Hamas'ın 7 Ekim 2023'de Gazze'den İsrail sınırını aşan Aksa Tufanı adı verilen küçük çaplı saldırısında elde ettiği toprakları, İsrail, 8 Ekim 2023'te, geri almış ve Gazze'ye 1 yılı aşkın bir süredir tarihte az görülmüş bir şekilde saldırarak, bütün Gazzelilere karşı topyekûn bir soykırım uygulamaya devam etmiştir.
Bu süreçte İsrail; Batı Şeria'da şiddet uygulamayı artırmış, Lübnan, Suriye, Yemen ve İran'a saldırmış, Ürdün'de bazı şahısları öldürmüştür.
Esas itibarıyla ABD desteğiyle gerçekleştirilen bu saldırıları anlamak için İsrail'in stratejisini akıldan çıkarmamak gerekir.
Gazze saldırıyla girilen yeni süreç başlamadan 3 yıl önce, 27 Mayıs 2021'te Independent Türkçe'de "İsrail'in 2097 Stratejisi: Merkezde Homojen Yahudi Devleti İle Filistinli Gettolar, Etraftaki Birinci Halka Peyk Devletçikler Ve İkinci Halka Makbul Devletler" makalesini yazmıştım.
Bu makalede ise İsrail'in 2097 Stratejisi'ne göre Ekim 2023'ten itibaren gerçekleştirdiği askeri ve siyasi çalışmaları ele alacağım.
İsrail'in ABD'nin stratejisine uygun davranmasının faydası
II. Dünya Savaşı'nın galibi olarak, ABD'nin kuruluşuna öncülük ettiği BM'nin 29 Kasım 1947 tarihli Taksim Planı'na göre 14 Mayıs 1948'de kurulan İsrail'in hamisi ABD olmuştu.
Yahudileri, İngiltere'nin yaptığı gibi, ABD de, Kızıldeniz Stratejik Hedef Alanı'nın Asya-Avrupa ve Hint Okyanusu-Akdeniz geçişlerini nezarette ve Doğu Akdeniz kontrolde bir vasıta olarak kullanmıştır.
ABD, stratejik olarak kullanırken, İsrail de, ABD stratejisine uygun davranarak, kendi stratejisini uygulamaya koymuştu.
Sovyet Rusya'nın zayıfladığı ve ABD'nin Soğuk Savaş'ın galibi olarak çıkığı dönemde, ABD'nin galibiyetinden en fazla istifade eden de İsrail olmuştu.
ABD'nin tek kutuplu dünya liderliğine karşı, ABD karşıtlarının da büyük desteği ile iktisadi güç haline gelen Çin Halk Cumhuriyeti'nin, Şi Cinping'in liderliğinde, 2013 yılında, "Bir Yol Bir Kuşak" projesini ilan ederek bir nevi küresel güç olma stratejisini açıklamıştı.
Bu süreçte İsrail'in küresel sermayenin de teşvikinin de etkisi ile Ön Asya'da nüfuzunu arttıran Çin Halk Cumhuriyeti'ne yönelmesinin İsrail için ne kadar tehlikeli olduğu, 7 Ekim 2023'te, sadece bir paramiliter direniş gücünün Gazze şeridinin duvarları yıkarak daha da önemlisi bütün savunma sistemlerini aşarak İsrail yönetimi altındaki topraklara girmesiyle anlaşılmıştı.
Zira bu sayede, İsrail, güvenliği için ABD'nin ne kadar vazgeçilmez olduğunu/oldurulduğu ve kıymetini anlamıştı.
7 Ekim 2023'te yaşadığı şoku, ABD'nin desteği ile 28 Ekim 2023'de kaybettiği toprağı geri alarak atlatan İsrail, ABD stratejisi çizgisine geri dönmüştü.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Gazze'yi bir test olarak kullanan ABD, bir taraftan ÇHC'nin küresel bir güç olmadığını, RF'nun yetersiz olduğunu ve bunların ortak ve vekillerinin de acz içinde olduklarını ispat ederken, diğer taraftan rakipleri tarafından küresel hâkimiyetini kaybetmesi için seçilen Ön Asya'ya iyice yerleşme sürecini başlatmıştı.
Tabi bu süreçte İsrail tekrar ABD'nin bir üssü işlevini görmeye başlarken, İsrail de, ABD'nin tam desteğiyle, kendi hedefine, benim tabirimle 2097 Stratejisi'ni uygulamaya koymuştu.
Kısacası İsrail, ABD Stratejisinin hizmetine girerken, bunun mükâfatı olarak kendi stratejisini uygulamaya başlamıştı.
Zaten küçük bir gücün stratejisini uygulayabilmesi ancak küresel bir gücün mutlak desteğini almasına bağlı olduğu zahir bir hakikattir.
Hele dayanılan bu küresel devlet, neredeyse dünyanın her tarafında birden aktif olan tek askeri güç olursa, İsrail'in Gazze'de, Batı Şeria'da, Lübnan'da, Suriye'de ve sair yerlerde neler yapabileceğine herkes şahit olmaktadır.
Şimdi İsrail'in uzun süredir uyguladığı merkezde homojen Yahudi devleti, etrafında birinci halka peyk devletçikler/yapılar ve ikinci halka makbul devletler olan üç kademeli stratejisine göre, 7 Ekim 2023'ten sonra, yaptıklarını değerlendirmeye çalışalım.
Homojen Yahudi devletine Bütün Filistin'i dâhil etmek için Gazze ve Batı Şeria'daki etnik temizlik uygulamaları
Siyonizm ideali için Filistin'e dönenlerin hedefi sadece Yahudilerden oluşan bir devlet kurmak olup, bu da 1948'den itibaren İsrail tarafından uygulamaya konulmuştur.
Öncelikli olarak İsrail'in devlet sınırları dâhilinde homojen bir beşeri coğrafya oluşturmak için çalışan İsrail yönetimi, ülke içinde yaşayan bütün inançlardan Arapları "köleler" veya "iyi çocuklar" haline dönüştürmüş ve onları homojen Yahudi devletinin aparatı haline getirmede büyük başarı elde etmiştir.
İsrail, homojen Yahudi devleti kurma hedefine 7 Ekim 2023'den sonra yeni bir boyut kazandırmıştır.
Daha önce Batı Şeria'ya yerleşimciler vasıtasıyla nüfuz eden İsrail yönetimi, homojen İsrail devletinin beşeri sınırlarını 1993 ve 1995 Oslo Anlaşmaları ile Filistin Yönetime bırakılan Gazze ve Batı Şeria'yı içine alacak şekilde uygulamaya koymaya başlamıştır.
Diğer bir tabirle İsrail şimdiye kadar kendi sınırları içinde yaptığını etnik temizliği bütün Filistin'e yaymak istemektedir.
Gazze Şeridi'nin kuzeyinin Araplardan temizlenmeye başlanması
41 kilometre uzunluğunda, 6 ile 12 kilometre arasında genişliğinde ve 360 kilometrekare büyüklüğünde Gazze Şeridi'nin güneybatısında Mısır, kuzey ile doğusunda İsrail ve batısında İsrail'in abluka ettiği Akdeniz bulunmaktadır.
1948 İsrail-Arap Savaşı'nda İsrail'in işgal ettiği yerlerden sürülen veya kaçmak zorunda kalan Arapların sığındığı yerlerden birisi olduğu için Gazze Şeridi'nin nüfusu normalin çok üzerinde artmış ve bu sayı günümüzde 2,5 milyona yaklaşmıştır.
1967 Arap-İsrail Savaşı'nda Gazze Şeridini işgal eden İsrail, 2005 yılına kadar burayı yönetmiş, 1995 Oslo Anlaşması'na göre Geçici Filistin Yönetimine bırakılan Gazze Şeridi'nde yaşayanların yüzde 99'undan fazlasını Filistinli Arap Müslüman ve yüzde 0,7'si Filistinli Arap Hristiyanlar oluşturmaktadır.
2006 yılında yapılan Filistin Meclisi seçimlerinden sonra El-Fetih ve Hamas'ın ayrışmasından sonra Gazze Şeridi'nde yönetimi Hamas'ta kalmıştı.
7 Ekim 2023'deki Hamas saldırısını kendi stratejisi için kullanmaya bir vesile yapan İsrail, Gazze'ye saldırıya başladıktan birkaç gün sonra 12 Ekim 2023'te, İsrail ordu sözcüsü Jonathan Conricus, 1 milyondan fazla insanın yaşadığı Gazze'nin kuzeyinin 24 saat içinde boşaltılmasını ve bütün sivillerin Gazze Nehri'nin güneyine gitmesini istemişti.
Gazze Şeridi'nin kuzeyini şiddetli bir şekilde bombalayan İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin güneybatısında Mısır sınırının bitişiğinde ve Akdeniz'in yanında yer alan El-Mevasi'yi insani bölge olarak adlandırmış ve Gazzelilerin bu bölgeye gitmeye çağırmıştı.
İsrail, Gazzelilerin Mısır sınırına gitmesi için de güvenlik garantili Salaheddin Tahiliye Yolu belirlemişti.
Bu yolun Kudüs'ü Haçlılardan kurtaran Selahaddin Eyyübi'nin adıyla anılmasının sebebinin Müslümanlardan bir intikam alma düşüncesinde olan Hristiyanların gönlünü kazanma olduğu anlaşılmaktadır.
Bu yol; Gazze Şeridi'nin kuzeyinden İsrail'e açılan ve kapalı tutulan Erez Sınır kapısının karşısından başlamak üzere, Gazze-Hanyunus-Refah sınır kapısına ulaşmaktaydı.
İsrail'in sivilleri dikkate almadan acımasız bir şekilde gerçekleştirdiği hava ve kara saldırıları sonunda, BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi'nin (OCHA) 24 Ekim 2023'te belirttiğine göre 1,4 milyondan fazla Gazzeli yaşadığı yerlerinden Gazze Şeridi'ndeki başka yerlere hareket etmek zorunda kalmıştı.
İsrail'in Gazzelileri güneye göndererek oradan da Mısır'ın Sina Yarımadasına sürme siyaseti anlayan Mısır yönetiminin sınırı kapatması üzerine, İsrail, Gazzelileri topyekûn Gazze Şeridi'nden çıkarmayı başaramamıştı.
Her tarafı kapatılan Gazzeliler, İsrail bombardımanları altında, fiilen Gazze Şeridi'nin içinde sıkışıp kalmışlardır.
7 Mayıs 2024 tarihinde, İsrail, Gazze'nin Mısır'a açılan ve yardım girişleri için önemli olan Refah sınır kapısını işgal etmişti.
Bu sayede, sınır kapısını kapatan İsrail, Gazzelilere yardım ulaştırılmasını engelleyerek, silah kullanmadan daha birçok Gazzelinin ölümünü sağlamaya başlamıştı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kısacası Gazze saldırısını başlatırken Başbakan Natenyahu'nun "Gazze'yi dümdüz edeceğiz" tarzındaki ifadeden de anlaşılacağı üzere, İsrail, Gazze'yi yaşanmaz hale getirerek, Arapları buradan bir şekilde çıkarmayı hedeflemektedir.
1 yılı aşmasına rağmen bu politikasından vazgeçmeyen İsrail, Filistinlilerin ölmesini veya bir şekilde Gazze Şeridi'ni terk etmelerini sağlayarak homojen İsrail devletine Gazze Şeridi'ni veya en azından büyük kısmını bir şekilde eklemek istemektedir.
Ateşkes görüşmelerinin tıkandığı en önemli maddesi de, Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin göçünün sağlanması konusunda yaşandığı anlaşılmaktadır.
İsrail, Mısır-Gazze sınırına kontrol ederek tek yönlü bir gidişi yönetmek yani çıkış var giriş yok sistemi kurmak istemektedir.
Batı Şeria'da Arapların hayat alanını yok etme çalışmaları
İsrail devletinin, homojen bir devlet kurmak için Filistinlileri temizlemek istediği yerlerden birisi de Batı Şeria'dır.
1995 yılındaki İkinci Oslo Görüşmeleri neticesinde Batı Şeria'nın yalnız yüzde 7'si Filistin Özerk Yönetimi'ne bırakılırken yüzde 21'i ise İsrail-Filistin Özerk Yönetimi tarafından ortaklaşa yönetilecekti.
Batı Şeria'nın büyük kısmı ya Yahudi yerleşimcilere ya da güvenlik gerekçesi ile İsrail ordusuna bırakılmıştı.
Esasında Batı Şeria İsrail'e teslim edilmişti. Zira burada Arapların yaşadığı yerler Yahudi yerleşimciler ve askerler tarafından eğri-büğrü bir ızgaraya benzer şekilde parçalanarak Filistinliler gettolara hapsedilmişlerdir.
Devletlerarası hukuka aykırı olmasına rağmen, Batı Şeria'da 451 bin ve Doğu Kudüs'te 230 bin Yahudi yerleşimci adı altında hareket eden Yahudiler, Filistinlilerin topraklarını gasp etmeye devam etmektedirler.
İsrail ordusunun gözetiminde silahlı bu Yahudiler, Eriha'nın kuzeyindeki El-Avca köyünde olduğu gibi, Filistinlilerin zeytin ağaçlarını bile yok ederek Arapları aciz duruma düşürerek zorla göçe mecbur bırakmaya çalışırken, İsrail yönetimi de her fırsatta Filistinlilerin emlak ve topraklarına el koymaktadır.
Mesela İsrail Hükümeti; Batı Şeria'da Şubat 2024'de 2,6 bin dönüm, Mart 2024'de 8 bin dönüm, 25 Haziran 2024'de ise Ürdün Vadisi bölgesinde 12,7 bin dönümlük araziye el koyduğunu açıklamıştı.
2024 yılı İsrail'in Batı Şeria'daki topraklara en fazla el koyduğu zaman olmuştur.
Ocak-Temmuz 2024 arasındaki dönemde İsrail hükümetinin zapt ettiği toplam arazinin 23,7 bin dönüm olduğu Peace Now adlı insan hakları örgütü tarafından tespit edilmiştir.
Bundan dolayı İsrail'in, "2024'te Batı Şeria'da son 30 yılın en büyük toprak işgalini yaptığı" hükmüne varılmasına sebep olmuştu.
İsrail'in Batı Şeria'daki Filistin topraklarını işgale devam edeceğini bizzat Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ifade edilmiş, 2024 yılı sonuna kadar Batı Şeria'da en az 15 bin dönüm araziye daha el konulmasının planlandığını açıklamıştı.
İsrail, Gazze'ye saldırı başlattığı andan itibaren, Kudüs ve Batı Şeria'daki Filistinlilere karşı şiddet politikasını da arttırmış, basit sebeplerle öldürme ve tutuklama oranı önceki dönemler göre çok çok artmıştı.
İsrail'in Batı Şeria'da yaptığı bu uygulama Araplara burasını yaşanmaz hale getirerek Batı Şeria'yı terk etmelerini sağlamaktır.
Yahudilerin çoğunluğu oluşturduğu Batı Şeria'nın homojen İsrail devletine eklenmesi kolaylaşacak, etkisiz hale getirilecek Araplar da ya Batı Şeria'yı terk edecek ya da gettolarda yaşamaya mahkûm "köle" statüsüne düşürülecektir.
Tabi homojen İsrail devletinin emniyeti için etraftaki halkanın diğer bir ifade ile çeperin sağlamlaştırılması gerekmektedir.
Birinci halka peyk devletçikler çeperinin tahkimi
"Filistin'in İsrailleştirilmesi ve İsrail'in 2097 Stratejisi" başlıklı kitabımda; "Filistinli Arapları gettolara hapsederek İsrail devletini homojenleştirmek, bu homojen İsrail devletinin etraftaki birinci halkasında peyk devletçiklerin kurulmasını gerçekleştirmeyi 2030-2050 arasında tamamlanması muhtemeldir" demiştim.
İsrail'in Gazze'ye saldırısına devam ederken Lübnan ve Suriye'ye saldırması, İsrail'in etrafında peyk devletçikler ve yapılar oluşturma stratejisine uygun hareket ettiğini ortaya koymaktadır.
Şimdi son dönemde yaptıklarını sırasıyla ele almaya çalışalım.
Sina Yarım Adasını Ürdünleştirme çalışmaları
1967'den beri İsrail işgalinde olan Sina Yarımadası, 1978 yılında Camp David Sözleşmesi ile Sina Mısır'a iade edilmiş ancak Mısır'ın yarımadaya tamamen hâkim olmasına izin verilmemişti.
Zira Mısır'ın Sina yarımadasında asker bulundurması sınırlandırılarak, Mısır'ın tam kontrol edemeyeceği, İsrail'in müdahale edebileceği bir tampon bölge oluşturmuştu.
Arapların yaşadığı Gazze'yi de homojen İsrail devletine dâhil etme vakti geldiğine karar veren İsrail hükümetinin, 8 Ekim 2023'den beri karadan, havadan ve denizden bombardıman altına alarak, 2,5 milyona yakın Gazzelinin Mısır'a ait olan Sina Yarımadasına sürümeye çalışıldığını daha önce genişçe anlatmıştık.
61 kilometre kare genişliğinde olan Sina Yarımadasında yaklaşık 600 bin insan yaşamaktadır.
İsrail, Gazzelilerin büyük çoğunluğunu Sina'ya sürmek için zemin hazırlamaktadır.
Zira İsrail'in buna benzer bir uygulamaya İsrail sınırları içinde yaşayanları Ürdün'e sürerek gerçekleştirmişti.
Bundan dolayı günümüzdeki 11 milyonluk Ürdün nüfusunun yüzde 60'ını Filistinli Araplar oluşturmaktadır.
İsrail, Gazze'den 1,5-2 milyon Arab'ı Sina'ya göndererek Gazze'yi homojen İsrail devletinin bir parçası haline getirmek istemektedir.
Gazze'de kalanlar için ise Arap Gettoları oluşturulacağı, Batı Şeria örneğinden anlaşılmaktadır.
İsrail, Gazze'ye saldırısının arkasından bir oldubitti ile Gazzelileri Sina'ya sürme teşebbüsünü anlayan Mısır, Gazze'ye topyekûn göçü sınırı kapatarak engelledi.
Buna karşılık olarak İsrail, Mısır sınırındaki Refah bölgesine havadan saldırmaya ve karadan girmeye başlayarak Mısır'ın etkisini kırmaya çalıştı.
İsrail Hükümeti daha ileri bir adım atarak Mısır-Gazze sınırı tamamen kontrol atına almayı kararlaştırdı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 11 Aralık 2023'te, Gazze ve Mısır arasındaki sınırda Philadelphi Koridoru'nu İsrail'in kontrol edeceğini ve sınırın Gazze Şeridi içinde bir tampon bölge oluşturacağını açıkladı.
Buna tepki gösteren Mısır hükümeti, 16 Ocak 2024'te, İsrail güçlerinin Philadelphi Koridoru'nu işgal etmesinin 1978 Camp David Antlaşmalarına aykırı olduğunu belirtti.
Buna rağmen hedefinden vazgeçmeyen İsrail, 7 Mayıs 2024'te, Refah sınır kapısını işgal etti.
Camp David Anlaşmaları'nın şartlarını ihlal ederek askeri birliklerini Philadelphi Koridoru'na yerleştirdi.
Bu koridoru iyice kontrole başlayan İsrail, 15 Mayıs'ta da, kuzeyden güneye doğru sürülen Gazzeli sivillerin Mısır'a geçmeleri için Mısır'dan sınırını açmasını istedi. Mısır bunu reddetti.
Ancak İsrail bu hedefinden vazgeçmediği, 19 Ağustos 1924'de, Kahire'de İsrail, Mısır ve ABD arasında yapılan üçlü diplomatik görüşmeler sırasında Philadelphi Koridoru ile ilgili hükümlerin iptal edilmesini istemiş ancak Mısır'ın bunu kabul etmemişti.
Ağustos 2024 sonlarında İsrail'in Gazze'deki saldırılarını durdurmak için yapılan ateşkes görüşmelerinde de İsrail, bu 14 kilometrelik Philadelphi Koridorunu yani Mısır ile Gazze sınırının kontrolünü kendisine bırakılmasını istemişti.
Ancak bu teklifi kabul etmeyen Hamas Heyeti de Kahire'yi terk etmişti.
Kısacası İsrail stratejisine uygun olarak hareket ederek, Sina yarımadasını yeni bir Ürdün haline getirerek hem Gazze'deki Arapları yerlerinden uzaklaştırarak homojen İsrail devletine geçişi hızlandırmak hem de kendi etrafında kurmayı hedeflediği devletçik ve yapıları oluşturarak çeperini sağlamlaştırmak istemektedir.
İsrail'in savunmasına yarayacak NEOM Projesi
Sina Yarımadasının karşısında Ürdün'ün güneyinde, Arabistan topraklarında, Akabe körfezinin doğu kıyısını boydan boya kaplayan NEOM projesi tam da İsrail'in çevresinde oluşturmayı hedeflediği devletçik ve yapılara uygun özellikler taşımaktadır.
Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman tarafından 24 Ekim 2017'de açıklanan NEOM (Arapça NİYOM) adı verilen projesi kapladığı alan 26.500 km² olup, İsrail'in (20 bin 770 kilometrekkare) yüzölçümünden daha fazladır.
Arabistan'ın Tebuk bölgesindeki bu projenin Akabe Körfezi'ndeki Ürdün sınırından başlamak üzere Kızıldeniz'e 460 kilometre kıyısı olacaktır.
Akabe Körfezi'nin çıkışındaki Arabistan ile Sina yarımadası arasındaki Tiran Boğazı da projeye dâhil edilmiştir.
Ayrıca 2021 yılında NEOM Projesinde Akabe Körfezinden başlayıp doğuya doğru uzanan 200 metre genişliğinde, 500 metre yüksekliğinde, 170 kilometre uzunluğunda dış cephesi aynalı camla kaplı, içinde araba yolları ve sokakların bulunduğu 9 milyon insanın yaşayabileceği tek bir bina halinde tasarlanan akıllı bir şehir olan The Line'nın inşa edileceği ilan edilmişti.
NEOM Projesi'nin Sindalah kısmı Ekim 2024'te tamamlanan ilk parçası oldu.
Bu projenin kademeli olarak 2045 yılında tamamlanması planlanmaktadır.
Proje Arabistan'a ait olmasına rağmen teknoloji, turizm ve yatırım bölgesi olduğu söylenen NEOM ile Kuzey Batı Arabistan'da İsrail'i etrafında peyk bir yapı kurulacaktır.
Projeye başladıktan sonra bölgedeki Araplar ve bilhassa kabileler bölgeden uzaklaştırılmaya başlanmıştır.
Bu proje ile Arabistan'ın kuzeybatısı İslamî ve Arap unsurlardan büyük ölçüde temizlenecek ve doğal olarak Arabistan'ın ana kimliğinden uzaklaştırılacaktır.
Bu projenin güneyinde 170 kilometre uzunluğunda, Çin Sınır Seddi'nden sonra ikinci sırada yer alacak, bir de The Line Seddi oluşturulacaktır.
Kısacası İsrail'e Arabistan'dan ulaşmak isteyen İsrail düşmanları için fiili bir engel alan ve hat oluşturacaktır.
Ürdün'deki İsrail nüfuzu
Ürdün'ün kuzeyinde Suriye, kuzeydoğusunda Irak, güneyinde ve doğusunda Arabistan, batısında İsrail, İsrail'in kontrol ettiği Batı Şeria ile Lut Gölü bulunmaktadır.
I. Dünya Savaşı sonunda İngiltere himayesinde kurulan bir devlettir. Nüfusunun büyük çoğunluğu, 2 milyondan fazlası mülteci statüsünde olmak üzere, Filistin'den sürülen Araplardan oluşmaktadır.
Ürdün ve Filistin'in İngiliz sömürgesi olduğu dönemden itibaren Ürdün'de Yahudilerin önemli bir nüfuzu vardı.
1994 yılında Ürdün-İsrail Barış Antlaşması imzalanırken, Ürdün hükümeti Ürdün vadisindeki Bakura (Nahereym) ve el-Ğamr (Sofer) adlı iki beldeyi İsrail kullanımına bırakmıştı.
Bu anlaşma öncesinde İsrail vatandaşı Yahudiler tarafından satın alınmış tarım arazileri olduğundan, bu Yahudilerin bu iki beldeye serbest giriş çıkış yapması imtiyazı verilmişti.
Ürdün'ün kuzey sınırında Ürdün ve Yermuk nehirleri arasında yer alan küçük bir tarım beldesi olan Bakura'da, İngiliz Manda yönetimi sırasında, 1930'lu yıllarda, Yahudiler tarafından araziler satın alınmaya başlanmıştı.
1994 barış anlaşmasına göre; Yahudi toprak sahiplerinin bu bölgeye girip çıkmaları, toprak sahiplerinden tarımla alakalı herhangi bir vergi alınmaması, bu bölgeye dışarıdan çöp boşaltılmaması ve bu bölgede ortaya çıkacak davalarda, tarafların hepsi İsrailli ise, Ürdün ceza hukukunun değil, İsrail ceza hukukunun geçerli olması kararlaştırılmıştı.
Yahudi toprak sahiplerine tanınan bu imtiyaz bir kapitülasyon niteliğindeydi.
Ayrıca Yahudi olmayan kişilerin Bakura'dan toprak satın alması için Ürdün hükümetinden özel bir izin alınmasının şartının da koşulması Yahudi olmayanların buradan toprak satın almalarını iyice zorlaştırılmıştı.
1994 barış anlaşmasına göre, İsrailli Yahudilerin kullanımına bırakılan diğer bir bölge Akabe körfezinin kuzeyinde Ürdün-İsrail güney sınırının oldukça stratejik bir noktasında bulunan el-Gamr'dır (Souer).
İsrail'in ilk Başbakanı Ben-Gurion döneminde, buraya yerleşen "Nahel" ismiyle kurulan paramiliter bir grup, burada hem tarım yapmış hem de İsrail'in çevresindeki bir güvenlik hizmeti sağlamaya başlamıştı.
El-Gamr bölgesi de Ürdün-İsrail Barış Antlaşmasına göre, Ürdün egemenliğine bırakılmasına rağmen, Bakura'da olduğu gibi, fiilen İsrail'in kullanımına terk edilmişti.
Kısacası Ürdün toprakları içinde Lut Gölü'nün kuzey ve güneyindeki iki bölge Yahudilere bırakılarak, Ürdün ile İsrail arasında tampon bir alan oluşturulmaya çalışılmıştı.
Ürdün'e çeşitli vasıtalarla nüfuz etmeye çalışan İsrail, Bölgesel İşbirliği ve Ürdün Vadisi'nin Entegre Gelişimi projesiyle Ürdün Vadisi özel bir kalkınma alanı olarak belirlenmişti.
Bu proje ile ABD, Ürdün ve İsrail arasındaki üçlü bir girişim için Ürdün Vadisi Yönlendirme Komitesi kurulmuştu.
Ürdün Vadisi Entegre Projesi; Ölü Deniz, Güney Ghors, Wadi Araba ve Akaba Körfezi'nin kuzeyindeki alanı da içine almaktadır.
Ürdün Vadisi Yönlendirme Komitesi'ne ABD hükümet temsilcileri başkanlık etmekte, Dünya Bankası kolaylaştırıcı hizmetler vermekte, İtalyan Hükümeti de Ağustos 1997'de 3,2 milyon ABD doları ile katkı sağlamaktadır.
Ürdün Vadisi için kalkınma projeleri Ürdün'e bazı katkıları olmakla birlikte esas itibarıyla İsrail'e Suriye'den Akabe-Arabistan'a kadar uzanan hatta nüfuz imkânı vermektedir.
ABD'nin, İsrail'in Ürdün'e nüfuz etmesi için özel gayretleri de mevcuttur.
Mesela, Ürdün'ün 1997 yılında Al-Dulayal, Al-Rusaifa, Al-Hassan, Al-Tajamouat, Cyber City ve Kerak'de QIZ adı verilen Nitelikli Sanayi Bölgesi oluşturmuş ve buradan ABD ve diğer ülkelere ihracat yapmaya başlamıştı.
Fakat ABD, Ürdün'den ABD'ye ihracat yapılabilmesi için kullanılan ham maddenin yüzde 8'inin İsrail'den karşılanması şartını koymuştu.
Kısacası İsrail, Ürdün sınırları içinde Bakura ve el-Ğamr gibi çok önemli iki bölgeye kontrol ve Ürdün-İsrail sınırında bir fiili kontrol sahası oluşturmuş ve ABD'nin de yardımı ile de Ürdün üzerindeki nüfuzu arttırmıştır.
Dürzi Devleti'nin altyapısının oluşturulması
Lübnan, Suriye, İsrail, Ürdün ve dünyanın çeşitli yerlerine göç etmiş olan Dürzilerin toplam nüfusu 1-2 milyon olarak tahmin edilmektedir.
Dürziler en yoğun olarak Lübnan'ın dağlık kısımlarında ve Suriye'nin Süveyda/Süveyde ilinde yaşamaktadırlar.
I. Cihan Harbi'nin ardından Dürzîlerin yaşadığı Suriye ve Lübnan, Fransa mandasında, Filistin ise İngiltere mandasına dâhil olmuştu.
Fransa, Suriye'de Dürzîlerin yaşadığı en güneydeki dağlık bölgenin otonomisini tanımış ve Fransız mandasının 5 devletinden biri olarak ilan etmişti.
Fransız mandasındaki bu devlet önce Süveyda sonrada Dürzi Emirliği olarak adlandırılmış 1921 ile 1936 arasında varlığını sürdürmüş ve sonra Suriye'ye dâhil edilmişti.
İsrail'in kuzey doğusunda kendisi için bir tehdit olan Suriye ile arasına bir peyk alan oluşturma çerçevesinde, 1967'deki Altı Gün Savaşı sırasında Kuneytire dâhil Golan Tepelerini işgal etmiş ve bu toprakları 1981'de ilhak etmişti.
Bu arada İsrail'de yaşayan Dürziler ile ilişkilerini iyileştiren İsrail yönetimi, bugün bütün Dürzilerin kullandığı Dürzi yıldızını da hazırlamıştı.
Golan Tepelerini işgal ettikten sonra buranın doğusunda bulunan Dera ve özellikle neredeyse tamamı Dürzi olan Süveyda'ya ilgilenmeye başlamıştı.
Süveyda'nın güneyinde Ürdün, batısında Suriye'nin Dera vilayeti, kuzey ve doğusunda ise Rif Şam vilayeti bulunmaktadır.
İsrail'in elindeki Golan Tepeleri ile Süveyda arasında bulunan Dera, Suriye iç savaşının başladığı yerdir.
Şöyle ki, 6 Mart 2011'de, okul duvarlarında grafiti çizerek Esad rejimini kınadıkları için tutuklanın 15 gencin serbest bırakılmaması üzerine, 15 Mart'ta protestolar başlamış, 5 Mayıs 2011'e kadar süren olaylarda yüzlerce insan ölmüştü.
Esad yönetimi daha da ileri giderek, 16 Şubat 2012'de, Suriye Ordusunun Dera'ya saldırmış ve şehri yoğun şekilde bombalamıştı.
Suriye Ordusu ancak 12 Temmuz 2018'de şehri tamamen yeniden ele geçirmişti.
Tabi bu süreçte Dera'daki Sünni Arapların büyük bir kısmı ya Suriye içinde başka yerlere veya Lübnan, Ürdün vesair ülkeler göç etmişlerdi.
Bu yeni hal İsrail'in Golan Tepelerin etrafında faaliyetini kolaylaştırmıştı.
Büyük oranda boşalan Dera'yı Suriye ordusu kontrol etmeye başladıktan birkaç ay sonra iç savaşın başından beri fazla bir çatışmanın yaşanmadığı Süveyda'da 25 Temmuz 2018'de, İŞİD tarafından düzenlenen silahlı ve intihar saldırılarıyla 300 civarında insan öldürülmüştü.
Ayrıca İŞİD tarafından 42 Dürzi kaçırılmıştı. Bunun üzerine Esad rejimi tarafından 28 Ekim 2018 tarihinde şehirde toplu tutuklama kampanyası başlatılmıştı.
Süveyda'da huzursuzluk bitmemiş, kötüleşen ekonomik durum gerekçesiyle şehirde Esad Rejimine karşıtı protestolar, 7 Haziran 2020'de, patlak vermişti.
Bunun üzerine başbakan İmad Hamis görevden uzaklaştırılmış ve Hüseyin Arnus atanmıştı.
Bir süre sakinleşen Süveyda'da yolsuzluk ve hayat şartlarının kötüleşmesinden dolayı Şubat 2022'de protestolar yeniden başlamıştı.
İsrail, Ekim 2023'ten itibaren Gazze'yle beraber belli aralıklarla Suriye'ye de saldırmaya başlamıştı.
Süveyda ile Golan tepeleri arasında bulunan Dera'daki Sünni Araplar artık yerlerinde değillerdir.
Dera ile Anti-Lübnan sıradağlarının güney ucundaki Hermon Dağı arasında bulunan Katana'daki nüfus ta oldukça seyrekleşmiş bir durumdadır.
İsrail'in Süveyda-Dera-Katana-Hermon Dağı-Sayda hilalinde beşeri coğrafyayı değiştirmek için çok hassas bir siyaset uyguladığı anlaşılmaktadır.
Bu hassasiyetini Suriye'yi bombalarken bile ortaya koymaktadır. 11 Eylül 2024'e kadar Suriye'ye düzenlediği 43 saldırısından Şam'a 16, Hama'ya 16, Humus'a 4, Lazkiye, Halep ve Dera'ya 2'şer ile Tartus'a 1 olarak gerçekleşmişti.
Bu da İsrail'in Süveyda-Dera-Katana-Hermon Dağı hattının güneyini güvenli hale getirerek kuzeyini bombaladığını anlaşılmaktadır.
Süveyda-Dera-Katana-Hermon Dağı hattına Dürzilere teslim edilemeye çalışılacağını göstermektedir.
Tabi İsrail bununla da yetinmeyeceği planlamasına Lübnan'ı da içine alacak şekilde genişleteceğini, daha sonra ele alacağımız gibi, Lübnan'a yaptığı saldırılardan anlamaktayız.
Kısacası İsrail; Süveyda-Dera-Katana-Hermon Dağı hattını Akdeniz kenarındaki Sayda'ya kadar uzanacak kendisine dost bir Dürzi hilalinin alt yapısını kurmaktadır.
Güney Lübnan'ın boşaltılması ve Dürzi Devleti'nin Lübnan kısmına zemin hazırlanması
Osmanlı Devleti'nin Filistin'e Yahudi yerleşimini engellemek için tedbirler aldığı dönemde, Yahudiler de Latini Nehri civarına yerleşmeye çaba göstermişlerdi.
Latini nehrinin suyundan faydalanmak ve burasını bir sınır haline getirmek isteyen İsrail, "Litani Operasyonu" adıyla 1978 yılında Güney Lübnan'ı işgale başlamıştı.
1982'de İsrail, Güney Lübnan'ı Litani nehrine kadar kalıcı olarak işgal ettiğini açıklamış ancak İsrail 2000 yılında Lübnan'ın büyük kısmından çekilmişti.
Fakat İsrail, Litani nehrine kadar Güney Lübnan'ı ele geçirme hedefinden tamamen vazgeçmemiş ve bu konuda 2006'da yeni bir teşebbüs yapmış ancak gerçekleştirememişti.
Buna rağmen, Lübnan'a çeşitli vasıtalarla müdahale eden İsrail, Lübnan'daki iç politikaların şekillenmesi doğrudan doğruya İsrail'e zarar verilmeyecek şekilde kurgulanmasına çalışmıştı.
İsrail için Lübnan'daki hedef, İsrail'in kuzeyinde bir silahlı güç oluşturmaya çalışan Hizbullah olmuştur.
İsrail-Lübnan sınırının küçük bir kısmında Hristiyan ve Sünni Müslümanlar bulunmasına rağmen, Lübnan'ın güneyindeki Sur ve Nebatiye illerinin büyük ekseriyeti Şii Müslümanlardan oluşmaktadır.
Hizbullah ise Şii Müslümanların tarafından desteklemektedir. İsrail, hem Hizbullah'dan hem de onun dayandığı Şii Müslümanları İsrail'e bitişik Güney Lübnan'dan uzaklaştırmak istemektedir.
Litani nehrine kadar Güney Lübnan'ı daimi olarak işgal etmek isteyen İsrail, Sayda-Hermon Dağı hattını, zaten büyük kısmını ellerinde tutan Dürzilere teslim etmeyi hedeflemektedir.
Bu hattı Suriye'de de Süveyda'ya kadar uzatma hedefinden zaten daha önce bahsetmiştik.
İsrail, Ekim 2023'te başladığı Gazze saldırılarıyla beraber Lübnan'daki Hizbullah'ı devamlı tehdit etmiş ve binlerce kişinin ölümüne sebeb olan saldırılar gerçekleştirmişti.
Hizbullah'ın basit füzelerle yaptığı karşı saldırılar İsrail'de pek hasar oluşturmamıştı.
Hizbullah'a ve Güney Lübnan'ı işgal etmek için hazırlıklarını tamamlayan İsrail, esas operasyonu, 27 Temmuz 2024'de, İsrail'in işgalinde bulunan Golan Tepelerindeki Mecdal Şems'e yapılan saldırıda 12 Dürzi çocuğun öldürülmesi sonrası başlatmıştı.
12 Dürzi çocuğun öldürülmesini üstlendiği iddiasıyla Hizbullah'ın silahlı güçlerinin komutanı Fuad Şükür, 30 Temmuz 2024'te İsrail tarafından Beyrut'a yapılan bir hava saldırısı ile öldürülmüştü.
İsrail, 17 ve 18 Eylül 2024 tarihlerinde, Hizbullah tarafından kullanılan binlerce çağrı cihazına yerleştirilen patlayıcılar vasıtasıyla hem Hizbullah'ın mensuplarının birçoğunun ölümüne hem de onların kuvve-i maneviyelerinin bozulmasına sebep olmuştu.
Daha da ileri bir adım atan İsrail, 27 Eylül 2024'de Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah'a suikastle öldürmüştü.
Hizbullah aldığı darbelerin şokunu atlatamamışken, İsrail, 1 Ekim 2024'de Güney Lübnan'a karadan girmeye başlamıştı.
Latini nehrine kadar Güney Lübnan topraklarını işgal etmek isteyen İsrail, sadece silahlı Hizbullah mensupları ile çatışmamakta, hava ve kardan bombardımanlarla özellikle Şii Müslümanların yaşadığı köyleri ortadan kaldırarak, bunları Kuzey Lübnan'a doğru sürmeye çalışmaktadır.
İsrail, ayrıca Suriye'den işgal ettiği Golan Tepelerinin kuzeyinden, Nebatiye ilini ikiye bölecek şekilde, Litani nehrinin kuzeyden güneye doğru akıp doksan derece acı ile batıya döndüğü kısmına ulaşmak istemektedir.
Bu hedef istikametinde karadan ilerleyen İsrail birlikleri, Hizbullah'ın karşı koymaya çalışmasına rağmen, 8 Ekim 2024'de Nebatiye ilindeki Metula'nın kuzeyinde el-Hiam şehrinin güneydoğusundaki Wadi Al-Asafir bölgesine kadar ilerlemişlerdir.
İsrail, Sur ve Sayda arasından Akdenize dökülen Litani nehrinin güneyinde kalan Lübnan topraklarını zabt etmeyi hedeflemektedir.
İsrail'in el-Hiam'a doğru askeri hareket yapmasının bir sebebi de, Şii Müslümanların Golan Tepeleri kuzey tarafındaki Dürzilerin yoğun olduğu Hermon dağı istikametine gitmelerini de engellemektir.
Kısacası İsrail, Şii Müslümanları İsrail sınırından kuzeye sürerek burayı zapt etmek istemekte ve Lübnan'ın ortasındaki Sayda-Hermon Dağı hattını da Dürzilere teslim ederek Süveyda-Sayda hilalini nüfuzuna almayı hatta bir büyük Dürzi devletin altyapısını hazırlamaya çalışmaktadır.
İsrail, etrafındaki çeperde devletçikler ve yapılar oluşturmaya çalışırken hem dikkati başka tarafa çekmeye hem de etrafındaki ikinci halkada da tedbirler alaya gayret etmektedir.
İsrail'in ikinci halkada canlanan devletlerin kabiliyetlerini yok etme ve kendisine makbul devletler haline getirme çalışmaları
İsrail; Filistinli Arapları gettolara hapsedilerek oluşturulan Homojen Yahudi devletini, bütün Filistin'i içine alacak şekilde genişletilirken, bu merkezin etrafındaki peyk devletçik ve yapılar oluşturulmakta ve İsrail'in bu birinci yani peyk halkasının dışındaki devletlerde, yani Irak, İran, Arabistan, Sudan, Mısır, Kıbrıs, Türkiye ve Suriye'deki bütün gelişmeleri yakından takib etmekte, çeşitli müdahaleler yapmakta hatta son dönemde saldırılar bile düzenlemektedir.
Ekim 2023'de itibaren yeni bir şekil alan İsrail saldırıları, esasında eskiden beri İsrail'in etrafındaki ikinci halkadaki devletleri kendisince makub devletler hale getirmek veya düşmanlık yapabilme kabiliyetini imha etmek için yaptığı uygulamalara benzemektedir.
İsrail'in bu operasyonları için tartışmasız örnek, 1980'lerde İsrail'e düşman, gittikçe güçlenen ve nükleer çalışmalar yapmak isteyen Irak'ı iktidarsızlaştırmak ve makbul bir devlet haline getirmek gayesiyle, 1 Haziran 1981'de, 8 adet F16 uçağıyla, Opera Operasyonu ile Irak yönetiminin gelecekte nükleer silah yapımında kullanılacak plütonyumu imal edilmesinin planlandığı, Bağdat'taki Osirak Reaktörü'nü, tamamen imha etmesidir.
Kendi lehine gerçekleşen bazı olayları İsrail ne kabul ne de reddetmektedir.
Son dönemlerde Irak'ta yapılan bazı operasyonlar İsrail'e mal edilmektedir.
Mesela 24 Nisan 1924'te Irak'taki Haşdi Şabi Merkezi'ne yapılan saldırı bunlardan birisidir.
Filistinlilere destek veren Haşdi Şabi'nin Bağdat'ın yaklaşık 50 kilometre güneyindeki Kalso askeri üssündeki merkezine hava saldırısın yapılmıştı.
İsrail'in Gazze saldırısına başlamasından itibaren devamlı saldırı düzenlediği ülkelerin başında Suriye gelmektedir.
Dürzilerin zarar görmesini istemeyen İsrail, kendine yakın Suriye topraklarına saldırı düzenlemezken, İsrail'e uzak mesafedeki Türkiye sınıra neredeyse bitişik olan Halep şehrini havadan bombalamıştır.
Daha önce bahsettiğimiz gibi, İsrail, en fazla Şam ile İsrail'den çok daha uzaktaki Hama ile Humus'a saldırı düzenlemiştir.
Bunun sebebi, İsrail çeperinden sonra ikinci halkada olan Suriye'de kendisine karşı bir oluşuma meydan vermek istememektedir.
Suriye'de iç savaş olduğu için bu saldırıları açıktan gerçekleştirmektedir.
İsrail'in bu saldırılarına, Suriye hava sahasını kontrol eden Rusya Federasyonu (RF) ve ABD de bir engel ortaya koymamaktalar.
Daha önce belirttiğimiz gibi, İsrail, 1 Ekim 2024'de Güney Lübnan'a karadan girmeye başlamış ve Latini nehrine kadar Güney Lübnan topraklarını işgal etmeyi hedeflemiştir.
Ancak İsrail'in sadece Lübnan'ın güneyine kara ve hava harekâtı düzenlememekte, Lübnan'ı makbul devlet hale getirmek ve kendisine karşı olan güçlerin kabiliyetini ortadan kaldırmak için, Lübnan'ın kuzey taraflarına hava saldırılarının yapıldığı yerleri çok dikkatli bir şekilde seçmektedir.
İsrail, Beyrut'un güneyinde Müslüman Şiilerin kalesi olarak işlev gören Dahiye'nin tamamını hedef almaktadır.
İsrail, Lübnan'ın orta ve kuzeyinde yer alan Beka ve Baalbek illerindeki pek çok yere defalarca saldırı düzenlemeye devam etmektedir.
Kısacası İsrail, Latini nehrine kadar olan işgal ederek, Güney Lübnan'daki özellikle Müslüman Şiileri kuzeye göndermeyi sürdürürken, Lübnan'ın orta ve kuzeyinde kendisine karşı oluşacak yeni oluşumları bertaraf etmeye ve Lübnan'a kendisi için makbul bir devlet haline getirmek için çalışmaktadır.
İsrail'in Ekim 2023'ten itibaren Gazze'ye başlattığı saldırılara tepki göstererek, Babulmendeb Boğazı'ndan geçen İsrail ve İsrail'e yük taşıyan gemilere saldırılar düzenleyen, zaman zaman da doğrudan İsrail'e sembolik sayılabilecek balistik füzelerle saldırılar yapan Kuzey Yemen değer bir ifade ile Husilerin Yemen Arap Cumhuriyeti'ne karşı İsrail de harekete geçmişti.
İran'ın desteğiyle İsrail ve ABD'ye karşı meydana çıkan Husilerin İsrail için tehdit oluşturan kabiliyetini ortadan kaldırmak için İsrail tarafından da saldırılar düzenlenmiştir.
Mesela bunlardan birisinde, 29 Eylül 2024'te, İsrail hava kuvvetlerine bağlı çok sayıda uçak Hudeyde ve Ras İsa limanlarında Husilere ait mekânları bombardımana tutmuşlardı.
İsrail sadece askeri hedefleri değil normal hayat için lazım olan yapıları imha etmeye çalışmıştı.
Bundan dolayı özellikle petrol ticareti için kullanılan ve elektrik santralleri için önemli olan Hudeyde hedef alınmıştı.
İsrail'in Yemeni hedef alan saldırılarının esas hedefi, kendisine zarar verebilecek bir oluşuma meydan vermemektir.
İsrail'in kendi imkânları ile yok edemeyeceği bir tehdide karşı da ABD yardımına koşmaktadır.
Örneğin İsrail'in havadan vuruş gücü Husilerin silah depolarını imha etmeye yetmediği anlaşılınca ABD, 17 Ekim 2024'te, uzun menzilli büyük ve çok ağır bomba yükü taşıma kapasitesi olan B-2 hayalet bombardıman uçaklarıyla, ilk kez Husilerin 2014'ten beri elinde tuttuğu, başkenti Sana çevresine ve Husilerin kalesi Saada'da oldukça derindeki silah depolarına saldırılar düzenlemişti.
ABD Savunma Bakanı Austin de bu saldırıyı; "Bu, ABD'nin, ne kadar derine gömülü, sertleştirilmiş ya da güçlendirilmiş olursa olsun, düşmanlarımızın erişmemizi istemediği tesisleri hedef alma kabiliyetinin eşsiz bir göstergesidir" diye özetlemişti.
Yemen'deki Husiler, Lübnan'daki, Hizbullah, Irak'taki Haşdi Şabi ve Suriye'deki İran Devrim Muhafızlarını dikkatle takip eden İsrail'in İran'a karşı operasyon düzenlememesi imkânsızdır.
Şöyle ki İsrail, Şam'daki İran Büyükelçiliği'ne düzenlediği saldırıda Devrim Muhafızları Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahidi'yi 1 Nisan 2024, Şam öldürmüştü.
İran, 13-14 Nisan 2024 gecesi İsrail'e doğru 300 civarında füze ve İHA göndermişti.
İsrail buna misilleme olarak, 20 Nisan 2024'te insansız hava aracı ve füze fabrikalarına ev sahipliği yapan Isfahah'a bir saldırı düzenlemişti.
Saldırı yapılan yer İran'ın nükleer zenginleştirme programının önemli merkezlerden biri olan Natanz Nükleer Tesisi'ne yakın bulunmaktadır.
Böylece İsrail, İran'ın en hassas tesislerini vurabilecek kapasitede olduğunu ortaya koymuştu.
Ancak İran, bunun İsfahan bölgesindeki bir füze savunma sistemine "kısıtlı" bir saldırı olduğunu belirterek misillemede bulunmamayı tercih etmişti.
Ancak İsrail, İran'ın himayesinde olan Lübnan'daki Hizbullah'ın askeri lideri Fuad Şükür'ü, 30 Temmuz 2024 Beyrut'ta öldürmüş, daha da ileri giderek Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye'ye, İran yeni cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın göreve başlama törenine katıldıktan sonra, 31 Temmuz 2024'te sabahın erken saatlerinde Tahran'daki misafirhanede suikasta düzenlemişti.
Bir süre sonra, İsrail, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve yanındaki üst düzey İranlı yetkili General Abbas Nilfuruşan'ı 27 Eylül 2024'de, Beyrut'a gerçekleştirilen hava saldırısında öldürülmüştü.
İsrail'in hem İran'ı hem de dostlarını hedef alan bu saldırılara İran da 1 Ekim 2024 tarihinde, İsrail'e 180-200 civarında balistik füze ateşleyerek karşılık vermişti.
Şunu belirtmek gerekir ki İran, 20 Nisan 2024'deki İsrail'e düzenlediği saldırıda balistik füzelerin yanı sıra daha yavaş seyir füzeleri ve insanız hava araçları (İHA) kullanırken, 1 Ekim 2024'teki saldırısında, İran ordusunun iddiasına göre "hipersonik balistik füze olarak tanımladıkları 1400 kilometre menzile sahip", Fettah balistik füzelerini kullanılmıştı.
İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz, Füze saldırısıyla İran yönetiminin "kırmızı çizgiyi aştığını" söylemişti.
İran'ın bu defaki saldırısının daha başarılı olduğu hatta Ürdün-Suriye sınırında konuşlu ABD güçlerinin de İsrail'e yardım amacıyla İran'dan ateşlenen balistik füzelerden bazılarını düşürdüğü basına yansımıştır.
İsrail Devlet Televizyonu KAN'ın haberine göre, İran'ın saldırıları sebebiyle Hod Haşaron'da 100 ev zarar görmüştü.
Bu gelişmeler üzerine İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'ın füze saldırısıyla "büyük bir hata yaptığını ve bedelini ödeyeceğini" söylemişti.
Yaklaşık bir ay sonra İsrail, savaş jetleri ve insansız hava araçları 27 Ekim 2024 İran'a "hassas ve hedefli" diye tanımladığı hava saldırıları gerçekleştirmişti.
İsrail Ordusu, 20 hedefi vurduklarını ve bu hedefler arasında füze üretim tesisleri, yerden havaya füzeler, hava savunma sistemleri ve diğer askeri tesisler olduğunu belirtmişti.
İsrail saldırısı dalgalar halinde üç saat sürmüş ve 06.30'da sonlandırılmıştı.
İran ise Tahran, Huzistan ve İlam bölgelerinin hedef alındığını, "saldırılara başarıyla engel olduğunu" ve Tahran'ın doğusundaki bir savunma bakanlığı ile güneyindeki bir hava savunma üssünde hasar tespit edildiğini açıklamıştı.
İsrail'in İran'a saldırı düzenleyeceğin belli olduğu sırada, ABD Başkanı Joe Biden, İran'ın petrol ve nükleer tesislerine vurulmamasını istediğini ve bundan dolayı da İsrail'in bu isteği dikkate aldınğı bir "üst düzey ABD yetkilisi" tarafından açıklamıştı.
İsrail'in İran'a saldırmalarının esas sebebini en iyi şekilde açıklayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu olmuş, "ülkesinin İran'ın kendisini savunma ve füze üretme kabiliyetine büyük bir darbe vurulduğunu" söylemişti.
Netanyahu, İsrail Hava kuvvetlerinin İran genelinde saldırdığı, İran'ın savunma kabiliyetlerine ve İsrail'e yönelen füze üretimine ağır bir darbe vurduklarını ve tüm amaçlarına ulaştıklarını ifade etmişti.
Kısacası İsrail'in esas hedefi İran'ın kendisine bir tehdit oluşturan kabiliyetini ortadan kaldırmak ve İran'ı zararsız hale getirmektir.
Binyamin Netanyahu ifadesiyle İran'ın "savunma ve füze üretme kabiliyetine büyük bir darbe vurulduğunu" açıkladığından 4 gün önce 23 Ekim 20024'te, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii Şirketi'nin (TUSAŞ) Uzay Sistemleri, Entegrasyon ve Test Merkezi'ne, PKK terör örgütünün iki mensubu tarafından bir saldırı gerçekleştirilmişti.
Türkiye'nin yakın dönemde geliştirdiği ve geliştirmekte olduğu birçok hassas projeye ev sahipliği yapan ve savunma ve havacılık üretiminde uzmanlaşmış en önemli şirketlerinden birisine yapılan bu saldırı aklımıza, "acaba birileri Türkiye'nin savunma, füze ve havacılık alanında elde ettiği kabiliyetlerinden rahatsız mı olmuştur?" sorusunu getirmiştir.
Bundan dolayı TUSAŞ saldırısını sadece PKK saldırısı olarak kabul etmek yerine ince bir şekilde ele alarak, PKK'daki hangi grubun hüneri, kime ve aynı anda kimlere çalışabilenlerin işi olduğu tespit edilmelidir.
Sonuç
İsrail eski Başbakanı Natali Benett'in, 2 Ekim 2024'te ülkesinin "Ortadoğu'nun çehresini değiştirmek için son 50 yılın en büyük fırsatına sahip olduğunu" ve "İran'ın nükleer programını, merkezi enerji tesislerini yok etmek ve bu terörist rejimi ölümcül bir şekilde çökertmek için hemen harekete geçmeliyiz" ifadeleri İsrail'in stratejisi ile ilişkisine ait ipuçları taşımakla beraber esasıyla tam uyumlu değildir.
Zira İsrail'in stratejisinin esasını homojen Yahudi devletini gerçekleştirmek olup "Ortadoğu'nun çehresini değiştirmek" buna göre çok tali bir meseledir.
Bu tür ifadeler öz itibarıyla ABD'nin stratejik hedeflerine uygun hareket etmek isteyenlere aittir.
Tabi İsrail'in en fazla kazançlı çıktığı dönemler de ABD stratejiyle uyumlu hareket ettiği dönem olduğunu da belirtmek gerekir.
Merkezde homojen Yahudi Devleti ile Filistinli gettolar, etraftaki birinci halka peyk devletçikler ve ikinci halka makbul devletler
İsrail; merkezde homojen Yahudi devleti, bunun etrafında devletçikler/yapılardan oluşun birinci halk ve kendisince makbul ikinci halka devletler oluşturma stratejisine uygun olarak Ekim 2023'den sonra, ABD yardımı ile silahlı güç kullanarak uygulamalar yapmaktadır.
İsrail'in uyguladığı siyaset şu maddelerden oluşmaktadır:
- Gazze'deki Arapların tamamını veya büyük kısmını zor kullanarak Sina yarım adasına sürmek ve kalanları da Arap gettolarında yaşamaya mahkûm etmek.
- Batı Şeria'daki Arapların ellerinde kalan az miktardaki toprakları da zapt ederek onların burada yaşamasını imkânsız hale getirerek Ürdün'e geçmelerine sağlamak. Bu sayede şimdiki İsrail'e bütün Filistin topraklarını katarak Filistin'in tamamında homojen Yahudi memleketi haline getirmek. Bunun etrafındaki çeperi de belli oranda genişletmektir.
- İsrail'in Ön Asya'da çok geniş toprakları işgal edeceği söylemi doğru olmayıp, bilerek veya bilmeyerek İsrail'in homojen İsrail oluşturma için yaptıklarını örtmeye hizmet etmektedir.
Homojen İsrail devleti etrafındaki çeperi sağlamlaştırmak için; Latini nehrine kadar Güney Lübnan'ı işgal ederek buradaki Müslüman Şiileri kuzeye sürmek, Sayda-Hebron-Süveyda hilalinde bir Dürzi devletinin altyapısını hazırlamak, Batı Ürdün'deki nüfuzunu daha ileri boyutlara taşımak, Arabistan'ın kuzey batısında kurulan uydu NEOM Projesine destek vermek ve Sina Yarımadasına Gazzelileri göndererek burasını Ürdünleştirmek.
İsrail; Homojen Yahudi devletinin çeperini sağlamlaştırırken, daha dışarıda kalan ikinci derecedeki devletlerin kendisine tehdit oluşturmasına engel olmak için, canlanan kabiliyetlerini farklı şekillerde imha ederek onları ya etkisiz hale getirmek ya da İsrail için makbul birer devlet haline dönüştürmek için çalışmaktadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish