Amerikanlar bilindiği gibi politik anlaşmazlıkların ülke sınırları içinde kalmasını hayal etmekten hoşlanır. Ülkenin kurucuları 1790'lardaki devrim savaşlarında Fransa'yı destekleyip desteklemeyecekleri konusunda bölündüğünden beri bunun tersi gerçeğe daha yakın.
Ancak son 30 yıldır fikir birliği hüküm sürüyor. Soğuk Savaş'ta Sovyet rakibini geride bırakan ülkede hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat parti liderleri, ABD'nin dünyayı yönetmesi gerektiğine inandılar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu görüş artık değişiyor olabilir. Trump ve onu eleştiren insanlar arasındaki öfkeli atışmaların ardında ortak bir anlayış ortaya çıkıyor. Bu yıl tarihte ilk kez her iki büyük partinin başkan adayları, ülkelerinin içinde olduğunu kabul ettikleri “sonu gelmeyen” veya “ebedi” savaşları sona erdireceklerini vaat ediyor.
Şiddetli siyasi kutuplaşma çağında, sonu gelmeyen savaşların partiler üstü bir öcü olması çarpıcı bir gelişme ve halkın net düşüncesini yansıtıyor. Bu yıl yapılan bir dizi ankete göre, Amerikalıların yaklaşık dörtte üçü Afganistan ve Irak'ta bulunan askerlerin eve dönüşünü destekliyor. Orduya çok fazla para harcandığını söyleyen Amerikalıların sayısı, çok az harcandığını söyleyenlerin iki katı. Sadece dört kişiden biri, diğer ülkelerdeki askeri müdahalelerin ABD'yi daha güvenli hale getirdiğine inanıyor. Yani bugünlerde bir başkan, askeri güçleri bir sonraki düşmana karşı konuşlandırmaktansa geri çekerek ülkeyi birleştirmek adına daha fazlasını yapabilir.
Amerikan liderlerinin bu yönde devam etmeye istekli olup olmadığı ayrı bir konu. Afganistan belgeleri olarak bilinen keşfedilmiş belgelerin Aralık 2019'da ortaya çıkardığı gibi, ABD'li yetkililer Afganistan'daki savaşın kazanılabileceğinden uzun süredir şüphe ediyorlar. Yine de savaş devam ediyor ve 20. yılına yaklaşmakta.
Bununla birlikte, teröre karşı savaşı sonlandırmak bile bu sonsuz savaşı sona erdirmek için yeterli değil. ABD tüm dünyada neredeyse sürekli olarak silahlı askeri güç kullanmaya 11 Eylül'den çok önce başlamıştı. Kongre Araştırma Servisi tarafından değerlendirildiği üzere, "ABD’nin denizaşırı bölgelerdeki dikkate değer şekilde asker konuşlandırdığı süreçler" 1940'tan bu yana sadece 5 yıl hariç her yıl gerçekleşti (istisnaların olduğu beş tarih sırasıyla: 1947, 1957, 1961, 1977 ve 1979. Kimse barışa alışmasın diye bu tarihler art arda değil). Bu aşırı güç kullanımı, ABD’nin kendisi için belirlediği “küresel liderlik” görevini tanımlamaya başladı.
Bu sonuç çok şaşırtıcı olmamalı. ABD'yi dünyanın silahlı süper gücü olarak konumlandırmaya karar verenler, sonucun bitmek bilmeyen savaşlar olacağını biliyordu. II. Dünya Savaşı sırasında Başkan Franklin D. Roosevelt’in savaş sonrası planlamacıları geleceği şekillendirirken, ABD’nin İngiliz imparatorluğunun bıraktığı yerden devam etmesini istediler. 1941'de ABD savaşa girmeden önce, planlamacılar üyelerinden askeri analist George Fielding Eliot'ın “temelde saldırgan bir politika” olarak tanımladığı şeyi tasarladılar. Buna göre ABD ve Britanya, bu sırayla önlerinde duran saldırganları durdurmak için dünyanın dört bir yanına birliklerini yerleştirecekti. Başka bir planlayıcı olan Dış İlişkiler Konseyi'nden Francis Pickens Miller, ”Amerika emperyal kaderini kabul etmek, savunma pozisyonundan vazgeçmek ve sorumluluğunu kabul etmek zorunda " tavsiyesinde bulunmuştu. Düşük şiddetli olacağı umulan aralıksız çatışmalar, dünyaya liderlik etmenin ve totaliter bir rakibin aynısını yapmasını engellemenin bedeli olacaktı.
Herhangi bir komplo yoktu. Yüzyılın ortasında Amerikan dış politikasının bilge isimleri kamuoyunda da hemen hemen aynı şeyi söylediler. Roosevelt 1944’te dünya düzeninin sürekli silahlı güç kullanımı gerektireceğini savundu. ABD, tercihen Birleşmiş Milletler’le birlikte tıpkı bir polis gibi her zaman ve her yerde dünya barışına yönelik bir tehdit belirdiğinde hızla hareket edecekti.
Soğuk Savaş 1947'de başladığında, caydırıcılık politikasını geliştiren üst düzey diplomat George Kennan, Foreign Affairs dergisine “sürekli değişen coğrafi ve politik noktalarda karşı gücün çevik ve uyanık bir şekilde uygulanması” reçetesini dile getirdi. Fakat ABD yönetimi, Kennan'ın amaçladığından daha çok “karşı güç” kullanmaya başladı.
Başkan Yardımcısı Mike Pence 2019'da West Point askeri akademisinden mezun olan öğrencilere "Hayatınızın bir noktasında Amerika için bir savaş alanında savaşacağınız fiilen kesin" diyerek küresel hakimiyetin sonuçlarını ortaya koyan son yetkili oldu. Pence, dünyanın her bölgesinin ABD savaşı için potansiyel bir tiyatro sahnesi olduğunu belirtti.
Pence'in hizmet verdiği yönetim, Amerika’nın savaşlarını durdurmak için gerekeni yapma eğiliminde değil. Pence’in selefi Joe Biden liderliğindeki Demokratlar da aynı poziyonda.
Hem Trump hem de Biden dar anlamda sonsuz savaştan bahsediyorlar. Bu olguyu, esas olarak Afganistan'da (Trump'ın şimdiye kadar ABD misyonunu sonlandırmayı başaramadığı ve Biden'ın yalnızca asker sayısını azaltmayı taahhüt ettiği) uzun süredir çatışmalara katılan kara birlikleriyle sınırlandırıyorlar. İnsansız hava araçları veya özel kuvvetler tarafından işlenen rutin cinayetler sürece dahil ediliyor gibi görünmüyor. Bu eksiklik, ABD'nin kayıplarını en aza indiren bu ölümcül yöntemlerin gerçekten de sonsuz olabileceğini gösteriyor.
Son bir eksiklik de, uzun vadede en önemli şey olabilir: Hiçbir aday, ABD dışında konuşlandırılan yaklaşık 200 bin askerin çoğunu eve getirmekten bahsetmiyor. Ayrıca 29 NATO üyesiyle Japonya ve Güney Kore dahil diğer onlarca ülkede savunma taahhütlerini azaltma sözü vermiyor.
İster Trump ister Biden olsun, bir sonraki başkan belki Amerikan kara kuvvetlerini Afganistan'ın yanı sıra Suriye ve Irak'tan da çekebilir. O zaman ebedi savaşların artık sona erdiğini başarıyla ilan edebilir. Her halükarda ABD'nin savaşı, büyük Ortadoğu’da müthiş bir gizlilikle ve yükselen Çin'e ve can sıkıcı Rusya'ya karşı da geleneksel biçimde devam edecektir.
Yine de başka bir gelecek mümkün olanın hemen eşiğinde durmakta. Sonsuz bir savaşı bitirirseniz, bir diğerini bitirmenin cazibesi artabilir. İçeride vatandaşlarına kötü muamelede bulunan ülkelerinin yurt dışında da şiddeti körüklediğini gören bir Amerikan kuşağı, hâlâ gerçek bir barış talep edebilir.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Ahmet Delal Tüy