Filistinliler; Moskova ve Tahran ile ittifaklar!

FKÖ zamanında Sovyetlerden duyulanı, Hamas zamanında İran'dan duyduk

Fotoğraf: AA

Merhum Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır'ın Yaser Arafat'ı Sovyetlere tanıttığı 1969 yılından sonra Filistinliler, "Sovyetler Birliği liderliğindeki sosyalist sistemle stratejik ittifak" tabirini kullanmaya başladılar.

Bu tabirin kullanımı tek taraflıydı. Nitekim Sovyetler, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile ilişkilerini dostluk olarak tanımlıyordu.

Hatta FKÖ ile bağlantı başlarda, Dışişleri Bakanlığı ve Kremlin'den uzak olarak Halklar Arasında Dostluk Derneği ve Afro-Asya Halkları Dayanışma Örgütü ile sınırlıydı.

Süper gücün FKÖ ile ilişkisi geliştikçe bu tabirin kullanımı da arttı ve güçlendi.

İki taraf arasında karşılıklı ziyaretler ve görüşmeler yapılıyordu.

Ama bu ilişki, bir ittifak düzeyine erişmedi.

Filistinlileri, devrimlerinin birden fazla sahada maruz kaldığı tasfiye girişimlerinden, özellikle de İsrail'in bölge ülkeleri Suriye'de, Lübnan'da ve Ürdün'deki Filistin varlığına yönelik acımasız operasyonlarından koruyan ciddi bir taahhüt bile yoktu.  

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

1982 yılında İsrail, Filistinlilere ve onların Lübnan sahasındaki müttefiklerine karşı en büyük askerî operasyonunu gerçekleştirdi ve bunun sonucunda Filistinli devrim güçleri güneyden ve Beyrut'tan, daha sonra da Lübnan'ın tamamından çıktı.

Filistinliler ve müttefikleri 3 ay boyunca tek başlarına savaştılar.

Onların yardımına Sovyetler de koşmadı, Filistinli devrimcileri kucaklamada, devrimlerini sahiplenmede ve ihtiyaçları olan asker, siyaset ve medya desteğini sunmada önemli bir role sahip olan yeni müttefik İran da.

Filistinliler stratejik ittifak tabirini kullanmayı işte o zaman bıraktılar.

Arafat zamanında Tahran'a eğitimcilerin gönderilmesi ve her yerdeki Filistin büyükelçilikleriyle temsilciliklerinin Tahran'a hizmet için seferber edilmesi talimatını vermişti.

Humeyni, İran'a döndüğünde de onu ilk ziyaret eden Arafat'tı. Sovyetler Birliği için geçerli durum, İran için de geçerliydi.

Nitekim Arafat şöyle demişti:

Filistin devriminin derinliği, Kudüs'ten Horasan'a uzandı.


1982 Lübnan Savaşı, Filistinlileri o zamanlar acı görünen bir gerçeğe uyandırdı.

Zira Sovyetler, Filistinlileri korumak için etkili bir müdahaleden yana beklentileri boşa çıkardı.

Verdikleri en büyük destek, beraberinde bir grup yoldaşı ve liderlik üyesi olacak şekilde Arafat'a, kabul edeceği herhangi bir yere gitme teminatı sunmaktı.

Lübnan'a 100 bin savaşçı göndereceğini vaat eden İran ise bu vaadini gerçekleştirmedi, zira kimse gelmedi.

İran'ı ve Arafat'ı andıkça sanki tarih tekerrür ediyor. Ama bu sefer, sahnede Hamas var.

Hamas, İran'la ve onun yakın kolu Hizbullah'la ilişkisini büyük bir ittifak olarak değerlendiriyor.

'Direniş Kampı' adı altında bu ittifak, sınırlarının ötesine geçerek birliğe, yani meydanların birliğine doğru evriliyor.

Bu da otomatik olarak İran'ın bayrağı altında toplanan güçlerin tek bir blok olduğu ve herhangi bir tercihe birlikte gittikleri anlamına geliyor.

Hamas, en büyük ve beklentilerden çok daha başarılı operasyonunu gerçekleştirdikten sonra Hamas liderleri, hemen zafere ortak olmaları için 'müttefiklere' çağrıda bulundu.

Ama bu zafere, onu sahiplenerek, kutlayarak veya gurur duyarak değil de bunlardan çok daha öte bir tavırla, yani İsrail'in tepkisine karşı koyarak ortak olacaklardı.

İran tarafından daha etkin bir müdahaleyle tüm yan cephelerin açılacağı umuluyordu. Zafere ortak olma çağrısından anlaşılan buydu.
 


Hizbullah, elinden geleni, daha doğrusu Lübnan'ın durumunun elverdiği kadarını yaptı.

Lübnan'ın çoğu bileşeni, doğrudan ve kapsamlı bir savaşa girmekten çekiniyordu; müdahale bölgesel bir savaşa dönüşmeyecek ve Beyrut'u Gazze'nin yıkımından uzak tutacak sınırlar dahilinde olmalıydı.

Zira buna dair açık tehditler ve emsaller var. Bu emsaller belki daha küçük ölçekli, ama dikkate alınmaya değer.

FKÖ zamanında Sovyetlerden duyulanı, Hamas zamanında İran'dan duyduk:

Dostluğun bir sınırı var ve ittifak kelimesinin de şartları sağlanmış değil.

Özellikle de bir tarafın, büyük bir işi diğer tarafla koordinasyon kurmadan tek başına yürütmesi durumunda.

Bu noktada İran suçlamalardan, Hizbullah da daha geniş bir müdahaleden kaçındı ve 'ittifak' kelimesi arşive gönderildi.

Hamas ile FKÖ arasında ta en başında zaten biliniyor olması gereken ortak ders şu:

Küçük bir taraf ile ondan daha güçlü ve büyük bir taraf arasında ittifak olmaz.

Olsa olsa bir dostluk ve duygudaşlık olur, ama o da bağlayıcı değildir.

Bu bağlamda suçlu, ittifakı ve onun gerekliliklerini yanlış anlayan, dostluğa ve duygudaşlığa gerçeklikle alakası olmayan lafta bir değer yükleyenlerdir.

Laf lafı açıyor: Irak'ın Kuveyt'i işgalinin ardından Körfez Savaşı çıktığında merhum Tarık Aziz, Moskova'yı ziyaret etmiş ve süper güce iki ülke arasındaki iş birliği anlaşmasını hatırlatmıştı.

Bunun üzerine kendisine son derece nazik ve kibar bir dille şöyle denmişti:

Kuveyt'i işgal ederek bizi şaşırttınız. Savaşın durması için Amerikalılarla arabuluculuk yaparız. Daha fazlası olmaz.

Gerçekten de böyle oldu, ama bir işe yaramadı.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Aybüke Gülbeyaz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU