Geçen hafta ABD ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında imzalanan "İkili Savunma İşbirliği Yol Haritası" taraflar arasında son yıllarda artan işbirliğinin önümüzdeki dönemde daha da ileriye taşınacağının açık bir göstergesiydi.
Söz konusu gelişme Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Türkiye'nin sert tepkisine neden oldu. Ankara anlaşmayı kınayarak, Vaşington'un tutumunu gözden geçirmesi çağrısında bulundu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
ABD'nin Kıbrıs politikasındaki değişiklik
ABD adadaki çözüm arayışlarına katkıda bulunacağı düşüncesiyle 1987'den itibaren GKRY'ye silah ambargosu uygulamaya başladı.
ABD'nin konuya yönelik tutumundaki değişiklik ise 2019'dan itibaren yaşandı.
1970'li yıllardan bu yana adada bir "denge siyaseti" izleyen ve dönem dönem çözüm çabalarına aktif bir şekilde dahil olan ABD, attığı adımlarla dengeyi bariz bir şekilde GKRY lehine değiştirmeye başladı.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın web-sitesinde en son 2021 yılında güncellendiği anlaşılan "ABD-Kıbrıs ilişkileri" başlığı altında; ABD'nin Birleşik Krallık'tan bağımsızlığını ilan ettikten sonra kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'yle 1960 yılında diplomatik ilişki tesis ettiği, adanın 1974'teki darbe ve Türkiye'nin adaya yönelik müdahalesiyle de facto olarak bölündüğü, ABD'nin Türkiye tarafından desteklenen KKTC'yi tanımadığı, KKTC'nin Türkiye'den başka hiçbir ülke tarafından tanınmadığı belirtiliyor.
Bahse konu başlık altında ABD'nin Kıbrıs adasındaki durumun kabul edilemez olduğu ve ABD'nin adanın iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon olarak yeniden birleşmesini sağlamak için kapsamlı bir çözüm bulma çabalarını desteklediği görüşüne yer veriliyor.
Adadaki çözüm arayışlarından hemen sonra ise, ABD ile GKRY arasındaki güvenlik işbirliğine vurgu yapılarak taraflar arasındaki işbirliğinin tarihi bir seviyeye ulaştığı, güvenlik ilişkilerinde 2018 yılında imzalanan "İkili Güvenlik İşbirliği Niyet Bildirgesi"yle birlikte bu alanda peş peşe adımlar atıldığı belirtiliyor.
Bu çerçevede; iki taraf arasında GKRY'nin ABD Uluslararası Askeri Eğitim ve Öğretim Programı'na (IMET) dahil edildiği, "Kıbrıs Cumhuriyeti"nden ve "Kıbrıs Cumhuriyeti"ne doğrudan ticari silah satışı için Uluslararası Silah Trafik Düzenlemeleri (ITAR) kısıtlamalarının geçici olarak kaldırıldığı, 2019 yılında Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası'nın kabul edildiği ve ortak askeri tatbikatlar yapılmaya başlandığı bilgisi paylaşılıyor.
Tabii bir de buna 2023 yılında taraflar arasında imzalanan "İkili Savunma İşbirliği Anlaşması"nı da eklemek gerekiyor.
Kongre tarafından 2019 yılında kabul edilen yukarıda bahsi geçen yasayla, GKRY'ye yönelik silah ambargosunun kaldırılması ve silah yardımı yapılması kararı alındı, ayrıca ABD, Yunanistan, GKRY ve İsrail arasında işbirliğini teşvik eden ve Türkiye'yi dışlayan bir yaklaşım benimsendi.
Yasanın kabul edilmesinde dönemin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Senator Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Menendez'in önemli bir rolü bulunuyor.
Bilahare ambargo tamamen kaldırıldı. Son olarak Kongre söz konusu kararın bir yıl süreyle uzatılmasını kabul etti.
ABD'nin tutum değişikliğinin arkasında ne var?
ABD'nin 1960 anlaşmalarını ve adanın kuzeyindeki toplumu yok sayarak attığı bu adımların birçok nedeni olabilir.
Birinci ihtimal, ABD'nin GKRY'deki yoğun Rus nüfuzunu baltalamak ve Rusya'nın adayı Doğu Akdeniz'de bir askeri ve finansal üs olarak kullanmasını engelleme girişimidir.
İkincisi, Rusya'nın nüfuzunu engellemenin de ötesine geçerek Ukrayna savaşıyla birlikte adayı Rusya'yı çevreleme politikası bağlamında kullanmak.
Üçüncüsü, İsrail ve Yahudi lobisinin de etkisiyle GKRY'yle askeri ilişkileri artırarak jeostratejik açıdan fevkalade önemli olan adada gerektiğinde İsrail'e yardım ulaştırılmasını sağlayacak adadaki İngiliz üslerine benzer bir yapının oluşturulması.
Dördüncüsü, Türkiye'nin Rusya'yla gelişen ilişkilerinin Batı'da yarattığı endişeye ek olarak, ABD'de yaygın bir şekilde oluşan "Revizyonist Türkiye bölgesinde istikrarsızlaştırıcı bir unsur haline geldi, Yunanistan ve GKRY ise güvenilir ortak" anlayışının bir sonucu olarak Türkiye'yi dışarıda bırakan ve hatta çevrelemeyi amaçlayan, buna mukabil Yunanistan ve GKRY'yle işbirliğini önceleyen bir tutumun benimsenmesi.
Nitekim, son dönemde Yunanistan'a inşa edilen ABD üsleri ve askeri sevkiyatla eş-zamanlı olarak ABD GKRY'yle işbirliğini geliştirdi.
ABD, GKRY'yle kurduğu stratejik ilişkinin ve savunma alanında atılan adımların üçüncü taraflara yönelik olmadığını vurguluyor.
Amaç ne olursa olsun, ABD'nin değişen politikasının barışa bir katkısının olmadığı açık.
Zira, halihazırda adanın tek temsilcisi olarak AB üyeliği bulunan GKRY zaten "ödün verecek" olması nedeniyle KKTC'yle diyaloğa yanaşmıyor.
Şimdi bir de ABD'yi arkasına alan ve ABD silahlarıyla adadaki askeri gücünü pekiştiren bir GKRY'nin daha da uzlaşmaz ve provokatif bir tutum benimsemesi muhtemeldir.
Eski Los Angeles Başkonsolosu Gülru Gezer, emekli büyükelçi Tugay Uluçevik ile konuştu: "ABD'nin bu tutumu adadaki durumun de-facto kabulüdür"https://t.co/tq39fBKjOS pic.twitter.com/sPDeQabQia
— Independent Turkish (@TurkishIndy) September 17, 2024
ABD'nin bu tutumu adadaki durumun de-facto kabulüdür
Yıllarını Kıbrıs konusuna adamış Emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik, son gelişmeleri şu şekilde yorumluyor:
ABD, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanıdığını söylüyor. Kıbrıs ile ilişkilerini buna göre yürütüyor. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin 1960 Antlaşmaları çerçevesinde hazırlanan bir anayasası vardı. Bu anayasa Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının 'kurucu ortaklığına' dayalı bir devlet yapısı ve teşkilâtı ortaya çıkarmıştı.
Devlet organları Anayasa'nın öngördüğü nispetlere göre Türk ve Rum'dan oluşmaktaydı. Cumhurbaşkanı Rum, Cumhurbaşkanı yardımcısı Türk idi. Yasamada, yürütmede kararların alınmasında her iki toplumun katılımı esastı. 10 kişilik Bakanlar Kurulu'nda 7 Rum, 3 Türk Bakan vardı. Savunma, Sağlık ve Tarım Bakanları Türk idi. Özellikle Dış politika konularında kararlar Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı yardımcısının mutabakatı ile olurdu.
Bu devlet yapısı Rumlar tarafından şiddet yoluyla ortadan kaldırılmıştır. Bu yapının yeniden işler hale getirilmesi yolundaki çabalar da 1967'de ve Yunanistan'ın Ada'da 1974'te gerçekleştirdiği askerî darbe ile nihai olarak sonuçsuz bırakılmıştır.
1974'ten sonra da Ada'da bir anayasal federal düzen kurulmasına yönelik toplumlararası görüşmeler, Rumlar tarafından boşa çıkarılmıştır. BM Güvenlik Konseyi'nin onayı ile BMGS'nin 2004'te hazırladığı ve Ada'da her iki tarafta aynı günde ayrı ayrı düzenlenen referandumlarla iki halkın onayına sunulan bir federal çözüm Plân'ı, Kıbrıs Türk halkı büyük çoğunlukla 'evet' oyu vermiş olmasına karşın, Rumlar tarafından ezici bir çoğunlukla reddedilmiştir.
Böylece Kıbrıs adasındaki iki ayrı Devletin varlığından oluşan status quo yoluna devam etmiştir ve etmektedir.
Bu status quo temelinde ABD özellikle Kıbrıs uyuşmazlığına BM çerçevesinde çözüm arama çalışmalarında 'Kıbrıs Cumhuriyeti'nin' iki toplumlu anayasal yapısının devam ettiğini varsayarak, KKTC'yi tanımadan Kıbrıs Türk tarafıyla temas ve görüşmelerini sürdürebilmiştir. Oysa ABD, sözde 'Kıbrıs Cumhuriyeti' ile güvenlik alanında anlaşma yaparken herhangi bir varsayımla Kıbrıs Türk tarafıyla temas kurmamıştır. Doğrudan sadece Rumlardan oluşan sözde 'Kıbrıs Hükûmeti' ile temas etmiştir.
ABD'nin bu tutumu, Ada'da iki ayrı bağımsız ve egemen Devlet'in varlığına dayanan statükoyu zımnen kabul ettiğini göstermektedir. Daha doğrusu, iki ayrı bağımsız ve egemen devletin varlığı gerçeğini kabullendiği ortaya koymaktadır.
ABD'nin yaptığı Güvenlik anlaşması bütün Kıbrıs adası için değil, GKRY bakımından geçerli olacağı kuşkusuzdur.
1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Rumlar ve Yunanistan tarafından yıkılmasından sonra Kıbrıs adası Doğu Akdeniz'de 10 yıl süreyle uluslararası barış ve güvenlik açısından bir 'barut fıçısı' veya 'kaynar kazan' mahiyeti taşımıştır. Kıbrıs adasına, Türkiye'nin 1974'teki Barış Harekâtı'ndan sonra istikrarlı şekilde askerî sükûnet hâkim olmuştur.
Çünkü Türkiye'nin müdahalesi Ada'da askerî dengeyi sağlamıştır. ABD uzun yıllardır adanın yeniden birleşmesi için adadaki askerî dengenin korunması gerektiği görüşünü savunagelmiştir.
Oysa ABD, GKRY'ne 1987'de uygulamaya başladığı silâh ambargosunu 2020 yılında hafifletmiş, 2022'de de tamamen kaldırmıştır. Geçen yıl da aldığı kararla silâh ambargosu uygulamama kararını uzatmıştır. Geçtiğimiz günlerde de ABD GKRY ile 'İkili Savunma İşbirliği Yol Haritası' yapmıştır.
ABD'nin bu tutum ve uygulamalarının açıklanmış amaçları ne olursa olsun, bu anlaşmaları GKRY Ada'daki nazik askerî dengeyi bozma amacıyla istismar ettiği takdirde ABD ve GKRY ittifakı karşılarında NATO üyesi Türkiye'yi bulacaklardır. Böyle bir gelişmenin çok yönlü ve boyutlu sonucunu, esasen gergin olan dünyamızda, tahmin ve tahlile gerek yoktur.
Yunanistan ve GKRY'nin ABD'yle egemenliklerini sorgulatır hale gelecek şekilde yakın ilişkiler kurmalarının uzun vadede kendilerine olumsuz yansımaları olacağı açıktır.
Önümüzdeki dönemde GKRY'nin NATO üyeliği konusunun artan oranda gündeme gelmesi ihtimal dahilindedir.
Bu Türkiye'nin elindeki en büyük kozdur. Geçmişte Yunanistan-NATO ilişkilerinde yapılan hatalar tekrarlanmamalıdır.
Türkiye olmadan, KKTC'nin hakları teslim edilmeden, Doğu Akdeniz'de barış ve istikrarın tesis edilemeyeceği, ekonomik refahın gelişmeyeceği açıktır.
Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında da belirtildiği gibi ABD'nin söz konusu tutumunu bu çerçevede değerlendirmesi yararlı olacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish