Harry Potter sadece bir seri değil. Kitapların, filmlerin, tema parkı turlarının ve çevrim içi toplulukların tek bir kadının hayal gücünden çıktığı, yazar JK Rowling’in yarattığı bir imparatorluk. Fantastik Canavarlar (Fantastic Beasts) serisinin, Harry, Hermione ve Ron’un yaşamlarından uzakta bir dünyada geçen 5 yeni macerayı ekranlara getirmesiyle birlikte sürekli büyüyen de bir imparatorluk. İşte en kötüden en iyiye Büyücülük Dünyası’nın bugüne kadarki tüm filmleri:
10. Fantastik Canavarlar: Grindelwald’ın Suçları (Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald)
JK Rowling kendisine, 20’inci yüzyılın başlarındaki Büyücülük Dünyası’nı keşfedeceği, 5 filmlik bir Fantastik Canavarlar serisiyle yepyeni bir dünya hediye etti. Her ne kadar çok daha iyi ilk film New York’ta geçiyorsa da, Grindelwald’ın Suçları aksiyonu Paris’e kaydırdı.
Ve filmin çoğunda Newt Scamander’in (Eddie Redmayne) evcilleştirmesi gereken yeni canavarlarla ve keşfedilmesi gereken sihirli zevklerle, orijinallik ve yaratıcılık ruhu devam ettiriliyor. Ancak tüm bu iyi niyet filmin final bölümünde hızla terse dönüyor. Bunu ise Grindelwald’ın Suçları’nı, Yıldız Savaşları’nın (Star Wars) devam filmlerinin işgal ettiği karanlık derinliklere sürükleyen şaşırtıcı, açıklayıcı konuşmalar ve anlamsız bağlantılar dizisi takip ediyor.
9. Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı (Harry Potter and the Order of the Phoenix)
Harry Potter serisinin en büyük zayıflığı tahminen izleyicileriyle aynı hızda olgunlaşma ihtiyacıydı. Ve izleyiciler garip ergenlik çağına girince filmlere de öyle oldu. Zümrüdüanka Yoldaşlığı hararetli destekçilere sahip olabilir ancak serinin neşeli, uçarı başlangıçları ve sonlarındaki epik ağırlık arasındaki duraklamayı temsil ettiği için, (Rotten Tomatoes’a göre yüzde 77 ile) eleştirmenlerin de en düşük not verdiği film oldu.
Ancak bunun temel nedeni yönetmen David Yates ve senarist Michael Goldenberg’in en uzun Potter kitabını en kısa Potter filmine uyarlamayı denemesiydi.
Sonuç olgunluğa ulaşma koşuşturmasının daha da zorlu görünmesine neden oldu. Kurgu Harry’nin (Daniel Radcliffe) Voldemort'la kaçınılmaz yüzleşmesini elverişli siyasi bir metaforla geciktirmek için fazla mesai yaparken, Dudley Dursley (Harry Melling) birdenbire zincir takan bir hayduda dönüştü.
Burada Voldemort'un (Ralph Fiennes) geri dönüşü, Hogwarts’ı mini-faşist bir diktatörlüğe dönüştürmek için Dolores Umbridge'i (Imelda Staunton) gönderen artık bozulmuş Sihir Bakanlığı tarafından inatla reddediliyor. Ve Staunton’un huzursuz edici işine rağmen, paralellerin kabul edilmesinin ötesinde derinlik yaratmaya fırsat bulunmuyor. Zümrüdüanka Yoldaşlığı karanlık ve karamsar olabilir ancak gerekli duygusal karmaşıklıktan yoksun kalıyor.
8. Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1 (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part One)
Son Potter kitabını iki filme bölmek seyircileri bugüne kadarki en popüler serilerden birinin sonunda aceleye getirilmiş sonuçlarla karşılaşmaktan kurtarmak için doğru karardı. Ölüm Yadigarları: Bölüm 2 ancak Ölüm Yadigarları: Bölüm 1 rolünü oynasa ve ikinci filme ön hazırlık görevini görseydi göz doldurabilirdi.
Harry, Ron (Rupert Grint) ve Hermione’yi (Emma Watson) Voldemort’tan kaçarken ve Karanlık Lord’un ruhunun kalıntıları, son yıkımının anahtarları Hortkulukları yok etmeye çalışırken takip eden film, tartışmaya açık bir şekilde serinin duygusal olarak en az tatmin edici filmiydi.
(Madalyonun etkisi altında kalan) Ron’un kıskançlığı ancak Hermione’yle nihai geleceğinin habercisi olmaya yararken, film üçlü arasındaki çatışmaya odaklanıyor. Filmin canlı tarih dersi bile filmi unutulmaz kılmaya yetmiyor.
7. Harry Potter ve Sırlar Odası (Harry Potter and the Chamber of Secrets)
Serinin ikinci bölümünde kesinlikle göze çarpan anlar var. Film hem tüm zamanların efsanesi Dobby’i oyuna dahil ediyor hem de gururlu Gilderoy Lockhart rolünde Kenneth Branagh’ın her sahnede ilgiyi üzerine çekmesine izin veriyor. Ancak şişirilmiş 161 dakikalık süre izleyiciyi zorluyor.
Yönetmen Chris Colombus, Aragog, basilisk, taşlaşma, Şamarcı Söğüt ve Quidditch eşleşmeleriyle heyecan sunarak Felsefe Taşı’ndaki aynı hevesle geri dönüyor. Ancak ne yazık ki bu bile, Hogwarts’ın karanlık tarihi ve Tom Riddle’ın günlüğünün ardındaki gerçek hakkında sonsuz sürprizler sunan epey kuru anlatımdan izleyiciyi tamamen uzaklaştırmaya yetmiyor.
6. Harry Potter ve Melez Prens (Harry Potter and the Half-Blood Prince)
Serinin ergenlik dönemine hitap eden bir diğer filmi Melez Prens, Zümrüdüanka Yoldaşlığı’nın tonundaki garipliğe yenik düşebilirdi ancak burada esas büyük resme daha fazla odaklanılmış. Severus Snape’in (Alan Rickman) çevirdiği dolaplar izleyiciyi içine çekerek, seneler sonra bile şok etme eğilimine sahip bir yüzleşmeyle sonuçlanıyor.
Ancak burada önemli olan diğer bir nokta da, Hogwarts’ın öğrencilerinin eski sihre zaman ayırmasının filme getirdiği denge duygusu; arkadaşlarla paylaşılan bir kaymak birası veya Quidditch oyunu. Ron ve Harry arasında geçen “Hermione’nin de cildi güzel” anıyla birlikte Profesör Slughorn (Jim Broadbent) de hafif bir mizah sunuyor.
Aslında Melez Prens'in karanlığı filmin renk paletinde daha verimli bir şekilde sunuluyor. Görüntü Yönetmeni Bruno Delbonnel daha önce gördüğümüzden daha yumuşak, daha loş tonlar kullanarak karakterlerin sıkıntılarını çok fazla gösterme ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Karışıma Hortkulukları ekleme görevini üstlenmiş olsa da filmin anlatısı çok da uzatılmış hissettirmiyor.
5. Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 2 (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part Two)
Yönetmen Yates ve senarist Steve Kloves Ölüm Yadigarları: Bölüm 2’de çok büyük bir zorlukla karşılaştı: 10 senedir süren bir hikayeyi tatmin edici bir şekilde sonuçlandırmak. Başarılarına az kişi karşı çıkabilir çünkü her ne kadar anlatı hile ve kandırmacalarına güvenmesi tekrar izlenildiğinde filmi daha az ilgi çekici kılsa da, Ölüm Yadigarları: Bölüm 2 tüm Potter serisinin (Rotten Tomatoes’da yüzde 96 ile) en yüksek puanlı filmi.
İzleyicinin Ölüm Yadigarları: Bölüm 2’de sadece, bazısı ekran dışına bırakılan, önemli karakterlerin ölüm törenini izliyormuş gibi hissetmesini önleyen bazı cesur yaratıcı kararlar da bulunuyor. İzleyiciyi nasıl manipüle edeceğini bilen ancak ne zaman dizginlemesi gerektiğini de bilen bir film.
4. Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar? (Fantastic Beasts and Where to Find Them)
Harry Potter serisi, sinematik sınırları açısından anında merak uyandıran “Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?”ın çıkmasıyla Büyücülük Dünyası haline geldi: Amerika Birleşik Devletleri Sihir Kongresi’nin (MACUSA) usta işi art deco tasarımları, duman dolu (goblin caz şarkıcıları ve barmenlerle tamamlanmış) gizli barlar ve cadı avcılarıyla kaplı karanlık köşeler arasında bölünmüş 1920’lerin New York’u.
Senarist Rowling ve yönetmen Yates, tek filmle dünyalarına Harry ve arkadaşlarının evrenine eşit görsel ve tematik bir derinlik eklemeyi başarmış. Buna ek olarak, yanlış zamanda yanlış yerde olan usta bir büyücü zoolog olan Eddie Redmayne'nin canlandırdığı Newt Scamander'la empatik bir kahraman yaratmışlar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
3. Harry Potter ve Ateş Kadehi (Harry Potter and the Goblet of Fire)
Bu noktada, Potter serisinde dördüncü filme gelinmişti ve serinin devamı için tempo değişikliği gerekli hale gelmişti. Üç Büyücü Turnuvası, ölümcül denizkızlarından ejderhalara uzanan özenli sanatsal sekanslarıyla birlikte, Fleur Delacour (Clemence Poesy) ve Viktor Krum (Stanislav Ianevski) sayesinde daha küresel bir bakış açısı getirerek harika bir şekilde bu ihtiyacı doldurdu.
Noel Balosu da aynı zamanda görsel bir şölendi. Ron, Harry ve Hermione’nin randevular ve ilişkilerle dolu gençlik kaygılarına neredeyse komik bir fon sağladı. Buna Brendan Gleeson'un Çılgın Göz Moddy performansı ve Robert Pattinson’ın Hufflepuff'ın trajik kahramanı Cedric Diggory rolü de eklendi.
2. Harry Potter ve Felsefe Taşı (Harry Potter and the Sorcerer’s Stone)
“Sen bir büyücüsün Harry.” Ve işte bununla birlikte binlerce çocukluk çağı anında mucizelerle doldu ve Hogwarts’tan bir mektubun hiç gelmeyecek olduğunu fark etmenin hayal kırıklığına aldırış etmedi. Felsefe Taşı'yla kötü özel efektleri (zavallı Fluffy) ve tatsız çocuk oyunculuğu nedeniyle dalga geçmek ne kadar cazip gelse de, kulelerinden yayılan yumuşak parıltıyla Hogwarts’a ilk baktığımızda ortaya çıkan sihrin yerini hiçbir şey dolduramaz.
Bu film, modern çocuk klasikleri arasında yerini hak eden tatlı hoş bir ziyafet. Serinin sonucu ne kadar destansı olursa olsun, hafife alınmaması gereken neşeli ve fantastik bir hava sunuyor.
1. Harry Potter ve Azkaban Tutsağı (Harry Potter and the Prisoner of Azkaban)
Serinin en büyük riski aynı zamanda en büyük zaferi oldu. Dizginleri, duygusal ergenliğe geçiş masalı “Ananı Da!”’dan (And Your Mother Too) yeni çıkmış olan Alfonso Cuaron’a devretmek gibi bir hareket ne kadar beklenmedik olsa da, Azkaban Tutsağı en üstün Harry Potter filmi oldu. Cuaron ilk iki filmde ortaya konanları bozmadan olgunluğa doğru ilerleyen bu dünyanın görüntü ve hissini ustaca çarpıtabildi.
Bu da tüm serideki en büyük başarıyla sonuçlandı. Aydınlık ve karanlık arasındaki denge büyüden ödün vermeyen bir denge oluşturdu. Patronus en güzeli iken Ruh Emici evrenin en korkunç yaratığıydı.
Yine de karaktere dayanan bir film ve Cuaron, Sirius Black (Gary Oldman) ve Remus Lupin (David Thewlis) gibilerinin peşindeki acının görsel karmaşa içinde kaybolmasına izin vermiyor. Bu film kayıp hissini yansıtmakla beraber bu hissi seride daha sonra hissedildiği gibi yoğun şekilde sunmadı. Bunun yerine, Rowling’in temalarından yola çıkan senarist Kloves zamanın kendi büyük trajedisini ve avucumuzdan kayıp gitmeye mahkum şeyleri elimizde tutmaya çalışmak için verdiğimiz amansız mücadeleyi yakaladı.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/arts-entertainment/films/features
Independent Türkçe için çeviren: Özlem Sakın
© The Independent