İtiraz...
Bildim bileli Türkiye sosyalist hareketi başlangıç tarihini 1920'de Bakü'de kuruluş kongresini gerçekleştiren Türkiye Komünist Partisi (TKP) ile başlatıyor.
Bu saptama 100 yıl süresince bütün sosyalist hareketlerin günümüze kadar ortak başlangıç tarihi olageldi, diyebilirim.
SYKP kurucularından 78'li yoldaşımız Kadir Akın, "Ermeni Devrimci Paramaz" 1 (2015) ve "Saklı Tarihin İzinde" 2 (2021) adlı iki kitabını yazıp yayımladığı tarihe kadar bu böyle kabul edildiği gibi tartışma konusu da değildi.
Kadir Akın'ın Türkiye sosyalist hareketinin başlangıç tarihini, Osmanlı dönemi sosyalist partilerini dışında tutarak, 1920 Bakü Kongresi'nin yapıldığı tarihte başlatılmasına itirazı var.
Üzerinde ciddiyetle düşünülmesi gereken bir itiraz...
Çünkü bu itiraz sonuçları itibarıyla sosyalist hareketin tarihi içeriğini yeni baştan ve yeni bir bakış açısıyla okumayı öngörüyor.
İttihat-ı Terakki Cemiyeti'nin Osmanlı halklarını "Türkleştirme" programını uygulamaya hazırlandığı Birinci Dünya Savaşı arifesinde,
Ermeni halkın bünyesinden doğru sosyalist/demokratik bir alternatif siyasi arenada yerini alıyordu.
Paramaz ve yoldaşlarından oluşan Devrimci Hınçak Partisi idi bu!
Kemalist modernizmin etkisi (mi?)
TKP tarafından sosyalist hareketin başlangıç tarihi olduğu ilan edilen 1920 Bakü Kongresi'nin, Kurtuluş Savaşı'nın başlangıç tarihine tekabül etmesi manidardı.
Birinci Meclis'e Ermeni, Rum, Süryani gibi gayrimüslim halkların temsilcileri çağrılmamıştı.
Bunun başlıca nedeni Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Yeni Türkiye'yi, Türk, Müslüman halklar üzerinden inşa etme tercihi idi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Hınçak Devrimci Partisi TKP'den on yıllar önce, 1897'de kurulmuştu.
Enternasyonal'e üye bir parti ve TKP öncesi dönemin tek Marksist partisi idi.
Halkların eşitliği ve kardeşliği bakış açısıyla kurulan ve kitleselleşen bir partiyi TKP'nin adeta tarihe havale etmeye teşebbüs etmesi nasıl bir şey?..
Kemalist önderlik açısından, gayrimüslim bir parti olması, temsilcilerinin Birinci Meclis'e çağrılmaması için yeterli olmuş olmalı...
Öte yandan Hınçaklı devrimcilerin 1890'lı yıllardan sonra şehirlerde ve kırlarda gerçekleştirdiği fedai hareketleri açığa çıktıktan sonra, sosyalist hareketin başlangıç tarihi olarak 1920 Bakü Kongresi'nde ısrar edilmesi anlaşılır gibi değildir.
Yineleyelim, Birinci Meclis'e Türk -Müslüman halklar çağrılmış, gayrimüslim halklar çağrılmamıştı.
Kemalist önderliğin "tek ulus", "tek din", "tek lider", "tek parti" şeklinde Türk ulus devleti tekçiliği gayrimüslim halkların ve Hınçak devrimcilerinin önünü almıştı sanki.
TKP ve dönemin sosyalist/komünistleri ayırdındalardı ya da değillerdi; Kemalist modernizmin etkisi altında dönemin Türkiye sosyalizminin kaynaklarını bir yanıyla buralarda aramalı...
Gerçek
Paramaz kitabının basımı üzerinden 9 yıl, "Saklı Tarihin İzinde" kitabının basımı üzerinden ise 3 yıl geçti.
Türkiye sosyalist hareketinin ortak başlangıç tarihi bağlamında, hareketin bileşenlerinin görüşlerinde bir değişiklik oldu mu, bilemiyorum.
Özellikle paradigma değişikliği yaratacak yeni bir yaklaşım ortaya çıkıp çıkmadığına ilişkin bilgileri Kadir Akın şöyle aktarıyor:
Kimi sol örgütlerin bu doğrultuda program ve tüzük değişikliğine gitmekle birlikte, solun büyük bölümü 'görmedim, bilmiyorum, duymadım' havasında üç maymunu oynuyor. 1920 Bakü Kongresi öncesini yok saymak hala genel bir eğilim…
Her şey bir yana öncesini yok saymak, İştirakçi Hilmi'yi de yok saymak oluyor.
İştirakçi Hilmi'den bahsedilince Paramaz ve Hınçak'lı devrimcilerden de bahsetmek kaçınılmaz. Bu ne katılık anlamak zor, sanki 1920'ye mıh gibi çakılmışlar.
Gerçek "yok hükmünde" ama...
Kadir Akın haklı olarak tepki gösteriyor. 1908'de II. Meşrutiyet ilan edildikten sonra daha ilk aylarda işçiler 130'a yakın iş sahasında greve gidiyor.
Grevlerin en yaygın olduğu kent merkezleri İstanbul, Bursa, Selanik... Grevlere katılan işçiler arasında çok sayıda Ermeni, Rum ve Yahudi sosyalist var.
Özellikle Selanik'teki grevler kent merkezini boydan boya sarıyor.
Yahudilerin başını çektiği Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu (SSİF) üç dilde yayın yapan gazete çıkarıyor.
Bursa'da ipek işçilerinin grevleri, Ermeni, Rum ve Türk işçilerinin ortak mücadelesi var...
1920 Bakü Kongresi öncesi yok sayılan ve ağır baskı ve "yok hükmünde" politikalar altında unutulan halkların tarihinin hatırlanması ve yazılması son derece önemli.
1890'lardan I. Dünya Savaşı öncesine: Osmanlı'da siyasi partiler ve örgütler...
Ermeni Devrimci Hareketi (Hınçak) tek Marksist partiydi ve yanı sıra EDF/ Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) ile birlikte Enternasyonal'e üyeydi.
Aşağıda adı geçen örgütler, partiler bir şekilde Enternasyonal ile ilişkili olmakla birlikte, Enternasyonal üyesi değillerdi.
Bunlar güç ilişkilerine göre sırasıyla:
Rumlar, Yahudiler, kısmen Müslümanlar ve Bulgarlardan oluşan Selanik Sosyalist İşçi Federasyonu (SSİF)...
İstanbullu Rumlardan ve Ermenilerden oluşan Türkiye Sosyalist Merkezi, Ergitiş (TSM)...
Ağırlıkla Rumlar ve Ermeniler, ilişkilerine göre sırasıyla Yahudiler, Müslümanlar ve kısmen Bulgarlardan oluşan İştirakçi Hilmi'nin başını çektiği Osmanlı Sosyalist Fırkası idi...
Kimi küçük çevreler güç ilişkilerine göre sırasıyla, Rumlar, Yahudiler, kısmen Müslümanlar ve Bulgarlardan oluşuyordu...
Ancak o tarihlerde siyaset sahnesinde etkili olanlar yukarıda adı geçen örgütlenmelerdi.
Özellikle EDF/Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun) Anadolu'da daha yaygın ilişkilere sahipti.
1908 II. Meşrutiyet sonrasında EDF/Ermeni Devrimci Federasyonu, İttihat-ı Terakki Cemiyeti (İTC) ile en güçlü ilişkiyi kurmuştu.
Nitekim II. Meşrutiyet ile birlikte yeniden açılan Parlamentoya İTC listelerinden en fazla Ermeni vekili EDF/Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun)'dan girmişti.Ermeni vekillerin toplam sayısı 14 idi.
Vilayet-i Sitte
Kuruldukları andan itibaren SDHF ve EDF arasında programa dayanan kimi farklılıklar olsa da daha çok, Vilayet-i Sitte denen Erzurum, Van, Harput, Diyarbekir, Sivas ve Bitlis bölgelerinde bir rekabet içinde oldukları görülüyordu.
EDF içindeki ''milliyetçi'' kanadın partiye yön vermeye çalışıldığı da görülüyordu.
Emsal olsun. 1902 ve 1907 Paris'te yapılan Osmanlı Aydınlar Kongresi ya da Jön Türk Kongrelerine Hınçaklar katılmıyor.
O tarihte Abdülhamid'in uyguladığı istibdata karşı olan bütün örgütlerin katıldığı bu konferanslara katılmayan tek örgüt Hınçaklardı.
Örgütün teorik önderi Sabah Gülyan'ın yazdığı yazılar var. İTC'yi milliyetçi ve Türkçü buluyor.
Osmanlıcı, birleştirici politikalardan sapacaklarını ve herkesi ''Türk'' yapmaya çalışacaklarını anlatıyor. Nitekim de öyle de oluyor.
Kısa notlar...
Yukarıda adı geçen örgüt ve partilerin hemen hemen hepsi Osmanlı idaresi altında yaşayan halk tabakalarına mensub, sol- sosyalist eğilimli, Enternasyonal ile ilişkili...
Farklı olarak tek Marksist parti, Ermeni Devrimci Hareketi, Yani Hınçaklar...
Diğeri EDF/Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun)
Enternasyonal'e üye iki parti var: Ermeni Devrimci Hareketi, Yani Hınçaklar...
Diğeri EDF/Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaksutyun)
Kalan tüm partiler, -biri dışında- sol-sosyalist eğilimli ve bir şekilde Enternasyonal ile ilişkili ama üye değiller.
(O biri İttihat-ı Terakki...)
Hafıza, deney, tecrübe...
Türkiye devrimci hareketi, emsal olsun 71 devrimci hareketi, o tarihsel dönemin partilerinin örgütlenme ve mücadele biçimlerinin deneyimini de içeren bir hafızaya sahip olabilseydi ya da Hınçakların şehir ve kır fedai hareketinin deney tecrübesine sahip olabilseydi belki farklı davranılabilir, birçok şey farklı gelişebilirdi.
Deney tecrübe birikimi önemli... Özellikle kaliteli birikim o denli önemli ki devrimci mücadeleyi kazanma ya da kaybetme ile doğrudan ilgili olduğu denebilir.
Deney tecrübe eksikliğinin ağır darbelere, hatta yenilgiye yol açacak kadar zaman ve can kayıplarına yol açtığı gerçekten öğrenilmek isteniyorsa, 71 devrimci direnişine, 1974-80 antifaşist mücadelesine, ama özellikle 12 Eylül 1980 darbesine karşı kolay yenilgiye bakılmalı...
Mesela Hınçakların Sason ve Zeytun mücadelesinin deneyimi bilinebilseydi, 1970'te Nurhak dağlarına çıkış nasıl sonuçlanırdı, çok geç ama yine de üzerinde düşünmek, düşünce üretmek, geliştirmek, deney tecrübe edinmek her zaman iyi ve faydalıdır.
Hınçaklar kır gerillası için aylar ve aylara varan ciddi bir hazırlık sürecinden geçerken topraklarına el konulan yoksul köylülerle kurdukları ilişki sonucu 2 bin civarında köylünün silahlı mücadeleye katılımını sağlamışlardı.
Sonuçta yeniliyorlar... Yenilirsen tartışırsın, yenilgi kaçınılmaz olarak iç tartışmayı da beraberinde getirir...
Ulusal kurtuluş ile sosyalizm mücadelesini iç içe geçen bir perspektifle yürüten Hınçakların yenilgiden sonra gündeme gelen iç tartışmaları "Sosyalizme ne gerek var" biçiminde sürüyor.
"Zaten Osmanlı'da kapitalizmde gelişmemiş, işçi sınıfı da yok" diyen "sağ" eğilime merkez itiraz ediyor ve sosyalizmden ödün vermeyince, bölünüyorlar.
1903 yılında Londra'da toplanan genel kongrelerinde de çatışma çıkıyor, kardeş çatışmalarında üç kişi hayatını kaybediyor.
Bitmiyor, çatışmalarla gerilim sürüyor. Karşılıklı ''Abdülhamid ajanlığı'' suçlamaları da var.
Yani sanki oralardan doğru bizim sola da sirayet etmiş olan bir siyasi, örgütsel darlık deneyimi var olmuş...
Öte yandan o tarihte Hınçak'ın merkez kanadının sosyalizm vurgusu her şeye karşın kıymetli idi…
İki imparatorluk, iki halklar hapishanesi...
Çarlık Rusya'sı bir bakıma "Halklar hapishanesi" idi.
Aynı şeyi Osmanlı halkları için söyleyebilir miyiz?
Farz edelim ki söyleyeceğiz, kanıtımız ne olur?
Kanımca, Rusya ve Osmanlı halklar hapishanelerinin kıyaslaması kanıt ihtiyacını karşılayabilir.
Rusya'da devrim, Osmanlı'da İttihatçı ırkçı yenilenme
Başka bir boyuttan devam edelim: Rusya halklar hapishanesinde devrim oldu, Osmanlı'da olmadı.
Aksine Osmanlı halkları ittihatçı zorbaların ırkçı yenilenme programlarıyla baş başa kaldı.
Neden dersiniz; üzerinde düşünmeye değmez mi?
Çarlık Rusya ve Osmanlı hiç şüphesiz işgalci-sömürgeci çok halklı imparatorluklardı.
1917 Ekim Devrimi sonrası kurulan SSCB ile birlikte bu halkların kimler olduğunu gördük.
Osmanlı İmparatorluğu Balkanlardan, Kafkasya'ya, Ortadoğu'ya Kuzey Afrika'ya kadar uzanan coğrafyada çok sayıda halkı zapturapt altına aldı.
Bu halklar kendi mücadelelerinin yarattığı bir sonuç olarak Osmanlı İmparatorluğu'ndan kurtuldular.
Müslüman halklar ise kendi etnik/ulusal kimliklerinden önce "Müslüman milleti'' kavramı içinde kabul edildi.
"Ümmet" anlayışının ağır basması nedeniyle kendi farklılıklarını bile yakın zamana kadar ortaya koyamadılar.
Rusya'da 19'uncu yüzyılın ilk çeyreğinde ve ikinci yarısında şu ya da bu ölçüde kabaran bir devrimci mücadele var.
Özellikle 1860'lı yıllardan sonra Kafkasya'da kapitalizmin gelişimine bağlı olarak büyüyen bir işçi sınıfı hareketi üzerinden sol fikirler yaygınlaşıyor, bu etki altında zamanla popüler bir sol hareket olarak Narodnikler siyaset sahnesinde yerini alıyor.
Hınçaklar, EDF /Ermeni Devrimci Federasyonu ve Jön Türkler
O tarihlerde Bakü en önemli petrol merkezlerinden birisi haline geliyor.
Kafkasyalı genç devrimcilerin eğitimlerini sürdürmek için bulundukları Cenevre önemli bir Marksist merkez olarak tezahür ediyor.
Plehanov, Vera Zasuliç ve arkasından Lenin'in de Cenevre'de zorunlu ikamet ettiğini hatırlayalım.
Rusya devrimci hareketinin etkisiyle Ermeni gençler Cenevre'de Marksist temelde Hınçak Partisi'ni kuruyorlar (1887) ve çalışıyorlar.
Akabinde Tiflis'te kurulan EDF/Ermeni Devrimci Federasyonu da Rusya'daki devrimci hareketin etkisi altında Tiflis'te kuruluşunu gerçekleştiriyor (1890).
Her iki parti de II. Enternasyonal'e üye oldukları gibi, programları her
Enternasyonal'e üye olan partinin programı gibi özsel olarak aynı idi.
Enternasyonal'de Hınçakları bir dönem Plehanov temsil ediyordu. Hınçakların Vera Zasuliç'le de ilişkileri vardı.
İlk programlarında, Türkiye'de işçilerden ve köylülerden oluşan ihtilalci iki ayrı grup kurmayı ve gerilla mücadelesini bunun üzerinden başlatmayı planlıyorlar. Buradan işçi-köylü birlikteliğine önem verdiklerini anlaşılıyor. (Paramaz, sayfa: 86)
Hınçaklar ve EDF Ermenilerin olduğu her yerde örgütlenmeye çalışıyorlar.
Hınçaklar İstanbul'da Üniversite öğrencileri arasında ilk örgütlenmesini yapıyor.
Nitekim 1890 Babıali Yürüyüşü İstanbul Tıp Fakültesi'ndeki ve diğer üniversitelerdeki Ermeni gençlerin örgütlediği ilk eylem oluyor.
Jön Türkler Avrupa'da örgütleniyor, Abdülhamid istibdadına karşı Fransız Devrimi'nin ilkelerini savunuyorlar.
Osmanlı'nın bölünüp toprak kaybetmesi karşısında Jön Türkler içinde ''vatanı kurtarma'' ideali çok baskın durumda.
1908 II. Meşrutiyet'te açılan mecliste de Hınçakların ve EDF'nin vekilleri sosyalizm propagandası yanı sıra;
Adaletli vergi alınması, 8 saatlik iş günü, örgütlenme ve fikir özgürlüğü, sendikal haklar konusunda kanun tasarıları sunuyorlar.
Kadın hakları, eğitimin modernleştirilmesi gibi konularda çalışmalar yaparken, yabancı sermayeye karşı Osmanlı halklarının haklarını Türk-Müslüman vekillerden çok daha fazla koruyor ve savunuyorlar.
Mustafa Suphi
1920'de Bakü'de kuruluşu gerçekleşen TKP'nin önderi durumundaki Mustafa Suphi ise 1913 yılında Yusuf Akçura ile birlikte Türkçü bir parti kurma hazırlığında.
Haziran 1913'te Mahmut Şevket Paşa'nın bir suikastla öldürülmesini fırsat bilen İttihat-ı Terakki Cemiyeti'nin diğer muhaliflerle birlikte Sinop'a sürgüne gönderdiği
Mustafa Suphi, oradan kaçtıktan sonra gittiği Rusya'da devrimci fikirlerden etkilenerek 1917 devrim sürecine katılıyor.
Hiç şüphesiz bu da kıymetli bir duruştur.
Öte yandan Osmanlı'da sosyalist hareketin gerçek durumunu da bize bu iyi anlatmış oluyor.
Devam edecek...
1. Kadir Akın, Ermeni Devrimci Paramaz, dipnoy yayınları,5. Baskı, 2015Ankara
2. Kadir Akın, Saklı Tarihin İzinde, Dipnot Yayınları, 1.Baskı, 1921-Ankara
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish