Bu yazı kaleme alındığında henüz 14 Mayıs seçimlerinin sonucu açıklanmamıştı.
İktidara hangi ittifakın geleceğinden bağımsız olarak önümüzdeki dönemde dış politika alanında atılabilecek belli başlı adımlar ile izlenebilecek yola ilişkin bazı öneriler maddeler halinde aşağıda sunulmaktadır.
1. Dışişleri Bakanlığı'nın güçlendirilmesi
Özellikle son 10 yıl içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı'nın yurtdışı misyonlarında ciddi bir artış oldu. Misyon sayısı 2022 verilerine göre 253'e yükseldi.
Buna mukabil Meslek Memuru-MM (Büyükelçi olabilecek kariyer memuru) ile Konsolosluk ve İhtisas Memuru-KİM (Başkonsolosluğa kadar yükselebilen kariyer memuru) sayısındaki artış sınırlı kaldı.
Temmuz 2021 verilerine göre MM sayısı 1080 ve KİM sayısı ise 832 idi. Kariyer memurlarının yaklaşık 1/3'ünün merkezde çalıştığı, her yurtdışı misyona ise 1 misyon şefine (Büyükelçi, Daimi Temsilci, Başkonsolos) ilaveten en az 1 MM ve 1 KİM verilmesi esası üzerinden hareket edildiği düşünüldüğünde Dışişleri personelinin gösterdiği insan üstü çaba ve fazla mesai bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bir diğer husus ise, ödeneklerin sınırlı olmasıdır. Bilhassa temsil ve ağırlama ödeneğinin yeterli düzeyde olmaması dış misyonların faaliyetlerinin sınırlı kalmasına ve kamu diplomasisi alanında gerektiği kadar aktif olunamamasına yol açabilmektedir.
Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı'nın dünyadaki ilk beş büyük diplomatik ağa sahip olmasından övünürken, ilk beşte yer alan diğer ülkelerin teşkilatların personel sayılarının dikkate alınması ve ona göre önümüzdeki dönemde hem MM hem de KİM için yeni sınavlar açarak İngilizcenin yanı sıra, Almanca, Arapça, Çince, Farsça, Fransızca, Rusça ve Yunanca başta olmak üzere en az bir yabancı dile hakim ve temsile uygun yeni memurların süratli bir şekilde liyakat esasına dayanarak bakanlık kadrolarına katılması aciliyet arz etmektedir.
Aynı şekilde ödeneklerin yine ilk beşte yer alan ülkelerin imkanlarına bakılarak olanaklar ölçüsünde artırılması temsil açısından elzemdir.
Öte yandan, olacak ise, siyasi atama Büyükelçilerin diplomasiye hakim, yabancı dili olan, yurtdışında yaşam tecrübesine sahip, beynelmilel protokol kurallarını bilen ehil kişiler arasından yapılması şüphesiz ülkenin temsili ve itibarının korunması açısından önemli olacaktır.
2. ABD'yle ilişkiler
ABD'yle ilişkilerin içinde bulunduğu durum sürdürülebilir nitelikte değildir. Önümüzdeki dönemde halihazırda tesis edilmiş olan stratejik diyalog mekanizması da dahil, çeşitli mekanizmalarla ilişkilerin yeniden canlandırılması, iki taraf arasındaki güven bunalımı ve fikir ayrılıkların giderilmesi amacıyla kurumlararasında açık ve samimi bir diyaloğun geliştirilmesi her iki ülkenin de çıkarınadır.
Değişen dünya düzeninde stratejik konumda bulunan Türkiye'nin ABD için öneminin doğru bir şekilde anlatılması, ABD'nin de Türkiye'nin endişelerine giderecek, ortaklığa yaraşır bir strateji belirlemesi iki ülke arasındaki ilişkilerin doğru bir mecraya oturtulması açısından yararlı olacaktır.
Öte yandan, ABD'de Türkiye'ye yönelik olarak giderek artan önyargının giderilmesi amacıyla yeni bazı adımların atılması yararlı olacaktır.
Bu doğrultuda, sadece Kongre'de değil, aynı zamanda eyalet meclislerinde de etkinliği olan bir lobi şirketiyle anlaşılması, Batı yakası başta olmak üzere ülke genelindeki Başkonsoloslukların sayısının artırılması, bununla birlikte her eyaletin farklı bir ülke gibi olduğu düşünüldüğünde eyalet bazında siyasi, ekonomik, ticari ve kültürel stratejiler geliştirilmesi, hem Vaşington hem de eyaletlerdeki Türk derneklerinin eşgüdüm ve işbirliği ruhu içerisinde hareket etmesinin sağlanması, gerektiğinde bu derneklere yerel, eyalet ve federal düzeyde alınan kararlara etki edebilmeleri amacıyla ABD yasalarıyla uyumlu şekilde yardım edilmesi, ABD'de yaşayan Türk diasporasının genç mensuplarının siyasette var olmalarının teşvik edilmesi ve ABD'nin prestijli üniversitelerinde Türkiye çalışmaları kürsülerinin kurulması için gerekli fonların ayrılması da dahil çeşitli adımların atılmasının iki ülke arasındaki ilişkilere ve ABD'deki bazı hasmane diasporaların olumsuz etkisini sınırlamak açısından olumlu yansımaları olacağı açıktır.
3. AB'yle eşitlerarası bir diyaloğun tesisi
AB üyelik süreci her ne kadar durma aşamasına gelmiş olsa da Türkiye hala müzakere eden aday statüsündedir. Ayrıca AB hala Türkiye'nin birinci ticaret ortağıdır.
Türkiye'nin 2000'li yılların başında uygulamaya koyduğu kapsamlı reformlar örneğinde olduğu gibi önümüzdeki dönemde de reform sürecine ivme kazandırması, demokrasisini konsolide etmesi AB'yle yeniden başlayacak diyalogda masaya daha güçlü bir şekilde oturmasına imkan verecektir.
ABD ile Çin arasında sıkışan ve kendine bir çıkış yolu aramaya çalışan AB'ye Türkiye'nin hem pazar olarak hem de üç kıtayı birbirine enerji, ticaret ve kültür alanlarında bağlayan bir köprü olarak sağlayacağı faydalar aşikardır. Türkiye hem demokrasi hem de askeri ve ekonomi alanlarda güçlendikçe üyelik sürecine engel teşkil eden Yunanistan ve GKRY gibi ülkelerin çatlak sesleri daha az tahammül edilir hale gelecektir.
Türkiye'nin önümüzdeki dönemde AB'yle çözmesi gereken iki önemli konu göçmenler meselesi ve vize serbestisidir. Bunun için de AB'yle diyalog hızlı bir şekilde yeniden tesis edilmelidir.
4. Rusya gerçeği
Osmanlı ile Çarlık Rusya'sı defalarca savaşmıştır dolayısıyla Türk-Rus ilişkilerinin geçmişten bu yana iniş-çıkışlı olduğu bir gerçektir.
Bununla birlikte Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda ve Stalin'in ölümü sonrası dönemde Türkiye'nin SSCB'yle iyi ilişkiler yürüttüğü, ilk enerji anlaşmalarının 80'li yıllarda imzalandığı, SSCB'nin dağılması sonrasında iki ülkenin Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar, günümüzde ise Ortadoğu ve Afrika'nın da dahil olduğu farklı coğrafyalarda, her zaman aynı görüşü savunmasalar da diyalog halinde oldukları, ayrıca Türkiye'nin halihazırda enerji bağlamında Rusya'ya belirli ölçüde bağımlı olduğu da bir gerçektir.
Bu nedenle, önümüzdeki dönemde, Rusya'yla mevcut ilişkilerin hem kurumsal düzeyde hem de liderler düzeyinde sürdürülmesi gerekecektir.
Ukrayna savaşıyla birlikte Türkiye Rusya için daha önemli bir hale gelmiştir. Bu durum Türkiye'nin Rusya'yla daha dengeli bir ilişki yürütmesine imkan sağlamaktadır.
Rusya'yla ilişkilerin iyi bir seyirde ilerlemesi aynı zamanda Türkiye'nin Ukrayna savaşı çerçevesinde üstlendiği kolaylaştırıcı rolünü sürdürmesi ve bölgesel diğer meselelerde işbirliği yapılması açısından da yararlı olacaktır.
5. Türkiye Ortadoğu'daki gelişmelerin dışında kalmamalı
Ortadoğu'da İbrahim Anlaşmalarıyla başlayan değişim rüzgarları esmeye devam ediyor.
Bir yandan, Arap ülkeleri kendi aralarındaki ilişkileri düzeltirken, İran ve İsrail'le de diyalog halinde olmak için yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyor.
Diğer yandan ise, bölge büyük güçlerin rekabet alanlarından biri haline geliyor. Zira ABD'nin yarattığı boşluğu Çin doldurmaya başladı bile.
Türkiye'nin tüm bu süreçleri yakından takip etmesi ve dışında kalmaması gerekiyor. Bölgenin istikrarının Türkiye'ye olumlu etkilerinin olacağı açık, ancak bilhassa Suriye bağlamında Türkiye'ye karşı ya da Türkiye'ye rağmen bazı adımlar atılmasının önünün alınması önem arz ediyor.
Bunu yaparken Araplararası dengeleri gözeterek mezhepçilikten uzak bir dış politika izlenmesi sağlıklı ve sürdürülebilir ilişkilerin kurulmasına olanak sağlayacaktır.
6. Orta Koridor ile Azerbaycan ve Orta Asya Cumhuriyetleri
Çin'in önlenemez yükselişi ve Rusya'nın Ukrayna savaşıyla yıpranması nedeniyle özellikle Orta Asya'nın büyük güçler nezdindeki önemi arttı.
Çin'i çevrelemeye çalışan ABD bölgeye yeniden dönmenin yollarını arar hale geldi.
Türkiye'nin tarihi, kültürel ve soydaşlık bağlarının bulunduğu bu coğrafyada mevcut işbirliği mekanizmaları çerçevesinde bölge ülkeleriyle işbirliğini geliştirerek derinleştirmesi kendi güç projeksiyonu açısından elzem.
Ayrıca, Çin'in Tek Yol ve Kuşak Girişimi'nin Türkiye'nin öncülük ettiği Orta Koridor Projesiyle birlikte ele alınması Türkiye'nin bölgesindeki konumunu güçlendiriyor.
Bu durum ayrıca Kafkaslarda kalıcı barışın tesisinin gerekliliğini de ortaya koyuyor. Bu itibarla, rahmetli Haydar Aliyev'in "Tek Millet, İki Devlet" sözleri üzerine inşa edilen Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin aynı istikamette sürdürülmesi, bununla eş-zamanlı olarak Türkiye-Ermenistan arasındaki normalleşme sürecine devam edilmesi lazım geliyor.
7. Yükselen güç Çin
Çin bizi bizim Çin'i bildiğimizden ve anladığımızdan çok daha iyi anlıyor ve biliyor. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı'nda nasıl ayrı bir Kuzey Amerika, Rusya, Irak, Suriye, İran veya Yunanistan birimi varsa Çin için de ayrı bir birim ivedilikle kurulmalı, ilişkiler değişen gerçeklikler temelinde kapsamlı ve uzun vadeli bir strateji temelinde yeniden şekillendirilmelidir.
Nasıl Türkiye geçmişten bu yana ABD ile Rusya arasında bir denge politikası izlediyse, önümüzdeki dönemde kaçınılmaz olarak ABD ile Çin-Rusya arasında bir denge politikası izlemek durumda kalacaktır.
Bölgeye yönelik olarak başlatılan Yeniden Asya girişimi bu çerçevede atılmış önemli bir adımdır. Ancak buna ek olarak, Çin'in mercek altına alınması ve gelişmelerin iyi takip edilmesi yararlı olacaktır.
Bu bağlamda, Çin ve Asya konusunda uzmanlaşacak diplomatların yetiştirilmesi, Çince başta olmak üzere Asya dillerini öğrenmelerinin teşvik edilmesi faydalı olacaktır.
8. Yunanistan ve Kıbrıs meselesi
Yunanistan'la sorunlarımız ve Kıbrıs meselesi bir devlet politikasıdır. Geçmişten bu yana bazı nüanslar olsa da Türkiye'nin her iki konudaki tutumu kurumsal ve partiler üstü bir nitelik taşımaktadır.
Geçtiğimiz bir yıldır hem Türkiye'nin hem de Yunanistan'ın seçim sürecine girmiş olmasının da etkisiyle tarafların birbirine yönelik söylemleri sertleşti.
Ancak seçimler sonrasında iki ülke teknokratlarının eski adıyla "istikşafı" yeni deyimiyle "istişari" görüşmelere yeniden başlaması, ayrıca siyasilerin mümkün mertebe medya üzerinden mesaj vermek yerine karşılıklı diyalog kanalıyla sorunların çözümüne odaklanması yararlı olacaktır.
Tabiatıyla onlarca yıldır var olan ihtilaflı konuların bir anda çözüme kavuşturulması mümkün değildir, ancak diyaloğun çeşitli kanallardan sürdürülmesi esas olmalıdır.
Türkiye'nin hem Yunanistan hem de Kıbrıs meselesinde benimseyeceği üslup Yunanistan'ın "Türkiye uzlaşmaz ve sorun çıkartan taraf" tezini çürütecek, Atina'nın bunu üçüncü ülkeler nezdinde Ankara'ya karşı bir koz olarak kullanmasının önünü kesecektir.
9. Doğu Akdeniz'de enerji işbirliği
Yeni dönemde üzerinde durulması gereken bir diğer önemli dış politika başlığı ise Doğu Akdeniz'deki enerji meselesi ve potansiyel işbirliği imkanlarıdır.
Bu bağlamda, doğalgaz ve petrol açısından zengin olan bölgedeki enerji kaynaklarının hakça paylaşımı prensibi temelinde hareket edilmesi önemlidir.
Türkiye geçtiğimiz yıllarda aldığı sismik araştırma ve sondaj gemileri sayesinde Doğu Akdeniz'deki dengeyi kendi lehine çevirmek amacıyla adımlar atmıştır.
Önümüzdeki dönemde kıyıdaş ülkelerle ilişkilerimizdeki düzelmenin de etkisiyle bölgenin bir işbirliği havzasına dönüştürülmesi ve Türkiye'nin ana transit güzergahı olmasının sağlanması büyük bir stratejik avantaj sağlayacaktır.
Türkiye'nin bulunduğu konum itibarıyla sorunları hiçbir zaman bitmez, ama "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi temelinde, ulusal çıkarlarını önceleyen, komşularıyla iyi ilişkiler yürütme gayretinde olan, teknokratların bilgi birikiminden yararlanarak askeri, siyasi, diplomatik, ekonomik ve kültürel politikaları harmanlayıp uzun vadeli stratejiler oluşturan hükümetlerin dış politika alanında başarısız olmaları pek mümkün değildir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish