Irak'ta erken seçimler İslamcıların iktidarını bitirecek mi?

Irak sivil akımlarının, ‘siyasal İslam gruplarının 17 yıldır devletin çöküşüne ve yolsuzluğun yayılmasına yol açtığı’ yönünde devam eden söylentilerinin karşısında İslami partiler, yaklaşan seçim yarışına ilişkin tehlikeler seziyor

Iraklı eylemciler, Ekim devriminin birinci yıldönümünü kutluyor (AFP)

Irak’ta erken seçimler yaklaşırken, İslamcı ve sivil akımlar arasındaki çatışmanın yoğunluğu da zirvede görünüyor. Özellikle de dini siyasal akımların Ekim intifadası sonrasında rekabet tehlikesi hissetmesi sonrasında çatışmalar hız kazanmıştı.

İslamcı akımların korkuları

"Irak’ta İslam Devleti kurmak için belki de İmam Mehdi’yi beklemek zorundayız". İslami Davet Partisi’nin önde gelen liderlerinden Fuad ed-Duraki, ideolojinin popülaritesindeki düşüşü bu kelimelerle dile getiriyor. Duraki, 6 Kasım’da bir televizyon kanalına verdiği röportajda, partisinin Irak’ta bir İslam devleti kurmak için verdiği ‘mücadeleden’ alıntılar yaparak, ‘Iraklı Müslümanlar arasında şu ana kadar İslam devleti kurmak için hiçbir inancın bulunmadığını’ dile getirdi.

Partisinin, İslam devleti amacı uğruna Suriye ve İran arasında hareket ettiğini belirten Duraki’nin açıklamaları, Irak’ta Ekim 2019 gösterileri sonrasında Irak’ın özelliklerine ilişkin iç tartışmaların şiddetlendiği bir zamanda geldi. 17 yıldır Irak’ı yöneten İslami güçler, gelecek seçimlerde ağır bir ceza faturası ödemeye ilişkin korkularını gizlemezken, sivil güçler ise temkinli bir iyimserlik içerisinde görünüyor.

Siyasal İslam’ın son dönemi

Irak sivil akımlarının, ‘siyasal İslam gruplarının 17 yıldır devletin çöküşüne ve yolsuzluğun yayılmasına yol açtığı’ yönünde devam eden söylentilerinin karşısında İslami partiler, yaklaşan seçim yarışına ilişkin tehlikeler seziyor. Bu partiler, Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi hükümetinde laik isimlerin göreve gelmesinin, gerçek bir değişime yol açmadığını öne sürüyor.

Bu çerçevede siyaset bilimi profesörü İyad el-Anbar, "Irak, 17 yıllık iktidarlarının bıraktığı tüm krizlerin bir sonucu olarak siyasal İslam partileri döneminin sonuna tanık oluyor. Ancak alternatifin olmaması, Irak’ta laiklik ve siyasi din mücadelesinin kalbindeki temel sorunu temsil ediyor" ifadelerini kullandı. Anbar, dini partilerin, genellikle diğer ideolojik akımlarla rekabetinin olmamasına güvendiklerine dikkati çekti.

Anbar, laik kurumların örgütlenme yetersizliğinin yanı sıra alternatiflerin olmamasının, Irak’taki siyasal İslamcı akımlarının hakimiyet ve kontrol dönemini uzatan gerçek sorunu temsil ettiğini kaydetti. İyad el-Anbar, diğer bir başarısızlığın ise Kazimi’nin bu boşluğu dolduramamasından kaynaklandığını söylerken, "Çünkü o, milliyetçilikle ittifak kuran veya açık bir kimliği olmayan siyasal İslam partileri tarafından yönetilen güç sistemi kapsamına dahil oldu" dedi.

Boykot seçeneğinin gelecek seçimlerde kullanılmaması konusunda uyarı yapan Profesör, bu seçeneğin, siyasal İslam güçlerinin iktidarlarını dört yıl daha sağlamlaştıracağını kaydetti. Anbar, mevcut alternatifin, intifadayı organize etmek ve yaklaşan seçimlere rekabet etmek için net ulusal adreslerle girmek olduğunu belirtti.

Birkaç ideoloji

Irak’ın mevcut dönemdeki siyasi atmosferi, siyasal İslamcı güçler ile sivil akımlar arasındaki çatışmanın şiddetleneceği konusunda net bir izlenim veriyor. Gözlemciler, İslami partilerin artık sivil ve laik söylemin yaklaşan seçimlerde geniş bir kitleyi kendine çekmeyi başaracağı yönünde bir tehlike seziyor.

Siyasi Düşünce Merkezi Başkanı İhsan eş-Şammari, "Bireysel adaylık yasasının kabul edilmesi, yalnızca sivil hareket ile siyasal İslamcı güçler arasındaki rekabeti sınırlamayacak, aksine belirli bir ideolojiye sahip olmayan birkaç partinin bir sonraki parlamentoya ulaşması için kapıyı açacaktır" dedi.

Şammari, "İslamcı partilerin tecrübeleri başarılı olamadı. Bu da bir yandan sivil ve ulusal akım, diğer yandan İslami hareketler arasındaki seçim mücadelesinde çok büyük bir tırmanışa neden olacak" ifadelerini kullandı.

İhsan eş-Şammari’ye göre Irak halkının İslamcı partilere olan güveninin kaybolmasına rağmen bir sonraki aşamanın, ‘siyasi İslam döneminin sonunu’ temsil etmesi olası değil. Yetkili, "Bu partiler, Irak devletinde seçimlerle ortadan kaldırılamayacak kökler kurmayı başardılar. Siyasi sahneyi devam ettirmek için çok sayıda strateji benimseyecekler" değerlendirmesinde bulundu.

Şammari, bu İslami akımların seçmenleri kendilerine çekmek amacıyla ‘sivil gölge partiler’ kuracağına inandığını da dile getirdi.

‘Laik güçler’, yaklaşan seçimlerde öne çıkan bir başlık

Öte yandan seçimlere katılmak üzere başkalarıyla birlikte siyasi bir grup oluşturmaya çalışan aktivist Hüseyin el-Garabi, "İslamcı partiler, aralarında siyasi uzlaşı ile oluşturulan seçim bölgeleri şekillerine göre ittifaklarını oluşturmayı düşünmeye başladılar. Bu durum, özellikle Ekim intifadasından sonra sivil akımların yükselme tehlikesini hissettiğini gösteriyor. Bu partiler, bir sonraki rekabetin kendileri ve yükselen ulusal sivil partiler arasında olacağının farkında. Bu yüzden medya aracılığıyla ve hatta silahlı milisleri kullanarak bu güçleri hedef almaya çalışıyor" açıklamasında bulundu.

Evi bir süre önce patlayıcı bir maddeyle hedef alınan Garabi, Irak intifadası gruplarının erken seçimlerde varlıklarını güçlendirebileceğini kaydetti. Aktivist, en büyük endişelerin, İslamcı partiler tarafından kontrol edilen kontrolsüz silahlar ve yozlaşmış siyasi para üzerinde odaklandığını kaydetti. 

Seçimlerin Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde yapılması durumunda bu partilerin, aynı mevcut siyasi temsili sürdürmemelerinin muhtemel olduğunu Hüseyin el-Garabi, "Önümüzdeki seçimlerde sivil güçler ana tema olacak" dedi.

‘Amerikan propagandası’

Irak’taki İslamcı partilere yönelik büyük öfke dalgasına rağmen, bu partilere yakın platformlar ve isimler, ülkedeki iktidarın İslamcı partilerle sınırlı olmadığı, aksine İslamcı olmayan bazı tarafların devletin büyük bir kısmını kontrol ettiği fikrini inandırmaya çalışıyor. Bu çerçevede akademisyen Haşim el-Kindi, Irak devletinde İslamcı partilerin amacının, Irak’ta İslam’ın üstünlüğünü uygulamak veya şeriat hukukunu bir kural olarak uygulamaya çalışmak olmadığını dile getirdi.

Kindi, "İslamcı partilerin hedefleri, önceki yıllarda yapılan hataları şişirmenin yanı sıra, yürütme ve yasama pozisyonları düzeyinde başarılarına dikkat çekilerek iki düzeyde gerçekleştirildi" dedi. Akademisyen, "Toplumun İslamcı sloganlara eğilim göstermesi nedeniyle Irak arenasında ana rakip olmak için Laik partilerin, İslamcı partileri devirmek için girişimde bulunması doğaldır" ifadelerini kullandı.

İslamcı partilerle mücadelede en büyük etkenin ABD olduğunu dile getiren Haşim el-Kindi, "Çünkü İslamcı partiler, İran’a en yakın olarak sınıflandırılıyor. Bu durum, onları, İslamcı partilerin yolsuzluk ve başarısızlıklarının yanı sıra deneyimlerini ve siyasi katılımlarını azaltmaya yöneltti" değerlendirmesinde bulundu.

Kindi, Irak’ta İslamcıların hakimiyet algısının ‘yalan’ olduğunu söylerken, "İstatistiksel bir çalışma, 2003 yılından bu yana İslamcı çizgide olanların yüzde 50’sinden daha azının yürütme ve yasama pozisyonlarında olduğunu söylüyor" dedi.

Akademisyen, "İslamcı güçlerin yolsuzluğun hesabını vermediği yönünde iddia edilenler, bu partileri alaşağı etmeye çalışan propagandanın bir parçasıdır. Yolsuzlukla mücadele, yetkili makamların sorumluluğundadır ve bu kuruluşlar, İslamcılara düşman olduğu düşünülen grupların elindeydi." diyerek, kotaların, yolsuzların hesap verebilirliğini engellediğini kaydetti.

Uydurulmuş tartışma

Gözlemciler, İslamcı partilere yakın medya organlarının İslami akımlar ve laik güçler arasındaki tartışmayı sömürdüğüne inanıyor. Sivil güçler tarafından başlatılan devleti yönetmede başarısızlık iddialarından kaçmak için propaganda kampanyaları yürütüldüğü belirtildi.

Seçim meselesiyle ilgilenen Iraklı gazeteci Muhammed Habib, "Laiklik ve siyasi İslam hususundaki tartışma, halkın dikkatini gerçek savaştan uzaklaştırmak için başta İran’a yakın olanlar olmak üzere siyasi akımlara bağlı medya organlarının körüklediği bir tartışmadır" dedi.

Habib, "Laiklik ve İslamcılık hakkındaki entelektüel tartışma, Irak sokaklarının dikkatini çekmiyor. Çünkü bu, üst düzey bir tartışmadır ve şu ya da bu yolla henüz ona ulaşmadı. Irak yasalarının temeli, devletin yüksek düzeyde medeniyetini garanti ediyor ve İslamileştirme girişimlerinin önüne engeller koyuyor" ifadelerini kullandı. Gazeteci, İran ile bağlantılı medya gruplarının amacının, ‘sözde laiklik ve bu partilerin temsil ettiği İslamcılık arasında, sıradan seçmenleri ve kamuoyunu basitçe kendine çekmeyi hedefleyen bir savaş olduğunu ifade etti.

Muhammed Habib, "Hırsızlığa karşı savaş, İran’a yakın tarafların farkına vardıkları gerçek savaştır. Tesadüfen bu hırsızlıklar, çoğunlukla İslami partilerden geliyor. Bu durum, hırsızlık, kamu parasının yağmalanması ve cinayetin yalnızca İslamcı partilerin özelliği olduğu anlamına gelmiyor. Aksine siyasi blokların çoğunda görülen bir özelliktir. Ancak İslamcı partilerin devletin ana eklemleri üzerindeki hakimiyeti nedeniyle cinayet ve hırsızlık suçlamaları ona yöneltildi" dedi.

Habib, diğer İslamcı olmayan akımların da bu sorunları taşıdığı söylemlerini kabul etmezken, "İslami partiler parlamentonun çoğunluğuna ve silahlı güçlerin çoğunluğuna sahip" dedi. Iraklı gazeteci, "Devlette parayı yöneten her şey ya bir İslami partinin ya da bu partilere bağlı şahsiyetlerin kontrolünde" ifadelerini kullandı.

Habib ayrıca, "Gerçek savaş, Irak’ın kararlarını ve parasını çoğunluğu İslamcı olan bu insanların elinden kurtarmaktır. Aksi taktirde İslamcılar tarafından yönetilmeyen Kürdistan bölgesi de dahil olmak üzere diğer bölgelerde çeşitli hareketlilikler yaşanır. Ancak aktivistler, İslam ve laiklik arasındaki ideolojik savaşlar değil, yağma, baskı, cinayet ve dini kullanma gibi nedenlerle gösteri yapıyorlar. Partizan güçler, İslamcılık ve laiklik mücadelesi de dahil olmak üzere yan savaşlara yatırım yaparak onu ne kadar bozmaya çalışırsa çalışsın, ana savaş budur" açıklamasında bulundu.

İslamcı partilerin odaklandığı faktörler

Hukuk ve seçimler hususunda Uzman Muhannad Naim, Irak’taki seçimlerin beş güç faktörüne dayandığını dile getirirken, "Bunlar, yasaların çerçevesi dışındaki silahlar, siyasi para, medya, dış destek ve otorite içerisindeki nüfuzla temsil ediliyor" dedi. Geleneksel partilerin, seçim hareketleri için hala bu kurala bel bağladıklarını söyleyen Naim, "Laik ve liberal akımlar, şu anda rekabeti zorlaştıran bir durum olarak, bu beş faktörden yoksundur" ifadelerini kullandı.

Muhannad Naim, gelecek seçimlerdeki rekabet gücünün, ‘hükümetin siyasi partiler yasasını uygulama, siyasi partileri silahsızlandırma ve ruhsatsız partileri kapatma ve ayrıca silahlı gruplarla ilişkili partilerin ruhsatlarını feshetme ciddiyetine’ bağlı olacağına dikkati çekti. Naim, bu durumun daha fazla siyasi rekabete kapı açacağını kaydetti.

Muhannad Naim, hükümetin, üzerinde çalıştığı bir başka konuya da değinirken, ‘silahları devletin tekeline almak için bir program ortaya koyulmasının yanı sıra sınır geçişleri, uyuşturucu ağları ve kanun çerçevesi dışındaki diğer fonlarla temsil edilen bu partilerin yasadışı finansmanını kesme’ meselelerine dikkati çekti.

"Kazimi hükümeti, seçim güvenliği gündemine sahip. Bu durum, terörle mücadele meselesine benzer şekilde ele alınacak" diyen Naim, hükümetin ‘seçim güvenliği meselesini aktif hale getirmeden seçim meselesini de gündeme getirmeyeceğini belirtti.

Muhannad Naim ayrıca, "Bu önlemler, hükümetin taahhütleri dahilinde geliyor. Tüm bu meseleler, ilgili komiteler oluşturarak ve silahlı kuvvetlere seçim güvenliği gereksinimlerini sağlamada rol vererek üç hafta içerisinde açılacak" diyerek, "Seçim atmosferi önceki zamanlarda olduğundan farklı olacak ve bu da, laik güçleri güçlü bir şekilde içeriye girmeye teşvik edecek" ifadelerini kullandı.

 

*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.independentarabia.com/node/168201/

DAHA FAZLA HABER OKU