Düşüncenin daha en başından bireye saldırganlık, toplumsal kodların içerisinde yer buluyorsa, siyasetin kamçıları görmezden gelinmez. Sisifos'un durmadan taş yuvarlamasına benzer, bireyin üzerine sirayet eden siyaset.
Ceza, akabinde süregelen şiddet, söylemsel, biçimsel ve eylemsel ölçütlerde belirginleşir. Sanat eseri devreye girdiğinde, bellek ve belge özelliği de ortaya çıkar.
Gerçeğin siyasi aygıtlar karşısında boca edilmesiyle, sanat, ölçütlerini öne sürerek gerçeğin kılığına girmeye çalışır. Bu kılık, kimi zaman doğanın yansıması, kimi zaman bir nesnenin ruh bulması, kimi zaman da bir insanın tasarrufuyla yeni dünyalar yaratır.
Hem söyledikleriyle hem de söylemedikleriyle sanat eseri, politik tutumunu gösterir. Tarihsel bakışın ve gündelik örtülerin altında kalmış, söylenmemiş birçok olay ve durum, yazarın yaşamına resmettiği ideolojinin süzgecinden geçerek yeni bir biçim alır.
Yazarın kimlik olarak bakışını yönelttiği yerde, hatırlamanın hayaletiyle, toptan ya da bütünüyle bir çıplaklık sunmaz, ama okurun o çıplaklığı düşünmesini ve hayal etmesini sağlar. Böylece gerçeği, başkalarının düşünme pratiğini sürdürmeye kenetlendirirken geçmişi şimdinin formuyla akıtır.
Roland Barthes, şöyle der:
Yazı, yarıklar açar, kazır ve kendini kazır: kâğıt ya da kil, taş ya da papirüs, yazı tüm bunları kazar, yarar, parçalara ayırır. Yazı, bir çatlak'tır, bir tmesis'tir, bir yarılmadır ve yazıdan sonra hiçbir şey aynı kalmaz; süreklilik kazanması için üzerine oyulan göstergeyi saklamak amacıyla fırınlanan kil, bu göstergeyi sonsuza dek sabitler ama bunu yaparken kendisini oluşturan malzemenin üzerinde şifa bulmaz yarıklar, çatlaklar açar; kumun üzerine yazı yazan parmak, yalnızlıkları açığa çıkarır ve uzaklaştırır, yalıtır ve canlandırır. 1
Yazarın da metin üzerinde okurda yarattığı tam olarak budur.
Sultan Komut'un Öte kitabındaki öyküler ve öykü karakterleri soğuk, donuk, belirsiz ve kapalı bir yapıyla birbirini takip eder.
Soğuk, donuk, belirsiz ve kapalı olması, gündelik siyasetin tezahürlerinin sonucundan çok, yazarın estetize etme, deyişi algılarla ve deneysel yöntemlerle gerçekliğin yönünü değiştirmekle ilgilidir. Elbette bunda siyasi tezahürlerin de rolü vardır.
Sultan Komut'un "duy-ma operasyon"u öyküsünde, gündelik olayların sonucunda, o olayın etkisinde kalan, dışa kapanan, içe büyük gürültüye yatkın olan, olayın sürdürebilir dehşetini yaşayan, sağırlaşan, karakterin bitmek bilmeyen buhranı çerçeveye düşer sık sık.
Sadece karakter değil. Karakterle birlikte siyaset aygıtlarının kitle iletişim araçları üzerindeki etkisi de aktarılır.
Sıkıldı başka bir kanala geçti. Katırlar gördü, bidonlar, çocuklar, anlamlandırmaya çalıştı. O sırada spiker göründü ekranda. Söylediklerini duyamıyordu. Alt yazı da yoktu, son dakika işareti de. 'Her boku son dakika diye yazarlar, şimdi duymuyorum ya yazmıyor pezevenkler' dedi sinirle.
Yazarın hikaye anlatıcısına verdiği bakış açısı, zihninin aksiyon yükünü ayarlar ve karakterin kalbi veya zihni duyularını yansıtarak düşünce yapısını açık eder.
Mekanik ve statik olmayan, tarihsel dökümü çelişkiler ve gerilimlerle donatılmış karakterler, kendisinden hareketle gerçek olanla da olmayanla da ilişki kurar. Bu edimlerin, kitlesel bir manevrada yer bulması, örtüşebilecek durumlar yaratması gerçekliği çoğaltır.
Pire öyküsünün giriş kısmında, karaktere yüklenilen, onu ayrıksı bir yaşamda metinselleştiren, farklı kompartımanlar gösteren ve o kompartımanlara sadece karakterin girdiği değil, birçok okuru da içine alabilecek bir yönelişi hissettirir.
İnsan eti ağırdır derler, başkaları için.
Ağırım kendime ancak. Çünkü yüküm.
"Yük" kilidi kırar Pire öyküsünde, karakterin iç sıkıntısındaki konuşmaları bir bir metnin üzerine atar. Toplumsal düzendeki aksamaları, uyuşmazlıkları, elle tutulur bir kaçış arzusuyla sınar.
Ama bu sınama içedir, toplumun monoton, alışılmış duvarlarını yıkmaz, sadece suskunluğuyla ve ihtimaller zinciriyle nasıl bir aygıt olduğunu ortaya atar. Bireyin kapaklandığı, toplumun tosladığı ahlak iktidarını, içe doğru yorumlamayla gösterir.
Bir de kırmızı bir eşarp ile beyaz bir duvak koyacaklar tabutumun üzerine. Hayattaki en büyük kaybım gelin olmadan ölmekmişçesine tabutumda bir duvakla götürüleceğim mezarlığa. Annem arkamdan ağıt yakacak hısım akraba işkillenmesin diye. 'Ah yavrummm, duvağıyla götürdüler mezaraaa'.
Fredric Jameson, "Çoğu zaman anlaşılmaz olarak betimlenen bir nesne karşısında şaşkınlığı dile getiren "anlamı ne?" sorusu, okur katında algılamaya dair belirgin bir tahammülsüzlüğü işaret eder…" der. 2
Metnin kapalı ve soğuk noktaları, yine Fredric Jameson'un "yorumlanamazlık" kavramı üzerinden karşı yorumu da doğurur. Metnin açımlanamaz bir noktada tartışılması, okurun okuma tarihini, deneyimlerinin yapıtta görülmemesi, okuru tartışma konusu noktasına getirir.
Beğeni ya da anlamı bulma, kişiden kişiye farklılık gösteren okuma tarihini ve deneyimleri gösterir. Nitekim okur, her kitapta kendi deneyimiyle karşılaşamaz, bu nedenle "yorumlanamazlık" noktasında tıkanıp kalır.
Karşı yorumlanabilir bir noktaya götürür. İster olumlu ister olumsuz olsun, yoruma dair bir çıkış yolu her daim vardır. Sultan Komut'un çoğu öyküsünde de bu durum mevcuttur, karanlıkta havalanan kuş tüyünü görebilmeye benzer durumlarla donatılmıştır.
Ve bu durumlar, sürekli deneyerek yaptırım gücünü sezgiyle hissettiren yapılarla ortaya koyar kendini.
1. Roland Barthes, Yazı Üzerine Çeşitlemeler, Syf. 21
2. Fredric Jameson, Modernizm İdeolojisi, Syf. 33
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish