Birkaç gün önce İtalya, Afrikalı liderlerin katıldığı bir zirve düzenledi ve bu zirvede Başbakan Giorgia Meloni, göç alanında iş birliğinin güçlendirilmesi karşılığında enerji alanında imzalanan bir dizi anlaşmayı duyurdu.
Zirveye Afrika Kıtası'ndan 25'ten fazla ülkenin yanı sıra, BM ajansları, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası ve Dünya Gıda Programı gibi uluslararası kuruluşların temsilcileri de katıldı.
Bu toplantıda İtalyan dev enerji şirketi Eni'nin kurucusu Enrico Mattei'nin adını taşıyan "Mattei Planı" da açıklandı.
Mattei daha önce 1950'lerde Afrika ülkeleriyle doğal kaynaklarını geliştirmelerine yardımcı olarak iş birliği ilişkileri kurulması çağrısında bulunmuştu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu zirve bir ilk değil. Batı ülkeleri daha önce de bireysel veya toplu olarak Afrikalı yetkililerin güvenini kazanmak, dostluklar ve ortaklıklar kurmak, artık Batılıların alışık olduklarına benzemeyen, stratejik uzmanların alıştığına benzer bir kıtasal ve küresel sistemde konumlanmayan Afrika kararlarına etki etmek için bu tür toplantılar ve zirveler düzenlediler.
Washington'da son iki yılda 50'ye yakın Afrikalı liderin katıldığı iki Amerikan-Afrika zirvesi düzenlendi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da Gabon'dan başlayarak Kongo Nehri Havzası ormanlarının korunmasına yönelik "Tek Orman Zirvesi"ne katıldığı bir Afrika turu gerçekleştirdi ve bu tur kapsamında üç ülkeyi daha ziyaret etti: Angola, Kongo (Brazzaville) Cumhuriyeti ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti.
Yine Petersburg'un ev sahipliğinde, 54 Afrika ülkesinden 49'unun katıldığı bir Rusya-Afrika zirvesi düzenlendi.
Avrupa Birliği (AB) ile Afrika Birliği'nin "yenilenen ortaklığın" temellerini attığı ve AB'ye üye 27 ülkenin "Afrikalıların istediği projelere yardımcı olmak için" 7 yılda 150 milyar eurodan az olmayacak bir "küresel yatırım stratejisini" başlattığı bir Avrupa-Afrika zirvesi de düzenlendi.
Zirvenin sonuç bildirgesine göre, yatırımlarda öncelik ulaştırma altyapısına, dijital ağlara ve enerjiye verilecek.
Yeni uluslararası ilişkilerin içinde olanlar biliyor ki bu zirve politikası ve sonucunda ortaya çıkan yatırım ve ortaklık stratejisinin kaynağında, bir yanda Afrika ülkeleriyle ilişkilerde Batı pusulasının arızalanması ve hatta bozulması, diğer yanda ise Afrikalı ortaklarıyla akıllıca çalışan Çin ve Rus pusulalarını durdurma çabası yatıyor.
Çin ve Rus pusulalarının kopyalanması imkânsız, çünkü patentleri Afrika kıtası için iç içe geçmiş bileşenlere dayanıyor.
Bu bileşenler arasında şunları sayabiliriz; strateji, yeni elitlerle ilişkiler, genç halkların ihtiyaçları, yabancı ortakların bunlara önerileri ve uluslararası ilişkiler sosyolojisi.
Bununla Batılı ortağın eski sömürge ülkeleriyle ilişkilere nasıl baktığını ve benzeri meseleleri kastediyoruz.
ABD ve Avrupa, Rusya ve Çin'in Afrika Kıtası üzerindeki artan etkisini anlıyor, çünkü onların stratejileri Afrika'nın bazı bölgelerine ya ulaşacak ya da hiç ulaşmayabilecek bir miktar Avrupa finansman desteğiyle ortadan kaldırılamayacak kadar fazla.
Avrupa'nın aksine Rusya bu ülkelere ihtiyaç duydukları para ve teçhizatı temin ediyor.
Yine Batı'nın aksine Çin Afrika'da devrim yapmadan veya kışkırtmadan faaliyet gösteriyor.
Sadece yollar inşa etmek ile kalmıyor, aynı zamanda dostluklar ve askeri ittifaklar da kuruyor.
Afrika'da sosyal ve insani sermaye oluşturmaya yatırım yapma yöntemini benimsiyor.
ABD merkezli McKinsey şirketi tarafından yapılan bir araştırma, şu an Afrika'da binden fazla Çinli şirketin faaliyet gösterdiğini belirtirken, bazı kaynaklarda yüzde 90'ı özel şirket olmak üzere 2 bin 500 şirketten bahsediliyor.
Çin'in Afrika'daki askeri varlığı da strateji gözlemcilerinin gözünden kaçmıyor.
Çin daha önce Afrika Boynuzu'na, özellikle de askeri ve lojistik bir üssünün bulunduğu Cibuti'ye iki deniz savaş gemisi göndermişti.
Aden Körfezi ve Afrika Boynuzu boyunca seyir rotalarının güvenliğini sağlamak için şu an bu üste 400'den fazla asker konuşlandırılmış durumda.
Bu aynı zamanda Çin'in yeni İpek Yolları inşa etme faaliyetleri çerçevesi içinde yer alıyor. Bu iddialı proje, iki bölümden oluşuyor;
Birincisi, Çin ile Avrupa arasında demiryolları inşasından ve finansmanından oluşan kara bölümü.
İkincisi, Çin'in ticaretini kolaylaştırmak için dünya çapında düzinelerce limana yapılan yatırımları temsil eden deniz kısmı.
Bunlara ek olarak Çin, birbirini takip eden uluslararası krizlere rağmen dünyanın en büyük deniz filosunu inşa etmeyi ve en büyük profesyonel ordusunu yeniden yapılandırmayı başardı.
Aynı zamanda birden fazla nükleer devlet ile rekabet edebilecek nükleer ve balistik bir cephanelik de geliştirdi.
Ekonomik açıdan Çin, ABD'nin ardından dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline geldi.
Buna ilaveten İtalya, Avrupa Birliği'nin bir parçası.
Dolayısıyla son iki yılda Avrupa ile Afrika arasında, ardından İtalya ile Afrika arasında iki zirve yapılmasının yukarıda yaptığımız yorumlar dışında ne gibi bir stratejik anlamı olabilir?
Bunu şu şekilde de açıklayabiliriz:
Avrupa Birliği ülkeleri artık Birliğin Afrika ile ilişkilerine güvenmiyor ve her ülke, birleşik Avrupa ekonomi ve dış politikasından uzaklaşarak Afrika'ya kur yapmayı ve onunla yakınlaşmayı arzu ediyor.
Uluslararası güvenlik ortamı değişti. Bugünkü jeostratejik ittifaklar önceki ittifaklardan farklı temellere dayanıyor.
Ayrıca Afrika ülkelerinin şu anda inşa ettiği ticari ve ekonomik ortaklıklar, güçlü veya sömürgeci ülkelerin kendilerine dayattığı şeylere karşı isyan ediyor ve ayaklanıyor.
Bu durum aynı zamanda Nijer, Mali ve Burkina Faso gibi ülkelerin birkaç gün önce Batı Afrika Ülkeleri Ekonomik Topluluğu'ndan (ECOWAS) en kısa sürede çekileceklerine dair duyurularını da açıklıyor.
3 ülkenin ortak açıklamasında, ECOWAS'ın "yabancı güçlerin etkisi altında, kuruluş ilkelerine ihanet ettiği, üye devletleri ve halkları için bir tehdit haline geldiği" belirtildi.
Bugün Afrika'da yaşananlar, Batı'nın küresel düzene dayattığı stratejik yapının çöküşüne verilecek en güzel örnek.
Bu yapı yıkılarak, yeni dünya düzeninin kuralları yazılmaya çalışılıyor, ne var ki İkinci Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana alıştıklarından farklı oldukları için Batılılar bu kurallardan memnun değiller.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu