Yeni Şafak gazetesi yazarı Şehir Üniversite’yle ilgili son günlerde yaşananları değerlendirdiği köşe yazısında “Başta Tayyip Bey olmak üzere, hükümetin bu konuda tarihî bir sorumlulukla hareket edeceğini umuyorum. Vebali çok ağır olur bunun huzur-u ilâhî’de” dedi.
Kaplan, Şehir Üniversitesi’nin şu an çalışan ve akademisyenlere maaşlarını ödeyemediğini hatırlatarak şunları yazdı:
İşte bu kabul edilemez!
Üniversitenin arazisiyle ilgili yasal araştırmalar yapılsın elbette. Ama bu tür kurumların hepsine, özel prosedürler üzerinden arazi tahsis edildiğini herkes biliyor bu ülkede!
Fakat devlet, eğitimin çöktüğü bir süreçte eğitimi birinci sınıf kalitede ve ruhta yapan bir üniversiteye özel muamele yapsın; önünü kapatmak yerine önünü açsın!
Akıl da, vicdan da bunu emreder!
Oysa bu ülkenin 200 küsûr üniversiteye ihtiyacı yok. Bizim, bize yeni Gazâlî’ler, yeni Râzî’ler, yeni İbn Arabî’ler, İbn Haldun’lar, Sinan’lar, Itrî’ler yetiştirecek ya da böylesi bir eğitimin tohumlarını ekecek, dünya çapında eğitim veren 2-3 tane birinci sınıf üniversiteye ihtiyacımız var.
Şehir Üniversitesi, yukarıda da değindiğim gibi, aslında bu tür öncü üniversitelerimizden biri, o yönde hızla ilerliyor... Bu gerçeği üniversitenin en parlak hocaları Mehmet Genç Hoca’dan Uğur Tanyeli ve Mehmet Ali Büyükkara’ya kadar pek çok isim dile getirdi yaptıkları açıklamalarla.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu köşesinden sıkça eleştirdiğini hatırlatan Yeni Şafak yazarı, şunları ifade etti:
Önemli gördüğüm adımlarını da destekledim ülke yönetiminde aktif rol alırken. Ancak Erdoğan’sız Türkiye projesinin dayatıldığı bir konjonktürde Erdoğan’a destek vermek gerekiyor, daha güçlü bir yönetim için bunun çok önemli olduğunu düşünüyor ve parti kurmaya kalkışmasını doğru bulmuyorum. Parti kurma-kurmama meselesini Erdoğan’la kararlaştırması daha anlamlı ve şık olurdu dosta-düşmana karşı!
Bütün bunlar, Şehir Üniversitesi gibi bizim bu ülkede inşa ettiğimiz en güzel kurumlardan birini yok etmeyi, kötürümleştirmeyi, kör-topal hâle getirmeyi gerektirmez.
Aksine, eğitimin neredeyse çökmenin eşiğine geldiği bir zaman diliminde, daha fazla desteklemeyi, dahası böyle bir üniversitenin sıkıntılarıyla, sorunlarıyla daha yakından ilgilenmeyi gerektirir.
Eğer Şehir Üniversitesi çökerse, bu ülkenin insanları, İslâmî kesimleri bir daha bu tür büyük ve zorlu ama hayatî işlere girişmeye cesaret edemezler!
Başta Tayyip Bey olmak üzere, hükümetin bu konuda tarihî bir sorumlulukla hareket edeceğini umuyorum. Vebali çok ağır olur bunun huzur-u ilâhî’de.
Ne olmuştu?
İstanbul Şehir Üniversitesi’nin 8 parsel arazisi var. Ama dava 1 parselle ilgili. Üniversite, 5 yıllık bir iktisadi plan yapıp Halkbankası’ndan kredi kullandı. Kredi karşılığında ise 8 parseli ipotek gösterdi. Danıştay, henüz yargı aşamaları bitmeyen bir kararla 1 parsel arazinin tahsisini durdurunca Halkbankası da taahhüt ettiği kredileri ödemekten vazgeçti.
Kimi zaman borç bularak kimi zaman da okuyan öğrencilerden zam yapmama karşılığında erken tahsil yaparak şimdiye kadar ayakta kaldı. Ama daha önce aldığı kredilerin faizini ödeyemeyince Halkbankası da borcu temerrüde düşürdü ve alacaklarını talep etti.
Üniversiteyi içinden çıkılmaz bir cendereye hapseden de Halkbankası’nın bu hamlesi oldu.
Üniversitenin tüm bankalardaki paralarına tedbir konuldu. Tam da ay sonu yapılan bu işlem nedeniyle üniversite maaş ödeyemez duruma geldi.
Independent Türkçe, Yeni Şafak