Deprem etkisi yaratan değişim anının, farkın hissedildiği ya da bilindiği an olmaması beni her zaman büyülemiştir. Minneapolis'te beyaz bir polis memuru tarafından öldürülen George Floyd'un kalbi durduğunda, dünya küresel bir pandemi tarafından yutuldu. Birçoğumuz dışarı çıkmıyor, diğer insanları görmemeye, onlara dokunmamaya ve hastalanmamaya çalışıyorduk. Boş zamanlarımızda gazetelere, televizyona ve sosyal medyaya bakmaktan başka yapacak pek bir şey yoktu.
Korkunç video görüntüleri sosyal medyayı, ardından televizyonu ve daha sonra gazeteleri doldurmaya başladığında bakacak başka bir yer yoktu. Haberleri izleyip sonra arkadaşlarla yemeğe geçemezdik; hepimiz bununla yüzleşmek zorunda kaldık. Fail için hiçbir sonucu olmayan birçok adaletsizliğin acı ve öfkesinin kafaya dank ettiği bir anda yakalanmıştık. Bu sefer farklı hissettirmişti. Ama bir değişiklik olabilir ve bu devam eder miydi?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Protestolarda, çevrimiçi sohbetlerde ve medyadaki yorumlarda değişim zamanının gelip çattığı açıktı. Nihayet herkes polis şiddeti, beyazların ayrıcalığı, "duyarcı" olmak ("woke"; kelime anlamı uyanmış, Batı'da kimlik sorunlarına duyarlı kişilere yönelik pejoratif bir deyim olarak kullanılıyor -ed.n.) etnisite, müttefiklik (beyazların siyah hakların savunması -ed.n.), siyahi karşıtlığı ve ırkçılığa bağlı gelişen eşitsizlik ve kültür hakkında içtenlikle ve anlamlı bir şekilde konuşuyor gibi görünüyordu.
Dayanışma içinde kişilerin sosyal medyada siyah kareler paylaştığını, hükümetin incelemeler hazırladığını, parlamentoda tartışmalar yaptığını ve her ölçekten örgütlerin ırkçılık karşıtı olmayı taahhüt ettiğini gördük. Fakat, elbette, herkes etkileşime girmiş değildi. Dünya onlar adına gayet iyi işlediği için değişim ihtiyacını görmeyenlerin içgüdüsel tepkilerini de gördük.
Devasa ölçekte küresel etkileşim gördüğümüz inkar edilemez. Fakat tıpkı zamanın hem hızla akıyor hem de sabit kalıyor gibi göründüğü anlardaki gibi, o an hem her şeyi değiştirdi hem de hiçbir şey değiştirmedi.
Britanyalı siyahi bir kadın olarak benim gözlemim, sosyo-ekonomik durumun kişilerin değişimi deneyimleyip deneyimlememelerinde belirleyici bir rol oynadığıdır. Kamuda ve özel sektörde çalışan birçok siyahi profesyonel için daha fazla kariyer fırsatı ortaya çıktı. Bu kuruluşlarda daha fazla eşitlikçilik oluşup oluşmadığı tartışmalı ve sektörler arasında farklılık gösteriyor.
Bu değişikliğin yavaş da olsa halihazırda gelmekte olduğu da söylenebilir. Birleşik Krallık'ta Siyahilerin Hayatı Önemlidir hareketinin yükselişi değişimin hızını artırmıştı. Bazı siyahi kişiler artık kendilerini işverenler için daha değerli halde buluyor ve daha fazla talep görüyor. Ne var ki bu, kötü işyeri deneyimlerinden muafiyet sağlamıyor, tutumlar ve önyargılar bir gecede değişmiyor.
Benim gibi birçok siyahi profesyonel, ırkçılık karşıtlığına ve değişime yönelik bu yeni tutkunun yanı sıra, asimilasyonun beklendiği yerler yerine kültürün bir arada yaratıldığı işbirlikçi ortamlar yaratma taahhüdü olmadan bu "ilerlemenin" durabileceğini anlıyor.
Fakat terazinin diğer kefesindeyse durdurma ve arama yetkilerinin yakın zamanda genişletildiğini görüyoruz. Bu patavatsız yöntem, eşitsizliğin gelişmesine izin veriyor çünkü aşırı denetime tabi tutulan genç siyahi erkekleri orantısız bir şekilde dezavantajlı kılıyor. Gerginliğin sürekli yukarıda kalmasını sağlıyor, dağılmasına asla izin vermiyor.
Hâlâ siyahi kadınların doğum sırasında ölme olasılığı beyaz kadınlara göre 4 kat, ölü doğum yapma olasılığıysa iki kat daha fazla. Eğitim konusunda yakın tarihli bir raporda işçi sınıfından beyaz erkek çocuklarının kazanımlarının "beyaz ayrıcalığı" gibi terimlerle geri tutulduğu belirtilmişti. Tartışma kimin daha fazla yardımı hak ettiğine odaklandığında, özellikle Eğitimde Standartlar Dairesi'ndeki (Ofsted) üst düzey liderlik rollerinin tamamının beyazlar tarafından doldurulduğu eğitim konusunda, belirli konuların ele alınmadığını görüyoruz.
Sadece ırka dayalı adaletsizlikten bahsetmek bile "duyarcı" diye etiketlenmenize neden olabilir. İnsanlar tarihin bütüne hitap eden daha eksiksiz bir anlatımını talep ettiğinde devlet bakanlarının "tarihi montajlamamaktan" ve kültür savaşlarından bahsettiklerini duyuyoruz. Aslına bakılırsa, Britanya hükmettiği için, hükmedilen halklar vardı ve eğer hâlâ bunun hakkında konuşamıyorsak, aslında uygunsuz kısımları montajlamış olmuyor muyuz? Ortak geçmişimizi dürüstçe yansıtmazsak nasıl hep birlikte ilerleyeceğiz?
O zaman, Britanya'daki siyahiler için ne değişti? Bu sorunun cevabı karmaşık, incelikli ve genişleyen gruptaki hangi siyahilerden bahsettiğinize bağlı. Tek bir siyahi deneyimi yok. Konum, toplumsal cinsiyet, sınıf, fiziksel kabiliyet, eğitim düzeyi ve cinsellik birbiriyle kesişen farklılıklar katıyor. Kesinlikle yekpare değiliz.
Bununla birlikte genel olarak kuruluşların ve hükümetin tepesinde daha fazla siyahi olması daha fazla ekonomik ve nesiller arası zenginlik anlamına gelir. Bununla daha fazla güç, dinleyecek daha fazla kişi ve toplumun nasıl işlediği konusunda daha kayda değer bir söz hakkı geleceğini biliyoruz. Fakat aşırı denetime tabi tutulanlar, sağlık hizmetlerinde eşitsiz neticelerle karşılaşanlar, eğitimde ve onu çevreleyen sistemlerde eşitlikten yoksun olanlar için, yaşanmış deneyimleri etkileyen bir değişim yeterince hızlı gelemez.
Evet, bazıları için işler değişti ve değişim, etkilerini henüz hissetmeyen siyahilere de gelene kadar daha fazlası için baskı yapmaya devam etmeliyiz. Tatmin olamayız.
Genelle Aldred "Communicate for Change: Creating Justice in a World of Bias" (Değişim için İletişim: Önyargılar Dünyasında Adalet Yaratmak) kitabının yazarıdır
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk
© The Independent