Ofis hayatına katlanmanın 9 yolu

"Ye, Uyu, Çalış ve Tekrar Et" (Eat Sleep Work Repeat) kitabının yazarı ve eski teknoloji sektörü yöneticisi Bruce Daisley, iş yaşamını daha katlanılır hale getirecek pek çok tavsiye veriyor. İşte, kitaptan iş yaşamınızı değiştirecek başlıca 9 tavsiye

Bu hafta yayımlanan Birleşik Krallık (BK) Ulusal İstatistik Kurumu'nun verilerine göre ülkede yaşayanlar birbiriyle gittikçe daha az bağlantı kuran bir toplumda bulunuyor (Pixabay)

Kendinizi henüz gün bitmeden bir sonraki iş günü için endişelenirken mi buluyorsunuz?

Amerikan Psikoloji Birliği'nin (APA) 2017'de gerçekleştirdiği bir araştırmada, ankete katıların yüzde 61'i işlerini en büyük kaygı kaynağı olarak seçti. Gittikçe daha fazla kişi çalıştığı günler için endişe duyar hale gelirken iş tatminiyse azalıyor.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Fakat endişelenmeyin, eski teknoloji sektörü yöneticisi Bruce Daisley'in kaleme aldığı yeni kitap "Ye, Uyu, Çalış ve Tekrar Et"'in içindeki 9 tavsiye The Wall Street Journal gazetesinde yayımlandı. Uzmanlardan geçer not alan ve iş stresini azaltmaya yardım edecek kitap piyasaya da çıktı.

"Keşiş modunu" devreye sokun

İşinizi halletmek için masanıza her oturduğunuzda bir e-posta veya ekranda beliren bir pencere mi araya mı araya giriyor? Ya da iş arkadaşlarınız elinizde iş varken dikkatinizi mi dağıtıyor? Eğer durum buysa, yeni bir "derin çalışma" yöntemini uygulamak aradığınız çözüm olabilir.

Yazar Cal Newport, bu zihin akışına "Derin Çalışma" ismini veriyor ve gittikçe daha fazla girişimcinin, özellikle küçük "start-up"ların CEO'larının, günün başında bir ya da iki saatini derin çalışmaya başlamak için harcadığını gördüğünü ifade ediyor.

Gün başlangıcının büyük kısmına sahip olmak için, cihazlarınızın alarm veya seslerini kuşluk vaktine kadar kapatın ya da belirli bir vakte kadar müsait/ulaşılabilir olmayacağınızı belirten bir otomatik cevaplama ayarlayın. Böylece işinize gerçekten odaklanabilir ve sabaha bir adım önde başlayabilirsiniz.

Kulaklığınızı takın

"Ofiste kulaklık takma" tartışması genellikle farklı kuşakları birbirine düşüren, zıt görüşlerin keskinleştiği bir konudur. Daha yaşlı yöneticiler, genç çalışanların iş saatlerinde kulaklık takmayı sıradanlaştırmasını hemen kınar.

Eleştirel görüş, kulaklıklara işe yoğunlaşmanın önüne geçen ve çalışma ortamındaki iletişimi engelleyen cihazlar olarak görür. Ancak Daisley'in yazdıklarına göre, gerçekte kulaklığa izin veren ofisler görece daha üretken oluyor ve dış dünyayla ilişkisini keserek işini halleden çalışanlar daha mutlu hissediyor.

Sonuç olarak eğer kendinizi işe vermekte güçlük çekiyorsanız, birkaç aydır gözünüze ilişen o kablosuz kulaklıkları satın almak için iş yeri verimliliği mükemmel bir bahane olacaktır.

Yürürken konuşun

Masada ya da toplantılarda saatlerce arkaya yaslanıp oturmanın çalışma ortamında durağanlığa yol açtığı artık kesinleşmiş durumda. Çalışanları ayaklarının üzerine kaldırmak ve uzun oturma sürelerinden kaçınma stratejileri son yıllarda neredeyse bir kural haline geldi. Ayakta yapılan toplantılar ve ayakta da çalışılabilen masalar son model ofislerin sıradan özelliklerinden biri gibi gözüküyor.

"Ye, uyu, çalış ve tekrar et" kitabıysa ofis ortamını toptan ıskartaya çıkarmayı, bunun yerine dışarıda vücudunuzun yeniden enerji toplayacağı ve yaratıcılığı sağlayan sinir uçlarınızın uyarılacağı "yürümeli toplantılar" öneriyor.

Daisley, Stanford Üniversitesi'nden Marily Oppezzo ve Daniel Schwartz'ın gerçekleştirdiği araştırmaya yer veriyor. Yürümenin yaratıcılık üzerindeki etkisini inceleyen bu çalışmada katılımcılar oturmak yerine yürüdüklerinde, yüzde 81'inin yaratıcı öneriler yapma konusundaki puanlarında artış gözlemlendi.

"Toplantısız Günler" belirleyin

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) profesör Alex “Sandy” Pentland'in araştırması, ofisteki faaliyetlerin isteyerek yapılmasının yaratıcılıkta ilerlemeye ön ayak olduğunu ve hatta üretkenliğin artmasıyla sonuçlandığını ortaya koydu.

Pentland'ın ulaştığı sonuçlardan birine göre, iş yerinde yapılan toplantıların katkısı yaklaşık yüzde 2'de kalırken, yüz yüze yapılan konuşmalar neredeyse 20 kat daha fazla katkı sağlıyor.

Manasız toplantılar, enerjiyi düşürebilir ve üretkenliği baltalayabilir. Bu nedenle takviminizdeki bir günü boşaltmak ve hatta daha geniş anlamda hafta içindeki toplantısız gün sayısını arttırmak boşa harcanan zamanı en aza indirecek, yaratıcılığıysa azamiye çıkaracaktır.
 


PowerPoint slaytlarından kurtulun

Şimdiye kadar üretilmiş en kötü iş aracı olmakla ün yapmış Microsoft Office'nin sıkıcı PowerPoint taslaklarıyla hazırlanan slaytları önlerine koyulduğu zaman iş arkadaşlarının ne kadar azının yazanları okuduğunun artık hepimiz farkındayız.

Bir araştırma, PowerPoint sunumlarından tamamen kurtulma ve slaytlar yerine fiziksel kaynaklar kullanma fikrini ortaya atıyor.

Dünyanın en büyük internetten alışveriş şirketi Amazon'daki toplantılarda, her katılımcının yapılacak tartışma için hazırlanan bir belgeyi okuduğu sessiz bir başlangıç yapılıyor. Şirketin CEO'su hissedarlara yazdığı bir mektupta şunu duyurmuştu: "Amazon'da biz (...) PowerPoint sunumları yapmıyoruz." "Bunun yerine öyküsel olarak yapılandırılmış altı sayfalık bilgilendirme metinleri yazıyoruz."

"Hafta sonları rahatsız etmeyin"i kullanın

Sürekli kendini güncelleyen modern teknoloji sayesinde artık iş yaşamına her zamankinden daha fazla bağlıyız. Her şeyin tam takır yolunda olduğundan emin olmak için hafta sonları da çevrimiçi olmak daha cezbedici geliyor.

Ama sürekli bağlı kalmanın avantajlarının her zaman iyi olmadığını gösteren veriler mevcut: İş saatleri dışında e-postalarını kontrol eden çalışanların yarısı yüksek stres belirtileri gösteriyor.

Çalışmadığınız zamanlarda e-postalarınızla aranıza katı bir duvar koymak, iş gerginliğinin bir kısmından uzaklaşmanın anahtarı olabilir.

Stanford Üniversitesi profesörlerinden John Pencavel, haftada 48 saat çalışanların 56 saat çalışanlara göre toplamda daha fazla ürettiğini ortaya koydu. Daha fazla mola vermek, çalışanları daha üretken yapabiliyor. Dolayısıyla hafta sonları e-postalarınızı görmezden gelmek aslında uzun vadedeki üretiminizi arttırmak için daha iyi sonuç verebilir.

Telefonsuz alanlar oluşturun

Bir yandan akıllı telefonların dış dünyaya sürekli bağlı kalmamıza imkan tanıdığını hissederken, eğer iş yerinde dikkatinizin dağıldığını fark ediyorsanız sorunun kökeni yine masanızda duran bu küçük ekran olabilir.

Bu sorun üzerine yapılan bir deneyde, katılımcılardan ya telefonlarını arkası çevrili şekilde önlerine koymaları, ya çantalarında tutmaları ya da farklı bir odada bırakmaları istendi. Cihazlarını başka bir odada bırakanlar testte kayda değer ölçüde daha başarılı oldu.

Kitaba göre telefonun sadece orada bulunması bile kendinizi varlığını görmezden gelmeye ikna etmek için harcadığınız bilişsel gücünüzü kullanarak "beyin göçüne" neden olabiliyor. Öğle yemeğine kadar telefonları bir çantada ya da çekmecede tutmak, çalışanların kişisel cihazların sürekli yarattığı zihinsel yükün üstesinden gelmesini kolaylaştırabilir.
 


Meslektaşlarınızla kahve molası verin

İş arkadaşlarıyla iletişim kurmak yalnızca iş gününün daha hızlı geçmesini sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda ofis ortamında daha tatminkar ve mutlu hissetmenizin önünü açabiliyor. Sosyalleşmenin üretkenliği yükselteceği fikrine dayanan modern iş yerlerine artık daha fazla odaklanılıyor.Şimdi bu sosyalleşmeye ofis içerisinde farklı masalarda serbestçe çalışılması ve çalışan memnuniyeti gibi yeni kavramlar da ekleniyor.

İşyeri analiz firması Humanyze, iş arkadaşlarının birlikte 15 dakikalık kahve molaları vermesinin takım içindeki uyuşmayı yüzde 18'e kadar arttırdığını ve takımın toplam üretkenliğinin neredeyse yüzde 25 arttığını keşfetti.

Dolayısıyla neden su ısıtıcısının düğmesine basıp, iş arkadaşlarınıza birer içecek teklif etmeyi denemiyorsunuz? Günün sonunda iş gerginliği konusunda tam olarak sizinle aynı hisleri paylaştıklarını öğrenebilirsiniz.

Kötü durumları alaya almayı öğrenin

The Wall Street Journal, Daisley'in aktardığı bir araştırmaya işaret ediyor. Afganistan'daki saha hastanesinde 6 hafta geçiren Cambridge Üniversitesi'nden etnografya profesörü Mark de Rond, yaşanan ölümlerin ağır yüküne rağmen ameliyat ekibi dinamiğinde dehşet verici bir mizah anlayışı gözlemledi.

Araştırma boyunca gülmenin nasıl insana ait en temel iletişim biçimi olduğunu gördüler.Bu, iş yerlerindeki kasvetli durumları alaya alarak hepimizin yararlanabileceği bir araç olabilir. İş arkadaşlarıyla mizaha dayanan bir ilişki geliştirmeye çalışarak, çalışanlar kendilerini daha olumlu ve daha az yalnız hissettikleri bir konuma taşıyabilir.



*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independent.co.uk/arts-entertainment/

Independent Türkçe için çeviren: Umut Can Yıldız

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU