Priştine'nin çağrılarını 10 yıldan uzun zamandır görmezden gelen İsrail'in cuma günü Kosova'yı tanıması bir bakıma sürpriz oldu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kosova 2008'de Sırbistan'dan bağımsızlığını ilan ettiğinde İsrail, ABD dahil birçok müttefiki gibi Kosova'yı tanınma yolundan gitmeyi reddetmişti. İsrail, yeni Balkan devletini tanımayı reddeden İspanya, Güney Kıbrıs ve Gürcistan gibi toprak ihtilaflarına taraf olan devletlerden biriydi.
Kosova 2018'de tanınma karşılığında Kudüs'te büyükelçilik açmayı önermiş, ancak İsrail'in resmi tutumu Sırbistan'la güçlü ilişkilerin (Kosova'yı tanıyan birçok ülkenin Belgrad'la iyi ilişkilere olmasına rağmen) riske atılmaması yönünde olmuştu.
İsrail'in Kosova'yla ilişkilerinde ihtiyatlı davranmasının en büyük nedeni, bunun Filistinliler açısından emsal teşkil etmesi yönündeki kaygısıydı.
Kosova tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etmişti ve İsrail'in onları desteklemesi, diğer ülkelerin Filistin devletini tanınması yönünde zımni bir onay olarak görülebilirdi.
Filistin Yönetimi Kosova'yı resmen tanımıyor. Filistin'in BM Büyükelçisi Riyad Mansur, Filistinlilerin "Kosova sorunuyla karşılaştırılamayacak tipik bir yabancı işgali" altında olduğunu belirtiyor.
Ancak Kosova'nın bağımsızlık ilan etmesinin hemen arkasından Filistin Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas'ın danışmanı Yaser Abed Rabbo, Filistinlilerin de tek taraflı bağımsızlık ilan etmesi gerektiğini söylemişti.
Rabbo, "Kosova bizden daha iyi durumda değil. Kosova'dan bile önce bağımsızlığı hak ediyoruz" demişti.
Uygulamadaysa, Filistin Kurtuluş Örgütü onlarca yıl önce devletin kuruluşunu ilan etmişti. Filistin Yönetimi birçok uluslararası örgüte tek taraflı katılımda Kosova modelini izledi.
Donald Trump'ın, İsrail'le gerçekte hiçbir alakası olmayan Kosova-Sırbistan anlaşmasına İsrail'i dahil etmesi gereğinden fazla tartışıldı. İki ülke arasında Oval Ofis'te imzalanan görece önemsiz bir ekonomik anlaşmanın imzalanması, Trump'ın seçim cephesinin ABD Başkanını uzlaştırıcı olarak gösterme çabasının bir parçası. İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden gelen böylesi olumlu bir normalleşme yanıtıyla Trump, Evanjelik tabanına bir kez daha İsrail'in dostu olduğu mesajını verdi.
Evet, İsrail en büyük müttefikini mutlu etmek istiyor. Ancak bu durum yine de söz konusu anlaşmanın İsrail ve Filistinliler açısından ne anlam taşıdığı sorusunu yanıtlamıyor.
Cuma günü İsrail'i bu ilkeli tutumundan vazgeçmeye itecek ne gibi bir değişiklik yaşandı?
İsterseniz buna diplomatik gerçekçilik deyin.
Geçen birkaç hafta, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun eldeki bir kuşun daldaki iki kuştan daha iyi olduğu atasözüne inandığını gösterdi.
İlk olarak İsrail egemenliğini Yahudiye ve Samarya'nın bazı bölgelerine genişletmekten vazgeçti (bunun geçici bir karar olup olmadığını zaman gösterecek). Trump yönetiminin paradoksal biçimde kendi barış planı kapsamında olan bu durumu onaylayıp onaylamayacağıysa belirsiz.
Bunun yerine Netanyahu, İsrail için hemen elde edebileceği somut bir şeye, Birleşik Arap Emirlikleri'yle barışa yöneldi.
Şimdi, Netanyahu bir kez daha İsrail'in hemen istediği bir şey için teorik faydadan vazgeçiyor (yanlış mesaj yollamıyor): Biri ilk kez Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkeden olmak üzere Kudüs'te iki büyükelçilik daha.
Kuşkusuz, "eldeki kuş" perspektifi, Beyaz Saray'ın ısrar ettiği bir şey. Trump yönetimi, başkanlık seçimlerine çok az zaman kalmışken ilhakı desteklemenin getireceği uluslararası tepkiden kaçınmayı seçti ve Trump'ı barış yapıcı olarak sunabilecek hamleler yaptı.
Ancak İran anlaşmasında da gördüğümüz gibi, Netanyahu İsrail'in çıkarlarının tehditte olduğunu hissettiğinde, Amerikan politikalarıyla zıt düşmek pahasına da olsa nasıl karşı çıkacağını biliyor. Bu da mevcut durumda, faydaların maliyetlerden daha ağır bastığını düşündüğünü gösteriyor.
Kosova'nın Filistinliler açısından emsal teşkil etmesi meselesine gelince, bu zarar çoktan yaşandı, yani "Filistin" halihazırda çok sayıda uluslararası örgüte üye.
Ayrıca, diğer ülkelerin bu bağlamda Filistin devletini tanımasıyla İsrail'in Kosova'yı şimdi tanıması arasında temel bir fark var. Kosova ve Sırbistan liderleri aynı odada birbiriyle müzakere etti. Bu, Netanyahu ve Abbas için 2009'dan bu yana söylenemeyecek bir şey. Kosova ve Sırbistan iş birliği anlaşmaları imzaladı. Bu nihai bir statü anlaşması değil ama bu yönde atılmış bir adım.
İsrail şimdi bu anlaşmanın Kosova'nın tanınmasını içerdiğine, dolayısıyla tek taraflı bir hareketin söz konusu olmadığına işaret edebilir.
Karşılığındaysa İsrail Kudüs'te iki büyükelçilik daha kazanıyor.
Bu hamleyi umursamayanların, İsrail'deki gidişatı Kosova lehine çevirmenin yeterince önem taşıdığını görmek için sadece Brüksel’deki üst düzey dış politika bürokratlarının "endişe ve pişmanlığına" bakması yeterli.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik