Irak'ta Mustafa Kazımi'nin başbakanlık koltuğuna oturmasıyla iyileşmeye başlayan Erbil ile Bağdat ilişkileri, bütçe krizi, memur maaşları, kredi yasası ve Şengal Anlaşması gibi bir dizi mesele nedeniyle yeni bir çıkmazla karşı karşıya.
Bunun yanında parlamentoda çoğunluğunu elinde bulunduran Şii grupların, Anayasa'nın henüz uygulanmayan ve Kürtler için hayati önemi haiz 140. maddeyi de değiştirmeye hazırlanması bardağı taşıran son damla olacaktır.
Böyle bir girişim karşısında Erbil ile Bağdat'ı yakınlaştıracak hiçbir yol kalmayacaktır.
Irak hükümeti Maliki'nin hatasını tekrar edecek mi?
Irak Parlamentosu,12 Kasım'da bütçe açığını kapatmak ve memur maaşlarını verebilmek için hükümetin istediği borçlanma yasasını kabul etti; ancak burada Irak Kürdistan Bölgesi'ne (IKB) ayrılması gereken paya dair herhangi bir madde yer almadı.
Irak Parlamentosundaki Kürt milletvekilleri bu nedenle oylamayı boykot etti.
Irak Kürdistan Bölgesi Başkanlığı ve hükümeti yasayı sert bir şekilde eleştirdi ve bunun kabul edilemez olduğunu bildirdi.
Mesud Barzani de yaptığı açıklama ile "Irak Parlamentosundaki Şii ve Sünni taraflar bir kez daha Kürdistan halkını sırtından bıçaklayarak halkın bütçe ve gelirini Kürdistan Bölgesi’ne karşı bir baskı aracı olarak kullanmıştır" dedi.
Yasa görüşülürken Irak Kürdistan Bölgesi'nin sınır kapılarını ve günlük 480 bin varil petrolü Bağdat'a teslim etmesi önerisi gündeme geldi.
Bu iyi niyetten ve uzlaşmadan yoksun bir teklifti ve Erbil'in kabul etmesi mümkün değildi. Zira daha önce 250 bin varil konusunda uzlaşı sağlanmıştı.
Erbil, maaşları ödeyebilmek için 850 milyar dinardan daha fazla bir kaynağa ihtiyaç duyuyor, eğer petrolun tamamını da teslim etse Bağdat'ın vereceği para maaşların ancak yarısına yetiyor.
Öte yandan Irak hükümeti, tüm petrolü alması halinde petrol şirketlerinin hakedişlerini vermeye hiçbir zaman yanaşmadı.
Bu da IKB'ye petrol çıkaran, işleten ve arama-tarama faaliyeti yürüten şirketlerin ülkeyi terketmesi demektir.
Halihazırda Erbil ürettiği 480 bin varil olan petrolün tamamını Bağdat'a teslim ederse ve bunun yanında sınırların kontrolü ile gelirlerini de Bağdat'a verirse, Irak hükümetinin 2014'te Nuri Maliki'nin yaptığı gibi Kürtleri tarihi bir ekonomik krizle karşı karşıya bırakmaması için hiçbir garanti yok.
Erbil ile Bağdat arasındaki güven bunalımının aşılması gerekiyor
İlk görüşte Bağdat, sınır kapıları ve petrol sevkıyatının teslimi konusunda haklı görünebilir fakat Irak hükümeti, bu konuda kötü bir sabıkaya sahip.
Nuri Maliki, 2014'te IŞİD'in en güçlü olduğu zamanlarda Kürtlerin bütçesini keserek onları resmen canavarların eline bırakmıştı.
Kürtler o süreçte Türkiye ile petrol anlaşması yapmasaydı ve kendi petrollerini ihraç etmeseydi amaç Erbil yönetiminin çökertilmesiydi.
Bir yandan IŞİD diğer yandan da ekonomik kriz karşısında Kürtlerin ayakta durması çok zor olurdu.
Erbil'in petrolün tamamını ve sınırların kontrolü ile gelirlerini tamamen Bağdat'a teslim etmesi için sağlam bir güvenin tesis edilmesi gerekiyor.
Irak hükümetinin iyi niyetini göstermesi ve Kürtlerin onu sırtını yaslayabileceği güvenli bir liman olarak görebilmesi için bazı adımlar atması lazım.
Bunlar da memur maaşlarının eksiksiz ödenmesi, Peşmergenin konumunun netleştirilmesi, tartışmalı bölgelerde koordinasyonun artırılması ve evlerinden çıkarılan Kürtlerin geri dönmesi gibi bir dizi adımdan oluşuyor.
Bağdat, Erbil'i bir rakip olarak değil ülkenin bir parçası gibi görüp ona göre muamele ederse sorunların çözümü de kolaylaşacaktır.
Erbil ile Bağdat arasında iplerin kopma riski
Fakat sorunların çözümü konusunda iyimser olsak da iki tarafta da birçok engelin olduğunu akılda tutmakta yarar var.
Kürtler kendi içlerinde bütünlüğü sağlayamıyor, Bağdat'taki güç odakları da iktidar savaşına hız vermekten geri durmuyor. İki tarafın da içinde bulunduğu dağınık hal çözümü güçleştiriyor.
Bununla bağlantılı olarak ekonomik kriz, altyapı yetersizliği, yolsuzluklar, petrol fiyatlarının düşmesi ve koronavirüs salgınıyla iyice dibe vuran geçim sıkıntısı halkları karşı karşıya getirecek bir potanisyele sahip.
Siyasi mekanizmalar sorunlara acil bir çözüm bulamaz ve karşılıklı eleştiriler, suçlamalar ve restleşmeler sertleşirse bunun sokağa yansıması da çok farklı olacaktır.
Baas yönetimi bile Bağdat'ta, yönetim ile Kürtler arasındaki kavganın, çatışmanın ve anlaşmazlığın Kürtler ile Araplar arasında bir düşmanlığa dönüşmemesine dikkat etti.
Saddam, Bağdat ile Erbil arasında yaşanan savaşın sokağa taşmamasını ve Kürtlerle Araplar arasında etnik düşmanlığa evrilmemesini önemsiyordu.
Mevcut siyasi atmosferde bunun çok zor olduğu ve diktatörlük peşinde koşan Şiilerin buna yanaşmayacağını söylemek abartı olmayacaktır.
Bugün iktidarı ellerinde tutan Şiiler ise Kürtleri ülke için sadece bir yük görüyor ve meselenin sokağa taşmasından da endişe duymuyor.
Parlamentodaki ve diğer alanda görev alan yeni Şii jenerasyon, Kürtlerin ileride ayrılmasını da çok problem etmeyecek bir yaklaşıma sahip.
IKB'li temsilcilerin, Bağdat'taki siyasi süreçten ve yönetim birimlerinden çekilmesi seçeneklerden biri olarak değerlendirilebilir ancak bu çözüm olmayacaktır.
Kürtler, halihazırda Bağdat'a baskı uygulayacak mekanizma ve kartlardan yoksun. Ayrıca Kürtlerin çekilmesi meydanın tamamen aşırı Şii gruplara ve İran'a kalmasına yol açacak.
Yeni hükümet iyice zayıflayacak ve Kazımi, hayata geçirmek istediği projelerinin hiçbirinda başarılı olamayacak. ABD'nin hareket alanı ve etki gücü de minimuma inecek.
Kazımi'nin kredisi bitmedi ancak tehlikeli virajda
Şimdiye kadar olan çıkan pürüzler kolaylıkla halledilebilir ancak bunun için 2003'ten sonra Kürtler ile Şiiler arasında oluşan konsensüsün hayata geçirilmesi gerekiyor.
Fakat değişen konjonktür ve yeni Şii jenerasyon ülkeyi Kürtlerle paylaşmaya, Erbil'i iktidar ortağı yapmaya ve Barzani'yi söz sahibi yapmaya hiç niyetli değil.
İran'a yakın Şii grupları, siyasetçileri ve uzmanları Kazımi'yi ABD askerlerinin ülkeden çıkarılması konusunda ihmalkarlıkla suçluyor. Bu yöndeki baskıların önümüzdeki günlerde artması pek muhtemeldir.
O durumda Kazımi'nin İran'a karşı tutumunu biraz daha netleştirmesi ve gerektiğinde de sertleştirmesi gerekecek.
Kürtler hala Kazımi'den umutlu ve olan bitenden hükümeti direkt sorumlu görmüyor.
Ancak eğer Kazımi, direkt sorunların muhatabı haline gelir ve Kürtlerin maaşlarını göndermeyen, tartışmalı bölgelerde çözümü geciktiren ve ekonomik krizi çözmek için adım atmayan bir profil çizerse Erbil ile Bağdat ilişkilerindeki baharın gerçekten de kışa dönmesini seyredebiliriz...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish