"Ramazan ayını koronavirüs kısıtlamasında muhafazakar aileleriyle geçiren kadınlar anlatıyor"
"Üniversiteyi kazanan ve koronavirüs nedeniyle okula gidemeyen dindar ailelerin çocukları anlatıyor"
"Radikal İslamcılığı bırakanlar anlatıyor"
"Siyasal İslam beni ateizme itti"
"Herkes istediği gibi yaşasın: Türkiye ve İran'daki kadınların Başörtüsünü Çıkarma Pratikleri"
Bunlar son aylarda yayınlanan bazı yazı dizisi, kitap ve belgesellerin başlıkları…
Muhafazakar ailelerin sekülerliğe, deizme, ateizme ya da agnostiksizme yönelen çocuklarını anlatıyor.
Öyle ki bu haberlerden bazılarını okurken yüreğiniz dayanmaz hale geliyor. Ailelerin çocuklarına yaptığı dini baskıların fiziksel şiddet boyutuna vardığını okuyorsunuz. Konjonktürden anlaşıldığı kadarıyla bu yayınların devamı da gelecek.
Yüzlerce yıldır bireylerin inançlarını sorguladığı, dinlerini ya da yaşam biçimlerini değiştirdiği bir gezegende "normal" olan bu durum şapkadan çıkan tavşanlar gibi okuyucuların önüne düşüyor.
Peki gençler sadece sekülerizme, deizme ya da ateizme mi kayıyor yoksa seküler ailelerin çocuklarından muhafazakarlaşan, "islamcılaşan" gençler de var mı?
Hikayeleri albenili paketlerle okuyuculara ulaştırılmayan bu gençler kendi dünyalarında neler yaşıyorlar?
Biz de bu sorunun peşine düştük.
"Bana, 'Annem-babam seni böyle görürse hasta olur' dediler, başörtümü çıkarmak zorunda kaldım"
Eylül*, Anadolu'nun bir Alevi köyünde doğan ama eğitim için şehre göç eden bir genç. "Ailem daha geleneksel ve atalarından gördüklerini devam ettiriyorlar" diyor.
Eğitim için şehir dışında olduğu sırada dindarlaşmış. Namaz kılmaya ve oruç tutmaya başladığını anlatıyor, "Ama hiçbir zaman ailemle bu konuları konuşmaya cesaret edemedim" diyor.
Üniversitenin son sınıfında tesettüre girme kararı aldığını söylüyor ve ekliyor:
1 yıl böyle geçti ama okul bitince nasıl eve döneceğimi düşünüyordum. Ablam ve abimler öğrendi ve baskıları başladı. ‘Eve böyle gelemezsin, annem-babam hasta olur' diyorlardı.
Sonunda tesettür kararımdan vazgeçmek zorunda kaldım. Eve döndüğümde namazlarımı gizli kılmaya, oruçlarımı gizli tutmaya başladım. Ben ve benim gibi kardeşlerim inandığı şeyleri açıkça savunamıyor, değerlerine küfredilirken susmak zorunda kalıyor. Sürekli bir araf hali…
"Saçlarını kazıtan 'keyifçi' kız artık çarşaf giyiyor, insanlara kendimi anlatmak artık yoruyor"
Zeynep Akad, Çukurova Üniversitesi'nden mezun. "Karışık bir aile yapım" var diyor: Müslümanlığı bir kimlik olarak değil istedikleri gibi yön verdikleri bir miras gibi taşıyorlar.
Dine yönelmesi, kendi ifadesiyle "keyifçi" ve "feminist" olduğu bir dönemde meydana gelmiş:
Araştırıyordum, nerede bir bilgi kırıntısı varsa topluyordum. Farkında olmadan bilim adı altında ateizm propagandası yapan sayfaları takip etmiştim...
Her alandan okumaya çalışıyordum; bilim, din, tarih, psikoloji vs. Hangisi bana 'varlığımın anlamı nedir' sorusunun cevabını verecek diye okudum, dinledim, yazdım, konuştum…
O süreçte ayetler anlamsız gelmeye başladı. Arkadaş grubum ‘zaten bunlar insan ürünü' diye dalga geçerdi... Gün geldi ve Anne Hathaway'a özendiği için saçlarını kazıtan kız çarşaf giymeye başladı.
Çarşaf giymeye başladıktan sonra gelen tepkileri de anlatıyor Zeynep Akad.
"Aptal olduğumuzu düşünüyorlar. Her ortamda kendimi anlatmaya çalışmak çok yorucu. Konu tesettüre gelince ‘size saygı duyuyoruz' diyorlar mesela. Ama bakışlardaki küçükser edayı fark edebiliyoruz" diyor Zeynep ve yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor:
Çalıştığım dikim evine bir kadın gelmişti. ‘Sen yüzü güzel bir kızsın. Bunu giyip adını kötüye çıkarma. ‘Kötü kadınlar' giyer bunu çarşıda çıkarır' demişti.
Şimdi herkes bana tecavüzcü hocaların, üçkağıtçı dindarların yaptıklarını anlatıyor. Böyle giyinince onlardanmışım gibi algılanırmışım. Oysa içkili düğün yapan, arter partilere giden bir ailem var ve kimse bana zorla çarşaf giydiremez. Ama bunları anlatmak çok yorucu gelmeye başladı.
"Senin beynini kim yıkıyor?"
Gamze*, dini sadece özel günlerde yaşanması gereken bir şey olarak gören bir ailede büyüdüğünü anlatıyor: Dini hassasiyetleri yoktu. İnançları vardı ama bir kenarda bekliyordu. Ben de öyle görerek yetiştim. Dine dair tek bildigim namaz sureleriydi. Kitap okuma alışkanlığım falan da yoktu
İnternette okuduğu bir yazıdan etkilenerek namaza başladığını söyleyen Gamze, "Ailem durum böyleyken bir şey demiyordu. Onlar için henüz sorun yoktu. Ama kitaplar okudukça, videolar izledikçe psikolojik baskılar başladı. ‘Senin beynini kim yıkıyor' söylemleri başladı" ifadelerini kullanıyor ailesinin tepkisini açıklarken.
Ancak Gamze, tesettüre girme kararını ailesiyle paylaşınca bu tepkiler de değişiyor:
"Daha gençsin, 40 yaşına gelince yaparsın. Namazını kıl yeter' diyorlardı. Onlara göstermeden Kur'an okumaya çalışıyorum. Çünkü en ufak sinirlenmelerinde bana çok ağır laflar ediyorlardı. Ben de ellerine koz vermek istemiyorum. Akrabalarım ‘sen bir tarikata mı bağlandın' diye soruyor, ailem bana psikolojik rahatsızlığım varmış gibi davranıyor."
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Ailemin söyledikleri artık üzmeye başlıyordu"
24 yaşında bir diş hekimi olan Melek*, üniversiteye başlayınca ateist ve seküler bir çevreyle tanıştı. Seküler bir hayat tarzı sürüyordu. "Üniversitenin ikinci sınıfında aslında yaşadığım boşluğun bir arayış olduğunu fark ettim" diyor.
"Huzurlu hissetmiyordum. Dinimi araştırmaya başladım ve her şeyi en başından sorgulamaya çalıştım. Öğrendikçe iç huzurum arttı.
Ferace kavramı bana çok uzaktı. İtici de gelirdi. Bir gün ferace giyince kendimi özgür hissettim. İnsanlardan sıyrılmak inanılmaz bir mutluluk vermişti. Ailem de ferace giymeme karşı çıktı.
Beni çirkin ve yaşlı gösterdiğimi iddia ediyorlardı. Ailem için bu kadarına gerek yoktu. Söyledikleri beni üzmeye başlamıştı. Artık bana ‘bağnaz' diyen herkese gülümseyerek cevap vermeyi öğrendim. Yeri geldi dışlandım, arkadaşlarım azaldı ama bunları aştım."
"Dedem anneme elini öptürmedi"
Ozan*, kendisini şöyle tarif ediyor: Klasik İzmirli olarak tanımlayabileceğimiz, Müslüman olan ancak dini vecibelerine bayramlar harici pek bağlı olmayan, düğünlerde, yılbaşılarında alkol alan, Atatürkçü bir dede ve anneannenin yanında yetiştim. Annem de böyleydi. Annem ve babam henüz ben üç yaşımdayken boşanmışlardı…
Ozan 10 yaşındayken annesinin yeni bir evlilik yaptığını kendisinin ve annesinin dinle daha sıkı bağlar kurmasının ise bu dönemde başladığını söyledi.
"Annesinin bu evlilikten sonra tesettürlü olmaya karar verdiğini anlatan Ozan şunları söyledi:
Dedem ve anneannem buna karşı çıktı ama annem yine de kararını uyguladı. Evde kavga bile çıkmıştı. Dedem anneme elini dahi öptürmedi.
"Babam" dediğim üvey babam, annem ve kızkardeşim, İzmir içindeki tramvayda yolculuk yaparken, babam kız kardeşime İngilizce kelimeler söyletip Türkçe anlamlarını tekrar ettiriyordu.
Yanımızda oturan bir kadın babama dönerek, "Siz İngilizce bilen, kızına öğreten, modern, bilgili bir adamsınız. Yanlış anlamayın ama neden kapalı bir kadınla evlendiniz" diye sordu. Bu soru üzerine hepimiz güldük.
Esasen babam İngilizce bilmiyor, biz kardeşime öğretirken duyduklarından hatırladıklarını söylüyordu. ‘Kapalı kadın' dediği annem ise akademisyen.
"Dr. Meriç: Geleneksel İslam algısı gençlerin ihtiyaçlarına hitap etmiyor, fikir arayışından sonra İslam'a yöneliyorlar"
Dr. Altay Cem Meriç, ateizmi benimsedikten sonra dine yönelen, araştıran şimdi de Youtube'da dini konularla ilgili videolar çeken bir isim. Sosyal medyada hatrı sayılır bir kitlesi var.
Türkiye'de sadece "gelenekselleşmiş" bir İslam algısının 40 yaş üzeri kimselerde oldukça yaygın olduğuna dikkati çeken Meriç, "Bu tarz bir İslam algısı için bu toplumun içerisinde yaşamak kafi derecede malumat sağlar. Ancak bu İslam algısı gençlerin ihtiyaçlarına hitap edecek düzeyde değil. Bu yüzden 25 yaş altı gençleri tatmin etmeyen bu algı bir kısım gençlerin gayrı İslami fikirlere angaje olmasına sebebiyet veriyor" diyor.
"Son dönemlerde röportajlar ve medya yoluyla oldukça fazla propagandası yapılan ‘Siyasal İslam beni ateizme itti' jargonunun tabanında bu sınıflamamızın kokularını almaktayım" diyen Meriç, "Gelenekselleşmiş İslam algısı ve bu tabana hitap etmek isteyen siyasi iradelerin faaliyetleri gençlerin gayrı İslami fikirlere yönelmesine sebep oluyor. Bu noktaya katılmakla beraber bence bu tespit eksik" diyor.
"Kendisi de bu süreçleri yaşamış ve bu süreci yaşayan gençlerle sürekli temas halinde olan bir birey olarak bu gençlerin pek çoğunun belli süreçler içerisindeki fikri arayış sonunda tekrar İslam'ın kapısına geldiğini gözlemlemekteyim. Ancak bu tekrar geri geliş artık daha yüksek bir bilinç, daha temelli bir kavrayış ve daha büyük bir bağlılıkla olmaktadır" diye konuşan Meriç şunları söyledi:
Bu gençler artık klasik eserleri okuyan, İslam fikrinin yapısını kavramaya çalışan, İslam üzerinden yaşadıkları çağın paradigmalarını tenkid edebilen daha da önemlisi fikirlerini seven insanlara dönüşüyorlar.
Ortalama halk tabanı üzerinden yapılmaya çalışılan İslam tenkidleri kendilerine çocukça geliyor. Bazen muhalifleri tarafından ‘Gerçek islam bu değil' şeklinde alaycı bir şekilde ortaya konulsa dahi onlar bunu tüm benliklerinde hissediyorlar. Çünkü hem gerçek islamı hem de halk tabanında yaygın İslam algısını tecrübe etmiş durumda olmak onlara bu konuda net bir bilgi sağlıyor.
Haber konusu olmasalar ve medyada fazlaca ilgi çekmeseler dahi bu gençlerin sayısı hiç az değil. Bu gençler bir iki kuşak öncesi Müslümanlardan daha bilgili, daha şuurlu ve ne olduğunu bilerek Müslüman olmuş halleri ile bizlere önemli bir entelektüel hareketin yaklaşan nefesini hissettiriyorlar.
* Röportaj yapılan kişiler, aile mahremiyetlerinin korunması için isimlerinin yazılmasını istemedi. Independent Türkçe isimlerini değiştirdi.
© The Independentturkish