"Günlük sıkıntılardan, trafik, iş ve hayatın stresinden, reel hayatın acılarından kaçmak için dizilere sığınıyoruz"

Canan Duman, Independent Türkçe için Prof. Dr. Uğur Gündüz ile konuştu

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Gündüz

Dizileri neden çok sevdiğimizden, son günlerin en çok konuşulan Squid Game dizisine; sosyal medyanın toplumsal barışı etkileyip etkilemediğinden, sosyal medya düzenlemesine; sosyal medya dezenformasyonundan TikTok’un neden bu kadar yaygın ve popüler hale geldiğine kadar diziler ve sosyal medya tarafında son dönemde gündemde olan ne varsa İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Gündüz’le konuştuk.  

 

- Dizileri neden bu kadar çok seviyoruz?

TRT’nin siyah beyaz televizyon yayınlarına başladığı günlerden bu yana TV dizileri ülkemizde ilgi görmüştür. İsmail Cem’in TRT genel müdürü olmasıyla başlayan dönemden itibaren Kaçak, Bonanza, Küçük Ev daha sonra 80’lerde Dallas, Beyaz Gölge, Kara Şimşek’le devam eden…

Kaynanalar, Perihan Abla, Bizimkiler gibi çok izlenen yerli dizilerden günümüze kadar uzanan bir dizi hikayesi var ortada.

Türk insanı önce yabancı dizilerle dünyayı tanıdı, onların hayatlarına misafir oldu. Daha sonra yerli dizilerle başka hayatlara merak sardı, onlara özendi, ilham aldı, rol modeli bile oldu.

Hatta Beyaz Gölge gibi basketbolu konu alan bir diziyle sokaklarda potalar kuruldu ve çocuklar basketbola başladı. İnternetin ve sosyal medyanın olmadığı bir dünyada eğlenmek, gündelik hayatın rutininden kaçmak ve başka hayatlara bakmanın bir aracıydı diziler.

Tabi günümüzde internetin ve dijital platformların sağladığı erişim, arşiv ve izleme olanakları da var artık. Ağırlıklı izleyici profili ve izlendiği mecralar günümüzde değişse de halen günlük sıkıntılardan, trafik, iş ve hayatın stresinden, reel hayatın acılarından kaçmak için dizilere sığınıyoruz.

Kendi dizi endüstrimiz bile var artık ve ithal eden konumdan dizi ihraç eden konuma geldik ilginç bir şekilde. Bu konudaki birikim ve kültürel-coğrafi etmenler bizi bu alanda avantajlı hale getiriyor.

 

- Türkiye’de internet dizi yayıncılığında bir artış görülüyor mu?

Gençler, liseli ve üniversiteli gençler tarafında görülüyor özellikle. Z kuşağı demek de moda oldu bugünlerde. Literatürde internet çağında doğdukları ve büyüdükleri için dijital yerliler deniyor onlara…

Daha eski kuşakların böyle bir imkânı yoktu ve herkes bir hafta boyunca takip ettiği diziyi, programı beklemek ve kaçırmamak için ekran başında olmak durumundaydı.

Çok izlenen dizilerin yayın saatinde sokakta kimselerin olmadığı günlerden internette, dijital platformlarda istenen yayına istenen zamanda ve istenildiği kadar erişme imkânı olan bir dönemdeyiz.

Günümüzün dijital yerlileri, gençleri zamana ve teknolojiye ayak uydurma konusunda gayet ETKİLİLER. Artık medya izleyicisi ve takipçisi istediği zaman istediği kadar tüketme eğiliminde.

Daha yaşlılar ve gelenekçilerin normal televizyon kanallarından dizileri takip ettiği; gençlerin büyük oranda dijital platformları ve interneti tercih ettiği yapılan araştırmaların sonucunda görülüyor.

Ülkemizde de dijitalleşmeye yönelik ciddi bir artış eğilimi söz konusu. Genç ve dinamik bir nüfus yapımız var ve onların farklı içerik talepleri söz konusu. Ancak bu taleplere cevap verebilen yapımlar ve platformlar gelecekte varlığını devam ettirebilir diye düşünüyorum.

 

- Türk dizi sektöründe psikolojik diziler izleyicinin psikolojisini mi bozuyor? Yoksa izleyicilere doğru mesaj aktarımında mı bulunuyor? Dizi filmler bireylerin davranışlarına etki ediyor mu? Toplumsal değerlere bakış açısını değiştiriyor mu?

Popüler kültür ürünleri kitleler üzerinde farklı etkilere sahiptir. Bu etkilerin boyutunu izleyicinin demografik faktörleri, eğitim, yaş, cinsiyet, gelir vb. özellikleri belirler. Dolayısıyla bu konuda bir genelleme yapmak çok da doğru bir yaklaşım olmayacaktır.

Dizilerin içeriklerini belirleyemeyiz veya bunu bir devlet politikası haline getiremeyiz. Ancak kitleleri ve toplumu doğru bir eğitim sistemi ve farklı okur-yazarlık formasyonlarıyla bu etkilere karşı hazırlayabiliriz.

Bilinçli, eğitim düzeyi yüksek refah toplumlarında popüler kültürün negatif olası etkilerine karşı koyabilme yetisi bireylerde kendiliğinden bir bağışıklık oluşturacaktır.

Bu düzeyi Türk toplumu olarak yakalamamız için uzun seneler çalışmamız gerekiyor, bu haliyle henüz bu düzeye hazır değiliz ne yazık ki…

Diziler, sinema filmleri ve genel olarak popüler kültür belirli bir düşüncenin, ideolojinin taşıyıcısı konumunda olacaktır muhakkak. İzleyici bu etkileşimi kendi içselleştirme düzeyinde yaşayacaktır.

Dediğim gibi olumlu veya olumsuz etkileşimler ve bu konuda yaşanmış örnekler var önümüzde.

Beyaz Gölge dizisiyle 80’li yıllarda basketbola başlayan birçok çocuk-genç vardı ülkemizde. Hatta milli sporcular yetişti bu şekilde.

Ya da mafyatik diyebileceğimiz örneklerle suç ve şiddetin olumlandığı ve bu tarz karakterlerin yüceltildiği örnekleri de gördük son yıllarda.

Toplumsal değerlerin küçük yaşlarda evde ve okulda doğru aktarılması çok önemli. Sadece okulda eğitim-öğretim kesinlikle yeterli değil bu konuda. Ebeveynlerin de bilinçlendirilmesi ve bu konuda aktif roller üstlenmesi gerekiyor.

Çocuklar ve gençlerin doğru bir eğitim sisteminde, evrensel ve ulusal değerlerin doğru bir bileşkesinde konumlanmış eğitim-öğretim programlarıyla çağı yakalamasını esas almamız medya ve popüler kültür içeriklerine de olumlu yansıyacaktır diye düşünüyorum.

 

- Squid Game neden izlenme rekorları kırıyor? Dizinin başarısı karakterle mi ilgili?

Dizinin başarısında birçok etmen mevcut. Her şeyden önce Güney Kore tüm dünyada yükselen bir değer. Ekonomik başarı, kalkınma modeli, teknoloji, sinema, diziler ve K-pop denen müzik akımıyla.

Özgün yapımları tüm dünyada ilgi gören bir ülkeyi ve kültürünü insanlar da merak ediyor haliyle. Teknoloji ihracı beraberinde birçok olguyu da getirir, kültür böyle bir olgudur zaten maddi varlıkların yanında maddi olmayan varlıklar hayata dair her şey… Yaşam biçimi, giyim, yemek tarzı, değerler ve birçok soyut şeyler.

Senaryoda ilgi çekici, sembolik ve göstergelerin kullanımına dayalı bir anlatımı var. Vahşi bir kapitalizmin ve pandeminin etkisindeki dünyada insanların en çok hissettiği duyguların başında geliyor, çaresizlik duygusu.

Çaresizliğin insanoğluna neler yaptırabileceği, insanların para yani ekonomi uğruna neleri göze alabileceğini çok sert de olsa anlatan bir yapım Squid Game.

Zenginler ve yoksullar yani çaresizler arasındaki uçurumu da senaryoda ve dizide kullanılan sembollerde görebiliyorsunuz. Aynı zamanda toplumsal bir sistem eleştirisi de var bu anlamda.

90’larda Fight Club (Dövüş Kulübü) filmi için yapılmış bu analiz tüketim toplumu eleştirisi bağlamında ama Squid Game tüketim toplumu eleştirisi çıtasını birkaç basamak yükselterek hem kendi toplumunu hem de dünyanın egemen sistemini kapitalizmin vahşi yüzünü bizlere tekrar göstermiş oldu.

Güney Kore gibi kalkınma ve ekonomik başarının olduğu bir yerde de elbette gelir dağılımında adaletsizlikler, uçurumlar ve çelişkiler olacaktır. Kapitalizmin doğasında vardır bu eşitsizlikler ve çelişkiler. Bu sistem eleştirisi dizide geçiyor ve önemli.

Esasında dizilerde veya genel olarak popüler kültür ürünlerinde ilgi çeken iki şey vardır genelde; insanlar ya olmak istediği kişileri ve görmek istediği yerleri izlemek ister ya da olduğu şeyi veya yerleri görmek. Sanırım bu iki açıdan da izleyiciyi yakalamayı başardığı için çok izlendi ve başarılı oldu bu çalışma.

 

- Televizyonda farklı içerik tüketimi bağlamında kadın ve erkek izleyiciler arasında bir fark görülüyor mu? Örneğin dizileri en çok kadınlar seyrediyor diyebilir miyiz?

Geleneksel televizyon yayıncılığı ana akım kanallar özellikle ülkemizde yayın saatleri ve kuşakları olarak zaten bunu yapıyorlar. Sabah ve öğle kuşakları belirli bir grup kanalda zaten kadınlara yönelik olarak tasarlanmış durumda.

Kadınlara daha çok hitap eden dizilerin de olması böyle bir yapıda normal olur zaten. Erkeklere daha çok hitap eden yapımlar olduğu gibi kadın izleyicilerin ağırlıkta takip ettiği yapımlar da mevcut. Ülkemizde genel geçer formüller ve stereotiplerle bu konular formülize ediliyor genelde.

Kadınlara hitap eden daha duygusal-aile-ilişki temalı diziler varken daha maskülen-aksiyon ve suç-şiddet temalı yapımların izleyici profilinde ağırlığı erkekler oluşturmakta. Tüm dünyada belki geçerli bir formül ama bu kalıpların da dışına çıkmak gerekiyor artık.

Zaman değişiyor ve yeni kuşaklarda bu tarz keskin toplumsal cinsiyet temalı ayrımlar olmayacak ve içerik tercihleri çok daha farklı olacak gibi görünüyor. Üniversite gençliğinde bu yaklaşımları gözlemleyebiliyoruz.

 

- Sosyal medya toplumsal barışı tehdit ediyor mu?

Sosyal medyayı ve tüm diğer kitle iletişim araçlarına yüklenen anlamların yanlışlığını anlatmak için mutfaktaki bıçak metaforunu örnek olarak veriyorum genelde. Mutfağınızdaki şef bıçağı sizin tercihinize bağlı olarak çok lezzetli bir yemeğin hazırlanmasında kullanılacak bir araç olabileceği gibi, kötücül amaç güdüldüğünde bir cinayet silahı haline de gelebilir.

Peki bu durum bıçağı iyi ya da kötü olarak etiketlememiz yaftalamamız için bir sebep olabilir mi?

Kullanıcıların iradesi, kullanım amacı ve içsel duyarlılık sosyal medyayı sizin için olumlu bir mecra haline de getirebileceği gibi olumsuz ve hakaret dolu bir kötülük kaynağı haline de sokabilir.

Sosyal medya burada araç olma noktasında bunu olumsuz ve hakaret etme mecrası haline getiren insanoğlu maalesef ki… Örneğin okur-yazar isminde yerli bir sosyal medya platformu olduğunu biliyor muydunuz? (okuryazar.com.tr)

Marmara İletişim’den çok değerli bir akademisyen Emre Bağce öncülüğünde hazırlandığını biliyorum, ben de üye oldum ama böyle bir yapıdan Türkiye’de birçok insanın haberi bile olmadığının farkındayım.

Kaliteli içeriklere ve kullanıcı bilincine sahip yapılanmalar da var tüm dünyada buna benzer örnekler var. Kim bilir, belki bir gün hak ettiği değeri görebilir.

Toplumsal barışı sağlamak istiyorsak insanlarımızı gerçek, modern ve evrensel normlarda donatmamız gerekiyor ki bu da ancak doğru ve etkili eğitim politikaları ile var olabilir.

 

- Sosyal medya düzenlemesi yapan ülkeler var mı? Yapıyorlarsa hangi uygulamalar yer alıyor?

Dünyada farklı ülkelerde farklı uygulamalar mevcut. İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya ve Çin gibi örnekler var. Genel eğilim sosyal medya üzerindeki içeriklerin denetimin arttırılmasına yönelik olması yönünde.

Tüm dünyadaki yasal düzenlemelerde şiddet içeren, terör bağlantılı, siber zorbalık ve çocuk istismarı gibi kategorilere girebilecek içeriklerin hızlı bir şekilde kaldırılması yönünde düzenlemeler var. Buna uymayan şirketlere ise ceza uygulanması genel bir eğilim.

Tabi ülkemizde de yasal düzenlemeler yapılıyor bu açıdan bir sorun yok ama uygulama yönünde birtakım sorunlar yaşanabilir. Elbette hukukçuların düzenlemesi ve doğru yorumlaması gereken birçok mesele var, o da ayrı konu.

 

- Sosyal medyada dezenformasyonun önüne geçmek mümkün mü?

Bu konuda dünyada yapılan yasal düzenlemeler dezenformasyonun önüne geçmeyi amaçlayan düzenlemeler aslında. Tarihsel süreçte iletişimin tarihsel gelişiminde doğasında var olan bir şey aslında yalan haber ve her dönemin sorunu.

Dedikodu yazını, asparagas ve dezenformasyonun önüne geçebilen olmamış tarihin hiçbir döneminde.

Sosyal medyada bu olgular için uygun bir alan ve varlığını sürdürmeye devam edecektir. Bu durum tıpkı trafik kazalarını engellemek için 'Araba kullanımını yasaklarsak sorun çözülür' demeye benziyor. 'Sürücülerin dikkatli ve kurallara uygun otomobil kullanmasını sağlarsak trafik kazaları da kendiliğinden sona erer' demek ilk akla gelen cevap olmaz genelde, bu zordur çünkü.

Çocuklar ve gençler için sosyal medya kendini ifade ettikleri önemli bir mecra, bu konuda onları bilinçlendirmek bir devlet ve eğitim politikası haline gelmeli.

Bu konuda yapılan veya yapıldığı söylenen çalışmaların hiçbirini yeterli görmüyorum, -mış gibi yapmak diye bir deyim var, herkes böyle yaparak çok şeyler yapıldığı algısını yaratmakta çok usta oldu son yıllarda ülkemizde, ama sonuçlar ortada.

Gençlerin de bu konulardan mustarip olduğunu bizzat gözlemleyebiliyoruz üniversite ortamında.

Dezenformasyon konusuna dönersek geleneksel medyanın yetersiz kaldığı, insanları, kamuoyunu tatmin etmekten uzak kaldığı noktada sosyal medya sığınılacak bir liman haline gelir ki bu gayet doğaldır.

Hal böyleyken olması gereken bağımsız ve alternatif medyaların gelişmesidir ki ülkemizde maalesef kantarın topuzu kaçmış durumda.

Ana akım medyanın kamuoyunun beklentilerine cevap vermekten uzak kaldığı ve objektif bir yayın politikası gütmediği ülkelerde bu tür sorunların yaşanması kaçınılmaz. Bağımsız medyaların güçlenmesi ve ana akım medyanın kendine çeki düzen vermesi gerekiyor.

 

- Türkiye’de TikTok neden bu kadar yaygın ve popüler olarak kullanılmakta? Bunun nedenlerini açıklayabiliyor muyuz?

Yapılan araştırmalarda TikTok Türkiye’de Instagram ve Snapchat’ten sonra en çok kullanılan üçüncü mobil uygulama konumunda olduğu görülüyor.

We Are Social’ın 2021 raporuna göre; TikTok’un Türkiye’deki kullanıcılarının, aylık ortalama 14 saat bu platformda vakit geçirdiği belirlenmiş. Yapılan tahminler TikTok’un Türkiye’de de yakın zamanda en çok kullanılan uygulama olacağı yönünde.

Tabi gençlerin ilgisi yanında yaşlıların da rağbet gösterdiğini bildiğimiz örnekler var sosyal medya mecralarında paylaşılan; çok ilginç örnekler üstelik.

Teması dans, müzik, sosyal ve politik hiciv olan bir mecranın ülkemizde rağbet görmemesi mümkün değildir diyerek popülaritesini ifade edebiliriz belki.Ayrıca dijital kültür çağında insanlar ekran karşısında bir görüntüden diğerine hızlıca akışkanlık göstererek geçmek eğiliminde olduğundan, uzun ve karmaşık düşünmeye sevk edecek içerikleri izlemek istemiyorlar.

TikTok bu eğilimi kısalık ve format olarak yakalamış durumda, biraz sosyal medya mizahıyla ifade etmek gerekirse düşünmeden izlemek ve akıllara gelen “ben az önce ne izledim” sorusu.

Bütün sosyal medya platformlarında olduğu gibi Tiktok’un da kendi ekonomisi ve ekosistemi var ve insanları etkisi altına alabiliyor. Ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi bu trend mevcut.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU