28 Şubat 1997 darbesinin üstünden tam 27 yıl geçti. Türk siyasi tarihimizin tartışmalı bir dönemi olan ve toplumsal anlamda etkileri yüksek olan bu müdahalenin darbe mi, muhtıra mı yoksa demokratik kanunların uygulanması süreci mi olduğu tartışılmaya devam etmektedir.
28 Şubat bu tartışmaların haricinde 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 darbelerinden farklarıyla da ayrışmaktadır.
Bu yazımızda 28 Şubat'a yakından bakarak ne olduğu ne olmadığı üzerine analizde bulunacağız.
Tarihi MGK Toplantısı: 28 Şubat
Genel bir kanı olarak 28 Şubat 1997 darbesi aynı tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı sonucunda yayınlanan tavsiye kararların ilanıyla başlatılsa da süreç 4 Şubat'ta Sincan'da geçiş yapması ile başlatılabilir.
Süreçte Başbakan Necmettin Erbakan'a TSK tarafından yapılan bilgilendirme ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Genelkurmay Başkanlığı'na çağırılması darbenin ayak sesleridir.
Ardından 28 Şubat 1997 tarihinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başkanlığında toplanan ve yaklaşık dokuz saat süren MGK toplantısı sonrasında 20 maddelik karar bildirisi yayımlandı.
Bildiride laiklik ilkesi titizlikle uygulanacak, tarikat okulları bakanlığa devredilecek, sekiz yıllık zorunlu eğitim uygulanacak, Atatürkçü din adamı yetiştirilecek, dini tesis Diyanet İşleri Başkanlığı'nca izne tabi olacak, tarikatların faaliyetlerine son verilecek, ordu aleyhine yayınlar denetlenecek, ordudan atılanlar istihdam edilmeyecek, bürokrasi ve yargı irticadan temizlenecek, dış kaynaklı irtica tehdidi önlenecek, mezhep kışkırtıcı faaliyetler engellenecek, yasalara uymayan yetkililer yargılanacak, Kılık Kıyafet Kanunu tavizsiz uygulanacak, silah ruhsatları yeniden düzenlenecek, kurban derisi toplama denetime alınacak, özel üniformalı korumalar kaldırılacak, ümmet esaslı diplomasi önlenecek, Atatürk karşıtı suçlara taviz verilmeyeceği yer alıyordu.
Bir anlamda bildiri "irtica" ve "Atatürkçülük" temeli üzerine inşa edilmişti.
Bildiri yayınlanır yayınlanmaz kamuoyunda soğuk duş etkisi yaptı. Dönemin gazeteleri MGK kararlarını "Muhtıra Gibi Tavsiye", "En Uzun Gün", "Ordudan Ambargo", "Laiklik Uyarısı", "Ordudan Son Uyarı" "Darbesiz İndiririz" başlıklarıyla manşetlerine taşıdılar.
Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan kararları ilk etapta imzalamak istemedi fakat mecliste siyasi partilerden bir destek bulamadı.
REFAH-YOL Hükümetinin ortağı Doğru Yol Partisi (DYP) Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller de Erbakan'ın başbakanlıktan çekilmesi yönünde bir tavır aldı.
Necmettin Erbakan siyasi yalnızlığın bir sonucu olarak daha fazla dayanamadı, 5 Mart'ta kararların bazılarına imza atmak zorunda kaldı.
Asker tatmin olmadı, ülkedeki tansiyon yine de düşmeyince 21 Mayıs'ta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Refah Partisi'ni (RP) kapatmak için dava açıldı.
Süreçte Genel Kurmay Başkanlığı tarafından "Batı Çalışma Grubu" kuruldu ve 18 Haziran 1997 tarihinde Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifası ile 28 Şubat darbe süreci olgunlaştı.
30 Haziran'da Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz başkanlığında Demokratik Sol Parti (DSP) ve Demokrat Türkiye Partisinin (DTP) yer aldığı ANASOL-D Hükümeti kuruldu.
Tarihler 16 Ocak 1998'i gösterdiğinde RP mahkeme kararıyla "demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı davranarak, devletin ülkesi ve milletin egemenliği ilkelerini çiğnediği ve irticai faaliyetlerin odağı olduğu" gerekçesiyle kapatıldı.
Necmettin Erbakan'ın milletvekilliği düşürülerek beş yıl siyaset yasağı geldi. Böylece 54. Hükümet demokratik yönetime müdahalelerle düşürüldü.
28 Şubat bu sonuçlarla sona ermedi. 28 Şubat sonrasında ordudan personel ihraçları, darbeyi desteklemeyen firmaların kara listeye alındığı, İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın okuduğu şiir nedeniyle mahkûm olduğu, üniversitelerde baş örtüsü nedeniyle krizlerin yaşandığı bir döneme adeta sürece girildi.
Darbe mi, değil mi?
Her şeyden önce 28 Şubat denilince anlaşılması gereken husus isimleri "28 Şubat Süreci", "28 Şubat Kararları" veya "28 Şubat Olayı" olarak farklı perspektiflerle anılsa da askeri darbe olarak tanımlanması gerektiğidir.
Alışılagelmiş genel geçer ve tarihi süreçteki askeri darbelerdeki gibi ordunun direkt yönetime el koyduğu bir anlayışla gerçekleşmemiştir.
Bu sebeple diğer darbelerden farklı bir yapısı bulunmaktadır. Süreçten kasıt aslında darbenin bir süreci olarak değerlendirilmelidir.
Esasen Türkiye Turgut Özal dönemiyle birlikte 1980 öncesinde kapalı toplum yapısından çıkarak dünya ile çok yönlü ilişkiler sürdüren bir küresel dünya düzenine adaptasyon sürecine girmişti.
İşte böyle bir ortamda 27 Mayıs 1960, 12 Eylül 1980 tarihlerindeki gibi askerin kışlasından çıkarak, sokağa çıkma yasağı ilan ettiği süreç söz konusu olmadığı için ordu yönetime farklı bir zemin üzerinden el koydu.
Nitekim bu özellikleri bakımından 28 Şubat "postmodern darbe" olarak da nitelendirilmektedir.
27 Mayıs ve 12 Eylül'den farkı
28 Şubat darbesi yapılış biçimi bakımından diğer darbelerden ayrıştığı gibi sebep ve sonuçları bakımından da farkları bulunmaktadır.
Türkiye'deki askeri darbelerin sebepleri 28 Şubat haricinde ekonomik etkenleri içinde barındırmakla beraber ağırlıklı olarak siyaset temeli eksende gelişmiştir.
27 Mayıs 1960 darbesi Demokrat Parti (DP) iktidarının uygulamalarına karşı ve iktidar-muhalefet ilişkilerindeki krizin toplumsal kutuplaşmaya sebebiyet vermesi üzerine temellendirilmiş, 12 Eylül 1980 darbesi dönemin kördüğüm olan koalisyonları ve artan toplumsal terör üzerine inşa edilmiştir.
28 Şubat 1997 darbesi ise görünürde REFAH-YOL hükümetinin siyasi, dış politika uygulamalarının ülkede "irtica tehdidi" gerilimine sebebiyet verdiği temeline oturtulsa da "irtica" kavramının Türkiye'de tehdit olarak algılanışı 54. hükümetle birlikte ortaya çıkmadığı da bir gerçektir.
1990'lı yıllar ekonomik açıdan Türkiye için değişim yılları olduğu ifadesini kullanabiliriz. Bu bağlamda Özallı yıllarla beraber ekonomik dışa açılmanın, ithalat ve ihracatın arttığı, şahsi girişimlerin önem kazandığı bir sürece girilmiştir.
Bu süreçte bir "Anadolu Burjuvazisi" oluşmuş ve yükselişe geçmiştir. Özellikle Orta ve küçük kentler bazında yaşanan bu gelişme "Yeni Sanayi Odakları" olarak adlandırılmış ve özellikle RP'yi destekleyen bir kesim olmuştur. Anadolu Burjuvazisi RP iktidarıyla daha görünür hale gelmiştir.
Necmettin Erbakan başbakanlık döneminde Anadolu sermayesine öncelik vermiştir. Bu sanayi 1990'larda Müstakil İş Adamları Derneği (MÜSİAD) çatısı altında İstanbul merkezli sanayinin karşısında konumlanmıştır.
Anadolu sermayesinin görünürlüğü ekonomide bir kırılmaya sebebiyet verdiği ve ekonomik gücü elinde bulunduran bazı büyük sermaye kesimlerce tehdit olarak algılandığını söyleyebiliriz.
28 Şubat darbesinin aktörleri 27 Mayıs ve 12 Eylül'ün aksine sadece asker olmamakla beraber ilk defa medyanın bir darbenin ana aktörü konumuna geldiği bir olaydır.
Askerden çekinerek veyahut bilerek yapılan haberlerle REFAHYOL Hükümetinin karşısında muhalefet olarak bir siyasi parti değil ordu konumlandırılmıştır.
Özellikle medyada "isminin açıklanmasını istemeyen üst düzey bir askeri yetkili", "adının verilmesini istemeyen komutandan edindiğimiz bilgiye göre" ifadeleriyle başlayan haberlerde 28 Şubat kararlarının hükümet tarafından uygulanmayacağı kanaatini topluma bildiriyordu.
Süreçte aynı zamanda Sivil Toplum Kuruluşlarının toplu hazırladıkları raporun sonucu olarak yine darbenin baş aktörü olduğunu söyleyebiliriz.
Nitekim dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya "bu kez siviller yapsın" diyordu.
28 Şubat 1997 darbesi bir olaydan çok olgudur. Çünkü 27 Mayıs ve 12 Eylül örnekleri siyasi sonuçlarla beraber sürecini tamamlamışken 28 Şubat "Bin yıl sürecek" bir olgu olarak düşünülmüştür.
Bu sebeple hükümet değişikliği yaşandıktan sonra da alınan kararlarla sürecin işlerlik kazanması hedeflenmiştir.
Ancak düşünülen olmamış sadece beş yıl içinde 28 Şubat'ın uygulamaları silinmiştir fakat yaşananlar toplumsal hafızamızda demokrasi tarihimizin "kara lekesi" olarak diğer darbelerle birlikte unutulmadı.
Cumhuriyetimizin 100. yılında yurttaş temelli demokratik bir siyasi yapının varlığının ne denli önemli olduğu siyasi tarihimizde yaşadığımız tecrübelerle daha iyi anlaşılmıştır.
Yararlanılan kaynaklar:
- Şeyma Çiftçi, 28 Şubat ve Sürecin Aktörlerinin Değerlendirilmesi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi.
- Muhittin Işık, 28 Şubat sürecinin Ekonomik ve Siyasi Arka Planı Üzerine Notlar, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, Yıl 2023, ss.364-377.
- Andaç Hongur, 28 Şubat Sürecinde Ordu, Medya ve Siyasal İktidar, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
- Işıl Tuna Pınar, Siyasete Adanmış Bir Ömür: Necmettin Erbakan (1926-2011), Dorlion Yayınları.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish