Geçen ay Nijer'de meydana gelen darbe, Batı Afrika'yı son yıllardaki tüm darbelerden daha fazla sarstı.
Gine, Mali, Burkina Faso, Çad ve Sudan gibi bölgesel ve uluslararası düzeyde çoğunlukla çok az ilgiyle karşılanan darbelerin ve anayasaya aykırı iktidar değişimlerinin aksine, Nijer darbesi, ülkede demokrasiyi yeniden tesis etmek için gerçek bir askeri müdahale tehdidinde bulunulmasına yol açtı.
Generaller nasıl savaş veriyorlarsa, diplomatlar da bu bölgedeki darbelere hep karşılık verirler.
Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'nun (ECOWAS) 10 Ağustos Perşembe günü yaptığı toplantı ve Nijer Cumhurbaşkanı Muhammed Bazoum'u görevine geri döndürmek için yedek askeri gücünün seferber edildiği ve konuşlandırıldığını duyurmasıyla, uçurumun kenarı politikasında tehlikeli derecede yüksek bir seviyeye ulaşmış görünüyoruz.
Kaldı ki ECOWAS'ın bu kararı yalnızca Nijer ve ona yönelik herhangi bir müdahaleye karşı koyma sözü veren Mali ve Burkina Faso'daki müttefiklerinin meydan okumasına maruz kalmadı.
Nijerya ve Benin gibi üye devletler de Cumhurbaşkanı Bazoum'u yeniden iktidara getirmek amacıyla yapılacak olası bir askeri müdahale konusunda uyarıda bulunarak, bu karara meydan okudular.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Çad ve Cezayir gibi komşu ülkeler daha da ileri giderek, Nijer'in işgalinin ulusal güvenlik çıkarlarına tehdit oluşturacağını söylediler.
Afrika Birliği ise bu konudaki tutumunu henüz açıklamadı şu ana kadar kararı bölgesel ECOWAS Ekonomi Grubuna bırakmış durumda.
Kıtada bu konuda ileriye dönük en iyi rota konusunda görüş ayrılıkları açık iken, Afrika Birliği'ne bağlı Barış ve Güvenlik Konseyi'nin önümüzdeki hafta toplanması bekleniyor.
Bu toplantı, ECOWAS'ın müdahale etme çabalarının reddedilmesiyle sonuçlanabilir. Birlik, ilerlemenin bir yolunu bulmak için üye devletler arasında arabuluculuk yapmak zorunda da kalabilir.
Bu noktada, darbeden iki haftayı aşkın bir süre sonra, tüm taraflar itibarlarını kurtarabilecekleri bir ilerleme yolu arıyor gibi görünüyor.
Askeri seçeneğin kullanılması konusunda görülen bölünmeyle birlikte, ECOWAS muhtemelen sert görünmek ve Askeri Konsey üzerindeki baskısını sürdürmek için alternatifler arayacak.
ECOWAS'ın daha önce darbelere zayıf tepki vermesinin, anayasaya aykırı bu eylemlerin yayılmasının nedeni olduğuna dair birçok suçlama var. Bu suçlama, grubun bugünkü katı politikasını yönlendiriyor gibi görünüyor.
Aynı şekilde bölgesel uzlaşmanın yokluğu Washington ve Paris'i de zor durumda bırakıyor. Bölge genelinde Batı karşıtı duyguların yükseldiği bu dönemde, ABD ve Fransa'nın iç güvenlik tehditlerine yanıt vermek için kıtaya liderlik etmeyi tercih edecekleri aşikâr.
Ancak Nijer'in kendisi benzersiz bir durumdur: Hem Fransa hem de ABD yalnızca ülke ile aralarındaki güvenlik temelli ortaklığa değil, aynı zamanda demokrasiyi destekleme ve Niamey'i Batılı kalkınma seferberliğinin gözdesi yapan kurumlar inşa etme çabalarına büyük yatırımlar yaptılar.
Hatta Washington, geçen yıl ABD-Afrika zirvesinde Başkan Bazoum'u ABD Başkanı Joe Biden'ın sağına oturtma noktasına vardı. Bu, diğer 50 Afrika devlet başkanı arasında kendisine sunulan yüksek bir onurdu.
Şimdi her iki ülke de kendi zor seçimlerini yapmalı; ya yaşananları görmezden gelmeli ve terörle mücadele ve istihbarat toplama ile ilgili güvenlik çıkarlarını pekiştirmek için Askeri Konsey liderleriyle birlikte çalışmaya devam etmeli.
Yahut cihatçı gruplara karşı zor kazanılmış kazanımları bırakma riskine yol açacak, belki de Askeri Konseyi kollarını açmış bekleyen Rusya ve Wagner Grubu'na itecek bir seçenek olan yaptırımları uygulayıp, yardımları kesmeli.
Aynı şekilde, Askeri Konsey liderleri de askeri müdahale fikrini engellemeyi başarsalar bile şunu bilmeliler; Niamey pazarlarındaki temel emtia fiyatlarının halihazırda iki kat arttığı göz önüne alındığında, bölgesel ve uluslararası yaptırımların ve diplomatik izolasyonun acısı, üzerlerindeki baskıyı hızla artıracaktır.
Kaldı ki komşu Nijerya'dan elektrik ithalatı da yüzde 70 oranında düştü. Bu, enflasyonu artıracak ve zaten cansız olan bir ekonomiye zarar verecektir.
Tüm taraflar sert görünme ihtiyacıyla karşı karşıya iken, şimdi gerçek bir üst düzey diplomasiye fark yaratma şansı vermenin zamanıdır.
Ancak henüz ABD'nin veya Afrika Birliği'nin ciddi bir diplomatik girişimine tanık olmadık. Washington'un bu hafta başlarında üst düzey bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisini gönderme yönündeki son dakika kararı bile bölgesel koordinasyondan yoksundu.
Ayrıca ziyaret o kadar hızlıydı ki, yetkili şu anda Nijer'deki en üst düzey yetkili olan General Abdurrahman Tchiani ile görüşemedi bile.
Bu arada Askeri Konsey'in liderleri de oturup müzakereye zorlanmayı beklemiyorlar. Aksine uluslararası camiaya sunacakları bir oldu bittiye dönüşecek koşulları hazırlamakla meşguller.
Cumhurbaşkanı Bazoum'u canlı kalkan gibi kullanan bir adımla, Askeri Konsey liderleri bu hafta uluslararası saygınlığa sahip ve geçmişte maliye bakanlığı yapan bir memuru başbakanlık pozisyonuna atadılar. Bu, Askeri Konseye sivil bir çehre kazandırdı.
Ayrıca yakında devletin işlevlerinin yerine getirilmesine yardımcı olacak bir sivil kabine oluşturmaya çalışılacak. Kabine, cihatçılara karşı devam eden mücadelenin sorumluluğunu orduya bırakırken, muhtemelen demokratik seçimler için bir yol haritası sunacak.
Batılı ve bölgesel talepleri karşılamak için bu yeterli mi? Belki de öyle olmalı.
Darbeyi takip eden iki çok gergin haftanın ardından, Nijer'deki mevcut durum hakkında söyleyebileceğimiz tek olumlu şey, halen şiddet olmaması.
Ancak bu durum, bölgelerinde yayılan darbelere son vermek ve demokrasiyi teşvik etmek isteyen ECOWAS liderleri tarafından bir müdahale ile değiştirilirse, sonuçları vahim olabilir.
Bunun nedeni, bölgesel savaşın yalnızca ECOWAS ile Afrika Birliği'ni önümüzdeki yıllarda bölmekle kalmayıp, halihazırda giderlerini karşılamakta zorlanan ülkelerin bütçeleri için ihtiyaç duydukları ekonomik kaynakları da yok edecek.
Daha da önemlisi müdahale, dikkatleri ve güvenlik kaynaklarını cihatçılara karşı devam eden mücadeleden uzaklaştırabilir.
Böylece dikkat ve kaynaklar, cihatçılar yerine halihazırda radikalliğe karşı aynı mücadelede yer almış veya bu tür bir mücadeleye girmek zorunda kalmaktan korkan komşu ülkelere odaklanabilir. Her iki durumda da cihatçılar tek bir kurşun atmadan kazanmaya hazırlanıyorlar.
Ancak son yıllarda demokrasiye yönelik pek çok tehdide tanık olmuş bölgede, bugün demokrasinin böylesine güçlü ve amaçlı bir şekilde savunulmasını görmek yüreklendirici.
Dolayısıyla bölgesel ve uluslararası liderler, tedavi yöntemlerinin hastalığın kendisinden daha kötü hale gelmemesine dikkat etmeliler.
Zira demokrasiyi savunmak için var olan barışı bozmanın, yıllar boyunca bölgeler arasında yankılanacak istenmeyen sonuçları olacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu