İran'da yüzeyde görülen olaylara rağmen, derinler araştırıldığında mevcut İran rejiminin bir "derin kimlik krizi" içine girdiği görülüyor.
Bazı liderleri tarafından müjdelenen ve uygulanması için planlar yapılan "Ummu'l-Kura" projesi, zorluklar ve direnişin yanı sıra, kan kaybıyla da karşı karşıya.
Proje, Velayet-i Fakih (ilahi yönetim) yönetimi altında İran'ın, kendisine göre daha iyi bir yere doğru bölgeye, özellikle de Arap çevresine liderlik etmek için bütünleşik bir projesi bulunduğu temeline dayanıyor.
Ancak bu daha iyi yer meydana çıkmadı, hatta sadece İran'da değil, İran'ın nüfuz ettiği her yerde artan yoksulluk, işsizlik ve yayılan yolsuzluk ile "en kötü" yer haline geldi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Alevi Şiiliğini Safevi Şiiliğinden ayırmak için zihinsel bir çaba harcayan İranlı düşünür Ali Şeriati kimlik krizini tanımlarken, Safevi Şiiliğinin Araplardan ayrılmaya dönük bir İran "formülü" olduğunu söyler.
Safevi Şiiliği, Arapların İran'ı İslamlaştırmasını geçmişte olduğu gibi bugün halen (Arap istilası) olarak adlandırır.
Kriz, Arapların dili olarak Arapça ile İslam'ın dili olarak Arapça ve Arap dilini benimseyen İslam ile "Arapları hor gören" İslam arasındadır! İran'daki mevcut kimlik kompleksi burada yatıyor.
Bu kompleksin farklı tezahürleri bulunuyor, bu nedenle İran'ın Safevi döneminden itibaren, eski durumunu terk ederek Safevi Şiiliğine yönelmesi, bir "İran kimliğini" vurgulama çabasıdır.
Bu, İslam öncesine gidemeyen, dolayısıyla da Arap "istilasının" etkisinden kurtulamayan ve dinin dili olan Arapça ile tarihi İran medeniyeti arasında bir arada yaşayamayan bir kimlik.
Fars İmparatorluğu'na dönüş, yani Şiilik ve milliyetçiliğin renkli bir karışımı altında nüfuz kazanmak, bugün Ummu'l-Kura projesinin açıklanmayan hedefidir.
Şah'tan kurtulduktan sonra İran devletini parasını, enerjisini, diplomasisini ve tüm gücünü o hayali projeyi gerçekleştirmek için tüketmeye iten de odur.
Zaman geçtikçe İran halkı "gecelerinin" uzayacağını hissetti ve bugün aylara uzanan protestolar buradan patlak verdi.
Bu protestolar şimdiye kadar, yüzlerce kurban verdi; kimisi protestolar sırasında sokaklarda öldürüldü, kimisi idam edildi, diğer pek çoğu öyle işkenceler gördüler ki bazıları sadece maruz kaldıkları günlük işkenceden onları kurtaracak olan öbür dünyaya geçişlerini hızlandırmak için "yapmadıkları suçlarını itiraf ettikleri" bir kerteye vardılar.
Rejimin yapacağı reformlar için uzun bekleyiş ve sabrın ardından "kimlik krizi"nin yolun sonuna ulaştığı aşikar.
Bugün rejim karşıtı güçler çoğalıyor ve öyle görünüyor ki rejimin bir yandan baskı makinesi, diğer yandan milliyetçiliği kışkırtmak için sorunları dışarıya ihraç etmek dışında, bu halk momentumuna karşı koyma gücü yok.
Burada tarih bize paradokslarından birini hatırlatıyor; baskı, Şah Muhammed Rıza Pehlevi'nin de değişim taleplerine karşı en önemli araçlarından biriydi.
SAVAK teşkilatı o zamanlar İranlılar arasında korkunç bir üne sahipti ama bu "sert yumruk" meyve vermedi, aksine direniş ve protestoların itici gücü oldu.
Sorunları dışarıya ihraç etmeye gelince, Şah döneminde "Körfez jandarmalığı" yapmaktan, bir hafta önce Basra'da düzenlenen Körfez Kupasını resmi olarak protesto etmeye kadar uzanıyor.
Bu, iç sorunları örtbas etme çabalarının tüm anlamlarını taşıyan bir protestoydu.
Bugün tarih, kendisine eşlik eden teknik gelişme ve artan direnme yöntemleriyle geçmişte yaşananları tekrarlıyor; sokaklarda veya idam sehpalarında katledilenlerin ailelerinin bir kısmı çocukları için taziyeleri şimdi değil, "kurtuluş gününde!" kabul edeceklerini ilan ettiler.
Bugün geleneksel bir düşüncenin "yeryüzünde bozgunculuk yapanlar" yorumuna dayanarak, İran şehirlerinin sokaklarında protestocular öldürülüyor ve bir kısmı infaz ediliyor.
Bu, çağ ile çelişen, Yaratıcı adına konuştuğuna inanan, insanın özgürlüğünü ve çıkarlarını yok sayan bu tür geleneksel yorumlardan bıkmış milyonlarca insanı istibdat ile yöneten dini otoriteyi derinleştirmek için kullanılan esnek bir terim.
Büyük olasılıkla Ummu'l-Kura projesi ister Sudan'da uzun süre iktidarda kalsın, isterse Mısır'da olduğu gibi iktidarı kısa sürsün, başarısız olan "dinamik İslam" fikrine dayanan projelerin sonuncusu.
Yalnızca milliyetçi emellerle mezhepçi hırsları karıştıran ve bir süreliğine başarılı olan bir karışım elde eden İran rejimi, dinamik İslam'ın en uzun süre hayatta kalan rejimi oldu.
İran güçleri arasında "Velayet-i Fakih" fikrinin Şii düşüncesine yabancı bir fikir olduğu açıkça dillendirilmeye başlandı.
O dönemde Şah rejimini devirmek için milyonlarca insanı seferber etmeye uygundu, ancak zaman bir diktatörü devirmenin, ilahi otoriteye sahip olduğunu ve bu nedenle itaat edilmesi gerektiğini iddia eden başka bir diktatörü getirmek anlamına gelmediğini kanıtladı.
İran halklarının tarihi, fakihlerin siyasete karışmalarına karşı çıkar. Onlar sadece değişim için bir önlemdir, değişime öncülük etmemeli ve kamu gücünü kontrol etmemelidirler.
İran şehirlerinin sokaklarında mollaların sarıklarının yere düşürülmesi görüntüleri, İran sokağının, yolsuzluktan ve nüfuzu kötüye kullanmaktan uzak olmadığını uzun bir deneyimle kanıtlamış olan bu sınıftan sıkıldığının kanıtı.
Bugün İran'da birbirine zıt iki akım iç içe geçmiş durumda; birincisi, Velayet-i Fakih ekolünden ayrılan muhafazakâr ama mevcut hükümetin biçiminden ve eylemlerinden razı olmayan akım.
Diğeri ise farklı bir modern yönetim biçimi çağrısında bulunan liberal akım.
Ne var ki İran'da patlak veren protestoların farklı biçimlerde devam edeceği, baskı veya milliyetçi duygulara kur yapma girişimlerinin, yalnızca onun değişim projesindeki ısrarını artıracağı aşikâr.
İran devrimi, en başta din adamları, muhafazakâr "Baazar" sermaye ve Batı eğitimi almış eğitimli sınıf olmak üzere geniş bir ittifaka dayanıyordu, o ittifakın zamanla zayıfladığı, şimdi ise dağıldığı açık.
Bazı din adamları ile birlikte çoğunlukla kırsal kesimden gelen yeni askerler kaldı, dolayısıyla yönetime kuluçka görevi gören taban zayıfladı.
Yoksulluğun, işsizliğin artması ve yolsuzluğun yaygınlaşmasıyla, o taban, artık değişim özlemiyle bu yönetimi taşıyamaz hale geldi.
Son söz; "Zen, Zendegi, Azadi" (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganı küresel bir slogan haline geldi ve nesiller boyu İranlılar tarafından tekrarlanacak.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia