Başlıktaki soruyu yanıtlamadan önce; Orta Asya'da bir iki küçük istisna dışında hiç kimsenin Rusya'yı bir tehlike olarak görmediğini belirtmek isterim.
Aksine Kazak'ından Kırgız'ına, Türkmen'inden Özbek'ine ve Tacik'ine, tüm Orta Asya halkları için Rusya, onları her türlü dış tehlikelerden koruyan bir büyük ağabey.
Bunu, Orta Asya kökenli bir gazeteci olarak son 30 yılda bölgeyi yüzlerce kez dolaşmış, bölgenin dilini, kültürünü bilen ve insanlarını tanıyan biri olarak söylediğimi belirtmek isterim.
Nitekim 2018 yılında Tacikistan'ın Cınlıköl bölgesinde misafir olarak bulunduğum bir Türkmen'in evinde, aile reisi sorum üzerine "İyi ki başımızda Rusya gibi büyük bir ağabeyimiz var; yoksa ABD bizi rahat bırakmaz" demişti.
Buna benzer görüşleri diğer Orta Asya başkentlerinde de çok duydum. Buna karşın oradaki insanların hiçbirinden, "150 yıl boyunca Ruslar bizi sömürdü, nihayet kurtulduk" diyen kimseye denk gelmedim. Aksine herkesin gözü kulağı ve gönlü Moskova'da.
Kendi ülkesinden umudunu kesen genç bir Türkmen kadın akademisyen, "Evimi, arabamı, her şeyimi satıp Moskova'ya yerleşeceğim, zira Türkmenistan'ın değişeceğine ve daha iyi bir yer olacağına dair bir umudum kalmadı" derken, genç bir Kazak kız öğrenci "Telefonda Rusça konuştuğum zaman kimse benim Rus olmadığımı anlamaz" diyerek Rusçasının mükemmelliğiyle övünüyor.
Maalesef, Orta Asya'da Rus hayranlığı deriye işlenen dövme gibi gönüllere ve kalplere yerleşmiş durumda. Bu elbette bir günde oluşmuş bir durum değil, 150 yıllık Çarlık ve Sovyet Rus yönetiminin bıraktığı derin ve kalıcı izler.
Bizim Türkiye olarak, son 30 yılda Türk dünyası için kendimizi paralamamıza rağmen, bir arpa boyu yol alamayışımızın bir nedeni de bölgedeki bu Rus hayranlığı.
Yine de Rusya'nın Kazakistan'a müdahalesi, bu ülkede havanın bir anda Moskova'nın aleyhine dönmesine yol açabilir. Zira Kazaklar her ne kadar Rus hayranı gibi görünseler de -hatta kentli Kazak nüfusun tamamı evlerinde anadili olarak Rusça konuşsalar bile- bağımsızlıklarına son derece düşkün insanlar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
1986'daki Jeltoksan (Aralık) ayaklanması, bunu açıkça ortaya koymuştu. O dönemde bir Rus'un Kazakistan komünist partisi başkanı olarak atanmasını protesto eden binlerce Kazak, onlarca kentte sokaklara dökülmüş ve olaylar ancak Moskova'dan gönderilen Kızılordu birlikleri tarafından kanlı bir şekilde zorlukla bastırılabilmişti.
Şu anki olayların Jeltoksan Ayaklanması'nın 35'inci yıldönümünden iki hafta sonraya denk gelmesi ilginç.
İlginç -bir o kadar da acıklı- olan bir başka şey ise, halkının mizacını bilmesine rağmen, cumhurbaşkanı Tokayev'in gösterileri bastırmak için Rusya'dan asker istemesi.
Bunu yapmakla Tokayev, kendi ülkesinin silahlı kuvvetlerine güvenmediğini ve kendi halkını düşman olarak gördüğünü gösterdi. Böylece Kazak halkının gözünde meşruiyetini kaybetti.
Tokayev'in bir başka tavrı da dikkatlerden kaçmadı: olayların başında "Başkentten ayrılmayacağım" diyerek korkusunu açıkça belli ederken, Putin'den askeri destek sözü aldıktan sonra Kazak güvenlik güçlerine, "terörist" olarak tanımladığı göstericilerin üzerine uyarmadan ateş açma emri verdiğini belirterek, bir anda şahin kesildi.
Bu, karakter bozukluğunun, daha doğrusu karaktersizliğin bir belirtisi.
Tokayev, askeri destek istemek için aradığı Putin ile bir saati aşkın ne konuştu bilinmez, ama İngilizce yayın yapan Rus devlet televizyonu Russia Today kanalının Ermeni asıllı baş-editörü Margarita Simonyan, "Tabii ki Kazakistan'a yardım etmeliyiz ama şu koşulların yerine getirilmesi şartıyla" diyerek Rusya'nın taleplerini şöyle sıraladı:
a) Kırım'ın Rus toprağı olarak tanınması,
b) Kril alfabesine dönülmesi,
c) Rusça'nın ikinci resmi dil olarak kabul edilmesi.
Bu şartların yerine getirilmesi, ne Tokayev ne de Kazak halkı için pek sorun teşkil etmez. Zira, Rusça resmi dil olmasa bile tüm Kazakistan'da konuşulan ve kabul edilen yegane iletişim dili.
Tüm Kazak yetkililer resmi açıklamalarını Rusça yapıyor. Tokayev de 6 Ocak günü televizyondan halka Rusça hitap etti. Ayrıca herkes şu anda yazışmalarını Kril alfabesiyle yapıyor, bunda da sorun yok.
Kırım'ın Rus toprağı olarak tanınması da, Kazak yönetimi ve Kazak halkı için kabul edilmesi zor bir şey değil. Hatta Kazak elitleri, Kırım'ın zamanında Sovyet lideri Hruşçev tarafından Ukrayna'ya hediye edildiğini, aslında oranın Rusya'ya ait olduğunu söylüyorlar.
"Yahu Kırım, ne Rusya'nın ne de Ukrayna'nın, orası Kırım Tatarlarının vatanı" demek, nedense hiçbir Kazak'ın aklına gelmiyor.
Benim esas korkum, Rusya'nın perde arkasında, Semey, Pavlador, Petropavıl gibi Rus nüfusun yoğun olarak yaşadığı Kuzey Kazakistan için ayrı bir statü, özek bölge statüsünü talep etmiş olabileceği ihtimali.
Bu olduğu takdirde, bölge ileride bir oldubittiyle Rusya'ya ilhak edilebilir. Ve buna ne ABD, ne Çin ne de bir başkası engel olamaz. Engel olmak bir yana, kimse pek umursamaz da.
1991'de SSCB dağıldığı zaman, Rus yazar Solcenitsin, Kazakistan'ın payına düşen 2,7 milyon kilometrekarelik muazzam coğrafyaya bakarak, "Nereden bir Kazak sürüsü geçmişse, orası Kazak toprağı sayılmış" diyerek rahatsızlığını dile getirmişti.
Aynı şekilde Putin de, SSCB'nın dağılışını, 20'nci yüzyılın en büyük trajedisi olarak tanımlamak suretiyle eski Sovyet İmparatorluğunu yeniden canlandırma özlemini her fırsatta ifade etmişti.
Yani, şu anki Rusya'nın eski Sovyet coğrafyasında gözü ve gönlü olduğu, kimse için bir sır değil.
Kimse farkında olmayabilir; ama Kazakistan için şu anki en büyük tehlike, Putin yönetimindeki Rusya.
Kırgızistan'daki 2005, 2010 ve 2020 pembe devrimleri sırasında veya 2020 sonbaharında Dağlık Karabağ'daki Ermeni-Azeri savaşında ya da 2021 Nisanı'ndaki Kırgız-Tacik sınır çatışması sırasında bölgeye asker sevk etmeyen Kollektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ), nedense Tokayev'in askeri destek çağrısını ikiletmedi.
Zira, Rusya ile 7 bin kilometrelik bir sınırı bulunan Kazakistan, Moskova için, saydığımız diğer bölgelerden çok daha önemli. Benim korkum ve tahminim, Putin'in Kazakistan'ın Rus nüfuslu Kuzey bölgesi için ayrı bir planının ve gizli bir gündeminin olduğu yönünde.
Tokayev yönetimindeki Kazakistan, Putin'in eline düşmüşken Kremlin istediğini almadan bırakmayacaktır. Deyim yerindeyse denize düşen Tokayev, can havliyle yılana sarılmıştır.
Türk Devletleri Teşkilatı'na gelince, aslında sözünü etmeye bile değmez. Ama yeri gelmişken birkaç kelime söylemek gerekirse; bu, Türkiye'nin yüzü suyu hürmetine kurulan ve onun hatırı için ayakta duran sembolik bir kurumdan başka bir şey değildir.
Orta Asya cumhuriyetleri, bu kuruma Türkiye'nin hatırı için kerhen evet demiş, hatta Türkmenistan üye bile olmamıştır.
İki ay önce Türk Devletleri Teşkilatı'nın zirve toplantısı İstanbul'da büyük bir tantana ile yapılmasına rağmen, bir kriz anında, üstelik de Türk coğrafyasının merkezindeki bir kriz esnasında, kimsenin aklına bu kurumun gelmemesi ve gözlerin Moskova'ya dönmesi, her şeyi apaçık ortaya koymuştur.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish