Türkiye Cumhurbaşkanı başlangıçta çekine çekine Akdeniz'deki münhasır ekonomi bölgeleri sınırlarına ilişkin Türkiye-Yunanistan-Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nden oluşan çatışmanın tüm tarafları için kabul edilebilir bir uzlaşma üzerinde anlaşmaya varmak için Akdeniz'e kıyıdaş ülkeleri bir toplantıya çağırma fikrini önerdi ardından bunu da açıkça dillendirdi.
Bununla birlikte Erdoğan, sahadaki pozisyonunu dayatmaya devam edeceğini yineledi.
Aynı şekilde, adalarının kıta sahanlığı olduğunu kabul etmediği Yunanistan'ın ya da Türkiye dışında dünyada hiçbir ülkenin tanımadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) aracılığıyla ekonomik bölgesinin yarısı için çekiştiği Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) kıta sahanlığı içerisinde yer alan ve Türkiye'ye ait olduğunu düşündüğü bölgelerde doğalgaz aramaya devam edeceğini de.
Erdoğan, Mısır, Suriye, Lübnan, İsrail, Fransa ve diğer Akdeniz ülkelerini, ülkesinin adil bir şekilde Akdeniz'in kaynaklarından pay alması için kendisine yardım etmeleri amacıyla uluslararası bir toplantıya katılmaya davet ediyor.
Bağımsız ve akıllı bir Türk arkadaşım, Erdoğan'ın bu girişimini değerlendirmemi talep ettiğinde kendisini, Erdoğan'ın bölgesel izolasyonunu kırmak, Türkiye ekonomisinin giderek artan kötüleşmesini, yerel ve uluslararası alanda gittikçe daha fazla siyasi destek kaybetmeyi durdurmak için bulunduğu bir başka girişim şeklinde özetledim.
Erdoğan, diyalog çağrısını yaparken böyle görünmek için, son anda Alman müdahalesinin engellediği bir savaşı patlatma riski taşıyan askeri deniz gücü eşliğinde enerji arama girişimlerini durdurmaya bile kalkışmadı.
Erdoğan keza Mısır'a yönelik düşmanca politikalarından da geri adım atmadı. Suriye'den Libya'ya silahlı paralı askerler göndermeye, onları silahlarla desteklemeye ve askeri operasyonlarını yönetmeye devam etti.
Nitekim Libya'daki bu ilerleyişi ancak Mısır'ın kendisinin ve aşırılık yanlısı siyasal İslam güçlerinin batı sınırlarımıza doğru ilerlemesine, Sirte şehrinin kontrolünü geri almalarına izin vermeyeceğimizi açıklaması durdurmuştu.
Zira Sirte onların kontrolleri altında iken IŞİD'in yalnızca Hıristiyan oldukları için onlarca Mısırlı sivili hedef alan katliamlarına tanık olmuştu.
Erdoğan ayrıca Mısır'ın Libya'da ateşkes, siyasi bir çözüme ulaşmak için tüm taraflar ile müzakereleri başlatmaya yönelik açıkladığı girişimin sağladığı fırsatı da değerlendirmemişti.
Erdoğan ve yardımcıları, Libya'nın geçmişte Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olduğunu, Türkiye'nin oradaki varlığının Arap ülkelerindeki Türk varlığını sona erdiren anlaşmalara (ki bu 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması'nı ihlal etme niyetlerini açık etmektedir) bir darbe teşkil ettiğini tekrarlayıp durdular.
Yine Erdoğan, Mısır'ın ekonomisi ve istikrarına karşı komplolar kuran Mısırlı Müslüman Kardeşler'in liderlerini ve borazanlarını Katar'ın sorumluluğu ve parası ile hala İstanbul'da ağırlıyor.
Erdoğan'ın Yunanistan ve GKRY ile olan anlaşmazlığını çözmek için böyle bir konferansta güveneceği yasal argümanları araştırdığımızda, sonuncusu Mısır-Yunan anlaşması olmak üzere Doğu Akdeniz ülkeleri arasında sınırların çizilmesine ilişkin anlaşmaların temelini oluşturan 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni Türkiye'nin imzalamadığını veya onaylamadığını görüyoruz.
Ayrıca tüm Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Türkiye'nin denizdeki tacizleri karşısında Yunanistan ve GKRY'ni destekleyen açıklamalar yaptılar. Erdoğan muhtemelen bu Avrupa ülkelerini milyonlarca Suriyeli ile ev sahipliği yaptığı diğer uyruklardan mültecilere göçün kapısını açma tehdidinde bulunacaktır.
Türk kuvvetleri Kuzey Suriye'nin büyük bir bölümünü işgal etmiş, Katar'ın sağladığı finansman ile Türkiye, Suriye hükümetine karşı savaşmak için dünyanın dört bir yanından gelmiş savaşçıları desteklerken Suriye, Doğu Akdeniz ülkelerini bir araya getirecek bu müzakere masasına nasıl oturacak?
Erdoğan'ın Dışişleri Bakanı ve Yardımcısı son Beyrut ziyaretlerinde, Türkiye'nin Irak ve Suriye topraklarına yönelik saldırılarını “çıkarlarını koruduğu” gerekçesi ile haklı göstermeye çalıştığı Türkmen adı verilen Türk kökenli Lübnanlılara vatandaşlık vereceğini açıklayarak övünmelerinden sonra Lübnanlılar, Erdoğan'ın iç işlerine karışmak için yapacaklarından güvende olacaklar mı?
Uluslararası düzeyde, ABD ve Batı dünyasına hepimiz şu soruyu sormak istiyoruz: Türkiye, 21'inci yüzyılın ikinci 10 yılında, komşuları ile tüm sorunlarını diyalog, barışçıl yollar, ticaret, yatırımlar, göç, teknoloji ve kültür gibi yumuşak gücü kullanarak çözmeye çalışan, bir yandan NATO üyeliğini koruyup AB'ye üye olmaya çabalayan diğer yandan da Ortadoğu ülkeleri ile stratejik ilişkilerini sağlamlaştırmaya çalışan örnek bir laik ve demokratik model saydığınız Türkiye ile aynı mı?
Bugün Erdoğan ve yardımcıları ülkelerini, siyasal İslam taraftarlarının asıl ülkelerine karşı savaşmaları için eğitildiği ve silahlandırıldığı bir barınağa dönüştürdüler. Komşularını, ülkelerinin düşmanlarına dönüştürdüler.
NATO ile AB üyeleri arasında neredeyse savaş çıkaracaklar. Türkiye'nin Suriye ve Libya'ya müdahalesinin Rusya'nın bu iki ülkedeki müdahalelerini engellemek için gerçekleştirdiği iddiaları da gözden geçirilmeli.
Zira gerçek şu ki Erdoğan, iki ülke halklarının ya da bölgedeki komşu ülkelerin çıkarlarını veya uluslararası istikrarı hesaba katmadan hem Suriye hem de Libya'da Rusya ile nüfuz paylaşımı için benzer iki anlaşma yaptı.
Yerel düzeyde, Erdoğan ve Türk siyasal İslam destekçileri, yeni Osmanlıcılık olarak bilinen genişleme hırsları olmasaydı başarılı olacak Kürtlerle barış ve bütünleşme çabalarından vazgeçmelerinden milliyetçilerle ittifak dışında bir çıkar yol bulamadılar.
Türk hükümetinin işi gücü, Suriye, Irak, Libya ve Doğu Akdeniz'de birbirini izleyen askeri operasyonlarla milliyetçi duyguları okşamak haline geldi.
Erdoğan, komşu ülkelerle daha fazla işbirliği için diyalog kanalları açmak yerine iradesini komşularına dayatacak büyük Türkiye'den bahseder oldu.
Belki de hedefi, 2016 darbe girişiminden sonra binlerce subay ve üst düzey komutanını kovduğu veya yargıladığı Türk ordusunu meşgul etmek ve dikkatini dağıtmaktı.
Türk arkadaşım ile sohbetimi şu sözlerle bitirdim: İki hükümet arasında bazı bölgesel sorunların nasıl ele alınacağı konusunda anlaşmazlık olsa da Mısır, mevcut yüzyılın ilk 10 yılında Türkiye ile işbirliği konusunda başarılı bir deneyime sahipti.
Türkiye Suriye, Irak ve Libya'daki siyasi İslam gruplarını desteklemeden ve Mısırlı liderlerini topraklarında ağırlamadan önce bu 10 yılın sonunda Mısır doğalgaz boru hattı, Suriye üzerinden neredeyse Türkiye'ye ulaşacaktı.
2013 yılının sonuna kadar Türk ordusu mensupları açıklamalarında, her zaman Doğu Akdeniz'deki en güçlü ve yetenekli olarak tanımladıkları Mısır donanmasıyla işbirliği ilişkilerinden ve ortak tatbikatlarından gurur duyan ifadelerle bahsediyorlardı.
Ro-Ro gemileri, malları kara ve deniz yoluyla Körfez limanlarına taşımak için Türk ve Mısır limanları arasında mekik dokuyorlardı. Birlikte, iki ülke arasındaki ticaret hacmini üç kattan fazla artırarak 2013 sonunda 5 milyar doları aşmayı başardık.
Türk liderliğinin bölge ülkeleriyle işbirliği ve diyalog araçlarına dönmesi için kapı hala açık. Ancak bu, Türk politikasında köklü bir değişim aracılığıyla gerçekleşmelidir.
Keza, Türkiye'nin aynı bölgesel izolasyonla ve sahadaki agresif politikalarına yönelik uluslararası ret ile karşı karşıya kalacağı uluslararası bir konferans çağrısında bulunmaktan fazlasını gerektirecektir.
Türkiye bu fırsatı şimdi değerlendirmezse ve geri adım atmak için geç kalırsa halkını bölgesel düşmanlığa, liderlik, kontrol ve genişleme yanılsamalarını yerle bir edecek uluslararası ret ve izolasyona maruz bırakacaktır.
*Büyükelçi Abdurrahman Salah, Mısır ile Türkiye arasındaki diplomatik temsil düzeyi düşürülmeden önce 2010-2013 yılları arasında Mısır'ın Ankara'daki son büyükelçisi olarak görev yaptı. Salah 2018 yılında emekliliğe ayrıldı. Mısır Dışişleri Bakanı Arap ve Orta Doğu İşlerinden Sorumlu Yardımcılığı ve Mısır'ın Prag Büyükelçiliği görevlerinde de bulundu. Bu makalede Salah'ın kişisel görüşleri yer almaktadır ve Mısır'ın resmi politikasını yansıtmamaktadır.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish