İstanbul, o zamanki adıyla Konstantinopolis, tarihte eşine az rastlanan ve Moğollara rahmet okutan bir yağmaya maruz kaldı.
Bu talanı ise Bizanslıların din kardeşleri Avrupalılar gerçekleştirecekti.
Papa II. Urbanus, Fransa'da Clermont Konsili'ni bir araya getirdi ve bu konsilin ardından Ortadoğu'da tüm dengeleri değiştirecek bir karar aldı.
Buna göre; Avrupa'daki tüm krallık ve prenslere haber gönderilerek Kudüs'ün Müslümanların elinden kurtarılmasını amaçlayan kutsal bir sefere davet etti.
Bu seferler tarihe "Haçlı Seferleri" ismiyle geçecekti.
Pierre l'Ermite komutasında büyük bir ordunun meydana getirilmesi fazla uzun sürmedi.
Haçlılar, Müslüman idarecilerin kendi aralarındaki çatışma ve karışıklıklardan yararlanarak, 3 yıl gibi kısa bir süre içerisinde, bugün Ortadoğu olarak bilinen coğrafyanın büyük bir kısmında hâkimiyet sağlamışlardı.
Artık kutsal hedefleri olan Kudüs üzerine yürümelerinin önünde herhangi bir engel bulunmamaktaydı.
Kudüs kenti Müslümanların ilk kıblesiydi ve Hazreti Ömer zamanında fethedilmişti.
Hazreti Ömer şehre hem Hıristiyan hem de Yahudi cemaatinin liderleri eşliğinde girmiş ve kentin manevi iklimine büyük saygı göstermişti.
Hazreti Ömer'in şehre girdiğinde yaptığı ilk iş diğer dinlerin kutsal mekânlarını gezmek olmuş, namaz vakti geldiğinde ise Hıristiyan cemaati lideri patriğe nerede namaz kılacağını sormuştu.
Patrik, hemen bulundukları mekânda kılabileceklerini söyleyince Hazreti Ömer, tebessümle bunun doğru olmayacağını belirtti.
Hazreti Ömer, kendisinden sonra gelecek Müslümanlar; "Ömer burada namaz kıldı diyerek buraya sahip çıkmak isterler" diyerek orada namaz kılmadı.
Bu naif davranışı desteklemek adına da Kudüs'e Hazreti Ömer Camisi'ni inşa etti ve diğer dinlerin ibadethanelerine dokunulmasının önüne geçti.
Haçlı ordusu, 15 Temmuz 1099 senesinde Kudüs'e girdiğinde ilk icraatlarından birisi Hazreti Ömer Camisi'ni tahrip etmek oldu ve bir diğer dinin mensupları yaklaşık bin Yahudi'yi ibadethaneleri havraya doldurularak yaktılar.
Bu işgal sonrası Kudüs Krallığı ilan edildi ve Godefroi tahta oturdu.
Haçlılar, gücünü Müslümanların uyuşukluğu, kıskançlığı ve korkaklığından alıyordu.
İdareciler sanki toprakları hiç işgal edilmemiş gibi kayıtsız davranıyor, bir Müslüman emir ya da komutan güçlenecek gibi olursa hemen kuyusunu kazmaya girişiyorlardı.
Üstelik bu uğurda Frenklerle ittifak yapmaktan da çekinmiyorlardı. Halk ise Haçlı ordusunun zulmü karşısında sinmiş görünüyordu.
Bunun en önemli nedeni Haçlılar işgal ettikleri şehirlerde kendilerine mukabelede bulunan insanları korkunç şekilde katlediyordu.
Hatta Müslüman halkların kalbindeki Haçlı korkusunu artırmak için Tafurlar isimli yamyam birlikleri dahi kurulmuştu.
Avrupa'dan gelen bu Hıristiyan savaşçılar öldürdükleri Müslümanların etlerini çiğnemeleri ile ünlenmiş askerlerdi.
Velhasıl, Avrupa topraklarından Ortadoğu'ya gelip büyük felaketlere neden olan Haçlı Seferleri yalnızca Müslümanlar için yıkım getirmemişti.
Bizans İstanbul'u ve ahalisi de bundan fazlasıyla nasibini alacaktı.
Yıkıma doğru
Papa Innocentius, Alman İmparatorunun ölümü ile Katolik dünyasının artık tek siyasi figürüydü.
Rüştünü ispat edebilmek adına Dördüncü Haçlı Seferini organize edip Müslümanlara ağır bir zayiat vermek niyetindeydi.
Bir diğer arzusu da zengin İstanbul'un kendisine boyun eğmesi ve Bizans kilisesinin kendisine boyun eğerek iş birliği yapmasıydı.
Papa Innocentius, Haçlı seferi çağrısı yaptığında VI. Heinrich ölümüyle Almanya taht kavgasına tutuşmuş, Sicilyalılar bağımsızlık arayışında, Fransız Kralı Philippe ise bu kaostan pay peşindeydi.
En batıda İngilizlerde de durum farklı değildi. Kral Richard'ın ölümü sonrası kardeşi John ile yeğeni Arthur taht savaşına tutuşmuşlardı.
Bu yüzden Papanın çağrısı krallar düzeyinde değil de kontlar düzeyinde karşılık bulmuş; Champaigne kontu Thibaut, Blois kontu Louis, Flandre kontu Baudouin, Geoffroi de Villehardouin gibi önemli ailelerin temsilcileri davete icabet etmişlerdi.
Bu seferde Papalığın planı Nil Nehrinden Mısır'a çıkmak ve Türklerden olabildiğince uzak bir şekilde konuşlanarak Kudüs'ü ele geçirmekti.
Ancak Venediklilerin Mısırla olan ticari ilişkileri ve Fransızların da İstanbul zenginliklerinden pay alma ihtirası ile rota İstanbul'a çevrildi.
Bu korkunç ordunun niyeti hiç iyi değildi. Zaten ilk saldırıyı Venediklilerin isteği ile Zara şehrine yaptılar. Zara halkı hem Hıristiyan hem de Katolik'ti.
Bu işgal gösteriyordu ki bu ordunun yağma ve paradan başka bir amacı bulunmuyordu.
Haçlı ordusu bir an evvel Mısır'a gitmek istiyordu; ama Venedikliler ordunun rotasını ısrarla İstanbul'a çevirmek istiyordu.
Bu sayede hem Mısır pazarını koruyacak hem de İstanbul'un zenginliklerini elde etmeyi hedefliyordu.
Bu fikre Fransızlar da teşneydi; ama dini duygularla katılan askerler bu fikirlerden biraz huzursuzdu.
Zara'nın işgali ile Papa, Haçlı ordusunu daha seferdeyken aforoz etmiş; ama sonra affetmişti.
Lakin Venedikliler bu affın dışında tutulmuştu ve ordu yine Venediklilerin yönlendirmesi altındaydı.
Lakin 1203 yılında Haçlı ordusu Ayestefanos'a gelip de uzaktan şehrin ihtişamını görünce en dindar askerler bile İstanbul'u işgalden başka bir şey düşünemez olmuştu.
Haçlılar önce Haliç'e girerek şehri almayı deneseler de zincire ve surların burcunda da güçlü bir okçu savunmasına takıldılar.
Bunun üzerine Üsküdar'da karargâh kurup güçlü bir işgal için hazırlandılar.
Önce Galata, Haçlılar tarafından ele geçirildi ve ordu buradaki bir Yahudi mahallesine yerleşti.
Haçlıların en büyük şansı Bizans tahtında son derece korkak bir kral olan III. Aleksios'un bulunmasıydı.
Kral, henüz ilk ciddi saldırıda hazinesini yanına alarak şehri Avrupalı Haçlıların kaderine terk etmişti.
Haçlılar İstanbul'u aldıktan sonra hemen talana başlamadı ve tahta IV. Aleksios'u getirerek kiliseleri birleştirmeyi ve Kudüs seferi için Bizanslılardan para almayı hedefledi.
Oysa İstanbul halkı, Haçlıların tacizinden ve şehirdeki taşkınlıklarından bıkmıştı.
Onlarla kavga etmelerini bahane eden Haçlılar nihayet kontrolsüzce şehre saldırdı.
Dükkanlar yakıldı, kadınlar tecavüze uğradı ve birçok Bizanslı hunharca katledildi.
1204 yılında Murtzuphlos, hain Bizans kralını tahttan indirdi ve Haçlılara karşı şehirde büyük bir isyan başlattı.
Bu tarihten sonra neredeyse her gün denizde ve karada karşılıklı saldırılar başladı.
6 Nisan 1204 Perşembe günü Haçlılar sokak savaşlarını bırakarak tüm güçleriyle İstanbul surlarına hücum etti.
Bizans İstanbul'u bu saldırılara yalnızca bir hafta dayanabilmiş ve şehir düşmüştü.
Murtzuphlos, kendisinden önceki Kralların yaptığı gibi hazineyi yanına alarak şehirden kaçacaktı.
Artık İstanbul halkı Haçlıların merhametiyle baş başaydı.
Haçlı ordusu İstanbulluların kendilerine bir terör saldırısı başlatmasından endişe ediyordu.
Nihayetinde İstanbul büyük bir şehirdi ve ona dair hiçbir şey bilmiyorlardı.
Haçlılar kendi aralarında yaptıkları değerlendirme sonrasında güvenliklerini sağlamak adına tüm şehri ateşe vererek yakmaya karar verdi.
On binlerce masum çocuk, kadın ve yaşlının olduğu kent ateşe verildi. Tarihte böyle bir manzara görülmüş şey değildi.
Üstelik bu zulmü Bizanslılara din kardeşleri olan Avrupalı haçlılar yapıyordu.
Yangından sonra Haçlılar, yaklaşık 400 bin kişiyi esir almıştı. Şehri ikiye bölmüş yarısını Venediklilere bırakıp diğer yarısını kendi aralarında bölüşmüşlerdi.
Kaçak Kral Murtzuphlos, Ayestefanos civarında yaklanarak şehre getirildi ve kentteki en uzun sütunun tepesine çıkartılıp halkın gözü önünde yere atıldı.
Haçlılar her şeyi yağmaladıktan sonra koca bir şehir ile ne yapacaklarını düşünmeye başladılar.
Kudüs'e gitmek üzere yola çıkan ordu, Kudüs'ün yaklaşık on katı büyüklüğünde bir kenti işgal etmiş ve şimdi onunla ne yapacağını tam olarak bilmiyordu.
Nihayet bu işgal kentinde "Latin Devleti" kurmaya karar verdiler.
Latin İmparatorluğu, hayalet bir şehirde kurulmuştu.
Halkın büyük bölümü kaçmış kalanların da önemli bir kısmı Haçlılar tarafından öldürülmüştü.
Şehirde kalan bir avuç insan 1205 yılında isyan etmiş ve az daha Haçlı ordusunu İstanbul'dan süpürüyordu; ama sayı yetersizliği ve imkansızlıklar sebebiyle isyan nihayete erdirilemedi.
Yine de 1205'te isyan İstanbul'un kurtarılabileceğine dair Bizanslıların gönlünde umut doğmasına sebep oldu; ancak Bizanslılar şehri ger almak için tam 57 sene bekleyecekti.
1261 yılında İznik hükümdarı VIII. Mikhail şehri Haçlılardan kurtarmıştı. Aslında şehri Venediklilerle bölüşmüştü demek daha doğruydu; çünkü Galata civarı tamamen İtalyanlara terk edilmiş ve yine İstanbul'un ticari yolları da onlara bırakılmıştı.
İstanbul, tarihinin hiçbir döneminde bu denli terörize edilmemiş ve yakılıp yıkılmamıştı.
Şehir yaklaşık altmış sene bir hayalet kent olarak yaşamış ve bu cürmü Bizanslılara karşı Latin din kardeşleri işlemişlerdi.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish