Aranıyor: Başarısız olmaya tabiri caizse mahkum olduğunuz fakat dünya ekonomisinin tamamı için büyük önem arz eden üst düzey bir pozisyonu dolduracak biri.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İş, Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) yeni başkanı olmak ve bunu yapacak birini seçmek için ilk tur bu pazartesi başlıyor. Genel Direktör Roberto Azevêdo işini elinden geldiğince ustalıklı bir şekilde yaptı ama ardında bir kaos bırakarak erkenden ayrıldı. Söz konusu kaos DTÖ'nün paydaşlarının yani dünya ekonomilerinin, Azevêdo'nun dört yardımcısından hangisinin geçici genel direktör olması gerektiği de dahil hiçbir konuda anlaşamamalarından kaynaklanıyor. Bu yüzden işi paylaşıyorlar.
Bu uluslararası makamların hepsinde görüldüğü üzere, geçen yıl temmuza kadar Birleşik Krallık'ın Ticaret Bakanı olan Liam Fox da dahil dünyanın dört bir yanından başvuran bir dizi aday var. Fox, ABD'nin desteğini alırdı ama bu tarz kararlar böyle alınmıyor. II. Dünya Savaşı'ndan sonra belirlenen tuhaf bölüşüme göre Uluslararası Para Fonu'nun başkanı her zaman Avrupalı olurken Dünya Bankası'nın başı da daima Amerikalı olagelmiştir. Fakat 1944'teki Bretton Woods Konferansı'nda bu kurumlara katılarak üçlü oluşturması planlanan üçüncü kurum, 1995'e kadar bugünkü şeklini almadı. O zamana kadar, aslında sadece yasal bir anlaşma olan ama Cenevre'de ofisleri ve sekreterliği bulunan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) isimli geçici bir organ onun yerini doldurdu.
Burada kısaca anlatılan tarih önemli çünkü kurumu kimin yönetmesi gerektiği konusunda ülkeler arasında uzun zamandır içten içe kaynayan bir tartışma var. 1999'da bir anlaşma yoktu ve iki kişinin ortaklaşa çalışıp kurumu yönetmesi gerekmişti.
İşi kimin alacağı üzerine tahminler yürütmenin bir faydası dokunacağını düşünmüyorum. Söylemeye değer şey, iki sebepten ötürü DTÖ'nün her zamankinden daha önemli olduğu.
Birincisi, bu yıl dünya ticaretinde 1930'lardan beri yaşanmış açık ara en sert düşüşe şahitlik edecek. Henüz rakamları bilmiyoruz fakat yüzde 15 diye düşünün. Eğer daha az çıkarsa, bu bir rahatlama olur.
İkincisi, ticaretin güçlü ticaret imparatorlukları arasındaki anlaşmaların tekelinde olmasındansa serbest ve adil olması gerektiği fikrinin ta kendisi tehdit altında. Görünüşte, bu durum Donald Trump'ın politikalarının hatası gibi görünebilir. Fakat o daha göreve başlamadan önce bu durum gelişiyordu ve o gittiğinde de devam edecek. ABD, Avrupa ve Çin arasındaki bir ticaret savaşının yanında Brexit devede kulak kalır.
O halde ne olacak?
DTÖ'nün yaptığı ya da yapmaya çalıştığı iki şey var. Ticaret anlaşmalarına varılmasını sağlamaya çalışır ve anlaşmazlıklara hakemlik eder.
Anlaşma aracılığı temelde durdu. II. Dünya Savaşı'ndan bu yana tarifelerin ve kotaların azaltıldığı veya kaldırıldığı, art arda bir dizi küresel ticaret turu yaşandı. Fakat Doha Turu diye adlandırılan sonuncusu 20 yıldır bir anlaşmaya varılmadan uzaktan uğulduyor, dolayısıyla her ne kadar resmi olarak müzakereler hâlâ devam etse de John Cleese'in papağanı gibi ölü.
Ticaretin serbestleştirilmesiyle ilgili mesele bisiklete benzemesidir: Eğer ilerlemeye devam etmezseniz yalpalayıp düşebilirsiniz. Giderek daha fazla vuku bulan durum da bu. Şu anki ticaret kapışmalarına bakın. DTÖ birkaç küçük anlaşmaya varılmasını sağladı ve küresel GSYİH'nin parçası olarak yaklaşık 5 yıldır sabit kalmasına rağmen bu yıla kadar uluslararası ticaret mutlak verilere göre arttı. Elbette ki tehlike, yalpalamaların daha şiddetli hale gelmesi ve ticaretin alt üst olması.
Daha acil bir diğer konu anlaşmazlıkları çözmek. Bunun için bir prosedür oluşturuldu ama ABD dahil bazı ülkeler mahkemelerin ticaret yasasını sadece tatbik etmekten ziyade yaptığını düşünüyor. Bu yüzdendir ki ABD yeni hakimlerin atanmasını engelliyor, böylece DTÖ'nün heyetinde üye yeter sayısı sağlanamıyor. Sonuç: DTÖ anlaşmazlıklar üzerinde etkili bir şekilde karar veremiyor.
Başka meseleler de var. Bunlardan biri Çin'in gelişmekte olan bir ekonomi olarak statüsü ve bu nedenle, örneğin birincil olarak devlet yardımı gibi konularda özel muafiyetlere sahip olabilmesi meselesi.
Fakat bir sonraki genel direktörün temel görevi güveni yeniden tesis etmek olacak. DTÖ'nün işe yarar bir şeyler yaptığını, adil ve tarafsız olduğunu ve işleyebilmesi için ana küresel oyunculardan yeterli destek aldığını göstermesi gerekecek.
Bütün bunlar kulağa devasa geliyorsa, evet, öyleler. Ama daha da büyük bir şey var. Uluslararası kurumların varlığının arkasında yatan fikir, liberal dünya ekonomisinin büyük küresel güçlerin kaprisleriyle yönetilemeyecek olması. Herkes için kurallar olmalı. Birbiriyle savaşan ticaret bloklarına dönüşürsek bunun ceremesini küçük ülkeler çeker ve bu da daha az istikrarlı ve daha az güvenli bir dünyaya yol açar. Büyük iş, ha?
Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral
© The Independent