CHP lideri Özgür Özel, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunuyor.
Eski İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Ümit Özlale, dün yaptığı açıklamada CHP'ye katılacağını açıklamıştı. CHP'ye katılan Ümit Özlale'yi kürsüye davet ederek rozetini takan Özel, “Türkiye İttifakı ile Türkiye’nin birinci partisi olan, CHP’yi hep baba evi olarak nitelendirdik. Gazi Mustafa Kemal’in partisini hep birlikte Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında iktidar yapacağını söyledik. Şu anda İzmir milletvekili olan, bir isim geliyor ve ekonomi takımımızın gücüne güç katmaya, İzmir’deki gücümüze güç katmaya devam ediyor. Bundan sonra Özlale ile birlikte hem ekonomi takımımız daha güçlü hem İzmir'de daha güçlüyüz. Ailemiz büyümeye devam ediyor” dedi.
“Bugün Dünya Engelliler Günü. Biraz önce engelli yurttaşlarımızı temsilen üç satranç sporcusunu kürsüde ağırladık. Salonda da çok sayıda engelli yurttaşımız var. "İrade engel tanımaz" temasıyla Görme Engelliler Satranç Turnuvası dün benim yaptığım sembolik açılışla başladı ve gün boyu kıyasıya bir rekabetin sonucunda bu önemli sonuçlar elde edildi” diye konuşan Özel özetle şunları söyledi:
Tabii ki önemli olan turnuvanın kendisi ve bir iradenin engel tanımıyor olmasıydı. Dün akşam yemekte birlikteydik. Hoş sohbet ettik. Neler yapacağımızı, gelecekte engellilerin sorunlarını nasıl çözeceğimizi konuştuk.
Bugün ellerindeki beyaz bastonlarıyla Anıtkabir'in merdivenlerini çıktılar. Gazi Mustafa Kemal'in önünde hep birlikteydik. Şimdi de burada bizimle birlikteler. Ben kendilerinin bu salonda iken özellikle devletin onlarla ilgili istatistikleri düzgün tutmadığını ya da tutuyorsa da bizlerle paylaşmadığını,çünkü engellilere yapılan yardımları bir lütuf, onlardan oy alma aracı halinde kullandığını üzüntüyle takip ediyoruz.
Bir verdikleri istatistiğe göre 4 milyon 800 82 bin engelli var. TÜİK 5 milyon 841 bin diyor. Ama STK'lar, engellilerin kuruluşları rakamın 10 milyona yakın olduğunu söylüyorlar. Doğru düzgün istatistik tutmayan, şeffafça paylaşmayan, engellinin sayısında engelli dernekleriyle bile uyuşmayan bir anlayış yönetiyor maalesef ülkeyi.
“En düşük engelli aylığı söylemeye utanıyorum, 2 bin 800 TL”
Bakanlığın sayfasına baktığınızda beş çeşit engelli aylığı var. Yaşlı aylığı, engelli yaşlı aylığı, %40-69 arası engelli aylığı, yüzde 70 ve üzeri engelli aylığı, 18 yaş altı engelli aylığı, engelli yakını aylığı ve silikozis aylığı. En düşük engelli aylığı söylemeye utanıyorum, 2 bin 800 TL En fazlası da 5 binTL 'ye kadar ancak çıkıyor. Biz birazdan da konuşacağız, 12 bin 500'yle 17 bin TL'yle sefalet olduğunu anlatırken birileri engellilerin 2 bin 800'yle dezavantajlarını ortadan kaldırdıklarını iddia ediyor.
Ne yanlışlar yaptıklarının üzerinde hep durduk, durmuyoruz. Bundan sonra biz neler yapacağımızı söylüyoruz. Ben dün tüm engellilerimizle konuşurken de ifade ettim, güçlü bir bütçesi olan, icracı bir Engelliler Bakanlığı iktidarımızın ilk gününde hayata geçecek.
“Engelli maaşını net asgari ücret yapacağız”
Engellilerin bağımsız bireyler olduğu, yardım değil hak talep ettiklerini bilerek tüm adımlarımızı buna göre atacağız.
Engellilerin eğitimden istihdama kadar tüm haklara erişiminde önlerine konan tüm engelleri kaldırmak için onlarla birlikte çalışacağız. Engelli haklarından yararlanmak için Dünya Sağlık Örgütü kriterlerine aykırı olarak en az yüzde 40 vücut fonksiyon kaybına sahip olma koşulunu derhal kaldıracağız.
Engellilerin kamu ücretlerinden ücretsiz ya da indirimli yararlanmalarına dayanan bugünkü sosyal destek sistemi yerine engeli, engelli olmalarından kaynaklı ilave tüm masraflarını karşılamaya yönelik aylık engelli ödeme sistemine geçeceğiz.
Engelli maaşını net asgari ücret yapacağız, net asgari ücret.
Engelli ve yaşlısına bakan, çoğunlukla sosyal güvenceden yoksun kadınlardan oluşan vatandaşlarımıza ödenen evde bakım parasını net asgari ücret düzeyine çıkaracağız. Engelliler Haftası'nda ödenmek üzere her yıl seyyanen net asgari ücreti bu hafta, Engelliler Haftası'nda tüm engellilere yılda bir kez vermekten geri durmayacağız.
Özel eğitim merkezlerinde öğrenci başına dörtte bir asgari ücret ödeniyor. Bu yetmediği için sistem çökmüş durumda. Bu ödemeyi bir asgari ücret düzeyine çıkaracağız. Özel eğitim merkezlerine giden 0-12 yaş aralığındaki öğrencilerin seans sayılarını 8+4, ki çok yetersiz, 8+4 saatten net 20 saate çıkaracağız. 2024 yılında engelli öğretmen ataması yapılmadı. 2.500 engelli öğretmen atama bekliyor. Bir an önce bu atamaların yapılmasını hem o öğretmenlerimiz için, aileleri için hem de tüm engellilere verilen bu sözün tutulması için takipçisi olacağız.
Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında birinci yılından itibaren engelliler... Dün satranç turnuvasında hepinizin gözü önünde her gittiğim masada bir soruyu sordum, ne cevap geleceğinden hiç korkmadan. Belediyenizden memnun musunuz?
“AK Parti döneminde Soma'nın üstüne daha 6 tane Soma yaşadık biz”
Yarın, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü. Yüzyıllar önce Roma İmparatorluğunda zorba bir bürokratın kızı Santa Barbara babasından kaçarak bir madene sığınır. Onu madenciler korurlar. Orada bulunduğu sürece en iyi şekilde korunur, hastalıkları iyileşir, yaraları iyileşir ama Santa Barbara madenden ayrıldığında zorba babası tarafından katlettirilir.
O günden beri Santa Barbara'nın madene sığındığı gün Dünya Madenciler Günü olarak kutlanıyor. O maden İzmit'tedir, Kocaeli'ndedir ve aslında bütün dünyaya ilham olan o olayın yaşandığı bu topraklarda Dünya Madenciler Günü maalesef coşkuyla değil, Almanya'daki gibi eğlencelerle değil, Fransa'daki gibi büyük kutlamalarla değil, boynumuz büzük ve maalesef taziye tadında geçmektedir. Almanya'da çünkü 1962'den beri, Fransa'da 74'ten beri, İngiltere'de 72'den beri ölümlü kazalar olmazken bizim bu topraklarımızda maalesef bu mesleğin fıtratında ölüm var lafı artık klişeleştirilmeye çalışılıyor. Ömrüm buna itirazla geçti. Hans'ın fıtratında olmayanın Hasan'ın fıtratında olmayacağını ve bu ülkede madenlerde, kömür madenlerinde yaşanan bu kazaların, bütün madenlerde yaşanan bu kazaların önüne geçmenin mümkün olduğunu ama bunu bir sermaye mantığıyla, bir işletme mantığıyla değil, anayasayla güvence altında olan, hepimizin ortak varlıkları olan, özelleştirilmesi, satılması yasak olan ama anayasanın arkasından redevans diyerek, işletme hakkı diyerek özelleştirilen madenlerin kar hırsı yüzünden, üretim baskısı yüzünden olduğunu hep söylemeye çalıştım, söylemeye de devam edeceğim.
Ama şunu bilin ki 2002'den bugüne kadar AK Parti döneminde tam 2079 madenci hayatını kaybetti. Yani biz hep Soma'yı biliyoruz. AK Parti döneminde Soma'nın üstüne daha 6 tane Soma yaşadık biz. Teker teker, üçer beşer, bazen 40 kişi, bazen Amasra'da, bazen bir başka madende Erzincan'da İliç'te kiminin üzerine tonlarca toprak kayarken, kimi dünyanın en güvenli madenlerinden biri denen yerde 43 arkadaşıyla birlikte şehit olurken Soma'da 301 madenci şehit olup, teker teker ölen madencilere verilmeyen haklar Soma'daki madencilerin büyük mücadelesiyle alınmışken aslında hep birlikte en acı şekilde işçi sınıfına yapılan bir tavsiyeyi, ona gösterilen yolu, daha doğrusu başka bir çıkış yolu olmadığını görüyoruz. O da örgütlenmek. Ölürken bile, madenciler teker teker ölürlerse haklarını alamıyorlar. Hep birlikte öldüklerinde sesleri duyuluyor. Ölürken bile kalabalık olmak, birlikte olmanın bir karşılığının olduğu bu kadar acımasız toprakların üzerinde yaşıyoruz. Onun için Dünya Madenciler Gününde bütün madencilere ve bütün emekçilere diyorum:
“Sendikalı olun”
En kötü örgüt örgütsüzlükten iyidir. Örgütlenin, sendikalı olun, mücadele edin, haklarınızı arayın ve savunun! Ölümü değil, yaşamı savunuyoruz. Sömürüyü değil, emeği savunuyoruz ve sömürüyü değil emeği savunan birisi, bizim belediyelerimizin pek çoğunda örgütlü olan DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası'nın Genel Başkanı Remzi Çalışkan. Remzi Çalışkan soyadı gibi çalışkan, son derece iyi niyetli, insan ilişkileri kuvvetli.
Bir müzakere tıkandığında çözümü arayan, işçinin alın terinden taviz vermeyen ama karşısındaki yapının da haklarını savunan, son derece hepimizin sevdiği, birbirimize, emeğimizin olduğu ve emek mücadelesinin çok önemli isimlerinden birisi. Remzi başkanımızı bir gün hem de asgari ücretle ilgili bakanla randevusunun olduğu gün alıp götürdüler. Gözaltında tuttular. "Gizlilik var" dediler.
En nihayetinde tutuklamaya sevk ettiler. Soruldu niye? Gizli tanık var. Bu gizli tanık Ahmet Özer'de de var. Bu gizli tanık gerçekten bir suç bulamadıkları herkeste var. Gizli tanık, adı üstünde gizli. Söylediği doğru mu, yalan mı bilen yok.
Atılan iftiraların, kişinin üstüne atılan iftiranın adı olmuş gizli tanık ve Remzi Çalışkan başkanımızı da bu kumpasla tutukladılar. Buradan Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan tüm emekçilere, tüm sendikalı işçilere ve onların şahsında Remzi Çalışkan'a selam olsun. Remzi Çalışkan yalnız değildir. Hepimiz arkasındayız.
“Saray rejiminin büyük ayıbıdır”
Bir diğer tarafta Nâzım Mahruki. 20 Kasım'dan beri tutuklu. Ne demiş? Sadece görüşlerini beyan etmiş. Efendim, Cumhurbaşkanına hakaretten aldılar içeri koydular. Nâzım Mahruki annesini kaybettiğinde "Ölen öldü. Ben bu enkazın altından birinin annesini çıkarırım." diye dört gün enkazdan çıkmamış birisidir.
Böyle insan sevgisi olan böyle birisinin hapiste tutulması içinde bulunduğumuz saray rejiminin bir diğer büyük ayıbıdır.
Diğer yandan TRT World Forumu'nda Sayın Erdoğan konuşuyor. Önce bir, sonra üç, sonra toplam dokuz genç diyorlar ki, diyorlar ki: "Gemiler Gazze'ye, Hayfa'ya değil." Yani "İsrail'le ticaret devam ediyor." diyorlar. "Gemiler Hayfa'ya gidiyor, İsrail limanına. Gazze'ye gitsin, Gazze'ye!" diyorlar. Özgür Filistin bayrağı açıyorlar ve "Neden vicdan gemisine izin yok Sayın Cumhurbaşkanı?" diye bağırıyorlar. Bu çocukları yaka paça dışarı attılar.
Dedim ki ne ayıp bir şey. Demokrasi, tepki ve protesto rejimidir. Demokrasi bunu güvence altına alır. Tepki gösterebilir, protesto edebilir ama yaka paça götürdüler.
“Neresi cumhurbaşkanına hakaret?”
İnanılmaz bir şekilde bu dokuz arkadaşımızı cumhurbaşkanına hakaret suçuyla, cumhurbaşkanına hakaret suçuyla tutukladılar, cezaevine koydular. Bakın, Sayın Erdoğan'a geçen hafta bir çağrı yapmıştım.
Saygın bir anket şirketi Türkiye'ye sormuş, Türkiye geneli: "İsrail'le ticaretin devam ettiğine dair tartışmalar var. Sizce devam ediyor mu, etmiyor mu?" Etmiyor diyenler yüzde 20, memleketin yüzde 79'u, AK Partilerin yüzde 61'i, MHP'lilerin yüzde 73'ü ticaretin devam ettiğine inanıyor. İkinci soru: "Sizce etsin mi?" Etsin diyenler yüzde 18, etmesin diyenler yüzde 82. Erdoğan'a dedim ki: "En güvendiğin şirkete sen sor"
Şimdi Erdoğan gibi düşünenlerin oranı bu, dokuz genç gibi düşünenlerin oranı bu ve İsrail'le ticareti kınamanın, "Gemiler Gazze'ye, Hayfa'ya değil." demenin cumhurbaşkanına neresi hakaret? Bunu hakaret kabul ediyorsa tarafı bu taraf zaten. Tarafı bu taraf. Tarafı bu taraf. Diğer taraftan, diğer taraftan tepki ve protesto deyince işi bir de bir başka tarafından ele alalım. Malum bir başka gizli tanıkla Ahmet Özer, büyük bir iftirayla Türkiye'nin en büyük ilçesinin belediye başkanı Silivri Cezaevi'nde tutuluyor.
Kendisini geçen hafta ziyaret ettim. Selamlarınızı ilettim, selamlarını getirdim. O büyük bir mücadele veriyor. O hariç 413 belediye başkanımızdaki biri de yerine kayyum atanan Mustafa Sarıgül kardeşim, Ovacık Belediye Başkanım.
“Demokrasi, tepki ve protesto rejimidir”
Bu hafta sonu toplandık. Bu meseleleri tartıştık, uzun uzun konuştuk. Tabii o kayyum siyasetinin Akın Gürlek denilen adalet celladınca yönetildiğini biliyoruz. Ben bu celladı kınarken dedim ki: "Kardeşim" dedim, "bırak bu işleri, istifa et. Git, avukatlık yap ve aslında o mesleği, kıymetli bir diploma ve değerli mesleğine dön." diyerek söyledim. Bundan bazı avukat arkadaşlar alınmış. Hatta bazı barolar açıklama yaptılar. Arkadaşlarıma dedim: "Eleştirilen, eleştirilmeye açık olacak. Demokrasi, tepki ve protesto rejimidir. Böyle bakmak lazım. "Ama çok iyi niyetliydi. Tamamen yanlış yere çekildi cümlenin ilk başı. "Bir iş bilmiyorsan git avukatlık yap" gibi anlaşıldı.
Ondan dolayı ben de üzüntü duyduğumu ifade ettim ama esas İstanbul Barosu'nun açıklamasını okurken bu çok önemli bir eksik yaptığımı fark ettim. Diyorlar ki, İstanbul Barosu: "Avukatlık andına aykırı hareket eden savcı ve yargıçların avukatlığa kabul koşulundan yoksundurlar." Yani diyor ki Akın Gürlek bir gün sizin dediğiniz gibi istifa ederse ya da emekli olursa bu kadar ayıp, bu kadar yanlış, bu kadar hukuksuzluk sırtındayken gelip de baroya da kaydolamaz.
"Avukatlık böyle bir meslek değildir." diyorlar. Bu düzeltme için ve bunu bütün Türkiye'ye hatırlattıkları için İstanbul Barosu'na çok teşekkür ediyorum.
Başta biricik evladım, hukuk fakültesinden mezun ve gönlünü adalet dağıtmaya, adalet aramaya adayan herkesin önünde saygıyla eğiliyorum.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
“Aile hekimlerimizin, eczacılarımızın ve hasta haklarının sonuna kadar arkasındayız”
Son 2 aydır birileri sesini duyurmaya çalışıyor: Aile hekimleri. Bugün, bu hafta Türkiye'deki aile hekimleri bir kez daha grevdeler, çalışmıyorlar. Geçmiş dönemde 3 gün yaptılar bu eylemi çünkü bir yönetmelik çıktı.
Onları hekim değil, yarış atı gibi gören, istatistiklere göre değerlendiren, ona göre para kesen, para veren ve özlük haklarını ellerinden alan, güvencelerini ellerinden alan saçma sapan bir yönetmelik.
Efendim, "Ağrı kesici, antibiyotik, mide koruyucu da Türkiye ortalamasının üstüne çıkandan para keseceğim." Aman param kesilmesin diye ağrısı olana yazmayacak, mikrobu tedavi etmeyecek. Böyle bir hekimlik sistemiyle tasarruf getirmeye çalışıyorlar.
Efendim, "Hastaların kamuda yediden fazla hastaneye giderse yılda parasını senden keseceğim." Hastaya diyecek ki: "Sakın hastaneye gitme."
Bugün aile hekimleri durumdan memnun değil. Hastalar durumdan memnun değil. Kimse durumdan memnun değil.
Bugünlerde 5 gün boyunca aile hekimine gidenler kapıdan dönüyor. Bir yandan da benim meslektaşım eczacılar, o hastalar ilaçsız kalmasın diye daha önce aile hekiminin uygun gördüğü ilaçları kendilerine ödünç olarak veriyor.
Gelecek ay 5 gün erken bitecek ilaçlar, başka tartışmalar. Aile hekimlerinin mücadelesini ve eczacıların gerçek bir kamu sağlığını düşünen meslek grubu olarak yapmış oldukları katkıyı, önemli dayanışmayı saygıyla selamlıyoruz. Aile hekimlerimizin, eczacılarımızın ve hasta haklarının sonuna kadar arkasındayız.
“Tayyip Bey'in gücüne gitmiş”
Geçen hafta bu kürsüden depremzedelerle ilgili veriler paylaştım. Tayyip Bey'in gücüne gitmiş. "Siz" diyor, "ben sözümü tuttum diyemiyor." Söylediğim rakamları yalanlayamıyor. "Siz" diyor, "deprem bölgesinde taahhüt ettiğiniz hangi işi bitirdiniz?" Ya Bursa Ulu Camii'nin aynısını yapma işinde koyduğunuz bütün bürokratik engelleri anca açtık, yeni başlıyoruz. Onun dışında bir sor bakalım Hatay'a, "İBB yapacağım dediği hangi işi bitirmemiş?" dediği zamanda.
Bir sor bakalım, git Kahramanmaraş'a, Mansur Yavaş, Ankara Büyükşehir Belediyesi verdiği hangi sözü tutmamış? Elazığ'daki deprem okullarına bir bak bakalım. Nasıl bir okul yapılmış, nasıl bir okul kazandırılmış Elazığ'a?
Ekrem İmamoğlu temelini atarken oradaydık. Açılışında orada olacağız. O yüzden, ama ben şunu söyleyeyim. Sen şunu söyledin. Hem de seçimlere iki gün var. 12 Mayıs 2023 günü Dolmabahçe'de canlı yayında değil arkadaşlar, 13 televizyonun ortak canlı yayınında.
“Depremzedelerin hakkını ben savunacağım”
Duymayan kalmasın canlı yayını, 13 televizyon aynı anda veriyor ve diyor ki: "Depremin birinci yılı dolduğunda herkesi evine sokmuş olacağız. 650.000 konut yapacağım." Şimdi sen bu sözü seçime iki gün kala veriyorsun ve bugün, bugün Hatay'da yüzde 12 konut verme oranı. İki yıl geçti, değil bir yıl, iki yıl. Türkiye ortalaması 24, Hatay'sız Türkiye ortalaması yüzde 31. Hani "Hatay çok aşağı çekiyor" diyor.
Bütün Türkiye'de 10 kişiden sekizi konteynerda, çadırda, gurbette. Hatay'da ise 10 kişiden dokuzu bu durumda ve "yaptım" diyeceğine ya da dönüp susup rezerv alan sorununu çözeceğine dönüyor,
Bu evleri hepsi teslim edilene kadar her hafta, her fırsatta depremzedelerin hakkını ben savunacağım, biz savunacağız. Depremin ardından ilan edilen mücbir sebep hali uygulaması 30 Kasım 2024 günü bitti. Ama deprem bölgesinde hayat normale dönmedi.
Bütün iş gruplarında esnafımız çalışmalarını 21 metrekare, en büyüğü olan konteynerlarda yapmaya çalışıyor. Başta Hatay, sık sık elektrik kesiliyor, internet kesiliyor, barınmada, ulaşımda ciddi sorunlar var. Her hafta bir gölge bakanımız, iki haftada bir bir gölge bakanımız ulaştırmayla ilgili, konut sorunuyla ilgili, sağlıkla ilgili bölgede.
Ama mücbir sebebi kaldırdılar, getirmiyorlar. Diyorlar ki: "Hadi bakalım beyanname verin. Hadi bakalım muhasebeci tutun. Hadi bakalım vergi verin." demeye, "stopaj ödeyin" demeye başladılar. Bunu oradan bir esnafım yolladı. "Bakın" dedi, "bu mücbir sebep derhal gelmezse ve en az 3 yıl olmazsa biz burada kepenk kaparız." Esnaf Hatay'da kepenk kapatıyor. Diyor ki: "Kepengin üstüne de şunu yazacağız: 'Mücbir sebep dolayısıyla kapalıyız.'
Hatay esnafımızın ve deprem bölgesindeki bütün esnaflarımızın arkasındayız. Mücbir sebep uygulaması derhal hayata geçirilmelidir yeniden.
Hatay deyince, oralara gidince, bütçe görüşmelerinden önceki son grup, yaklaşık 1 ay süreyle grup toplantılarının yapılmaması öngörülüyor.
“Atatürk ne dediyse tersini yapıyorlar”
Suriye'deki son gelişmelere değinmek gerekir. Biz Türkiye'nin birinci partisiyiz ve bu ülkenin ve bu partinin kurucusu bize vasiyet niteliğinde bir dış politika öğütleri bıraktı. Bunlardan en birincisi: "Komşularla iyi geçin. Onların iç işlerine karışma. Komşunun toprak bütünlüğüne saygılı ol. Komşundaki devlet dışı unsurları muhatap alma.
2010'ların başlarından başlayıp bugüne kadar, efendim, Emevi Camii'nde namaz kılmaya gitmeler, Esad'ı terörist, hain, katliamcı ilan edip Suriye'yi bölmek üzerinden söylemler, oradan birtakım Selefi grupları getirip eğit, donat, yolla savaşsın, devlet dışı unsurlarla muhatap, yani Atatürk ne dediyse tersini yapıyorlar.
Ne dediyse, ne öğütlediyse. Ve maalesef bunun sonucunda milyonlarca, milyonlarca sığınmacı Türkiye'ye geldi.
Bizim gencimiz yerine ucuz iş gücü oluyorlar. Bizim gencimiz işsiz. Bizim yoksulumuz yerine sosyal yardım alıyorlar. Bizimkilerin maaşları yetmiyor, sosyal yardım yetmiyor ve bu ülkede ne huzurları var ne huzur veriyorlar ve bu süreçte halen daha birileri aynı yanlışta ısrar ediyorlar.
Bu bölgenin en önemli aktörü Türkiye'dir ve ilk seçimde iktidarı devralacak partinin genel başkanı olarak ifade ederim ki biz bu yaşananlara kayıtsız kalamayız.
Soğukkanlılığı elden bırakmamalıyız ve dış politikaya yaz-boz tahtası gibi asla bakmamalıyız. Devlet kuran parti, dış politikaya devlet ciddiyeti zaviyesinden bakmak durumundadır. Ne kendini akıntıya bırakmasını beklesinler ne de hareketsiz bir şekilde beklerken birden gelen sele atlamamızı, atlamamamızı beklesinler.
Burada devlete düşen, tüm kurumları ve kurallarıyla, başta ana muhalefet partisi, yarının iktidar partisi olmak üzere, bu gelişmeler hakkında şeffaf, samimi bir iletişimin partilerle kurulması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ivedilikle bilgilendirilmesidir.
Biz toprak bütünlüğü korunan, Türkiye'ye zarar gelmeyeceği sürece iç işlerinde kendi kararlarını veren bir Suriye'den tarafız.
Oysa bugün Suriye, tüm bölge için istikrarsızlık üreten, vekalet savaşlarının yürütüldüğü bir ülkedir. Bu istikrarsız hal, Suriye'ye zarardır, ondan sonra en çok Türkiye'ye zarardır. Bizim beklentimiz Suriye'de istikrarın sağlanması, Türkiye'ye yönelen terör tehdidinin son bulması, ülkemizdeki Suriyelilerin bir an önce kendi vatanlarına dönmesidir.
Türkiye, sonu belli olmayan maceralardan uzak durmalıdır. Bugün HTŞ gibi terör örgütlerinin Suriye rejimini geriletme çabalarına büyük bir temkin ve aklıselimle yaklaşılmalıdır. İran'ın bölgede zayıflatılması, mezhep savaşlarının körüklenmesi, İsrail'in hakimiyetinin artması ve güvenliğinin sağlanması Ankara'nın önceliği olmamalıdır.
Önceliğimiz değildir, asla olmamalıdır., öte taraftan, öte taraftan Rusya'nın mevzi kaybetmemesi, İran'ın yeniden toparlanması da Ankara'nın önceliği, oyun planı falan olamaz. Bizim safımız yurttaşlarımızın güvenliği ve esenliği neredeyse ora taraftır. CHP, II. Dünya Savaşı koşullarında bile bu memleketin evlatlarını ölüme gitmekten korumuş İsmet Paşa'nın partisidir. Bu macerada feda edilecek bir tane bile Mehmetçiğimiz yoktur.
Bir gün İsmet Paşa'nın önüne çıkan birisi der ki: "Paşa paşa, savaş yıllarında bizi, çocuklarımızı şekersiz bıraktın." Paşa döner der ki: "Ben onları savaşta şekersiz bıraktım ama babasız bırakmadım." Her şehit arkasında bir yetim bırakmaktadır. Türkiye'de, Türkiye'de bir elinde HTŞ'yi, diğer elinde YPG'yi tutanların açtığı yolda yürüyemez.
Dışarıda yazılmış bir senaryonun uygulayıcısı, figüranı olamaz. Kendine ait planı olmayan, başkasının planının parçası olur. Türkiye birilerinin planının parçası olamaz. Hükümeti uyarıyoruz. Türkiye'yi 2010'ların başındaki politikalara geri döndürmeyin.
Suriye'yi bölmeye yönelik planlardan uzak durun. Suriye bizim komşumuzdur. Rusya komşumuzdur. İran komşumuzdur. Tüm komşularımızla iyi ilişki içinde olmak zarurettir. Amerika bizim müttefikimizdir. Batı ile ilişkilerin iyi olması da zaruridir. Ancak biz ne Amerika'nın ne Rusya'nın bölgedeki çıkarları için çalışabiliriz.
Ne Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı gibi hareket edebiliriz ne de Batı'daki yurttaşlarımızın, Batı'daki yurttaşlarımızın zor durumda kalacağı angajmanların içine girebiliriz.
"Senin istediğin şeylerin konuşulması dönemi çok gerilerde kaldı"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, kendisi hakkında ağır sözler söylediğini hatırlatan Özgür Özel, Bahçeli'nin CHP hakkındaki sözlerinin bulunduğu kağıdı yırtarak, "Senin istediğin şeylerin konuşulması dönemi çok gerilerde kaldı" dedi.
"Devlet Bey iyi gidiyor mu?" diye soran Özgür Özel, bir de 'süprizi' olduğunu söyledi.
TOGG örneği veren Özgür Özel, TL'deki değersizleşmeyi para kulesi yaparak anlattı. Eline para dolu bavul alan Özgür Özel, bavulun içindeki paraları çıkartarak üst üste koyup 'para kulesi' yaptı. Özel, "Bir yerli araç bu banknot çıktığında 26 bin TL'ye alınıyorsa bugün 1.8 milyon TL'ye alınıyor. Bizi kendi gündemlerine muhtaç edemezler. Tayyip Bey'in değil halkın gündemini konuşuyoruz" dedi.
Asgari ücrete ara zam yapılmamasına rağmen enflasyonun gerilemediğini vurgulayan Özgür Özel, bedeli her zaman emekçilerin ödediğini savundu. Özel, "Asgari ücret talebimiz 30, bunun altında biz yokuz" ifadesini kullandı.
Vergideki adaletsizliğe de değinen Özel, "Beşli çete diyorlar ya aslında onlar 40'ın üzerinde firma. Bunların 7'si hariç hiçbiri bir kuruş vergi ödemiyor. Bir yandan da emekliden vergi alıyorlar. Biz çiftçiye, öğrenciye, esnafa, emekliye bütçe istiyoruz. Kırk haramiye değil topluma bütçe istiyoruz" diye konuştu.
Independent Türkçe