Adalet Bakanlığı tarafından yayımlanan 2023 Adalet İstatistikleri incelendiğinde ülkemizde ceza soruşturma ve kovuşturmalarına en çok konu olan suç grubu malvarlığına karşı suçlardır.
Keza tüm suçlar içerisinde en çok işlenen ikinci suç tipi hırsızlıktır (en çok işlenen suç kasten yaralamadır).
Dolandırıcılık da hırsızlıktan sonra malvarlığına karşı suçlar içerisinde en fazla işlenen fiildir.
Örneğin, 2023 yılında hırsızlık suçundan 323 bin kişi yargılanırken, dolandırıcılıktan 214 bin kişi yargılandı.
Sadece bu yıl içinde 119 bin kişi hakkında dolandırıcılıktan kamu davası açıldı.
Mahkûmiyet oranlarına baktığımızda da dolandırıcılıktan yargılanan kişilerin yaklaşık yarısı 2023 yılında hapis cezasına mahkûm edildi.
İstatistikler bazı suç tiplerinde yoğun artışa işaret ediyor, malvarlığına karşı suçlarda hırsızlık, dolandırıcılık, vücut dokunulmazlığına karşı suçlarda kasten yaralama, hürriyete karşı suçlarda tehdit ve (hırsızlık temelli) konut dokunulmazlığını ihlal, kamu sağlığına karşı suçlarda uyuşturucu ve uyarıcı madde kullanımı ile ticareti ve son olarak şerefe karşı suçlarda hakaret yoğunluklu bir suç haritamız var.
Biz bu yazımızda dolandırıcılık suçunun değişen, dönüşen görünümüne dikkat çekmek ve bu suretle hukuk kültürü merkezli bir bilinçle suçla mücadeleye katkı sağlamayı hedefliyoruz.
Çünkü suçla mücadele bizim ülkemizde yaptırım dışında bir çıkış noktası ile ele alınmasa da gerçekte suçla mücadele topyekûn toplumsal bir kültür meselesi ve mücadelesidir. Eğitimdir. Toplumsal ilişkilerde bir reformu gerektirir.
Dolandırıcılık kişilerin hileli vasıtalarla aldatılması suretiyle faile ya da onun yönlendirdiği bir kişiye haksız menfaat temininin sağlanmasıdır.
Aldatılan kişi, yapmış olduğu tasarrufun zararına olduğunu kavrayabilecek durumda değildir.
Hedefi olduğu mizansenin etkisiyle iradi olarak faile yarar sağlasa da aldatılmış olduğundan iradesi fesada uğradı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Dolandırıcılık ileride de bahsedeceğimiz üzere, günümüzde işleniş tarzı itibarıyla evrim geçirdi.
Geçmişte insanların teatral yetenekleriyle yüz yüze ilişkiye girerek işlenen bu suç tipi, artık çoğunlukla araya telefon iletişimi, mesaj uygulamaları, sosyal medya platformları ya da internet siteleri gibi araçlar konularak gerçekleştiriliyor.
Tüm dünyada yapılan istatistikler dolandırıcılığın büyük çoğunlukla sanal ve telefon dolandırıcılığı tarzında icra edildiği gerçeğini gözler önüne seriyor.
Bu dönüşümün temelde üç sebebi var: Bunlar; bilgiye erişimin, fiili işlemenin ve suçtan kurtulmanın kolaylaşması olarak ifade edilebilir.
Dolandırıcılığın yeni formlarında bilgiye erişimin, fiili işlemenin ve suçtan kurtulmanın kolaylığı
Çağımızda internet, sosyal medya ve mobil uygulamaların yaygın kullanımı, insanların farkında olarak veya olmayarak kişisel ve finansal bilgilerinin başkalarıyla paylaşılması sonucunu doğuruyor.
Dolandırıcılık, farklı şekillerde işlenmesi mümkün bir suç olmakla birlikte, sosyal mühendislik tarzında gerçekleştiğinde mağdura ilişkin birtakım bilgilerin inandırıcılığı artırmak adına kullanılması önem arz ediyor.
Bilgiye erişimin zaman ve mekan farkı gözetmeksizin herkes açısından arttığı bu dönemde, dolandırıcılar da teknolojinin nimetlerinden istifade ediyorlar.
İletişim araçlarının sağladığı olanakların bu tür suçlarda failler yönünden ortaya çıkardığı avantajlar ile azalttığı riskler sebebiyle de işlenme oranlarının yükselmesini doğal karşılamak gerekir.
Deneme yanılma yoluyla failler pek çok kişiye karşı iletişim araçlarını vasıta kullanarak bu suça teşebbüs etmekle birlikte, başarılı olmadıkları çoğu vakada yakalanma riski ile karşılaşmıyor.
Hileli davranışların muhatabını etkilemediğinin anlaşılması halinde, failin iletişimi sonlandırması büyük oranda cezai bir takibata uğrama riskini azaltıyor.
Mağdurların özellikleri ve faillerin nitelikleri dikkate alındığında, yüz yüze geldiğinde mağduru kandırma, aldatma kabiliyeti ve ihtimali olmayan dolandırıcı, gerçeğin maskelenmesinde araya iletişim aracını koyarak bu dezavantajlı durumunu ortadan kaldırıyor.
Örneğin, fail kendisini polis olarak tanıtarak yüz yüze geldiğinde kandıramayacağı insanları, telefonla iletişimin sağladığı imkânlardan istifade ederek (ses tonu, dış sesler, kendine güven, karşı tarafta endişe hissiyatı doğurma becerisi) eylemi gerçekleştirme imkânına sahip oluyor.
Ayrıca yüz yüze gelmeme, yakalanmayı ve teşhisi zorlaştırmakta, neredeyse imkânsız hale getiriyor.
Mağdur, sesini duyduğu kişiyi sonradan tarifleyebileceği bir bilgiye sahip değil.
Dolandırıcılığın bu yeni formu fiili sınır aşan bir suç niteliğine döndürdü.
Geçen yıllarda ülkemizde yapılan bir operasyonda, şüphelilerin yurt dışında yaşayan tamamı yabancı ülke vatandaşı kişileri haklarında terör soruşturması olduğundan bahisle endişeye sevk ederek, paralarını bir hesaba göndermeye, bir yere bırakmaya sevk ettiği iddia edilmişti.
Görüldüğü üzere, teknolojik imkânlar sınır aşan bir şekilde suçun işlenmesi fırsatı verebiliyor.
Keza standart insanlar, hangi ülke vatandaşı olurlarsa olsunlar, devlet otoritesinin baskısı karşısında hemen önlerindeki kolay çareyi tüketme eğilimindeler.
Konuyla ilgili önemli bir örnek de Avrupa Birliği polis teşkilatı EUROPOL tarafından 18 Nisan 2024 tarihinde gerçekleştirilen "Pandora" isimli operasyondur.
Almanya, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Kosova ve Lübnan polisinin iş birliğiyle düzenlenen operasyonda günde ortalama 14 bin telefon dolandırıcılığı araması yapılan, farklı ülkelerdeki 12 çağrı merkezine baskın yapıldı, 21 kişi gözaltına alındı.
Çağrı merkezleri aracılığıyla önceden hazırlanmış senaryoları uygulayan zanlıların kendilerini polis, yatırım danışmanı gibi tanıtarak yahut romantik ilişki kurarak kişilerden haksız menfaat elde ettikleri tespit edildi.
"Pandora" operasyonunun başlangıcı Aralık 2023'te Almanya'nın Freiburg kentindeki bir bankadan 100 bin euro çekmek isteyen bir müşterinin davranışlarından şüphelenilmesiydi.
Alman polisinin soruşturmayı genişletmesi ve EUROPOL'un devreye girmesi ile uluslararası bir dolandırıcılık örgütü ortaya çıkarılmıştır.
Telefon dolandırıcılığı ve sanal dolandırıcılıkta metotlar
Telefon dolandırıcılığında, mağdurun denetim ve kontrol mekanizmasının ortadan kaldırılması, telefondaki sese tabi olmasının, güven duymasının sağlanması ve nihayette de acele ettirme ile menfaatin o anda elde edilmesi temel metottur.
Bu dolandırıcılık türü altında toplanan çok farklı hile ve kandırma yöntemleri mevcut.
Özellikle belirli bir yaş grubunun üzerinde ve oldukça iyi eğitim almış kimselerin bu ağa takılmalarına ilişkin örneklere baktığımızda; terör örgütü ile bağlantılı olma, hırsızlık, yağma, kaçakçılık gibi suçların soruşturmasına karıştırılma gibi kavramlar üzerinden endişe ve korkuların harekete geçirilmesi ve ardından çıkış ve/veya kurtulma yolunun da sunulması suretiyle fiilin işlendiğini görüyoruz.
Bu problem, yukarıda ifade ettiğimiz üzere, muhatabını iyi tanıma (profilin doğru tespiti) ve ülkenin, toplumun sosyal endişe ve sorunlarından istifade etme becerisi ile açıklanırsa daha doğru sonuca ulaşılır.
Zira bu örneklerin hemen hiçbirinde muhatapların yüz yüzeyken kandırılma ihtimali bulunmuyor.
İnsanlara "terör", "terör örgütü", "çıkar amaçlı örgüt", "gasp", "soygun" gibi toplumda kınanan ve ağır sonuçları bulunan suç tipleri ile bağlantılı bir ceza soruşturması altında olduklarının söylenmesi o an itibarıyla endişe verici bir durum.
Muhatabın telefondaki sese itibar etmek yerine, konuyu araştırıp, bir çıkış yolu üretmesi sadece o anda oluşturacağı bir davranış olarak görülmemeli.
Kriz anında kendisini bir sorunun parçası yapan o sese, itimat ederek çözümü isteklerini yerine getirmekte bulan mağdurun yapması gereken asıl davranış, devletin gerçek kolluk ve yargı sistemine güven duyarak konunun aslını araştırma ve denetleme yoluna gitmesidir.
Diğer bir anlatımla "sese" değil, "sisteme" duyulan güven kurtarıcıdır.
Ama "sisteme" güven duyulması sadece bireyin iç dünyası ile ilgili bir olgu olarak değerlendirilemez.
Burada mağdurların kamusal mekanizmalara itimat etmemelerinin sebeplerinin bugüne kadar viktimoloji bilimi çerçevesinde ülkemizde araştırılmadığını da belirtelim.
Telefon, mesajlaşma uygulamaları üzerinden dolandırıcılıkta pek çok yöntem bulunuyor.
Son yıllarda ülkemizde yaşanan, yargı kararlarına, medyaya yansıyan hadiseleri incelediğimizde en fazla rastlanan dolandırıcıların, kendilerini polis, savcı ya da jandarma şeklinde tanıtarak menfaat temin etmeleridir.
Örneğin, Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin 5 Haziran 2024 tarih ve 42401/7645 sayılı kararına konu olayda mağduru telefon ile arayan şahıs kendisini emniyet görevlisi olarak tanıtmış, kaçak internet kullandığının tespit edildiğini, savcı ile görüştüreceğini söyleyerek başka bir şahsa telefonu aktarmış, kendisini Cumhuriyet savcısı olarak tanıtan kişi de vereceği hesaba para yatırması halinde işin çözümleneceğini söyleyerek verdikleri hesaba para yatırılmasını sağlamışlardır.
Benzer şekilde Yargıtay 15. Ceza Dairesi'nin 21 Haziran 2017 tarih ve 17349/16336 sayılı içtihadına konu olayda; kendini komiser olarak tanıtan sanık mağduru telefonla aramış ve onun adı kullanılarak terör örgütüne para aktarımı yapıldığını, olayı çözmek için hesabındaki paraları vereceği hesap numaralarına yatırılması gerektiğini söylemiş, mağdur da korku ve paniğe kapılarak sanığa ait olan banka hesabına istenen parayı yatırmıştır.
Bir başka telefon dolandırıcılığı yöntemi de kendisini banka çalışanı, sigorta temsilcisi olarak tanıtan dolandırıcıların birtakım fırsatlardan, kampanya ve hediyelerden söz ederek mağdurların kredi ya da banka kartı numaralarını ele geçirmek yoluyla ya da onlardan kampanyadan istifade edebilmeleri için ödemeler almak suretiyle menfaat temin etmeleridir.
Burada görüldüğü üzere "tamah" duygusundan istifade ediliyor.
Son dönemde maalesef kendisini "avukat" olarak tanıtan dolandırıcılar tarafından kişinin icra borcu olduğundan, hakkında şikâyet bulunduğundan bahisle aranarak menfaat temini için kandırılması da sık rastlanan bir durum.
Avukat isim, telefon ve adreslerinin kullanıldığı bu dolandırıcılık vakaları yönünden esasen sadece soruşturma makamlarına değil, barolara da görevler düşüyor; meslek birliği olarak üyelerini bu tür olaylarda destekleyici tedbirler, politikalar geliştirmeliler.
Dolandırıcılık; sosyal medya platformları, e-ticaret siteleri aracılığıyla da işlenebilir bir fiil haline geldi.
Sanal dolandırıcılık olarak isimlendirilen örneklerde genellikle insanların "tamah", "şefkat", "merhamet" gibi duygularından istifade edilir.
Örneğin sanal dolandırıcılığın bir türü olan romantik ilişki kurmak suretiyle dolandırıcılıkta, mağdurla sahte romantik ilişkiler içerisine girilerek onun sevgi ve güveni kazanılır, ardından bu duygusal bağlar manipüle edilerek şefkat ve merhamet duygusu üzerinden sömürme gerçekleştirilir.
Yargıtay 15. Ceza Dairesi'nin 24 Kasım 2014 tarih ve 18006/19488 sayılı kararına konu olayda şüpheli Facebook üzerinden tanıştığı müşteki üzerinde güven tesis etmek amacı ile kendisini iş ve siyaset çevresinde tanınmış kimselerle irtibatlı göstermiş, müştekiyi Irak'ta iş yaptığına ikna etmiş, duygusal yönden müşteki ile arasında bağ kurabilmek için de evli olmasına karşın bekar olduğunu yazan bir nüfus cüzdanını müştekiye göstermiş ve kendisini Irak'taki projesine kâr ortağı yapacağını söyleyerek ve para isteyerek dolandırmıştır.
Yargıtay 23. Ceza Dairesinin 8 Aralık 2016 tarih ve 10549/10505 sayılı kararına konu olayda ise, internet üzerinden okey oynadığı sırada katılan ile tanışan sanık, kendisini doktor olarak tanıtmış, evlenme niyeti olmamasına rağmen, önce duygusal bağ kurmuş ardından da evleneceği hususunda katılanın inanmasını sağlayarak katılandan paralar almıştır.
E-ticaret siteleri aracılığıyla yapılan dolandırıcılık örneklerinde genelde bu sitelere duyulan güven ile mağdurun fırsata erişme beklentisi, tamah duygusu kötüye kullanılıyor.
Bu dolandırıcılık türü, ürün hakkında gerçek dışı bilgi verme, reklam edilen ürün ile gönderilen ürün arasındaki fark ya da satışı taahhüt edilen ürünün hiç tedarik edilmemesi şekillerinde karşımıza çıkabilir.
Geçen günlerde coğrafi işaretlerle ilgili bir seminerde, zeytinyağı üreticileri, e- ticaret sitelerinde kendi coğrafi işaretlerini kullanarak daha ucuza zeytinyağı satan kişilerle mücadele edilemediğini dile getirdiler.
Aslında örneğin, "…Ayvalık Zeytinyağı, üretim tesisi Ayvalık 5. Kilometre…" şeklinde satışa sunulan ve içeriği ve üretim yerinin Ayvalık Zeytinyağı ile ilgisi olmayan bu ürünü pazarlayanların, tüketicilere karşı dolandırıcılık suçunu işlediğinden şüphe bulunmuyor.
Sahte web siteleri aracılığıyla dolandırıcılık da oldukça yaygın.
Kamu kuruluşlarının, kamuya yararlı derneklerin, bankaların web sitelerine benzer google üzerinden sponsorlu web siteleri, müşteri iletişim merkezleri üzerinden kişilerin finansal bilgileri ele geçirilmekte ya da hesaplarından, kredi kartlarından ödemeler tahsil ediliyor.
İnsanların kolay yoldan para kazanma, çalışmadan, üretmeden zengin olma heves ve hırsları da dolandırıcıların hedefi olmalarına yol açıyor.
Bu dolandırıcılık türünde genç ve orta yaşlı bireyler; sanal bahis veya para siteleri, yatırım danışmanlığı reklamları aracılığıyla, yüksek gelir getiren fırsatlar sunulmasıyla kandırılarak faillere menfaat sağlıyorlar.
Örneğin, Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin 5 Haziran 2024 tarih ve 3017/7688 sayılı kararına konu olayda, sanık, mağduru devlet kurumunda iş bulacağından bahisle kandırmış, kendisinden para ve cep telefonu almıştır.
Yine ele geçirilen sosyal medya hesapları aracılığıyla arkadaş ve yakınlardan yardım isteme de sıklıkla karşılaşılan sanal dolandırıcılık türlerinden biri.
Telefon dolandırıcılığına ilişkin en önemli bariyer insanların yargı ve polis teşkilatına güveni ile hukuk kültürünün gelişmesidir
Kişilerdeki korku ve kaygı temelli telefon dolandırıcılığında insanların denetim ve kontrol mekanizmalarını çalıştırarak karşılaştıkları sorundan kurtulmalarının en önemli anahtarı, gerçek polis ve yargı mensuplarına güven duymalarıdır.
Kuşkusuz insanların sistemden kaynaklanan hatalara maruz kalmayacakları, haklarını tam ve zamanında elde edecekleri, ülkenin bürokrasi ve hukuk sisteminin kendilerini mağdur etmeyeceği yönündeki inançlarının güçlendirilmesi, bu dolandırıcılık yönteminin başarısını azaltacak faktörlerden biri.
Ancak tek başına sorunun temelinde "adalet mekanizmasına duyulan güvensizlik vardır" denilirse, insanların davranışlarını yönlendiren başka etkenler göz ardı edilmiş olabilir.
Toplumda hak ve haksızlık bilincinin, doğru ve yanlış kültürünün yerleşmemiş olması, sıkıntı ve külfet olmaksızın menfaatlenme arzusunun yaygınlaşması, kolaycılık da bir etken olarak dikkate alınmalıdır.
Telefon dolandırıcılığı ve sanal dolandırıcılıkta hedef kitle
Toplumun her kesiminden insanlar dolandırıcılık suçunun mağduru olabilir, iyi eğitimli, kariyerli kişiler de aldatılarak, dolandırıcılara ekonomik menfaatler sağlayabilir.
Bu durumun pek çok farklı sebebi var.
Sanal dolandırıcılık ve telefon dolandırıcılığı üstte de bahsettiğimiz üzere her yaş grubundan insanı hedef alabiliyor, ancak yaşlı insanlar üzerinde yoğunlaşıldığı müşahede ediliyor.
Bunun temel sebebi, iletişim esnasında kontrol ve denetimlerini ele geçirme kolaylığı ile ekonomik olarak talepleri yerine getirme potansiyellerinin yüksekliği.
Nitekim son 4 yılda medyaya yansıyan korku kaygıya dayalı telefon dolandırıcılığı hadiselerinde daha çok 50'li yaşların üzerinde ve erkek mağdurların hedef alındığı görülüyor.
İstanbul'da 2019 yılı içinde polise intikal eden dolandırıcılık vakalarında mağdurların yaş ortalamasının 25-40 aralığında olduğu ve bunların yüzde 46'sının ilkokul, yüzde 25'inin lise, yüzde 20'sinin üniversite mezunu olduğu belirtildi.
Keza 2020 yılında 8 bin 490 olan dolandırıcılık vakası, 2021'de 10 bin 357'ye ulaşmıştır. İstanbul Valiliği'nin (2024 Mart ayında paylaşılan) verilerine göre; dolandırıcılık suçlarında 2023 yılında vaka sayısı 141 bin 575, aydınlatma oranı yüzde 91.
2024 yılı 2 aylık dönemde vaka sayısı 2 bin 435, aydınlatma oranı yüzde 80.
Yapılan araştırmalar her iki dolandırıcılık vakasından birinin telefon veya internet yoluyla gerçekleştiğini ortaya koyuyor.
Korku ve kaygı temelli telefon dolandırıcılığında orta ve üstü yaş grubu bireylerin, kolay yoldan para kazanma motifli sanal ve telefon dolandırıcılığında ise, genç ve orta yaşlı bireylerin daha çok hedef alındığı söylenebilir.
Dolandırıcılık suçunda fail profili
Dolandırıcılıktan hükümlü kimseler, genellikle ortalama eğitim düzeyinde ve yaş olarak genç, orta yaş aralığında.
Eğitim durumu çok düşük kimseler ile iyi eğitim almış olanların farklı sebeplerle suça daha az yatkın olduğu söylenebilir.
Eğitimi çok düşük kimselerin dolandırıcılığa yatkın olmayışı, karşı tarafta güven oluşturacak nitelikte bir kendini ifade yeteneğinin eğitimle ilişkili bulunmasındandır.
İyi eğitimin ise, her ne olursa olsun tedrisatın insanın ekonomik araçlara meşru yollarla ulaşabilmesine imkân sağlaması ile kişiye etik ve sosyal sorumluluk becerisi kazandırma ihtimalidir.
Keza aynı durum, çocuklar ve yaşlılar bakımından da geçerli.
Bu durum bize en azından şu temel veriyi sağlıyor; o da dolandırıcıların çok zeki, üstün, bilgili kişiler değil, ortalama insanlar olduğudur.
Burada mağdur hakkında sahip oldukları bilgiler, eylemin işlenmesinde mağdurun denetim ve savunma mekanizmasını azaltan bir fonksiyon icra ediyor.
Esasen insanların kamuya açık platformlarda kendileriyle ilgili paylaştıkları bilgilerin derlenmesi ve kendilerine karşı kullanılması söz konusu.
Bu durum, profesyonel meslek sahibi mağdurların sıklıkla bu eyleme maruz kalmalarını da açıklayan bir oluştur.
Dolandırıcılar, hedefledikleri mağdurları tespit etmezden önce profillerini dikkate alıyor, mağdurun denetim ve kontrol mekanizmasını ortadan kaldırmak için başkalarının bilemeyeceğini düşündüğü bilgilerini onunla paylaşıyorlar.
Adalet istatistiklerine göre, 2020 yılında dolandırıcılıktan hükümlü 8 bin 958 kişiden; sadece 31'i okuma yazma bilmeyen, 200'ü okuma yazma bilen, 2939'u ilkokul mezunu, 2223'ü ortaokul mezunu, 2593'ü lise mezunu, 848'i üniversite mezunu.
Aynı yıl dolandırıcılıktan hükümlü 8 bin 958 kişiden; 589'u 18 yaşından küçük, 1544'ü 18-24 yaşlarında, 3153'ü 25-34 yaş aralığında, 2625'i 35-44 yaş aralığında, 1197'si 45-54 yaş aralığında, 333'ü 55-64 yaş aralığında, 54'ü 65 yaşının üzerinde.
Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2023 yılında dolandırıcılık suçundan hükümlü kişilerin 34 bin 591'i erkek, 2 bini kadın olmak üzere toplam 36 bin 591 kişi olduğu görülüyor.
Yabancıların da verilere girmesi dikkat çekici, bu hükümlülerin 132'si erkek, 31'i kadın olmak üzere yabancı uyruklu.
Dolandırıcılık suçunun yaptırımı yeterli mi?
Dolandırıcılık suçunun yaptırımı (TCK 157,158) mağdurdan haksız menfaatin elde ediliş şekli ve yöntemi itibarıyla farklılık arz edebilir.
Faillerin kendilerini polis, savcı veya banka, sigorta ya da kredi kurumu çalışanları olarak tanıtmak suretiyle kandırdıkları kişilerden haksız menfaat temin etmeleri 24 Kasım 2016 tarihine kadar basit dolandırıcılık olarak kabul ediliyor ve 1 yıldan 5 yıla kadar hapis ve 5 bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılmaları söz konusu oluyordu.
24 Kasım 2016 tarih ve 6763 sayılı Kanun'la bu fiil, nitelikli dolandırıcılık olarak düzenlenerek cezanın dört yıldan on yıla kadar hapis ve adli para cezasının elde edilen menfaatin 2 katından az olamayacağı düzenlendi.
Burada dikkat çekmemiz gereken bir diğer hüküm, aynı tarihte 158'inci maddeye eklenen 3'üncü fıkradır.
Buna göre fiilin, 3 veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde ceza yarı oranında, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde ise bir kat artırılacaktır.
Böylece bu suç tiplerinin özellikle organize bir yapı bünyesinde işlendiği hallerde caydırıcı bir cezanın ortaya çıkması mümkün hale getirildi.
Sanal dolandırıcılık olarak adlandırılan internet sitelerindeki ilanlar, duyurular yoluyla gerçekleştirilen bir kısım fiillerin de bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık kapsamında 158'inci maddenin (f) bendi uyarınca dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ve adli para cezasının, elde edilen menfaatin iki katından az olamayacağı öngörüldü.
Bununla birlikte kanımızca, telefon dolandırıcılığı başlığı altında değerlendirilen hadiselerin titizlikle değerlendirilmesi ve hipnotik telkin metotlarının uygulanıp uygulanmadığının araştırılması ve sanıkların kullandıkları vasıtalar, mağdurun yaşı, özellikleri, olayın oluş biçimi itibarıyla kişinin telefonda hipnotize edilerek, donuklaştırılarak, mekanik olarak komutları yerine getiren bir kişi konumuna indirgendiği saptandığında 148'inci maddenin 3'üncü fıkrasında yer alan, "mağdurun herhangi bir vasıta ile kendisini bilemeyecek ve savunamayacak hale getirilmesi de yağma suçunda cebir sayılır" hükmü kapsamında yağma suçunun varlığı üzerinde durulmalı.
Yağma suçunun basit şeklinin cezası, 6 yıldan 10 yıla kadar hapistir.
Geçen yıllarda yargıya intikal eden bir olayda, genç yaştaki mağdurun anne ve babasının gözaltında olduğu, hemen evdeki kasada bulunan altınları polise teslim etmezse onların masumiyetlerinin kanıtlanamayacağı, kurtulamayacakları, derhal altınları söylenen yere sözde polis memuruna teslim etmek üzere getirmesi istenmiş, bu genç yaşadığı korku ve panikle evdeki çelik kasayı parçalamak suretiyle altınları söylenen yere bırakmıştı.
Bu hadise yargı kararlarına dolandırıcılık olarak yansıdı, halbuki ortaya çıkan baskının insan psikolojisi üzerindeki etkisini salt bir kandırma olarak nitelendirmek doğru değildi.
Bu itibarla telefonda kendisini polis, savcı olarak tanıtarak haksız menfaat elde edilen hallerde, mağdurdaki endişe ve korkunun temeli de araştırılmalı.
Şayet mağdur, bizzat fail tarafından vücut dokunulmazlığı ve mal varlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratılacağı yönünden korkutulmuş ve böyle bir tehditten kurtulmak için menfaat sağlamış ise, yine yağma suçunun varlığı göz önünde tutulmalı.
Mağdurların zararının giderilmesinin suçun yaptırımına etkisi ve uygulama
Tatbikatta dolandırıcıların, özellikle telefon dolandırıcılığı, sanal dolandırıcılık olgularında mağdurun zararının giderilmediği görülüyor.
Halbuki bu suçta mağdurun zararının giderilmesi etkin pişmanlık hükümleri çerçevesinde mümkün.
Türk Ceza Kanunu'nun 168'inci maddesinde yargılamanın farklı aşamalarına göre, mağdurun suçtan kaynaklanan zararının tamamen giderilmesi cezada indirim yapılmasını sonuçluyor.
Kısmen giderim halinde, cezada indirim için mağdurun, kısmi tazmine rıza göstermesi gerekir.
Buna karşılık suç tipinin işleniş şekli itibarıyla genellikle suçüstü hallerde para veya menfaati almaya gelen kimselerin yakalandığı, organizasyonun başındaki kişilere ulaşmada zorluk yaşandığı görülüyor.
Cezanın yüksekliği, sanıkların indirim alabilmek için zararı tazmin etme motivasyonlarını artırıcı bir unsur.
Ne var ki, bu suçlarda infaz sistemimiz itibarıyla caydırıcı yaptırımlara sahip olmadığımızdan, zararı karşılamak yerine zanlılar birkaç ay cezaevinde kalmayı -tercih edebiliyor.
Zira Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'da 14 Nisan 2020 tarih ve 7242 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik sonrasında bu suçlarda (hırsızlık, dolandırıcılık, yağma) şartla salıverme süresinin 2/3'ten 1/2'ye indirildiğini ve aynı Kanunun 105/A maddesi uyarınca da şartla salıverilmelerine bir yıl kala bu kişilerin cezaevinden denetimli serbestlik tedbiri altında salıverilecekleri gözetilirse, infaz sistemi itibarıyla caydırıcı bir ceza adalet sistemine bu tür adi suçlarda tercihen sahip olmadığımız söylenmeli.
Bitirirken;
Dolandırıcılık suçuna karşı korunmanın özel bir reçetesini vermek çok farklı işleniş şekilleri gözetilirse pek mümkün olmayabilir.
Ancak 2 temel konuya temas etmemizin faydalı olacağı kanaatindeyiz.
İlk olarak, sosyal medyada ya da kamuya açık mecralarda yapılan paylaşımlarda seçici olunmalı. Kontrolsüz şekilde veri paylaşımı, kişinin kendi paylaştığı verilerin denetim imkanını ortadan kaldırmak için ona karşı kullanılma riskini artırıyor.
İkincisi, telefon dolandırıcılığında insanların aldatılmalarını kolaylaştıran temel unsur, denetim ve kontrol mekanizmalarının telefonun diğer ucundaki fail tarafından engellenmesidir.
Buradaki en kritik doğru davranış, kontrolü ele almak adına telefonu kapatmak ve konuyu etraflıca değerlendirmek için yetkili makamlara, uzman kişilere (örneğin avukatlar) ve hatta yakın çevreye danışmaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.