COP26 öldü, yaşasın (reformlu) COP27.
Açık konuşalım, COP26 önem taşıyan tek konuda tamamen başarısız oldu: Küresel karbon salımının azaltılması. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) son raporu, karbon salımında 2030'a kadar yüzde 45 kesintiye ihtiyacımız olduğunu belirtiyordu. Son COP26 taahhütlerine yönelik BM analiziyse, yüzde 16'lık artışa yol açacaklarını gösteriyor.
COP26'nın (tıpkı önceki tüm COP'lar gibi) salım artışını durdurmadaki başarısızlığının nedeni, kurumsal yapılarının uygarlığın kurtarılması için gerekli eylemleri gerçekleştirememesidir. Örneğin Suudi Arabistan'ın 1995'ten beri her COP'ta üzerinde anlaşmaya varılan oylama prosedürlerinin benimsenmesini veto edebildiği çıplak gerçeği ele alalım. Dolayısıyla petrol üreten veya fosil yakıtları yüksek oranda tüketen her devlet, bu zirvelerde "anlaşılan" her kelimeyi veto etme yetkisine sahip.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu başarısızlıkların ortaya çıkışını izlemek, Titanik felaketini gerçek zamanlı olarak seyretmek gibi. İnsan uygarlığı Titanik. İklim krizi de, böylesi bir kazayı sözümona önlemeye çalışan önceki tüm COP zirvelerine rağmen şu anda çarptığımız buzdağı. Geminin şu an delinmiş bir halde. Küresel güneydeki en yoksul ülkelerin üçüncü sınıf kamaralarını kelimenin tam anlamıyla su bastı ve varlıkları yok oluyor.
Bu ülkeler iklim krizinin kendilerini sular altında bırakacağı ve yok edeceği oranda fosil yakıt kullanımını durdurması için küresel kuzeye yıllarca yalvardı. Sonrasında kendilerini gelecek sel, kuraklık ve fırtınalardan korumaya yardımcı olacak finansman talebinde bulundular. Sanayileşmiş ülkeler 2015'ten itibaren her yıl 100 milyar dolar (yaklaşık 1 trilyon 240 milyar TL) vaat ettiyse de bunu yerine getiremedi. Sağlanan fonların yüzde 40'ı hibe değil, faiz geri ödemesi gerektiren ve yoksul ülkelerin kendilerini koruma kabiliyetine daha fazla zarar veren kredilerdi. Şimdi, geçmiş salımların sebep olduğu hasarın karşılanmasına destek olmaları için küresel kuzeye boş yere yalvarıyorlar.
Sonrasında elimizde, Titanik'in ikinci sınıf kamaralarında Çin, Hindistan ve Brezilya gibi büyük nüfusa sahip sanayileşen ülkeler var. Bu ülkeler, birinci sınıf kamaranın zenginliklerini ve rahat bir yaşam standardı elde etmek için birinci dünya ülkelerinin geçen yüzyılda sahip olduğu bir şeyi, büyük miktarda fosil yakıt yakma hakkını talep ediyor. Gemide birinci sınıf kamara statüsü aramaya o kadar takıntılılar ki, artan fosil yakıt tüketimleri aynı gemiyi, kendi nüfusları da dahil tüm insanlığı batıran buzdağına daha da hızlı çarptırıyor.
Bir de son olarak sanayileşmiş kuzeyin, birinci sınıf sakinlerinin ikiyüzlü kibri var. Sanayileşmiş kuzey, ikinci dünya ülkelerinden yaşam standartlarındaki hızlı yükselişi körükleyen kömürle çalışan elektrik santrallerini aşamalı olarak kaldırmasını ısrarla talep ederken Batı, dünya çapında yeni petrol ve gaz sahalarına devasa yatırımlar yapmayı sürdürüyor. Birinci sınıf lükslerinin üçüncü sınıftaki sakinlere dayattığı yıkım ve ölümün bedelini ödemeyi reddediyorlar ancak bunun etkileri kendi nüfuslarını da giderek daha fazla harap edecek.
COP26 kararları yine gereken hızlı kesintileri öteleyen açıklarla doluydu. Mark Carney'nin GFANZ finans "anlaşması", bankaların fosil yakıtlara 30 yıl daha yatırım yapmasına izin veriyor.
Ormansızlaşma "anlaşması", imza sahipleri taahhütlerini yerine getirse bile, ormansızlaşmanın 10 yıl daha sürmesine imkan tanıyor. İmzacılar arasındaki Endonezya, ormanlarını korumaktansa "kalkınmaya" öncelik vermeye devam edeceğini çoktan açıkladı bile.
COP26 savunucuları, nihai "anlaşmanın" ilk kez gerçekten fosil yakıtlardan bahsettiğini, gelecek yıl "kesintilerin" tekrar tartışılmasının kabul edildiğini ve bunların konferansın "büyük kazanımları" olduğunu belirtmek zorunda kaldıklarında sürecin tümünün ne kadar kusurlu olduğunu anlıyorsunuz.
Öyleyse şimdi ne yapacağız?
İlk olarak, COP sürecinde reform yapmamız gerek. Hükümetler, fosil yakıt ekonomisinin diğer üç sütunun (bankalar, fosil yakıt şirketleri ve medya) mutabakatı olmadan ekonomilerini kendi başlarına sıfır karbonlu hale getiremez. Mevcut COP Başkanı Birleşik Krallık'ın bir sonraki başkan olan Mısır'la beraber çalışması ve 2030'da net sıfıra ulaştıracak bağlayıcı taahhütleri kabul etmesi için diğer üç sütunun eş zamanlı COP27 toplantılarını tertiplemesi gerekiyor.
İkincisi, iklim hareketi iki hedefi öncelemeli. Küresel kurumsal medya liderliğine 2030'a kadar sıfır karbonlu ekonomiye acil ve adil geçişi savunmak adına muazzam siyasi gücünü kullanması için baskı yapmalıdır. Ayrıca Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) yasağının tüm yeni fosil yakıt yatırımlarına uygulanması için dünya bankacılık sistemine baskı yapmalıdır. Eğer COP27, fosil yakıt genişlemesinde kullanılması planlanan 5 trilyon dolarlık (yaklaşık 60 trilyon 200 milyar TL) yatırımın, bunun yerine enerji geçişine yönlendirilmesi gerektiğine karar verirse, bu ezber bozucu olacaktır.
Son olarak ve trajik biçimde, işleri aksatan doğrudan eylemlerde büyük bir genişlemeye ihtiyacımız var. Gençlerin COP26'nın ihanetine duyduğu küresel ve içgüdüsel öfkesinin, güç sütunlarını gerekli eylemi yapmaya zorlamak için işleri aksatıcı barışçıl eylem dalgalarına kanalize edilmesi gerekiyor.
Titanic buzdağına tam gaz dalarken, şimdi uzun uzun tartışmalara girmenin sırası değil. Harekete geçilmesi gerek yoksa tüm gemi batacak. Çocuklarımız ister birinci, ister ikinci, isterse de üçüncü sınıftaki kamaralarda olsun hepimizi ayrım gözetmeden etkileyecek. Kanada'daki orman yangınları, Çin'deki ve Almanya'daki yıkıcı sellerle Afrika'daki kuraklıklar hepimizin ölümcül tehlikede birlikte olduğumuzu gösterdi.
COP26 öldü. Yaşasın (reformlu) COP27 ve toplu, küresel, barışçıl doğrudan eylem.
https://www.independent.co.uk/climate-change/opinion
Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik
© The Independent