İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri, iktidarın kayyum politikasına karşı 16 Kasım'da Esenyurt'ta yapılacak Demokrasi Nöbeti'ne katılacaklarını, 8 Aralık'ta da düşük ücret, vergi soygunu, halk için bütçe başlıklarıyla Kartal'da İnsanca Yaşam Mitingi düzenleyeceklerini bildirdi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
2025 bütçesi, asgari ücret başta olmak üzere ücretli ve emeklilere yapılacak zam oranları ve iktidarın kayyum politikaları ile ilgili tartışmalar sürerken, İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri, 16 Kasım'da Esenyurt'ta yapılacak Demokrasi Nöbeti ile 8 Aralık'ta Kartal'da yapılacak İnsanca Yaşam Mitingi'ne katılacaklarını açıkladı.
"Şimşek yönetimi yapacağı sefalet zammına hazırlanıyor"
Konuyla ilgili açıklamada, şunlar kaydedildi:
AKP-MHP iktidarının emekçilerin en önemli kazanımlarına ve bütün sosyal/ekonomik haklarına bir avuç sermayedarın çıkarı uğruna açtığı savaş büyüyor, ülke adım adım uçuruma sürükleniyor. Ön cephesinde Erdoğan-Şimşek ortaklığındaki ekonomi yönetiminin olduğu bu savaşın cepheleri belli, OVP, 2025 bütçesi, 12. Kalkınma Planı... Mehmet Şimşek ve iktidar sözcülerinin ağzından 'enflasyona karşı mücadele', 'ekonomide istikrar' ve 'tasarruf' diye dökülen her yalan emekçilere yeni bir saldırı olarak dönüyor. IMF’nin asgari ücreti enflasyon tahminine göre belirleme tavsiyesine uyan Şimşek yönetimi yapacağı sefalet zammına hazırlanıyor.
"Yüzde 25 zam demek emekçinin açlık sınırına, sefalete mahkum edilmesi demek"
En son TCMB Başkanı Fatih Karahan da yüzde 25 oranında bir zammın enflasyonla uyumlu olacağını söyledi. Yüzde 25’lik asgari ücret artışı demek; ücretleri enflasyon karşısında hızla eriyen emekçinin açlık sınırına, sefalete mahkum edilmesi demek. Yarısına yakını asgari ücretli olan, geri kalanının ücretleri de asgari ücret zamlarına göre düzenlenen milyonlarca emekçi 'nefes almasın' demektir. Yüzde 25 zam demek, 'enflasyonla mücadele' diyerek emekçileri sefalet ücretinde eşitleyen iktidar sopası 2025’te de emekçinin kâbusu olsun, emekçi gün yüzü görmesin demektir. Ücret kayıplarını telafi etmeyen asgari ücret zammı demek, Türkiye sermayeye cennet, düşük ücretlilere cehennem olsun demektir. Bir yandan emekçilere sefalet ücretleri dayatılırken emeklilere bunların da altında aylıklar reva görülüyor. Emeklilerin ellerinde kalan tüm hakların sermayeye aktarılması için planlar yapılıyor.
İnsanca yaşanacak bir asgari ücret ve bütün ücretlerin "en az yoksulluk sınırına" çekilmesi için birleşelim!" çağrısı yapılan açıklama şöyle devam etti:
"Vergi kılıcı emekçinin üzerinde sallanıyor"
Bakan Şimşek, ağzını her açtığına 'vergiyi tabana yaymaktan' bahsediyor. Neymiş, vergilendirilmeyen alanların vergilendirilmesiyle sorunlarımız çözülürmüş! Şimşek programının uyguladığı vergi politikası ortada; Türkiye yandaşlar, bankalar, karaborsacılar, mafyalar için bir vergi cennetine döndü! Sermaye kesimlerinin, iktidar yandaşı ve destekçisi patronların vergileri bir bir 'affediliyor'. Koca koca sanayi odası başkanlarının şirketleri kâr rekorlarına rağmen tek kuruş vergi ödemiyor. 'Kaynağımız yok' diye 'tasarruf' diye emekçinin servisine, okulların temizlik giderlerine, çocukların yemek hakkına göz diken iktidar, 2024’te 'vergi indirimi, muafiyeti, istisnası' adı altında 2.1 milyar TL’lik vergi gelirinden vazgeçiyor! Ancak mesele emekçilere gelince durum değişiyor. 'Vergi kılıcı' emekçinin üzerinde sallanıyor. Ortalama bir işçinin ücretinin neredeyse üçte biri vergilerle geri alınıyor. İktidar için vergi demek 'emekçiye soygun' demek, 'vergide adalet' demek ekonomik sorunların bütün yükünü emekçiler ödesin, vergi yüküyle ezilsin demek.
Vergide adalet için yoksulluk sınırının altındaki ücretlerin vergi dışı tutulması için, artan oranlı servet vergisi için birleşelim. 2025 bütçesi Meclis'e getirildi, 17 bakanlığın bütçesi komisyonda tartışılmaya başlandı. Daha komisyona gelmeden bile 2025 bütçesinin halktan alınıp yandaşa, sermayeye hortumla aktarılmasının bütçesi olduğunu görüyoruz. Geçen yıl 7,4 trilyon olan vergi gelirlerinin 11,2 trilyona çıkarılması amaçlanıyor. Şirketlerin, sermaye sahiplerinin, bankaların vergisinin toplam vergi gelirleri içindeki payı sadece yüzde 12 iken neredeyse yüzde 50 oranında vergi artışı planlanıyor. O zaman kim karşılayacak bu artışı? Tabii ki işçiler, emekçiler. İktidar sözcüleri 'aslan payını eğitime ve sağlığa ayırıyoruz' diye böbürlenirken okullara temizlik personeli bile atanmıyor, yurttaşlar devlet hastanelerinden randevu almak için üç aylık sıralara giriyor.
"Diyanet’in bütçesi 6 bakanlığı sollayarak 130 milyar TL olarak planlanıyor"
İki bakanlığın da bütçesinin merkezi plandaki payı yerinde sayarken Savunma Sanayi bütçesi geçen seneye göre yüzde 80 artışla 1,6 trilyon, Diyanet’in bütçesi 6 bakanlığı sollayarak 130 milyar TL olarak planlanıyor. 2025 bütçesinde iktidar yine 'muafiyet, istisna, teşvik' adı altında 2,8 trilyon TL’lik gelirden yandaşları, sermayeyi memnun etmek adına vazgeçiyor. 2025 bütçesi, iktidarın emekçilere, halka açtığı savaşın belgelerinden biridir. 2025 bütçesi, emekçilerin sosyal/kamusal haklarına çökmenin, nedense hep emekçileri vuran 'tasarruf' yalanının, bütçe açığının vergi soygunuyla telafi edilmesinin bütçesidir.
"Artık yeter"
Artık yeter. Bu ülke bir avuç iktidar bürokratının, yandaş, işbirlikçi sermaye gruplarının, holdinglerin, vurguncuların, soyguncuların, para babalarının, suç örgütlerinin çiftliği değildir. Bu ülke, emeğiyle hayatta kalmaya çalışan, alın teriyle geçinen emekçilerindir. Emekten, demokrasiden, barıştan yana olan herkesi, ülkemizi uçuruma, emekçileri savaş, sömürü ve işsizlik cenderesine sürükleyen bu iktidar programına karşı birleşmeye çağırıyoruz. Dur diyelim. Bu savaş bütçesine karşı, sağlık ve eğitim başta olmak üzere emekçilerin, halkın yararına bir bütçe için birleşelim"
31 Mart 2024 yerel seçimlerinde halkın oylarıyla seçilen belediye başkanlarının görevden alınarak yerlerine kayyum atanmasının da eleştirildiği açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Bütün bu yaşananlar iktidarın ve arkasındaki sermaye güçlerinin sömürülen ve ezilen halk kitlelerine yönelik saldırılarını artıracağını gösteriyor. Erdoğan ve cumhur ittifakı tüm devlet imkanlarını, medyayı ve yargıyı kullanarak muhalefeti bölmeyi, zayıflatmayı amaçlıyor ve 'terörle mücadele' manipülasyonu ve aldatmacası ile siyasal alanı dizayn etme girişimlerini sürdürüyor. Halkın iradesini gasp eden kayyım darbesi de bu amaç için kullanılan başlıca yöntemlerden biri olarak karşımızda duruyor. Kayyımlara geçit yok, irademize sahip çıkıyoruz diyerek mücadele eden emek-barış ve demokrasi güçleri olarak, sermayenin saray iktidarının topyekûn saldırıları karşısında muhalefet güçlerinin en geniş zemindeki ortak mücadelesinin çok önemli olduğunu biliyoruz. Herkesi Esenyurt’ta sürdürülen Demokrasi Nöbeti’ni güçlendirmeye ve 16 Kasım’da Esenyurt Meydanı’nda buluşmaya çağırıyoruz. Gerçek bir demokratikleşme, halklar arası eşitlik ve kalıcı bir barış ancak birleşik ve örgütlü mücadele ile sağlanabilir. Geleceğimiz için, demokratik hak ve özgürlükler ve adalet için mücadele birliğini güçlendirelim. Bu düzeni değiştireceğiz. Kayyımlara, düşük ücretlere, vergi soygununa karşı; halk için demokrasi, halk için bütçe! 8 Aralık'ta Kartal'da İnsana Yaşam Mitingi'nde buluşalım.
ANKA