştürülmesi talimatını verdi.
Evkaf Umum Müdürlüğü ile anlaşma yapıldı ve 1930'lu yıllarda hizmete sunulan Evkaf Apartmanı'nın imkânlarından yararlanılması yoluna gidildi. Fakat 1945 yılının sonuna gelindiğinde Konservatuar'dan mezun olan tiyatro sanatçılarının, sanatlarını icra edebilecekleri bir tiyatro salonu hâlâ inşa edilememişti.
İktidar, Ankara Devlet Tiyatro ve Operasını kurmak istiyordu. Fakat elde olmayan nedenlerden ötürü ciddi bir gecikme yaşanması engellenememişti. Başbakan Şükrü Saraçoğlu, 15 Mayıs 1943 tarihinde "Devlet Konservatuarı ve Riyaseti Cumhur Filarmonik Orkestrası Mütedavil Sermayesi Hakkında Kanun Layihası"nın gerekçesi üzerinde Mecliste yaptığı konuşmada, Türkiye'nin bu alandaki geri kaldığını söyleyerek bir öz eleştiri yapmıştı.
Dönemin Çanakkale Milletvekili Reşat Nuri Güntekin de TBMM'de yaptığı konuşmada bu eksikliği "… Artık Türkiye'de tiyatro için zaman gelmiştir. Herhangi bir sanattan daha fazla gelmiştir" diyerek vurgulamış ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'i göreve çağırmıştı.
Çağrılar yerini bulmuş ve ödenekli tiyatronun kuruluşunu hızlandırmak amacıyla "Devlet Opera ve Tiyatrosu kanun tasarısının bir an önce hazırlanması ve Ankara Devlet Tiyatrosu binasının yapılması" ile ilgili hükümler, Başbakan Recep Peker tarafından 14 Ağustos 1946 tarihinde okunan hükümet programında yerini almıştı.
Nihayet uzun bir bekleyişten sonra 27 Aralık 1947 tarihinde Evkaf Apartmanı'nda yapılan 605 kişilik tiyatro, onarılarak "Küçük Tiyatro" adı ile hizmete açıldı.
Küçük Tiyatro'nun açılması hem ödenekli tiyatro için hem de kurulacak bu tiyatroda görev yapacak sanatçılar için önemli bir gelişmeydi. Burada sahnelenen ilk temsil, Ahmet Kudsi Tecer'in "Köşebaşı" piyesi oldu.
Devlet Konservatuarı Tatbikat Sahnesi, Küçük Tiyatro'da perdelerini açtığı 27 Aralık 1947'den itibaren bir yıl içerisinde 122'si öğretmen ve öğrencilere, 154'ü halka sunulan toplam 276 temsil verdi. İçlerinden 80'i "ucuz halk gecesi" olarak organize edildi.Temsiller içerisinde "Köşebaşı", en çok temsil edilen ve rağbet gören piyesti. Onu sırasıyla Cevat Fehmi Başkut'un "Paydos" piyesi takip etmiştir.
1947 yılında çocuk tiyatrosu da çalışmalarına başladı. Burada ilk sahnelenen eser, Mümtaz Zeki Taşkın'ın "Altın Bilezik" adlı çocuk oyunuydu.
2 Nisan 1948'de açılan Büyük Tiyatro'da düzenli temsiller, Ahmet Kudsi Tecer'in "Köroğlu" oyunu ile başladı. Moliere'nin "Cimri", Alfred de Musset'in "Şamdancı", Wilder'in "Bizim Şehir", Pirandello'nun "Size Öyle Geliyorsa Öyledir", Oktay Rıfat'ın "Kadınlar Arasında" ve Shakespeare'nin "On ikinci Gece" piyesleri Büyük Tiyatro'da sahnelendiler.
Devlet Tiyatrosu Kuruluş Kanunu
Devlet Tiyatrosu'nun kurulması meselesi "çok geç kalındığı" şeklinde eleştiriler ışığında 1949 yılına kadar gündeme gelmeye devam etti. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milli tiyatronun ve tiyatro müellifinin yetiştirilmesinin öneminin farkına varan ve toplumların kültürünü yaşatabilmesi için devletin tiyatrosu olması gerektiğini belirten konuşmalar yapıldı.
Örneğin Kırşehir Milletvekili İsmail Hakkı Baltacıoğlu, 23 Aralık 1946'da Mecliste yaptığı bir konuşmada milletlerin dilini ve milli problemlerini mutlaka tiyatroya sokması ve yansıtması gerektiğini, bunu yapmayan veya yapamayan milletlerin ise "istikbal âlemlerinin" tıkanacağını söylemişti. Baltacıoğlu'nun konuşmasında dikkat çekici olan bir diğer vurgu, yerli eserlere daha fazla ağırlık verilmesi hususuydu.
Devlet tiyatrosunun kapılarını açalım. Klâsik eserleri temsile devam edelim. Ancak yerli eserlere de hemen yerini verelim… Tiyatro; millî şahsiyetin, bir ve bütün halde, seferber olduğu bir âlemdir… Dilini tiyatroya sokmayan ve millî problemlerini tiyatroda oynatamayan bir millet için imkân âlemi; istikbal âlemi tıkanmış olarak kalır…
Devlet Tiyatrosu'nun kuruluş kanunu 1949 yılında hazırlandı ve 11 Mayıs 1949'da Meclise getirildi. Havale edildiği Milli Eğitim ve Bütçe komisyonlarından gelen raporlar üzerinde TBMM'de müzakerelerin yapıldığı 10 Haziran 1949 günü "5441 numaralı Devlet Tiyatrosu'nun kuruluşu hakkında Kanun" kabul edilerek yasalaştı.
Böylece Ankara'da Milli Eğitim Bakanlığına bağlı tüzel kişiliğe haiz, dram ve opera bölümlerini ihtiva eden, özel idare mahiyetinde Türk Devlet Tiyatrosu'nun kuruluşu gerçekleşti.
Kuruluş Kanunu'na göre Devlet Tiyatrosu'nda oynanacak eserler, sanat ve edebiyat alanında tanınmış üç kişi ile genel müdür ve bir raportörden oluşacak Edebi Heyet tarafından belirlenecekti.
Kanun'la teknik, sanat ve disiplin işlerine bakmak üzere genel müdürün başkanlığında bir Yönetim Kurulu oluşturuldu. Devlet Tiyatrosu'nun, mali hesapları, Maliye ve Milli Eğitim Bakanlıklarınca yürütülecekti. Hâsılat ve muameleleri her türlü vergi, harç ve resimden muaf tutulmuştu.
Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Filarmonik Orkestrası, Devlet Konservatuarı'ndan ayrılarak aynı unvan ile Devlet Tiyatrosu'na bağlanmış ve diğer ücretli devlet memurlarının statüsündeki rejime tabi tutulan tiyatro çalışanlarına emeklilik hakkı verilmişti.
Kanun'un TBMM'ndeki görüşmelerinde dönemin Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu, Devlet Tiyatrosu'nun binasının inşa edilerek teşkilatının ve kadrolarının hazır hale getirildiğinin müjdesini verdi. Çünkü Sergievi değiştirilerek Devlet Tiyatrosu için yapılan 762 kişilik asıl "Büyük Tiyatro" binası 1949'da hizmete açılmıştı.
Bakan, Devlet Tiyatrosu'nun Kuruluş Kanunu ile tiyatronun, gerçek manada "mekteb-i edeb" olarak teessüs edeceğini ve kültür hayatına hizmette bulunacağını söyledi. Tasarı üzerine söz alanlar, gecikmiş bir teşebbüs olmakla birlikte Türkiye'nin kültürel gelişiminde oynayacağı rol ve yapacağı katkılar üzerinde konuşmalarını yoğunlaştırdılar.
Devlet Tiyatrosu Yönetiminde Muhsin Ertuğrul Dönemi
1947 yılının nisan ayında tiyatroya dair olumlu gelişmelerin ortaya çıktığı bir dönemde sözleşmesi sona eren Carl Ebert Almanya'ya dönmüştür. Türkiye'de bir Devlet Tiyatrosu'nun ortaya çıkmasını sağlayan Carl Ebert'in yerine Muhsin Ertuğrul Tatbikat Sahnesi Genel Yöneticiliği görevine getirildi.
Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenecek eserlerin seçimi için oluşturulan ilk Edebi Heyet ise Refik Ahmet Sevengil, Prof. Bedrettin Tuncel ve Prof. İrfan Şahinbaş'tan oluşturulmuştur.
Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra Türk Devlet Tiyatrosu, "Küçük" ve "Büyük" tiyatrolarda aynı anda perdelerini açarak 1 Ekim 1949 tarihinde iki sahnede birde faaliyete geçtiğinde Türkiye'de tiyatro alanında tarihi günlerden birisi daha yaşandı.
Ünlü tiyatro adamı Carl Ebert'in anılarında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Tiyatro
Türkiye'de tiyatronun gelişiminde hem başbakan hem de cumhurbaşkanı olduğu dönemlerde verdiği destekle İsmet İnönü'nün katkısı büyüktür.
Bu iş için sabır gerektiğinin bilincinde olan Cumhurbaşkanı, verdiği demeçlerde yaptığı konuşmalarda tiyatro sahnesine henüz yeni adım atmış genç sanatçılara daima cesaret vermiştir.
1941 yılında izlediği bir temsilden sonra Konservatuar'ın ilk mezunlarına "Görüyorum ki çok çalışmışsınız. Muvaffak oldunuz… Sizden bu muvaffakiyetten daha büyüklerini bekleriz. Biz sabırlıyız. Sizin de sabır ve aşkla çalışmanızı isteriz... Israrla bıkmadan, inkılâp ve sanat aşkıyla çalışacaksınız ve behemehâl muvaffak olacaksınız. Ümidimiz sizlerdedir…" demişti.
25 Aralık 1973 tarihinde İsmet İnönü hayata veda ettiğinde olumlu veya olumsuz yönleriyle geride büyük bir asker ve iz bırakan bir siyasi lider olarak tarihe adını yazdıracaktı. Fakat onun konumuzu ilgilendiren bir diğer yönü sanata olan sevgisi ve desteğiydi.
Devlet Tiyatrosu'nun kuruluşunda kritik müdahaleleriyle büyük rol oynamıştı. Şüphesiz bu süreçte onun desteğinin en yakın tanığı Devlet Tiyatrosu'nun kurucusu ünlü tiyatro adamı Carl Ebert'ti.
İsmet Paşa'nın ölümü üzerine o sıralarda Amerika'da bulunan Carl Ebert'e bir telgraf çekildi ve ondan İsmet İnönü'ye dair bir yazı istendi.
Carl Ebert, bir taraftan İsmet Paşa'nın ölümünden dolayı üzüntüsünü dile getirirken diğer taraftan tüm samimiyetiyle bir metin kaleme aldı. Ebert'in yazısının tam metni Devlet Tiyatrosu Dergisi'nin Ocak 1974 sayısında yayımlandı.
Metin üzerinde kısaltma veya değerlendirme yapmamanın daha doğru olacağı düşüncesiyle Carl Ebert'in yazısının bütününe burada yer verilmiştir.
"Ankara Devlet Konservatuarı'nın büyük salonunda elli kişi kadar bir kalabalık ve konservatuar görevlileriyle öğretmenlerinde birleşik daha ufak bir grup duvar boyunca, kapıya karşı dizilmişlerdi. Cumhuriyetin ikinci güçlü kişisi, Başbakan İsmet İnönü'nün ziyareti bekleniyordu.
Ben bu çerçevede henüz çok yeni idim. Yalnız Başvekilin her reform önerisinin son derece titiz bir izleyicisi ve denetleyicisi olduğunu, her ayrıntı üzerinde kendisine doğru bilgi verilmesini istediğini duymuştum.
Birtakım "iyi dostlar" bana İsmet İnönü'nün kendisine yalnız doğru ve tam bilgiler değil reformların üstün niteliklerini saptayacak gözle görülür kanıtlar da verilmesini beklediğini söylemekte kusur etmemişlerdi.
Bununla beraber "boş verin" demişlerdi bana, hele siz vaatlerde hem de çok çabuk yerine getireceğiniz vaatlerde bulunun önce; sonra bunlar gerçekleşemezse bahane yok değil ya! Başvekile "Carmen"i 5 haftada sahneye koyabileceğinizi söyleyin.
Nasıl? Dedim. Beş haftada Carmen. Hem de böyle eğitim görmemiş, tecrübesiz şarkıcılarla, hiç çalıştırılmamış bir koro ile ve elimizde özenle yapılmış bir çevirisi olmadan… Bu düzenbazlıktan başka bir şey olamaz! İsmet Paşa'nın böylesine bir yalanı "örnek deneme" diye kabulleneceğine beni inandıramazsınız!
Ama işte sonunda onun araştıran kocaman bakışlarıyla karşı karşıya gelmiş bulunuyordum. Devlet Opera ve Tiyatro Okulunun, Devlet Konservatuarında nasıl kurulacağı üzerine hazırladığım raporu bütün ayrıntılarıyla incelemişti anlaşılan, çünkü bu ayrıntılar üzerinde insanı şaşırtacak bilgiye sahipti.
Konuşmamın orta yerinde can alıcı sorusu duyuldu: Bu eğitimin ilk meyvelerini sahnede görebilmemiz ne kadar sürecek? Cevabım hazırdı, her şeyi göze almıştım. Büyük Atatürk'ün isteğinin yerine getirilmesinin, yani başka uluslarla sanat yarışmalarına girilip söz sahibi olabilecek, bunun da ötesinde büyük dünya sahnelerinde ileri bir yer alacak ulusal bir tiyatronun kurulabilmesi için yıllarca sürecek ağır bir çalışmanın gerekli olduğunu duyunca bakalım nasıl tepki gösterecek?
Kanıtlarımı sıraladım birbiri arkasına; genç oyuncuların fizik, teknik ve duygusal yönlerden eğitimi modern bir sahne tekniğinin kuruluşu ve genç Türk yazarlarıyla bestecilerin modern temalar yaratma güçlerinin teşviki… Böyle bir görevler bileşimi haftalar ve aylar içerisinde başarılamazdı. Öğretim ve belirli bir gelişim için yıllar gerekli idi. Kanıma göre dedim böyle modern bir eğitim temeline dayanarak ilk tiyatro oyununu üç yılda, ilk operayı da beş yılda size sunabiliriz.
Sözlerimi bitirirken sanatta da tıpkı hayatta olduğu gibi kusurluyu en iyi, yapmacığı gerçek gibi göstermeye çalışacak bir sürü şarlatan bulunduğunu ekledim…
Salonda bir ölüm sessizliği oldu. Bütün gözler İnönü'ye çevrilmişti. Herkes onun kendi kendisi ile savaştığını sezinlemekteydi. Çabuk sonuca ulaşma umudu alınmıştı elinden. Normal aktivitede bir kimse bile bunu kolay sindiremezdi nerde kaldı ki zaferlere alışkın bir general, büyük bir devletin kurucularından biri!
Bütün bu konuşma boyunca İsmet İnönü hareketsiz, sert ve araştırıcı bakışları benimkilere saplanmış karşımda durmuştu. "Biz şarlatan istemiyoruz!" Sonra çevresindekilere dönerek: Mademki bu kadar uzun sürecekmiş bu iş, biz de bekleriz o halde…
İşte böyleydi o; büyük Atatürk'ün ölümünden sonra coşkunlukla yüklendiğim ödevde, yani Türk ulusal tiyatrosunun kuruluşunda çalıştığım uzun yıllar boyunca da böyle kaldı.
İsmet İnönü sanatın koruyucusu idi. İyi niyetli bakışı genç sanatçıların çaba ve başarılarını izler, güçlüklerle karşılaşılıp kendisine başvurulunca hiçbir an baba elini uzatmaktan geri kalmazdı.
Sophokles'in bir "Kral Oidipus" temsilinden sonra koluma girmiş, derin düşüncelere dalmış olarak benimle koridorda bir aşağı bir yukarı geziniyordu. Sonunda durdu ve 'ulusumun genç kuşağının bu yepyeni çabada başarıya ulaşmasını benim neden bu kadar şiddetle istediğimi anlamalısınız… Biz Türkler yüzyıllar boyunca eyer üstünde oturduk, dünyanın belki yarısını ele geçirdik. Viyana kapılarına dayandık. Bu uzun zafer zinciri sürerken yendiğimiz ulusların sanatlarını da bir savaş ganimeti gibi aldık ve kendimize mal ettik. Eğer sizin çalışmalarınız bir gün öz yaratma gücümüzle bu sanatlarda başarılı başka devletlerle boy ölçüşebileceğimizi bana tanıtlarsa bu kuşkusuz yaşamımın en mutlu günü olacaktır.'
Kültüre duyulan bu saygı karşısında ta içimden sarsıldığımı duydum. Bir asker söylemekteydi bu sözleri; İnönü Savaşlarının galibi ve halen Devlet Başkanı olan bir asker… Gerçekte onun ağzından konuşan savaş arkadaşı ve ardılı (halefi) olduğu dahi Atatürk'le birlikte yarattıkları genç Türkiye İdi…"
Devlet Tiyatrosu'nun kuruluş Kanunu'nun kabulünden yaklaşık bir yıl sonra Türkiye'de iktidar, 14 Mayıs 1950 seçimleri ile değişecektir. Halkın iradesi ile Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi ve böylece yeni bir siyasi anlayış zemini oluşturması gibi nedenlerle Türk demokrasi tarihi açısından dönüm noktasıdır.
Türkiye'de siyasi, iktisadi, sosyo-kültürel kısaca hemen her alanda büyük değişimlerin yaşandığı 1950-60 dönemi, aynı zamanda Türk Devlet Tiyatrosu'nun kuruluş ve gelişme aşamasında olduğu yıllardır.
Dolayısıyla dönemin mimarı olan Demokrat Parti'nin tiyatroya bakışı veya yaklaşımı bu yıllarda Türk Devlet Tiyatrosu'nun gelişmesi ile bire bir ilişkilidir.
İktidar değişikliğinin, henüz yeni kurulmuş olan devletin sanat kurumuna yansımaları nasıl olacağı ise cevabı merak edilen sorulardandı...
Kaynaklar:
• Makale ağırlıklı olarak Zehra Aslan'ın, Türkiye'de Devlet Tiyatrosu'nu Yaşatmak" adlı eserinden derlenmiştir. Bkz. Zehra Aslan, Türkiye'de Devlet Tiyatrosu'nu Yaşatmak, Sahhaflar Kitap sarayı, İstanbul 2013.
• Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü Arşivi, "Belgelik Bölümü"
- 60.Yılında Küçük Tiyatro ve Köşebaşı, Devlet tiyatrosu Yayınları, Ankara 2007.
- Bilal Elbir; Ömer Kararkaş, "Cumhuriyet Dönemi Türk Kültür ve Edebiyatında Hümanizmin Etkileri", Türkish Studies, Volume 2/4, 2007.
- Can Gürzap, Perde Arkasından Devlet Tiyatrosu Gerçeği, Remzi Kitabevi, 2012.
- Cengiz Korucu, "Kuruluşundan Bugüne Küçük Tiyatro", 60.Yılında Küçük Tiyatro ve Köşebaşı, Ankara 2007, s.13.
- Devlet Tiyatrosu Dergisi, Sayı: 58, Ocak 1974.
- Dikmen Gürün, "1950'ler ve Tiyatro Sanatının Yönelimleri", Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 28: 2009.
- Enver Töre, "Atatürk ve Sonrası Dönemi Tiyatro Faaliyetleri", Tükler, C.18, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara.
- Küçük Tiyatro Dergisi, Sayı:5, 27.12.1948.
- Küçük Tiyatro, Sayı: 4, Yıl: 2, 1.10.1948
- Lütfi Ay, "Atatürk ve Tiyatro", Devlet Tiyatrosu Dergisi (Cumhuriyetin 50.yılı Özel Sayısı), Sayı: 57, Ekim 1973.
- Lütfi Ay, "Devlet Tiyatrosunun 15 Yıllık Çalışmaları", Devlet Tiyatrosu Dergisi, Sayı:21, Ekim 1963, s.17.
- Lütfi Ay, "İsmet İnönü ve Tiyatro", Devlet Tiyatrosu Dergisi, Sayı: 58, Ocak 1974.
- Lütfi Ay, "Türkiye'de Konservatuar Açılması Teşebbüsleri", Devlet Tiyatrosu Dergisi, Sayı:18, Aralık 1962.
- Metin And, Başlangıcından 1983'e Türk Tiyatro Tarihi, İletişim Yayınları, 5. Baskı, İstanbul 2011.
- Müzeyyen Buttanrı, "Atatürk'ün Tarih Tezinin Devrindeki Tarihi Tiyatro Eserlerine Yansıması", Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 3, Sayı:2, Aralık 2002.
- Pınar Kolukısa, "Mustafa kemal Atatürk'ün Tiyatro Çalışmaları", Devlet Tiyatrosu Dergisi (Cumhuriyetin 50.yılı Özel Sayısı), Sayı: 57, Ekim 1973.
- Refik Ahmet Sevengil, "Yıldız Sarayı Tiyatrosu", Devlet Tiyatrosu Aylık Sanat Dergisi, Sayı:13, Aralık 1953.
- Refik Ahmet, Türk Tiyatrosu Tarihi (Yakın Çağlarda Tiyatro), II. Cilt, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul 1934, s.28.
- Refik Ahmet, Türk Tiyatrosu Tarihi, I. Cilt, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul 1934.
- Selçuk Çıkla, "1923-1950 Yılları Arasında Yazılan Köyü ve Köylüyü Konu Edinen Piyesler", Milli Eğitim, Sayı: 175, Yaz 2007.
- Sevda Şener, Cumhuriyet'in 75.Yılında Türk Tiyatrosu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1998.
- T.C. Resmi Gazete, Sayı: 2743, 4 Temmuz 1934, s.4090.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: İnikat: 50, Cilt:1, 13.05.1940.
- T.C. Resmi Gazete, Sayı: 2743, 4 Temmuz 1934.
- T.C. Resmi Gazete, Sayı: 4517, 24 Mayıs 1940.
- T.C. Resmi Gazete, Sayı: 6386, 15 Ağustos 1946, s.11096.
- T.C. Resmi Gazete, Sayı: 7234, 16 Haziran 1949, s.16385-16386.
- Tahsin Konur, "Cumhuriyet Döneminde Devlet-Tiyatro İlişkisi", Çukurova Üniversitesi Türkoloji Araştırmaları Merkezi Makale Bilgi Sistemi, 16.03.2010.
- Tahsin Konur, Devlet Tiyatro İlişkisi, Dost Kitabevi, Ankara 2001.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: İnikat: 50, Cilt:1, 13.05.1940, s.88.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: VI, İnikat: 50, Cilt:1, 13.05.1940, s.93.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: VII, İnikat:17, Cilt: 20, Oturum:1, 24.12.1945, s.323-325.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: VII, İnikat: 39, Cilt: 3, 23.06.1943.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: VIII, İnikat: 106, Cilt: 20, Oturum: 1, 10.06.1949, s.719-728.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: VIII, İnikat: 21, Cilt: 3, Toplantı: 1, 23.12.1946.
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: VIII, İnikat: 3, Cilt: 1, Oturum: 1, 14.08.1946, s.35
- TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: VIII, İnikat: 84, Cilt: 19, Toplantı: 8, 11.05.1949, s.302.
- Teoman Yazgan, Örnek Bir Cumhuriyet Kurumu Devlet Tiyatrosu Tatbikat Sahnesi ve Sonraki Yıllar, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü Yayını, Kasım 2009.
- Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, II. Baskı, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2005.
- Carl Ebert görseli: http://cevadmemduhaltar.com/carl-ebert.html, Erişim: 7.4.2021.
- Muhsin Ertuğrul görseli: https://www.biyografya.com/biyografi/16502, Erişim: 7.4.2021.
- İsmet İnönü görseli: https://www.ismetinonu.org.tr/tarih-yapan-inonu/, Erişim: 7.4.2021.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish