Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Bağdat ve özellikle de Erbil ziyareti, ABD'nin Afganistan'ın ardından Suriye ve Irak'taki askerlerini azaltmasıyla oluşacak boşluğu Batı bloku adına Fransa'nın doldurmaya aday olduğunu gösteriyor.
Fransızların yakın tarihte Kürtlerle kurduğu güçlü manevi bağlar da bunun önemli bir motivasyonunu oluşturuyor.
Macron, cumartesi günü Bağdat'ta yapılan Irak'ın dostları ve komşuları zirvesine katılmayı kabul ederken komşu ülkelerden bir numara düzeyinde katılım olmadı.
Bağdat, bu toplantı ile kendi konumunu sağlamlaştırmaya çalışırken bir yandan da Batı dünyasına açılmanın imkanlarını yokladı.
Bir süre önce de yine Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Ürdün Kralı Abdullah'ın katılımıyla bir zirve yapılmıştı.
Bu toplantı 1967'de Mısır liderliğinde İsrail'e karşı oluşturulan ittifakı, 1937'de Kürtlere karşı imzalanan Sadabat Paktı ya da 1955'teki Bağdat Paktı'tı akıllara getirse de, Irak o günkü kudretinden uzak olduğu için önceliği iç istikrara veriyor.
Irak'ın arayışı iç istikrar, güvenliğin temini ve ekonominin düzelmesi gibi motivasyonlar iken Fransa, Mısır, Ürdün, BAE ve Suudi Arabistan'ın önceliği ise İran'ın bu ülkede dengelenmesi.
Fransa, Mısır, BAE, Suudi Arabistan, bir yönüyle Ürdün ve Irak da Türkiye'nin Suriye ve Irak topraklarına yönelik müdahalesinden rahatsız. Bu da onları ortaklaştıran bir faktör.
Fransa, Arap Baharı'yla birlikte Libya'da bu kadar etkili olmuş ve ardından da Lübnan'daki gelişmelerin ardından Ortadoğu'da eskisinden daha aktif bir siyaset yürüteceğinin mesajını vermişti.
Bağdat'ta Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi ve Cumhurbaşkanı Berhem Salih ile görüşen Macron, oradan Erbil'e ve Musul'a geçti.
IKB Başkanı Neçirvan Barzani, Başbakan Mesrur Barzani, Parlamento Başkanı Revaz Faik ve KDP Başkanı Mesud Barzani ile görüştü.
Macron, Fransa Cumhurbaşkanı olduktan sonra kritik süreçlerde Neçirvan Barzani ile 5 önemli toplantı yaptı. Bu Paris'in Erbil'e ne kadar önem verdiğini de kendi başına açıklıyor aslında. Macron hem Musul Nuri Camisi'ni ziyaret etti hem de Hristiyan din adamlarıyla görüştü.
Fransa, ABD'nin ihmal ettiği, boş bıraktığı ve çekildiği yerlerde daha fazla inisiyatif almaya çalışıyor. Askeri gücü ABD ya da Rusya kadar olmasa da Fransa'nın diplomatik gücü etkilidir.
Bu nedenle Libya'da, Ege'nin Doğusu'nda, Lübnan'da ve Irak'ta aktif olmaya çalışıyor. Afganistan'da da kısmi girişimlerde bulundu fakat parametreler çok farklı olduğu için burada inisiyatif alamadı.
Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) 2017'den sonra en zayıf konumundayken yanında duran neredeyse tek ülke Fransa oldu.
Tıpkı 1991'de olduğu gibi. O tarihte de Kürt dostu Danielle Mitterand'ın büyük katkılarıyla Kürtler otonomi kuracak şartlara sahip olmuştu.
Bağımsızlık referandumundan sonra İran-Irak-Türkiye koalisyonu Kerkük'e saldırı düzenlemiş ve Erbil'i de almaya çalışmıştı. Kürtler dünyada yapayalnızdı.
Uçak seferleri durmuş, sınırlar kapatılmış, ambargo uygulamaya geçirilmiş ve Kürtleri boğmak için her türlü senaryo sahnelenmişti.
O tarihte Macron, Neçirvan Barzani'yi Paris'te ağırlamış ve bu ablukanın kaldırılmasına öncülük eden tek lider olmuştu.
Fransa'nın Kürtlere yaptığı ikinci tarihsel büyük iyilik karşısında Kürtlerin Fransa'ya olan sevgisi de artmıştır.
Ayrıca IŞİD ile savaşın en çetin geçtiği 2014'ün son aylarında Erbil'i ziyaret etmiş ve Fransa'nın Kürtlere olan desteğini bir kere daha yenilemişti.
Bugün de Kürtler yeni bir yol ayrımında. Irak'ta seçimler olacak, Kazımi'nin ılımlı ve yapıcı siyasetinin ardından ülkenin nasıl bir kadere teslim olacak şu an belirsiz.
İran, Haşdi Şabi üzerinden yaptığı saldırılarla varlığını hissettirmeye ve Kürtleri tehdit etmeye devam ediyor.
Diğer yandan ABD de tarihi Afganistan hezimetinin ardından Irak'taki askerlerini çekeceğini açıklaması da İran'ı ve ona bağlı vekalet savaşı yürüten güçleri cesaretlendirdi.
Macron ise ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki süreçte en önemli müttefiki olarak Irak'ta ağırlığını koymaya çalışırken IKB'ye yönelik tehditleri de bertaraf etmenin arayışında.
Macron, ABD ve koalisyon askerlerinin çekilmesinin ardından Irak'ta nelerin yaşanacağını kestirdiği için 2011'den sonraki sürecin ya da Afganistan'daki Taliban tecrübesinin tekrarlanmasını istemiyor.
Elbette ki IKB Afganistan değildir; ancak IŞİD tehlikesi bitmiş değil ve Haşdi Şabi yasal bir çerçeveye kavuşmadı.
Irak'ı bu haliyle bırakmak ülkeyi ya barışçıl-rızaya dayalı bir bölünmeye götürür ya da kanlı etnik-mezhebi çatışmalara.
Çünkü İran'ın tüm dizginleri eline aldığı bir ülkede dengeleyici bir gücün olmaması halinde krizlerin, çatışmaların ve iç savaşın yaşanması kaçınılmazdır.
Lübnan bu anlamda bize çok şey öğretiyor. İsrail ile savaş bahanesiyle kurulan Hizbullah'ın bugün Lübnan'ın başına nasıl bir belaya dönüştüğünü en iyi Fransa ve ABD biliyor.
ABD'nin bu nedenle askerlerini çekmesini zayıf bir ihtimal olarak görüyorum ancak çekse de burayla olan ilişkisi Afganistan gibi olmayacaktır.
Farklı mekanizmaları hayata geçirip o şekilde kademeleri bir çekilme stratejisi uygulayabilir. Afganistan'daki şartların, güç dengelerinin ve motivasyonun çok farklı olduğunu söylemek için uzman olmaya gerek yok. Basit bir okumayla da kişi bu sonuca varabilir.
Macron Erbil'deki görüşmelerde sürekli olarak IKB-Fransa ve Kürtler-Fransızlar arasındaki dostluğa vurgu yaptı ve bunu Irak parantezi içinde hapsetme gereği duymadı.
Fransız lider Mesud Barzani ile görüşmesinde, "İki halk arasındaki dostluğu ve derin saygıyı vurgulamak için Başkan Barzani'yi görmek istedim. Fransa IŞİD teröristlerine karşı savaşa devam edecektir ve bu konudaki duruşunu koruyor" ifadeleri ile Peşmergenin yanında durmaya devam edeceklerinin mesajını verdi.
Şu sözleri çok anlamlıydı bence:
Fransa'nın Kürtlere karşı vefası konusunda size güvence veriyorum. Fransa ile Kürdistan arasında özel bir dostluk vardır.
Macron'un Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 5 Nisan 1991'deki Baas rejiminin 36'ıncı Paralel'in kuzeyine geçişini yasaklayan 688 sayılı kararına atıfta bulunması da ayrıca önemlidir.
Macron bu kararın Kürtlerin otonomi-federasyon hakkını beraberinde getirdiğini de özellikle dile getirdi. Yani bu konuya gelişi güzel değil sözünün nereye gittiğini bilerek değindi.
Barzani de Peşmerge heykeli hediye etti, Fransa'nın IŞİD savaşında Peşmergeye verdiği destek için teşekkür etti ve savaşı "şerefli ortak tarih" olarak tanımladı.
Barzani, IŞİD'in IKB'de kendisine yer bulamadığına ve bu topraklara yerleşemediğine dikkati çekti ve "Terör tehdidi devam ediyor. Çünkü şiddet ve teröre yol açan faktörler hala duruyor" dedi.
Barzani'nin yukarıdaki ifadelerle IŞİD hem de Haşdi Şabi tehlikesine işaret etmesi derin anlamlar ihtiva ediyordu.
Taraflar Şengal ve Rojava'yı da konuştu ve Barzani Suriye Kürtleriyle ilgili endişeli olduğunu Macron'a iletti.
Ardından Barzani ve Macron, IŞİD tarafından Musul'da öldürülen Peşmerge Hucam Surçi'nin ailesini birlikte ziyaret etti.
Fransa'nın Peşmerge güçleri güçleri tarafından IŞİD'e karşı yürütülen mücadeleye verdiği önem açısından sembolik değere sahipti.
Macron'un açıklamasının ardından ABD Başkonsolosu'nun askerin çekilmesi konusunda değinmesi tesadüf değildir.
ABD'nin Erbil Başkonsolosu Robert Palladino, pazartesi günü Erbil'de düzenlediği basın toplantısında güçlerinin Irak Kürdistan Bölgesi ve Irak'ta kalacağını ve buradaki durumun Afganistan'dan farklı olduğunu söyledi.
Palladino, Kürdistan Bölgesi'ne özel önem verdiklerini özellikle belirtti.
ABD'li diplomat Haşdi Şabi'nin ve İran'ın kiralık çetelerinin Şengal'den çekilmesini söylerken aslında bu bölgede nasıl bir siyaset izleyeceklerinin de ipuçlarını verdi.
Netice olarak Macron'un Erbil-Bağdat ziyareti, bölgede kısa ve orta vadede bazı gelişmelerin olabileceğinin de habercisi olarak okunabilir.
Fransa'nın Rojava Kürtlerine verdiği özel ihtimamı da dikkate aldığımızda, ABD ve koalisyon güçlerinin buna kayıtsız kalacağını söylemek güçtür.
Rojava'nın geleceği ve oradaki Kürtlerin özerk-otonom bir yapıya kavuşmasının Fransa tarafından da önemsendiğini hatırlatmakta yarar var.
Rojava, Erbil olmadan gelişemez, kalkınamaz ve varlığını devam ettiremez. Şam-Esed/Moskova-Tahran tarafından muhatap alınmaları da Erbil üzerinden var olmasına bağlı olarak değerlendirilecektir.
Macron'un ziyareti tüm bu parametreler ışığında okuduğumuzda sağlıklı sonuçlara varmamız mümkün olacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish