1988 yılında inşa edilmiş bir binanın önünde öylece duruyor Sercan Güleç. Depremin ardında bıraktığı yaklaşık 7 bin enkazdan birine bakıyor. 6 Şubat'tan bu yana Hatay'ın İskenderun ilçesindeki bu yıkıntıların önüne gidip geliyor. İki buçuk hafta insan ömrü için kısa bir zaman ama kentte zaman mefhumundan eser yok. Günler, saatler birbirine karışmış durumda. İlk günlere kıyasla bu ilçedeki şok hissiyatı ise yerini yaşamın akışına bırakmış. Enkazdan küçük bir dağa dönmüş bir binanın hemen yanında tesbih tanesi gibi dizili dört dolu lokanta bile bunun kanıtı. Hayat sürüyor bir şekilde ama tedirginlikle, acıyla birlikte.
Sercan Güleç, görüşmeden önce "Kardeşimin enkazının önünde buluşalım mı?" diye soruyor. Belen'den birkaç dakika içinde İskenderun'a geçebileceğini ekleyerek… Kardeşinin adı, Batuhan Güleç. Henüz 25 yaşında, genç bir mimar. En azından kendi çevresi onu böyle biliyor, tanıyor. Basının nazarında ise "Kayıp depremzede". "Tamam" yanıtını verebiliyorum Sercan'ın sorusuna. Telefondan adresin konumunu yolluyor. Hemen yanı D817 karayolu. Orada arabalar hızla ilerlerken Sercan Güleç, yolun yanındaki kaldırımın kenarına çektiği aracından inip yavaş ve yorgun adımlarla yürüyor, selam ediyor.
Tabliyeler ikiye bölünmüş, yarısı bir tarafa yarısı bir başka tarafa kaymış. Bir zamanlar apartman olan bu yapının yandaki binayla arasında 6 metrelik mesafe varmış. Oradaki boşluk dahi dolmuş… Öyle diyor Sercan Güleç. Peşi sıra yıkılmış yapıların yanında bazı apartmanlar ise kamburu çıkmış ya da kötürüm haldeler, bir sonraki sarsıntıya dayanamayacaklarını bile bile güç bela ayakta durmaya çalışıyorlar. Binaların dili yok fakat insan gözü bunu anlamaya yetiyor. Ve o binaların sadece birkaç adım yakınından halk öylece geçiyor, bisiklete biniyor, bir yere yetişmeye çalışıyor, varsa artık evlerine ya da işlerine gidiyor.
Batuhan Güleç'in 6 Şubat'a kadar ikamet ettiği eve bakıyorum. Enkazla iç içe girmiş kişisel eşyalar dağılmış dört bir yana. Bir öğrencinin karnesiyle teşekkür belgesi, vadesi geçmiş bir sigorta poliçesi, bir Galatasaray forması, bir okul çantası, hemen karşısındaki kaldırımda ise bir başka aileden geriye kalan fotoğraflar, anılar…
Sekiz gün boyunca süren arama-kurtarma çalışmaları boyunca hiç ayrılmamış bu yıkıntılarla dolu arazinin önünde Sercan Güleç. Kardeşi Batuhan Güleç'i bekliyor hala. Beş katlı bu yapıdan 20 kişi çıkarıldı ama Batuhan'dan hala ses çıkmadı. Bir yan binadaki komşularının, kardeşinin sesini duyduklarını söylüyor Sercan Güleç. "Ne duymuşlar?" diye soruyorum. "Arkadaşlar 'Batuhan, 5. Kat!' diye bağırdığını işitmişler" diyor.
Batuhan, 5 Şubat gecesi saat 11 buçukta arkadaşlarıyla bir kafede buluşmuş. Sonra yanlarından ayrılıp saat 12 gibi gelmiş evine. Bir arkadaşıyla görüntülü konuştuktan sonra bir daha kendisinden haber alınamamış. Deprem olduktan kısa süre sonra ise cep telefonu sinyali enkazın altından alınabilmiş Batuhan Güleç'in. Saat tam 04.27'de o sinyal gelmiş, arabası da binanın önündeymiş. Böyle anlatıyor Sercan Güleç. Röportaj yaparken, konuşurken belli aralıklarla "Bir ihtiyacınız var mı, size yardım edebileceğim bir şey var mı?" diye soruyor bana ve gazeteci arkadaşım Burak Ütücü'ye. Teşekkür ediyoruz, şaşırıyoruz, nedendir bilinmez biraz da utanıyoruz, sadece derdini anlatmasını istiyoruz. O ise İstanbul'dan buraya kadar geldiğimiz için teşekkür ediyor. "Yüce gönüllü" kelimesinin sözlükteki anlamından daha fazlasını anlıyoruz Hatay'da, bir kez daha.
Sadece Sercan Güleç değil, tüm aile 25 yaşındaki Batuhan'ın enkazdan canlı çıktığına inanıyor. Ceketini bulduklarını söylüyorlar. Artakalan tek obje bu… Umut, çaresizlik, merak… Bu duygular ise Güleç ailesi için son 19 gündür iç içe geçmiş halde. "Ben başka binada kalıyordum. Oğlum ve eşimle depremi atlattık. Onları İstanbul'a gönderdim. Artık orası da ne kadar güvenliyse…" diyor Sercan Güleç. Ablası Tuğba Güleç ve babasıyla birlikte ilk 8 gün enkazın başında beklemişler. "Batuhan'ın o enkazda olmadığından yüzde 99 eminiz" diyor. Ama geriye kalan yüzde 1'lik ihtimali de göz ardı etmeyerek:
Kız kardeşim de ilk 8 gün boyunca buradaydı, hamileydi, doğuma az bir zaman kalmıştı. Aslında buradan gitmek hiç istemedi İstanbul'a. Ama burada nasıl doğum yapabilirdi? Ortam belli, en yakın Adana'daki hastanelerde bile durum belliydi. Her yer yaralılarla doluydu… Onu güç bela, zorla ikna ederek İstanbul'a gönderdik. Babam ve ben yollardayız… Her yerde Batuhan'ı arıyoruz. Yüzde 1 ihtimal bile olsa bu enkazın buradan tamamen kalkması gerekir ki; kafam daha rahat bir şekilde başka yerlere bakayım. 8 günden sonra tekrar arama yaptık… 11. ya da 12. gün AFAD ekipleriyle yeniden geldik. Hafriyatları eledik, yok. Mezarlıklara baktık. İskenderun Çankaya Mezarlığı'na baktık, yok. Antakya'daki Narlıca Mezarlığı'na bile gittik, yok. Erzin'de cenazelerin gönderildiği soğuk hava deposuna gittik, yok. Bir yoğun bakımda bilinci kapalı ya da hafıza kaybı geçirmiş olabileceğini düşünüyoruz.
Tutundukları tek umut komşularının işittiği bir sesten ibaret değil Güleç ailesinin. Bir ambulans şoförü "Bu genci Adana Şehir Hastanesi'ne götürdüm" bilgisini vermiş kendilerine. "Evet, söylemler üzerinden hareket ediyoruz çünkü kardeşim enkaz altından çıkmadı, Adana'daki devlet-özel tüm hastanelere, Mersin'deki hastanelere, tüm yoğun bakım ünitelerine de baktık. Bu kentlerde olmadığına neredeyse eminiz" diyor ağabey Sercan Güleç. Adli Tıp Kurumu'nda verilen DNA da kimliksiz defnedilen kimseyle eşleşmemiş. Adana Şehir Hastanesi'ndeki bir hemşire kimi hastaların İstanbul, Konya, Ankara, Antalya ve Kayseri'ye kara ve hava yoluyla gönderildiğini söylemiş kendilerine. Sercan Güleç, Hatay Valiliği ile de temasa geçtiklerini söylüyor. Bir yandan umudunu diri tutsa da "Bu saatten sonra yorucu bir süreç bekliyor bizi" diyor:
Veri tabanlarına vefat edenlerin isimleri yüklenmedi. Onlar bile belli bir süreç alacak. Beklemekten başka çaremiz yok. Bakıyoruz hastanelere, bakmaya devam edeceğiz"
Genç bir inşaat mühendisi Sercan Güleç. 5 yıldır bu işi yaptığını söylüyor. "Başka bir şey söyleyecek misin, bir çağrın var mı?" diye soruyorum. "Çok büyük acılar yaşıyoruz, bir inşaat mühendisi olarak söylüyorum artık düzgün binalar yapılsın. Benim çizdiğim bina yıkılmadı, deprem testini geçti. Ama asıl derdim kardeşim, onu bulmak istiyorum" cevabını veriyor.
© The Independentturkish