Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre Türkiye'de yaklaşık 200 ülkeden 5,5 milyondan fazla sığınmacı yaşıyor.
Bunların 3 milyon 754 bini Suriyelilerden oluşuyor. Bu kayıtlı sığınmacı sayısı, bir de kayıtlı olmayanlar var.
Kayıtsızlar da hesaba katıldığında sığınmacı sayısının 7 milyon civarında olabileceği ifade ediliyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Elbette sayı arttıkça sorunlar da birikerek artış gösteriyor.
Bu, sığınmacılara yönelik kutuplaştırıcı ve ötekileştirici söylemleri, bir yandan da suç veya olaylara karışan sığınmacılara karşı biriken öfkeyi de beraberinde getiriyor.
Şanlıurfa'da sistem arıza nedeniyle randevu alamayan Suriyelilerin İl Göç İdaresi binasına saldırması ile Afganistan ve Pakistan uyruklu olduğu ileri sürülen gençlerin kadınlara ait videoları sosyal medya hesaplarında paylaşması mülteci meselesini tekrar ülke gündemine taşıdı.
Sığınmacı politikası tartışma konusu oluyor
Doğrusu Türkiye'nin sığınmacı politikası her vesileyle tartışma konusu oluyor.
Dünya, Avrupa ülkeleri sığınmacıları seçerek alırken, Türkiye kapılarını açtı.
Ülkeye Irak, Suriye, Afganistan ve Pakistan'dan pek çok kişi geldi.
Daha önce olduğu gibi suç veya olaylara karışan sığınmacılar sınır dışı edildi.
Son olaylardaki aktörlerin de sınır dışı edildiği belirtildi.
Sınır dışı edilmeyle soruna çözüm bulunur mu? Türkiye neden sığınmacıları entegre edemiyor?
Konuya ilişkin Independent Türkçe'ye konuşan uzmanlar, sınırı dışı edilmenin çözüm olamayacağı görüşünde.
"Kontrolsüz durum herkese zarar verecek boyuta doğru gidiyor"
Sosyoloji Mezunları Derneği Başkanı Özgür Aktütün, Türkiye'nin bir sığınmacı politikasının olmadığını iddia etti.
İç siyasi dengeleri, hesap ve pazarlıklar sonucu oluşturulmuş bir durumun olduğuna değinen Aktütün, "Mevcut durumu yönetmek üzere bir akıl inşa edilemediği için artık bir anlamı yok ve kontrolden çıkmış durumda" dedi.
Kontrolden çıkan durumun herkes zarar verebilecek bir boyuta doğru gittiğine işaret eden Aktütün, "Son derece kaygılı bir durum var. Geri gönderme diyoruz ama yine en başa dönüyoruz. Geri göndermede etik olarak ciddi problemler var ama hukuki olarak yok. Belli bir politika olmadığı için herkesin kafasında mültecilerin bir sorun gibi algılandığı bir durum haline geldi" diye konuştu.
Kamu politikası oluşturamamanın göçmenlere karşı işlenmiş bir suç anlamına geldiğini kaydeden Aktütün, boşlukta sallanan ve ne yapacakları belirsiz bir duruma dönüşen sığınmacıların geleceği inşa ve yaşam koşulları dahil hiçbir sürece dahil edilmediğine dikkati çekti.
"Kimse politikasızlığın asıl mimarlarıyla hesaplaşmıyor"
Görüntülerin çekilmesi dahil özellikle sosyal medyada kadınlara yönelik işlenen suçlarda çok fazla artış olduğunu savunan Aktütün, ülkede ortalama her gün iki kadının öldürüldüğü belirterek, devamında şunları kaydetti:
Bu öldürülenler mültecilerin kaçta kaçına tekabül ediyor, neredeyse sıfır. Bu arada kadınların sosyal medyada paylaşılan mültecilerin çektiği görüntülerde faillerin masun olduğunu savunmuyorum, bunlar kanunların öngördüğü şekilde cezalandırılmalıdır bu ayrı bir konu ama memlekette kadınlar için modern ve güvenilir bir alan inşa edildi de mülteciler bozmuş değil. Dolayısıyla kadınlara yönelik suçlarda istatistikler ortada. Mültecilere gelince baştan itibaren samimiyetsiz ve dürüst olmayan bir süreç işletildi. Şimdi bunlara tepki gösteren insanlara ‘ırkçısınız' deyip kestirip atamıyorum. Çünkü bir sosyolog olarak bu tür kavramların kullanılmasının çok tehlikeli boyutlara, sıçramalara neden olabilir.
Sığınmacıların var olan iktidara güvensizliği ifade etmenin bir aracı haline getirildiğine vurgu yapan Aktütün, "Bu insanların hayatları zaten çok zor, şimdi iyice zorlaşmaya ve tehlikeli boyutlara gelmeye başladı. Ancak kimse bu politikasızlığın, şeffaf olmayan sürecin asıl mimariyle hesaplaşmıyor. Burada tepki bütün tepki o politikacının kendisinden mağdur olan mülteciye yöneltilmiş durumda. Kabul edilmeyen noktalardan bir tanesi de budur. Bu politikayı ortaya çıkaranlar bugün tek kelime etmiyor. Masada oturuyorlar diye kimse ağzını açıp bir şey de demiyor" değerlendirmesinde bulundu.
"Sınır dışı yanlış bir uygulama"
İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır da göçmenlerin sınır dışı edilmesinin yanlış bir uygulama olduğu görüşünde.
Uygulamanın çözüm olmadığı gibi uluslararası ilkelere de aykırı olduğuna atıf yapan Çorabatır, sığınmacıların zorunlu olarak savaş ve zulüm sonucu ülkesini terk etmek zorunda kaldığını söyledi.
Uluslararası hukuk açısından sığındıkları ülkenin yasalarına uymak zorunda olduklarını hatırlatan Çorabatır, "1951 Cenevre Anlaşması bunu belirtiyor. Ancak toplum içinde yaşadıkları için isteyerek veya istemeyerek de olsa suç teşkil edebilecek eylemlerin içerisine girebildiği gibi maruz da kalabiliyor. Hukuken mülteci geri gönderilemez. Bir suç işlediği zaman ülke vatandaşlarına uygulanan prosedür ve uygulama neyse ona da aynısı uygulanır. Sözleşme, geri göndermeyi ancak ulusal güvenlik gibi bir tehdit oluştuğu durumda gönderilebilir diyor. Bu da tüm yasal süreçler tamamlandıktan sonra ancak mümkün olabiliyor" ifadelerini kullandı
"Türkiye entegrasyona kapalı bir ülke"
İGAM Başkanı Çorabatır'ın, "Türkiye, 5 milyona yakın göçmeni neden entegre edemiyor?" sorusuna yanıtı şöyle oldu:
Söylemek kolay ama yapmak zor. 5 milyon birçok ülkenin nüfusu kadar büyük bir rakam. Bu mülteciler bir anda geldi. 10 yıl da uzun bir süre değil. Bütün kamu hizmetleri, devlet bütçesi ve her şey hazırlanırken birdenbire yüksek bir rakam olan 5 milyon gibi yeni bir nüfusu hazmedecek kadar hazırlanmıyor. Hiçbir ülkede böyle bir hazırlık yok. Bütün Avrupa Ukrayna'dan giden 4 buçuk milyon mülteci için bir fon hazırlığı içerisinde. Sanıldığı kadar öyle kolay bir iş değil. Türkiye bu kadar büyük bir kitlesel göç ile karşı karşıya kalınca geçici koruma yönetmeliği çıkarttı. Yönetmeliğe göre kişiler belli bir süre sonra şartlar değişince ülkesine dönecek varsayılarak çıkartıldı ama gelişmeler öyle olmadı.
Farklı dil ve kültürden ayrıca kendi içinde bile homojen olmayan 5 milyon gibi bir nüfusun entegre etmenin çok olduğunun altını çizen Metin Çorabatır, "Mesela büyüklük bir sebep sayılabilir. Türkiye entegrasyona kapalı bir ülke. Türkiye 2011'den bu yana sorunları azaltacak, giderecek adımlar attı, kararnameler çıkarttı, yasal değişiklikler yaptı ancak henüz bütünüyle entegrasyona kalıcı çözüm olarak bir sisteme geçmiş değil" diyerek sözlerini noktaladı.
© The Independentturkish