Birçok uluslararası kurum, kuruluş ve önde gelen liderler tarafından ilkel ve karanlık bir örgüt olarak tanımlanan ve küçümsenen Taliban, resmen tanınmaya yönelik diplomatik çabalarını sürdürüyor.
Birçok ülke, Taliban'ı henüz resmen tanımasa da onunla görüşüyor, örgütün temsilcilerini en üst düzeyde kabul ediyor ve istişarelerde bulunuyor.
Bu, elbette Taliban'ın hanesine yazılması gereken bir başarı.
Uluslararası toplum Afganistan konusunda iki sorunla karşı karşıya.
Birincisi, daha düne kadar terör örgütü olarak kabul ettiği ve kınadığı bir grubu muhatap kabul ederek onunla işbirliği yapmak zorunda kalması.
Bunu yaparken de onu resmi muhatap olarak tanımaktan sakınması.
Bu, bir kızla çıkıp onunla her türlü cilveleşirken ona, 'ama seni kız arkadaşım olarak görmüyorum' demek gibi bir şey.
İkincisi ise, Afganistan'dan kaynaklanabilecek her türlü sorunu önlemek için uluslararası toplumun Taliban'a mahkum olması veya kendisini mahkum hissetmesi.
Bunun da nedeni, özgür dünyanın son 20 yılda Afganistan'da yürüttüğü her türlü çabanın sonuçsuz kalması ve başarısızlığa uğramış olması.
Bu başarısızlıkta elbette ki, onların olduğu gibi Afganların da kabahatı büyük.
Zira 11 Eylül 2001 sonrası Afganistan'a aktarılan yüz milyarlarca dolar ülkenin yeniden inşaası için harcanması gerekirken, beceriksiz Afgan yöneticiler tarafından çarçur edildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Nitekim, Taliban'ın 15 Ağustos'ta Kabil'e girmesinden sonra ülkeden apar topar kaçan Afgan siyasetinin elitleri bugün Istanbul, Dubai ve Londra gibi kentlerde eski şaşaalı hayatlarını sürdürüyor.
Ülkeden çıkamayan milyonlarca sıradan Afgan ise, onları bekleyen çetin kışı nasıl atlatacaklarını kara kara düşünüyor.
Taliban'ı bu kış çetin bir sınav bekliyor. Dış dünyadan maddi kaynak ve destek arayan Taliban, bunu elde etmenin en kestirme yolu olarak diplomatik olarak tanınmayı görüyor.
Taliban yönetimi tanındığı zaman, örgüt hem Afganistan'ın yurt dışında dondurulan mal varlığına erişebilecek hem de dış dünyadan daha rahat yardım ve destek alabilecek.
Dış yardım olmadan Taliban yönetiminin ayakta kalması zor görünüyor.
Zira 35 milyonluk bir ülkeyi ve devleti tüm kurumlarıyla çekip çevirmek, derin vadilerde, dağ başlarında gerilla savaşı yürütmekten ve gencecik insanları çeşitli vaatlerle intihar saldırısına göndermekten çok daha çetin ve karmaşık bir iş.
Bunun için modern dünyanın işleyişine dair bilgi ve birikim gerekiyor ki bu, -beyaz yakalı Afganların büyük bir kısmı yurt dışına kaçmışken-, bu ülkede en kıt bulunan değerlerin başında geliyor.
Tıpkı uluslararası toplum gibi Taliban da iki büyük sorunla karşı karşıya;
Birincisi kendisini dış dünyaya kabul ettirmek ve diplomatik tanınırlık elde etmek.
Bunun için geniş tabanlı yönetim kurmak ve uluslararsı kanunlara, insanların temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermek gibi birtakım şartları yerine getirmesi gerekiyor.
Taliban, dış dünyanın talepleri ile kendi bağnaz görüşlerini nasıl bağdaştıracak, orası ayrı bir soru.
İkincisi ise, 20 yıl süren çetin bir mücadelenin sonunda elde ettiği (daha doğrusu kendisine altın tepsi içinde sunulan) iktidarını sağlam bir zemine oturtmak.
Bir yanda Pencşir'deki direniş ateşi hâlâ tam olarak söndürelememişken, öte yandan önce Kunduz'da, ardından Kandahar'da patlayan IŞİD bombaları, Taliban'ın sanıldığı gibi dikensiz bir gül bahçesi devralmadığına işaret ediyor.
IŞİD Horasan kolu -kim tarafından ne amaçla destekleniyorsa desteklensin-, Taliban'ı epey zorlayacağa benziyor.
İntihar saldırıları ve gerilla taktikleri konusunda epey deneyim sahibi olan Taliban; Kabil, Kandahar ve Kunduz gibi büyük kentlerde huzur ve günvenliği sağlamakta aynı başarıyı gösteremiyor.
Ne de olsa yakıp yıkmak, her zaman yapmaktan daha kolay.
Taliban'ın işini kolaylaştıran bir şey varsa, o da komşu ve bölge ülkeleri arasında Afganistan üzerinde süren rekabet.
Her ülke -ki buna Türkiye de dahil-, ABD ve NATO'nun Afganistan'da bıraktığı boşluktan kendisine pay kapmak için amansız bir mücadele içerisinde.
Taliban heyetinin Ankara ziyaretinden hemen sonra Rusların Moskova'da düzenlediği Afganistan Konferansı, bunun bir göstergesi.
Taliban ise her ülkeye farklı bir şekilde göz kırpmak suretiyle onlar arasındaki rekabeti kızıştırarak kendisini en yüksek fiyatı verene satmak istiyor.
Bu, zamanında Saddam Hüseyin, Hüsnü Mübarek, Muammer Kaddafi ve Kral Hüseyin gibi Ortadoğu liderleri tarafından sıkça kullanılan bir yöntem ki her zaman işe yarıyor.
Şu an için dış dünya ile Taliban arasında ihtiyatlı bir satranç oyunu oynanıyor.
İki taraf da akıllı hamleler yapmak için diğerini gözlüyor ve son derece dikkatli davranıyor.
Taliban'ın istediği uluslararası toplumun kendisini resmen tanıması ve dış kaynağın yine Afganistan'a akması.
Dış dünyanın istediği ise, Taliban'ın modern ve uygar dünyanın normlarına yaklaşması.
Uzlaşmanın olması için iki tarafın da taviz vermesi gerekiyor. Ne olacağını bekleyip göreceğiz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish