Kürtaj yaptırdıktan kısa süre sonra Annie Ernaux'nun Olay kitabını okudum. 1963'te Fransa'da yaptırdığı ve neredeyse ölümüne yol açan yasadışı kürtajı anlatıyor. Kitap ve film uyarlaması beni o kadar etkiledi ki yüksek lisans tezimin ve nihayetinde doktoramın temeli oldu.
O dönemde, şimdi olduğu gibi, dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde kısıtlayıcı kürtaj yasalarının ilmiği sıkılaştırılıyor ve giderek daha fazla kadının hayatı tehlikeye atılıyordu. Amerika'nın Roe-Wade'i iptal etmesine aylar kalmıştı ve Birleşik Krallık'ta (BK) kürtajla ilgili kovuşturmalarda yakın tarihin en hızlı artışı görülmeye başlanmıştı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Yine de nispeten az engelle güvenli kürtaja erişebildiğim bir ülkede yaşadığım için minnettar hissediyordum. Ancak son zamanlarda bu minnettarlığın ne kadar yersiz olduğunu fark etmeye başladım. Kürtajımdan sonraki yıllarımı araştırarak, kürtaj deneyiminin gerçeklerini normalleştirmeyi ve insanileştirmeyi amaçlayan kitaplarımı yazarak geçirdim ve kısa süre önce ezberlediğim istatistiğe (BK'deki her üç kadından birinin 45 yaşına gelene kadar en az bir kürtaj yaptıracağı) sıkı sıkıya tutundum.
Kürtajın aslında ne kadar normal olduğunu anladığımdan beri, kürtaja dair gereksiz yasaların ve damgaların kadınlara verdiği büyük zarar hakkında uzun uzun yazıyorum. Sonuç olarak, artık minnettar değilim.
Fransa'nın kürtajı anayasasında güvence altına alınmış bir özgürlük olarak kabul ettiği haberini duyar duymaz ve Eyfel Kulesi'nin "Benim bedenim benim kararım" sözleriyle ışıklandırılmış görüntülerini görür görmez kararlı hale geldim. Ben de çocuk doğurmama hakkını istiyorum.
2024'te BK'de yaşayan bir kadın olarak kendi bedenime ne olacağını seçme hakkımın olmaması beni öfkelendiriyor. Kürtajla ilgili ilkel yasalarımız, benim ve tüm hamile insanların isteğimiz dışında çocuk doğurmaya zorlanabileceği ve bu yasaları ihlal ettiklerinden şüphelenilen herkesin kovuşturmaya uğrayabileceği anlamına geliyor. Yalnız değiliz. Kürtajın sadece kadının talebi üzerine yapılmasına dünya genelindeki ülkelerin yalnızca yüzde 34'ünde izin veriliyor.
Bu ülkede kürtajı mümkün kılan yasalara verilen sınırlı tavizler için minnettarlık duymayı reddediyorum. Kürtajın garanti altına alınmış, sağlam korunan bir hak olmasından daha azı yeterli değil.
Ernaux'nun istemediği bir hamileliği sonlandırmak için kendi hayatını riske atmaktan başka çaresi kalmamasından 60 yıl sonra Fransa, yurttaşlarının başına bu tür adaletsizliklerin bir daha gelmesi riskini ortadan kaldırdı. Öte yandan BK, hizmetlere erişen savunmasız insanların fiziksel ve ruhsal sağlığını, bir başkasının kendi bedeniyle ne yapması gerektiği üzerine bir tür egemen bilgiye sahip olduklarına inanan protestoculardan korumak için kürtaj kliniklerinin etrafında tampon bölgeler uygulamayı bile reddediyor.
Ve aynı zamanda, BK'de kürtajla ilgili kovuşturmalar giderek daha fazla kadının hayatına zarar vermeye devam ediyor. Benim sorum şu: Bu yasalar kime fayda sağlıyor? Şüphesiz hepimiz hiçbir kadının düşük ya da ölü doğum yaptıktan sonra cezai soruşturmaya maruz bırakılma korkusuyla yüzleşmek zorunda kalmaması gerektiğinde hemfikiriz ancak yasalarımız bunun olmasına izin veriyor.
Hiç kimse yaşaması mümkün olmayan bir cenini doğurmak için kendi hayatını tehlikeye atmakla karşı karşıya kalmamalı fakat Amerika'da her gün yeni korku hikayeleri ortaya çıkıyor. İngiltere'de kürtaj suç olmaktan çıkarılmamışken, Amerika bize bir ülkenin kürtajı mutlak bir hak olarak kabul edene kadar nasıl geriye gitmekten muaf olmadığını gösteriyor. Mutlak güvenlik sağlanana kadar güvenlik yoktur.
2022'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Ernaux, 1963'te yasadışı kürtaj olduğu günü anlatırken şunları yazmıştı:
15 Ocak Çarşamba günü öğleden sonra Paris'e giden bir trene bindim... Bir kiliseye girdim... ve orada uzun süre oturup acı çekmemek için dua ettim.
Ne yazık ki, 1960'larda Fransa'daki yasalar Ernaux'nun acı çekmesi ve neredeyse ölmesi anlamına geliyordu. Kimin çıkarları için?
Kürtaj karşıtları sık sık "yaşam yanlısı" olmaktan bahseder. Vatikan, Fransa'nın kadınları için güvenli bir geleceğe doğru kahramanca adımlar atmasının hemen ardından, "hükümetlere ... yaşamın korunmasının mutlak bir öncelik haline gelmesi için ... ellerinden geleni yapmaları" çağrısında bulunarak davetsiz bir şekilde devreye girmekten kendini alamadı. Acaba Ernaux'nun hikayesini ve kürtaj yasaklarının onun hayatı üzerindeki yıkıcı etkisini okudular mı? Acaba umurlarında mı?
Geçen yıl kızımı 18. yaş günü için Paris'e götürdüm. Bir önceki Noel'de yayımlanmak üzere kabul edilen ilk kitabımı düzenleme sürecindeydim ve Ernaux'nun şehrin nemli sokaklarında önce yasadışı kürtajcının evine doğru yürüdüğünü, sonra da kanlar içinde tren istasyonuna geri döndüğünü düşünmeden edemedim; Eyfel Kulesi uzaklarda bir yerde, fark edilmeden duruyordu.
Saat başı dans eden ışıklarla gözlerimizi kamaştıran kuleye bakarken kızımla birlikte çektirdiğimiz fotoğrafa çok değer veriyorum. Keşke kızımla birlikte dün yine orada durabilseydik ve herkesin görebilmesi için ışıltılar arasında kocaman yazılmış "Benim bedenim benim kararım" sözlerine şahsen tanık olabilseydik. Fransa, neyin mümkün ve neyin doğru olduğunu savunarak dünyaya yol gösterdi.
Eyfel Kulesi'nin, ülkesinin bu muazzam kararının böylesine güzel bir kanıtını taşıması hepimize umut verebilir. Kadınlara gerçek bedensel bağımsızlık ve seçme özgürlüğü vermek gerçekten de güzel bir şey. Şimdi bunu hepimiz için istiyorum.
Amelia Loulli'nin ilk şiir derlemesi "Slip", Jonathan Cape yayınları tarafından 23 Mayıs 2024'te yayımlanacak
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Çağatay Koparal
© The Independent