ABD-Rusya ilişkileri genel olarak İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ve özelde Ortadoğu'da iki önemli tarihsel aşamadan geçti. İlk aşama Soğuk Savaştı ve denklemi açıktı, yani sayısız bölgesel savaş, nükleer silahlanma yarışı, uzay yarışı ve BM’de devamlı uluslararası düello dahil olmak üzere her düzeyde onlarca yıl süren çatışmalardan ibaretti. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden ve Soğuk Savaş'ın sona ermesinden, yani 1991'den bu yana, Washington ile Moskova arasındaki ilişkiler yeni, kompleks, belirsiz ve değişken bir tarihsel aşamaya girdi.
Eski Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, 1990'larda Batı ile gerilimi en düşük noktaya indirdi ve komünist ajandayı devirdi. Rusya Federasyonu kendi içine kapandı. NATO’nun doğuya doğru ilerleyerek Rusya sınırlarına yaklaşması, eski Sovyet ve yeni milliyetçi seçkinler arasında ABD'nin niyetleri konusunda bir güvensizlik atmosferi yarattı. Ancak Rus dış politikasındaki olumludan olumsuza değişim, Başkan Vladimir Putin'in kademeli olarak iktidarı devralması, özellikle de 2004'te Kremlin'i kontrol etmesinden itibaren başladı. Ancak Putin'in dönemi de iki evreye ayrılıyor. Birincisi, oğul George Bush'un başkanlık dönemi ve Rusya'nın tekfirciler ve aşırılık yanlılarına karşı açıkça ve kararlılıkla ABD'nin yanında durduğu 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasındaki evreyi kapsıyor. Ancak eski ABD Başkanı Barack Obama döneminin başlamasıyla birlikte, uluslararası dosyalarda Putin'in liderliğiyle bir tür sürtüşme başladı, fakat bu sürtüşme kontrollü kaldı. Obama döneminin sonunda sürtüşme artarken, Donald Trump'ın başkanlığı sırasında Rus dosyası patlayıcı bir madde haline geldi. Trump, Rusya ile ilişkileri iyileştirmeyi amaçlarken, o sırada muhalefette olan Demokrat Parti, yönetimini Kremlin'e boyun eğmekle suçladı. İlişkiler, Joe Biden'ın iktidara gelmesiyle dibe vurdu. Obama politikasının Beyaz Saray'a dönmesiyle birlikte iki dünya gücü arasındaki çekişme de geri döndü. Bununla birlikte, söz düellolarına ve yerkürenin dört bir yanındaki güç gösterilerine rağmen, aralarında uzay, terörle mücadele ve sağlık dahil olmak üzere çeşitli alanlarda geniş iş birliği alanları bulunuyor. Aralarındaki çekişmenin de birçok farklı nedenle iki tarafın geçmediği sınırları var. Aslında bu, gerçekten de yürütme basamaklarında sürekli bir iletişim ve ritim kontrolünü kamufle eden, bir karşılıklı güç gösterisi ilişkisi. İki ülkenin düşmanları her zaman aralarında çıkacak ve ikisini birlikte yok edecek bir savaş hayal ettiler ama bu uluslararası ilişkilerin bu aşamasında gerçeklikten çok uzak. Bizim sorumuz ise şu; iki güç Ortadoğu'da nerede buluşup, nerede ayrılıyorlar?
Ortadoğu ve iki güç
2003'te Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesi, 2004'te de Muammer Kaddafi'nin hizaya çekilmesiyle birlikte, Moskova'nın bölgedeki başlıca müttefiklerinden sadece Beşşar Esed rejimi kaldı. Sovyetlerin eski ideolojik dostu Güney Yemen, 1994 yılında muhafazakar Kuzey tarafından istila edildi. Geleneksel dostlukların devam etmesine rağmen Rusya'nın etkisi Cezayir gibi ülkelerde de azaldı. Ancak Rusya'da Sovyetler Birliği’nin mirasçıları komünizmi terk etmiş ve Ortodoks sembolizmiyle birlikte imparatorluğa dönüşe dayanan Rus ulusal hareketini yenilemişlerdi. Yeltsin'in kısa dönemi sırasında, Kremlin Batıya yönelmeye çalıştı. Ancak Atlantik ile denk bir ilişki isteği reddedildi. Atlantik ikili ortaklığa karşı çıkarak liderlik rolünde diretti. Putin yönetime geldiğinde bu Yeltsinci politikayı yerle bir etti ve Rusya'yı ABD’ye rakip bağımsız konumuna iade etti.
Bu, İran gibi aşırılık yanlısı bir İslam devleti ile doğal olmayan bir ittifaka yol açtı. Moskova-Tahran ekseni kuruldu ve Rusya Federasyonu Suriye'deki Esed rejimine askeri bir şemsiye sağladı. İran, Rus ulusal güvenliğine en büyük tehdidi oluşturan tekfirci köktenciliğe karşı en iyi müttefikleri olduğuna Rusları ikna etti. Moskova da buna kendini inandırdı ve Putin donanmasını ve kuvvetlerini Suriye kıyılarına geri gönderdi. Hazar Denizi üzerinden İran ve Suriye'ye bir hava köprüsü kuruldu. Bu yeniden konumlandırmadaki en önemli gelişme, BM Güvenlik Konseyi'nde Rusya'nın İran ve Suriye rejimlerine yönelik kararlarda veto hakkını kullanması oldu. Söz konusu veto, Amerikan ablukası karşısında Tahran'ın gizli silahı haline geldi ve bu yüzden Washington, Güvenlik Konseyi'nin İran konusunda güçlü kararlar almasını sağlayamadı.
Öte yandan ABD, çok sayıda Arap ülkesi, İsrail ve Türkiye ile bir dizi ittifaka sahip, ancak bu ilişkilerin seviyesi yönetimlere ve krizlere göre yükselip düşüyor. Özetle Rusya çatısı altında ekseni İran ve uyduları olan bir blok, ABD çatısı altında da Arap ittifakı ve Türk ekseni olmak üzere iki blok bulunuyor. Ancak bu eksenlerin üyeleri arasındaki ilişkiler, Soğuk Savaş döneminde Varşova ve NATO ittifakları üyelerinin kendi aralarındaki ilişkileri kadar disiplinli değil. Nitekim bu aşamada, eksenlerden birine bağlı olan ülkelerin (her şey birbirine karışacak ölçüde) diğer eksenlerle de ilişkiler kurduklarını görüyoruz.
Suudi Arabistan, BAE ve Mısır gibi Arap koalisyonu ülkelerinin, Washington ile seçkin ortaklıkları olsa da, ulusal çıkarlarını gerçekleştirmek için Moskova ile de temas halindeler. Bu, ABD ile derin bağları olan, ama aynı zamanda bir iletişim ağı aracılığıyla Rusya ile bağlantılı olan İsrail için de geçerli. Aynı şekilde Türkiye, bir yandan "Sam Amca" (ABD) ile Atlantik ilişkisini korurken, diğer yandan "Yoldaş Ivan" (Rusya) ile Astana'da bölgenin geleceğini tartışıyor. Tabii ki, aleni çatışmalarına rağmen, Biden yönetimi ve İran rejimi de nükleer anlaşma ortaklığında buluşuyorlar. Bu değişen denklemler, ateşli karşılıklı açıklamalara rağmen ABD-Rusya çatışmasını karmaşık bir mesele haline getirdi. İki başkentin karşıt hedefleri var, ancak ortak hedefleri ve kendilerine özgü denklemler talep eden ortakları da var.
İran
ABD, özellikle Devrim Muhafızları ile mücadele etmek için İran ve güçlerine geniş yaptırımlar uyguladı. Rusya ise İran'a askeri olarak yardım ediyor ama Esed'i koruduğu kadar değil. Bugün gerek ABD gerekse Rusya nükleer anlaşmanın yeniden yürürlüğe girmesini istiyor. Anlaşma ikisi içinde hedef olduğu sürece sahada savaşmayacaklardır.
Irak
ABD, İran gibi Irak topraklarında varlık gösteriyor, eğer çatışırlarsa, Rusya ortağını destekleyecektir. Ancak Moskova, Tahran'a, güçlerini yoklasa bile Amerikalılarla çarpışmaması için baskı yapıyor.
Suriye
Rusya, Esed rejiminin bölgelerini, özellikle sahil, kuzeydoğu, Şam ve güneyin bir kısmını şemsiyesi altına almış bulunuyor. ABD "Suriye Demokratik Güçleri" ile birlikte doğuyu koruyor. Türkiye kuzeyde bir İhvan (Müslüman Kardeşler) kuşağı kurdu. Rusya ve ABD eşgüdüm içinde tekfirci güçlere hava saldırıları düzenliyorlar. İsrail, Ruslarla koordinasyon içinde İran mevzilerini vuruyor. Rusya İhvan milislerine karşı İranlılarla işbirliği yapıyor. Washington, bir yandan Esed'e karşı İhvan'ı destekliyor, diğer yandan Kürtleri İhvan'dan koruyor. Amerikalılar, Ruslar ve Türkler, Kürtler, İhvan ve İranlılar arasında devriye geziyor.
Lübnan
Lübnan Cumhuriyeti ABD ve Araplara muhalif "Hizbullah"ın kontrolü altında. Washington, statükoyu destekliyor. Rusya statükoyu destekliyor. ABD, DEAŞ’a karşı Lübnan ordusunu destekliyor ve bu Moskova'nın çıkarlarına da hizmet ediyor. Ancak soru şu, Lübnanlıların çoğunluğu Hizbullah’a karşı ayaklanırsa, Rusya Lübnan halkına karşı durur mu? Hizbullah’a karşı ayaklanan DEAŞ ve el-Kaide olmadığı sürece bunu yapacağına inanmıyoruz
Türkiye
Elbette Türk devleti NATO'nun en eski üyelerinden biri ve ABD ile güçlü bir ortaklık ilişkisi var. Ancak bu ilişki, Ankara'da Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) 2002 yılında iktidara gelmesinden bu yana Washington ile çeşitli sarsıntılar yaşadı. George Bush’tan Barack Obama, Donald Trump ve Joe Biden'a kadar Erdoğan'ın politikasının karakteristik özelliği, Washington ile ittifak ilkesini korumak oldu. Ancak pratikte stratejik "neo-Osmanlıcılık" seçeneğini uyguladı. ABD'nin Arap ve Ortadoğu müttefikleriyle çatıştı. Aynı zamanda Türkiye, silah alımları için Rusya'ya yöneldi ve bu da Washington ile ilişkilerde bir soğukluğa yol açtı. AK Parti hükümeti, ajandasını güçlendirmek için iki güç arasında manevralar yapıyor. Moskova ve Washington'a gelince, çıkarları Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bölgesel çıkarlarının üzerinde kesişiyor. Bu, Suriye, Libya ve Akdeniz'de dengenin sağlanmasıyla başlayıp, tabii ki nükleer anlaşmaya katılımlarına kadar uzanıyor. Başka bir deyişle, ikisi de Ankara ile anlaşıyor ama onun için savaşmayacaklar.
Arap Koalisyonu
Koalisyona katılan Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve diğer Arap ülkeleri, ABD'ye en yakın ve on yıllardır Washington ile en yakın hizada olan bloktur. "Arap NATO”su olarak tanımlanabilecek bu bloğun orduları en fazla eğitim ve teçhizatı Pentagon'dan alıyorlar. Moskova bunu çok iyi biliyor ve bu denkleme meydan okumaya çalışmıyor. Ancak bu ülkeler, ekonomik ve diplomatik ilişkileri geliştirmek ve bölgedeki krizlere çözüm için diyalogda bulunmak amacıyla Rusya ile de geniş iletişim kanalları açtılar. İbrahim Antlaşmalarının, imzalayan ve imzalamayan koalisyon üyeleri ile ABD arasındaki karşılıklı bağı sağlamlaştırdığını belirtmekte fayda var.
İsrail
ABD-İsrail ilişkisi, ABD'deki tarihsel ve iç nedenlerden dolayı elbette ABD açısından Ortadoğu'daki en derin ilişki ve şimdiye kadar diğerleri ile karşılaştırılma dahi kabul etmeyen bir düzeyde oldu. Kremlin bunu çok iyi biliyor ve buna göre hesap yapıyor. Ancak Rusya'dan İsrail'e yaşanan yoğun Yahudi göçü son 30 yılda iki ülke arasındaki ilişkileri özellikle kültür ve ticaret düzeyinde olumlu etkiledi. Bu nedenle, ABD ile ortaklık İsrail için en güçlü olmaya devam ederken, Ruslarla olan açık köprü, Suriye'de hava sahasını onunla paylaşmasına izin veriyor. İki ülke ayrıca tekfircileri zayıflatmak ve Doğu Akdeniz'de istikrar konusunda da mutabık.
Karşıt olunan noktalar
Öte yandan, batıda Rus kuvvetlerinin, doğuda Amerikan birliklerinin konuşlandığı Suriye'de Rusya ve ABD karşı karşıyalar. Teorik olarak, Körfez boyunca da karşı karşıya sayılabilirler, zira Amerikalılar batı kıyılarını doğrudan askeri varlıklarıyla korurken, Ruslar doğu kıyılarında İranlıları silahlandırıyorlar. Paradoks, iki askeri liderliğin özellikle sahada müttefikleri arasındaki bir çatışmadan kaynaklanacak herhangi bir sürtüşmeyi önlemek için aralarında doğrudan bir iletişim organize etmiş olmaları. ABD ve Rus güçleri arasında askeri çatışma yasak ve bir tabu, anlaşmazlık konusu ise İran ve bölgedeki rolü; Washington, İran'ın yayılmasını sınırlamaya çalışırken, Moskova, İran'ın varlığını bir dereceye kadar koruyor.
Mutabık olunan noktalar
ABD ve Rusya Federasyonu bir konuda mutabıklarsa, bu ilk olarak terörle mücadele, yani DEAŞ, el-Kaide ve bölgedeki kollarını bitirmektir. Nitekim bu dosyada karşılıklı bilgi alışverişinde bulunmaktalar. İkinci mutabık oldukları nokta, ekonomik istikrar ve uluslararası deniz yollarının korunmasıdır. Ortak pratik önlemler olmasa da yine “azınlıkların korunması” konusunda aralarında teorik de olsa bir mutabakat var.
Biden yönetimiyle birlikte sahneye dönen son mutabakat konusu ise nükleer anlaşmanın etkinleştirilmesi. Ancak soru şu; bu anlaşmadan finansal olarak en çok kim yararlanacak? Bunun yanıtını bir başka makalede bulmaya çalışacağız.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Şarku'l Avsat