"Ölmeden evvel mezarlığı işgal ettik"

Independent Türkçe, Hatay'da. Afetin birinci ayına yaklaşırken halkın en büyük derdi hala çadır. Dörtyol'da yeni deprem korkusuyla evlerine giremeyen Hamitoğlu ailesinin yaşamı mezarlığa kurdukları çadırlarda sürüyor

Depremin 18'inci günü. 

Can kaybının, yapı yıkımının en yüksek olduğu Hatay ve ilçeleri hayalet kentlere dönmüş durumda. 

Yıkımın neredeyse olmadığı Erzin ile komşu ilçe Dörtyol'da yalnızca 10 bina enkaza dönüştü. 

Hatay'ın dördüncü büyük ilçesinde "enkazzede" sayısı az olsa da 122 binlik nüfusun hepsi depremzede.

Ocakbaşı mahallesinde önünden geçtiğimiz Karapür Mezarlığı’nın hali ise 6 Şubat öncesinden hayli farklı.

"Mezarlık işte, yitip gidenleri, sevdiklerini ziyarete gelecek insanlar dışında farklı ne olabilir?" diye sorulabilir. 

Bu sorunun yanıtını içeriye girdiğimizde alıyoruz. 

Çünkü depremin yarattığı yıkım sadece yıkılan binalarda gerçekleşmedi. 

Yıkılmayan betonarme yapılarda da yıkılan bazı yaşamlar vardı; mezarlıkta nefes almaya çabalayan.

Hamitoğlu ailesi; karı-koca, torun, gelin... 

Toplam beş aile... 

Depremin ardından önce dört teker araçlarına sığınmışlar. 
 

718fb826-361e-466c-8830-d04582797cf4.jpg
Hatay Dörtyol'daki Karapür mezarlığı Hamitoğlu ailesi için geçici bir barınma yerine dönüşmüş durumda / Fotoğraf: Burak Ütücü


Son çare ise mahallelerindeki Karapür Mezarlığı olmuş. 

"Ne belediye başkanı gördük, ne devlet…" diyor Müslüm Hamitoğlu.

"Zengin, fakir demez, kabul eder burası"

60'lı yaşlarının sonlarında eşi, çocukları, gelini ve torunları ile mahalle mezarlığına sığınan Müslüm Hamitoğlu, "Ölmeden evvel mezarlığı işgal ettik. Eni sonu hepimizin geleceği yer burası işte" diyor. 
 

20739961-6ad9-4695-87d8-d4f58a3be930.jpg
Müslüm Hamitoğlu / Fotoğraf: Burak Ütücü


Su var ama elektriğin verilmemesinden şikayetçi: 

Tuvalet var, su var en azından. Elektriği de evden temin ediyoruz kabloyla. TEK’e (bölge elektrik firması) söyledik şuraya bir elektrik verin, vermediler"

Ebedi istirahatgahta korku içinde bir yaşam

Çadırlarını cenaze namazının kılındığı yerin hemen önüne kurdu Hamitoğlu ailesi. 

Sırtlarını musalla taşına verdiler. 

Depremin ilk 13 gününü arabada geçirdiklerini söylüyorlar. 
 

5bcbac75-5b08-45ba-85c4-aebef2d02a44.jpg
Güllü Hamitoğlu / Fotoğraf: Burak Ütücü


Bekledikleri çadırlar gelmeyince "Başımızın çaresine bakalım" deyip eşten dosttan topladıkları muşambalar ile yaşamın bittiği yerde geçici bir hayat kurdular kendilerine.

"Torunlarınız korkmuyor mu mezarlıktan?" diye sorunca Güllü Hamitoğlu giriyor söze: 

Korkuyorlar, biz bile korkuyoruz. Ama çare yok ki... Ne yapalım? 4-5 gündür çadırdayız. Ondan önce hep o soğuklarda arabada yattık. Burada da kalıyoruz ama burada da geceleri birileri geziyor. Artık hırsız mı hapçı mı? Bilmiyoruz. Lavaboya kalktıkça görüyorum."

Evlerini, eşyalarını bırakamadıklarını söylüyor Güllü Hamitoğlu, endişesinin nedenini dört cümlede özetleyerek: 

Biz fakir insanlarız. Bir şeyi kaybettik mi bir daha alamayız ki. Çocuklarla burada bekliyoruz eşyalarımızı bir yere yerleştirene kadar. Artık ne yapacağımızı da bilmiyoruz."

Evlerinin hasar tespit analizinin önce bittiği, akabinde yeniden yapılacağı söylenmiş Müslüm Hamitoğlu’na. 

"Ne gelen var ne giden. Muhtarı arıyoruz, ha bugün, ha yarın, hepsi yalan." diyor.

Helallik saflarında kurulmuş bir çadır

Kabristanda kurulan bu yaşamın yanında, hayatı sona erenler de getirilmeye devam ediyor. 

Musalla taşının hemen soluna kurdukları çadır, cemaatin saf tuttuğu kısımda yer alıyor. 

Mezarlığa yerleştikleri günden itibaren definlere şahitlik ettiklerini söylüyor Güllü Hamitoğlu. 
 

d9e74afd-9c02-46cc-90e8-c3cc2537f658.jpg
Müslüm Hamitoğlu, eşi Güllü Hamitoğlu ve torunları / Fotoğraf: Burak Ütücü


Enkazın altında kalmış bir öğretmenin cenazesinin buraya getirildiğini anlatıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Duygulanmış, üzülmüş, tesir altında kalmış daha mahçup olmuş:

Burada cenaze namazı kıldılar. Biz de ‘engel olduk’ dedik ama sağ olsunlar bir şey demediler.” 

"Sen devletten bile zenginsin"

Gittiği yardım vakfından eli boş dönen Müslüm Hamitoğlu, çadır kenarına park ettiği eski model minibüsünden dolayı yetkililerden tarafından “zengin” addedilmiş. 

Tır şoförlüğünden emekli olan Hamitoğlu yaşadığı diyaloğu şöyle anlatıyor:

Senin üstünde üç tane tır dorsesi görünüyor dediler. Daha önce tırım vardı sattık sistemden düşmemişler. Dorseler de hep hurdaya gitti zaten. Sen zenginsin diyor. Burası afet bölgesi olduğu zaman zengini fakiri mi var yani? Yardıma herkesin ihtiyacı var. Ev? Ev yok. İş? İş yok. Neyle geçinecek bu adam? Onun hesabını yapmıyor. Üstünde dorse, minibüs, emeklilik görünüyor. Sen devletten bile zenginsin diyor"

Yüksek mercilere bizim ulaşma şansımız var mı?

Peki ne yapacak Müslüm Hamitoğlu?

O da sormuş ne yapacağını. 
 

7e24101a-2d93-4493-a521-9ab584461a07.jpg
Müslüm Hamitoğlu / Fotoğraf: Burak Ütücü


Yüksek mercilere başvurması istenmiş kendisinden. 

Başından geçenleri hatırladıkça kurduğu cümlelere sitemkarlık hakim oluyor:

Biz daha evimize zor ulaşıyoruz. Yüksek mercilere bizim ulaşma şansımız var mı? Yüksek mercide olanlar kendilerinin gezip, halkın gerçek durumunu görmesi lazım. Kapalı kutunun etrafını çeviriyorlar, duvarın dışını görme yok. Sade içini görüyor. Dışarıya çıkıp da halkın içinde gezeyim, gerçek ihtiyaç sahiplerini göreyim diyene pek rastlamadım. Ne belediye başkanı gelmiş gezmiş… Belediyeyle, devletle ilgili en ufak bir şey görmedik burada. Hepsi İskenderun, Antakya. Büyük yıkım olan yerlere gitmiş. ​​Küçük yerlerde de kimse evine giremediğine göre burayla oranın cenaze hariç hiçbir farkı yok. Perişanlık da eve girememek de dışarıda kalmak da aynı."

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU