Cumhuriyetin 100. yıldönümü ve derin nostalji

Prof. Dr. Mesut Uyar Independent Türkçe için yazdı

Görsel: X - @mesutuyar10

Nostalji geçmişteki mutlu bir döneme duyulan özlemdir. Bu özlem bizi eski eşyaları satın alma, müzikleri dinleme, filmleri izleme veya turistik gezilere çıkmamıza neden olur.

Geçmişe özlem özellikle ileri yaşlardaki herkesin zaman zaman yaşadığı bir duygudur.

Ancak büyük ve acı kayıplar yaşandığında (çok sevdiğimiz bir yakınımızın vefatı), güncel sorunlar baş edilemez boyuta çıktığında, geleceğe yönelik umutları kaybedip tam tersine gelecekten endişe etmeye başladığımızda geçmişe sığınma ve huzur arayışı başlar ki bunun adı derin nostaljidir.

Derin nostalji tehlikelidir. Çünkü yaşama sevgisini azalttığı gibi, çalışma azim ve kararlılığını da yok eder.

Hayatının son demlerini yaşayan bir bireyin derin nostaljiye tutulması beklenebilir bir durumken bir milletin bu ruh haline düşmesi çok tehlikelidir.

Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yıldönümünde 29 Ekim 2023'te Anıtkabir'i 1 milyon 182 bin 425 ziyaret ederek bir rekor kırıldı.

Bir önceki yılın tamamında 3 milyon 677 bin 740 kişinin Anıtkabir'e geldiğini dikkate alacak olursak bir günde bu kadar çok insanın herhangi zorlama olmadan kendi istekleriyle saatlerce sıra beklemeyi göze alarak Anıtkabir'i ziyaret etmesi oldukça anlamlıdır.

Tabii yüzbinler Anıtkabir'i ziyaret ederek milyonlarca Türk ülke içinde ve dışında Atatürk'ü andığını da unutmamalıyız.

Cumhuriyetin ilân edildiği Türkiye Büyük Millet Meclisi ise çok az sayıda kişinin aklına geldi. Meclis aslında 29 Ekim'de varlığından ziyade yokluğu ile dikkat çekti.

Kısacası Türk milleti cumhuriyetin 100. yıldönümünde cumhuriyetten ziyade cumhuriyetin kurucusunu anmayı ve ona bağlılık göstermeyi tercih etti.

Türkiye ve dünya son 30 yıldır büyük bir değişimi yaşamaktadır. Fırtınalarla çalkalanan bu dünyada Atatürk, Türk milleti için emin bir liman haline geldi.

Atatürk, aynı zamanda bugün ile cumhuriyetin ilk dönemi arasında bağ kuran bir halat ve cumhuriyetin hedeflerinden uzağa sürüklenmesini engelleyen bir çıpaya dönüştü.

Üstelik Atatürk kaybettiğimizi düşündüğümüz birlik ve beraberliği bir gün için bile olsa yeniden tesis eden güçlü bir mıknatıs olduğunu 29 Ekim'de tekrar gösterdi.

Türk milleti kendini sadece büyük bir fırtınanın içinde hissetmiyor aynı zamanda siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel bir parçalanmanın endişesini yaşıyor.

Geniş kitlelerin katılımıyla ülke genelinde büyük törenler düzenlense, görkemli anıtlar açılsa, millete umut verecek proje ve atılımlar başlatılabilseydi bu derin nostalji kırılabilirdi.

Ama bunların hiçbiri yapılamadığı gibi geçmiş yıldönümlerinde iyi kötü yapılan amblem, marş, şarkı, hatıra eşyaları bile yoktu.

Yapılanlar ise toplumun geneline ulaşamadı. Türkiye'de törensellik eskiden beri eksiktir. Ama bu eksiklik kendisini hiçbir zaman bu kadar çok hissettirmemişti. 

Bu yüzden cumhuriyetin 100. yıldönümünü coşkuyla kutlayacağımıza tam tersine büyük bir yas içinde andık.

Her ne kadar Gazze savaşının aniden patlak vermesinin kısmi etkisi olsa da bir aşırın bu kadar sönük kutlanmasının daha doğrusu kutlanamamasının bahanesi bulunmamaktadır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Milletimiz derin bir nostaljinin içine girerek Atatürk'ü 85 yıl önce kaybetmemizi ve onun ölümü ile sona eren cumhuriyetin ilk 15 yılının yasını tuttu.

100. yıldönümünün coşkuyla kutlanamaması, görkemli törenlerin düzenlenememesi muhafazakâr kesimin bir bölümünce mutlulukla karşılandı.

Çünkü onlara göre cumhuriyetin ilânı ile üç kıtaya altı asır hükmetmiş bir imparatorluk ve onun kültürü sona erdi.

Oysa imparatorluğu cumhuriyet değil I. Dünya Savaşı yıkmıştı. Kültürel çöküş ve dönüşüm 18'inci yüzyılda başlamıştı. Cumhuriyet sadece değişim ve dönüşüme hız ve yön verdi.

Yıldönümlerinde bilanço çıkarmak âdettendir. Sadece başarılar ve zaferler listelenmez aynı zamanda yenilgiler ve hatalarla da yüzleşilir ve tekrar etmemek için ders alma olanağı sağlar.

100. yıldönümü bize cumhuriyetin bilançosunu çıkarmak için tarihi bir fırsat verdi ama ne yazık ki bu fırsattan istifade edemedik.

Son bir asırda Türk milleti kapsamlı ve radikal bir değişim yaşadı. Geleneksel siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel düzen çok kısa bir süre içinde yıkıldı ve yerine yenisi inşa edilmeye başlandı.

Atatürk ve arkadaşları bir katalizör gibi bu değişimi hızlandırdı ve yönlendirdi. Her değişimde olduğu gibi bunun da kazananları olduğu gibi kaybedenleri de oldu.

Fakat bu kaçınılmazdı. Dünya değişirken Türkiye'nin değişmemesi mümkün değildi. 

Bir asır içinde yaşananları bütün boyutlarıyla tartışmak ve bilanço çıkarmak yerine mirasyediler gibi çıkan fırsatı harcadık ve birbirimizi suçlamaya devam ettik.

Her ne kadar bazı üniversite, kurum ve dernekler çeşitli akademik ve popüler faaliyetler düzenlese de bunlar dar bir çerçeve içinde kaldı ve amaca hizmet etmedi.

Sonuç olarak cumhuriyetin 100. yaşında derin nostalji kalbimizi ısıtsa da kısa süreliğine birlik ve beraberliğimizi temin etse de fırtınalar içindeki dünyada bize yol göstermemektedir.

Tam tersine geçmiş başarılara sığınma günümüzdeki sorunları çözme ve geleceğe hazırlık yapmamıza engel olmaktadır.

Ne kadar görmezden gelsek de Türkiye kendi içinde bölünmüş bir topluma sahiptir.

Mevcut ve gelecekteki fırtınalar bu bölünmeyi arttıracaktır. Zaman yas tutma geçmişle avunma zamanı hiç değildir.

Eğer Atatürk ve cumhuriyetin kurucularına layık torunlar olmak istiyorsak bir an önce gerçeklerle yüzleşip düzeltici adımları atmamız gerekmektedir. 

Türkiye Cumhuriyeti 1923'te sahip olmadığı ve ancak hayal edilen güç ve potansiyele sahiptir. Bu potansiyeli kullanıp kullanamamak tamamen bize kalmıştır.

Tarihimizden güç alarak geleceğe yürüyüşümüze devam etmemiz tek çıkış yoludur. Tarihimiz bize bir pranga olmadığı gibi tatlı hayaller gösteren bir afyon haline de getirilmemelidir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU