İYİ Parti Siyasi İşler Başkanı Vural: Yalanlara inanırsanız, doğruyu aramazsınız

Türkiye siyasetinde tansiyon yine yüksek. İYİ Parti son dönemde parti içi istifalar ve disipline sevk edilen Sakarya milletvekili Ümit Dikbayır'ın iddialarıyla gündemde. Partinin Siyasi İşler Başkanı Oktay Vural, Independent Türkçe'ye konuştu

İYİ Parti kuşkusuz son günlerin en çok konuşulup, tartışılanı...

Çok değil daha 2023 seçimlerine doğru giderken bile AK Parti’nin merkez sağda kapladığı alanı elinden alabilecek yegane hareketin İYİ Parti olabileceği konuşuluyordu.

Bugünün siyasi tablosu ve algılamaları özellikle son dönem istifalardan sebepli biraz daha farklı.

Kurulduğu 2017'den bu zamana dek 200 kurucu üyesinden 79'u artık İYİ parti çatısı altında değil; 75'i istifa etti, 4'ü ise ihraç edildi.

Kimi yeni parti kurdu, kimi taraf değiştirdi kimi köşesine çekildi.

Parti lideri Meral Akşener’e göre muhtemelen son dönemde de İYİ’ler içinden kötüler de çıkmış olacak ki; geçtiğimiz grup toplantısında Nihal Atsız’ın dizelerine sarıldı:

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz / Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına

Şiirin devamını bilenler için ortada hem bir siyasi öfke hem kırgınlık olduğunu anlamak çok zor olmasa gerek.

Son altı yıl içinde partiden önce kimi milliyetçiler koptu, ardından merkez sağcılar...

Son bir ay içinde ise partinin ağır topu sayılabilecek Durmuş Yılmaz, Bahadır Erdem, Hasan Subaşı, Aydın Adnan Sezgin gibi birçok isim yolları ayırdı.

Özellikle 2019 yerel seçimlerinde CHP ile gerçekleştirilen ittifak sonrası İstanbul ve Ankara'nın yıllar sonra AK Parti'den muhalefete geçmesinde İYİ Parti'nin katkısı ve Türkiye siyasetinde temsil ettiği/edeceği yer hep konuşulur olmuş, kamuoyu anketlerinde partiye yönelik ilginin artması dikkat çekmişti.

Ancak 2023 seçimlerine gidilen yolda yaşananlar, peşi sıra Millet İttifakı içinde son dakika ayyuka çıkan ciddi fikir farklılıkları ile tartışmalar ve nihayet tarihinin en zayıf dönemini yaşadığı söylenen AK Parti'nin zaferi... 

2023 seçim yenilgisinin ardından Millet İttifakı dağılınca İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in en dikkat çekici açıklaması 2024 mart yerel seçimlerinde tek başına yol yürüyeceklerini duyurması oldu ancak son günlerde İYİ Parti, tek başına çizdiği hedeflerden ziyade Meral Akşener ile bir zamanlar abla-kardeş ilişkisi içinde olan Sakarya milletvekili İdris Dikbayır’ın usulsüzlük ve kayıt dışı para iddialarıyla gündemde.

Doğal olarak hemen herkes "İYİ Parti'de neler oluyor?" diye soruyor.

İYİ Parti Genel Merkezi'ne tam da bu siyasi havanın ağırlığı altında girdim.

Dört dönem boyunca MHP'de siyaset yapan, eski Ulaştırma Bakanı Oktay Vural, beş aydır içinde bulunduğu İYİ Parti koridorlarında bir odadan başkasına giriyor, toplantı üstüne toplantı yapıyordu.

Mayıs seçimleri öncesi görüştüğümüzde Türkiye'deki siyasetin bir çölleşme iklimiyle karşı karşıya olduğunu söyleyen Vural'ın o zamandan bu yana bakış açısında değişiklik yok.

Bu kez yakasında İYİ Parti rozetiyle Türkiye'de siyasetin içine girdiği sarmaldan bahsedip çözüm önerileri sundu.

Peki, partisinde olup bitenler için o ne diyor?

İYİ Parti'den neden peşi sıra kopmalar yaşanıyor?

Boşalan koltuklar, "boş kasa" iddiaları, yolsuzluk ithamları, İYİ Parti lideri Akşener'in son bir ay içinde her seferinde sertleşen açıklamaları...

Vural tüm bu yaşananlara ve istifalar için ne düşünüyor, partinin yara aldığı kanaatinde mi?

Bugünden yarına bakıldığında yani yerel seçim için İYİ Parti’nin bilhassa İstanbul ve Ankara özelinde “yenilenmiş” CHP'nin lideri Özgür Özel ile sınırlı bir ittifak ihtimali hala masada mı?

Yoksa İYİ Parti 81 kentin tamamında kendi adaylarını mı çıkaracak?

“2019’da AK Parti’ye kaybettiren İYİ Parti, 2024’te oyları bölüp AK Parti’ye mi kazandıracak?” sorusuna ne yanıt veriyor?

Söyleşi, tam da burada başlıyor.

(Haberin özetini okumak için buraya tıklayabilirsiniz)

"İYİ Parti'deki istifalar kişisel tercih, siyasi duruşumuz net"

İYİ Parti'de neler oluyor? Peşi sıra istifa haberleri geliyor, parti hakkında birçok iddia dile getiriliyor. Son grup toplantısında Genel Başkan Meral Akşener, "Yalandan, dedikodudan iftiradan medet umanlarla bu yol aşılmaz" dedi. Bu sözler İYİ Parti içindeki sıkıntının bir anlamda kabulü mü?

İYİ Parti'nin siyasal kuruluş süreci dikkate alındığında özgün şekilde hareket etme esasına göre kurulduğunu, bu eksende hareket ettiğini görüyoruz. Partinin kuruluş süreci dikkate aldığında günümüz şartlarında kuruluş sürecindeki tutumunu aynen devam ettiriyor İYİ Parti. İYİ Parti'de siyasal bir değişiklik yok. Bu işin (istifaların) kişisel tercih tercihlerle bağlı olduğunun değerlendirilmesi gerekir. Ayrılmalar kişisel tercihler itibarıyladır. İYİ Parti’nin siyasal duruşuyla alakalı olmadığı gayet açık ve nettir. İYİ Parti'nin güçlü olduğu alanda, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin giderek zayıfladığını görüyoruz. Bugünkü yönetimin zihniyet ve anlayışından kurtulmanın tek yolu İYİ Parti'nin güçlenmesidir.

Dikbayır'ın iddialarına yorum: “Absürt, belgesiz, bilgisiz”

Ümit Dikbayır'ın iddiaları çok tartışılıyor. Kısa süre öncesine kadar partinizin Mali İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıydı, şimdi disiplin sürecinde. Akşener'in hesaplarını incelettirdiği iddiaları konuşuldu. Aynı zamanda hakkında cinsel taciz suçlamaları gündeme geldi. Kendisi hakkında suç duyurusunda bulunup dört ayrı idari soruşturma yapılmasını istedi. İYİ Parti tüzüğünde, seçim bildirgelerinde sıklıkla bahsi geçen kavramlar arasında "şeffaflık" ve "hesap verilebilirlik" var. Ancak son günlerde dışarıya yansıyanların şeffaflık ilkesini sarsacak tartışmalar gibi görünüyor... Bunların başında ise İYİ Parti'nin kasasının boşaltıldığı iddiası geliyor. Parti yetkililerinin dediği üzere eğer kasada kayıp yoksa ve hesaplar usulüne uygun işleniyorsa bu tartışmaların nedeni ne? Neden İYİ Parti yolsuzluk iddiaları, parti içinde rant meseleleriyle anılıyor?

Partide kasa boşatılması gibi bir şeyi tartışmak bile son derece açıkçası absürt. Siyasî partilerin mali denetimi Anayasa Mahkemesi tarafından yerine getirilir. Anayasa Mahkemesi, bu denetim görevini yerine getirirken Sayıştay’dan yardım sağlar. Dolayısıyla bunlar saçma sapan iddialardır. Böyle bir şey olması dahi mümkün dahi değildir. Parti hesapları açık. Bu konularla meşgul olacak bir parti değiliz. Biz Türkiye'nin meseleleriyle ilgileniyoruz. Şahsi meseleler de bizim gündemimizde değildir.  Bu iddialara karşılık, bu iddialar sorulmasına rağmen Sn Sedat Aksakallı bütün hesap-kitabı yayınladı. Dolayısıyla orada görülüyor. Bu açıklanmasına rağmen neden sadece iddia dile getiriliyor? Rantı ise partide değil herhalde başka yerlerde aramak lazım.
 

17.png
İYİ Parti lideri Akşener ve Sakarya milletvekili Ümit Dikbayır / Fotoğraf: İYİ Parti


Yalanlar… Yalanların bedeli ne olur biliyor musunuz? Yalanlara inanırsanız doğruyu aramazsanız. Somut olarak bir algıyla bu iddialar varken İYİ Parti'nin hesap ve kitabını Sedat Aksakallı açıkladı. Somut bilgiyle açıkladı. Halen algılar üzerinde konuşmayı sürdürürsek o zaman bilginin değeri kalmaz. Bunun kesip atılması lazım. Böyle bir konu söz konusu değil. Hesap verilebilirlik ve şeffaflık ekseninde İYİ Parti dönem sonuna kadar bütün hesap kitabını Sedat Aksakallı açıkladı. Bütün bunların hepsinin amacı ve hedefi İYİ Parti’nin bu yeni yolunda ona olan güveni azaltmak için kullanılan dedikodulardır. Ondan öteye bir anlamı taşımamaktadır. İYİ Parti'den neden rahatsızlar? Neden bunlar gündeme geliyor? İYİ Parti’nin siyasal tutumundan rahatsız olanlar var. Dolayısıyla bu tür konular bir algı, bir dedikodu olarak kullanılıyor. Evet, bununla beraber birtakım kişisel olan, birtakım zaaflar neticesinde de birtakım şeyler var. Ama bunlar kişisel olan konulardır, partiyi bağlamaz. Siyasetçi olarak da değerlendirmem. Takdir edersiniz ki; kişisel olanın politik olduğuna inanılan bir dünyada açıkçası bu sürecin neye dönüştürebileceğini bilmek lazım. Onun için politik bir mesele değil bu. Süreçlerden gerekli derslerde çıkarılır. Kaldı ki şahsi iddialar hukuka intikal etmişse, soruşturma istenmişse, disiplin kuruluna intikal etmişse bu süreç işliyor demektir. Tek taraflı bu iddiaları İYİ Parti'ye yöneltip sorgulamayı yaparken, bunların gerçek olmadığına dair ifadeleri görmezden gelmenin de algı oluşturmaya, dezenformasyona hizmet ettiğini de görmek lazım.

"Hedefte İYİ Parti ve Akşener var"

Ümit Dikbayır, tv100'de Erdoğan Aktaş'a konuştu, iddialarını sürdürdü. Protokolde görevli bir kişinin kongrede aleyhine çalışma yaptığını, meclis tatile girdikten sonra İYİ Parti milletvekillerinden para talep edildiğini, belediyelerle bir ilişkisi olmadığını, Sn Genel Başkan'ın oğlu Fatih Akşener'in kendi ekibine 7-8 İYİ Parti poşeti içinde 200'er bin lira dağıtıldığını duyduğunu iddia etti. Bununla beraber "Genel Başkan'a FETÖ'cü diyemeyiz ama yapılanlara bakarsak FETÖ taktikleri" diye konuştu. Ne diyorsunuz?

Ben bu iddia sahibini dinlemiş değilim. Kaldı ki; kimi iddiaların doğru olmadığına dair açıklamalar da yapılmış. Ayrıca iddiaların muhatapları da hukuki süreç başlattığını açıklamış. Soyut, mesnetsiz, belgesiz iddiaları, zanları, duyumları bir değerlendirmeye de gerek görmüyorum. Somut olanlar zaten disiplinde… Kaldı ki; bunları başka şeylerle ilişkilendirmek ise işi saptırmak. Meselenin özü İYİ Parti’nin siyasal tutumudur.
 

WhatsApp Görsel 2023-11-24 saat 07.54.17_1c38e286.jpg
İYİ Parti Siyasi İşler Başkanı Oktay Vural, Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı / Fotoğraf: Independent Türkçe


Kişisel meselelerin de politik olduğunu düşünmüyorum. Ancak bu kişisel iddia ve dedikodularla algı oluşturmak da politik bir araç olarak kullanılıyor. Bunları İYİ Parti’nin siyasal tutumundan ve varlığından rahatsız olan hangi dış unsurların kullandığı da ortada. Kişisel zaaf, iddia ve dedikodularla İYİ Parti’nin hükmi şahsiyetini hedef almanın kime yaradığını da parti mensupları, milletimiz iyi bilir. Hedefte İYİ Parti var. Hedefte Türkiye’de değişimi sağlamak yeni bir yol sunan Genel Başkan Sayın Akşener var.

"Kişisel hesaplardan medet umanlar var"

Genel Başkan Akşener son grup toplantısında Nihal Atsız'ın "Yolların Sonu" şiirinden birkaç mısra okudu: "Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz; çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına." diye. Şiirin devamını bilen biliyor... Akşener burada ne demek istedi?

Bu sözler bir kararlılık. Türkiye'de temsil ettiklerini düşündükleri politik değerleri temsil etmeyenlerin maskelerini düşürdüğünüz zaman rahatsız olanlar çıkıyor. İYİ Parti sağındakine de solundakine de rahatsızlık veriyor. Türkiye'nin gerçeği bu. Bu güzel insanları değerlerinden koparan, inançlarından uzaklaştıran, yaşam tarzlarını birbirine düşman kılan, ötekileştiren politikaya karşılık İYİ Parti bu iki kutbun birbirini korkutarak, kendilerine tapulu alan oluşturmasına karşılık bir milli tercih-milli siyaset anlayışıyla bir yol açıyor. Ne diyor genel başkan? “Yollar vicdanının nefsine esir edenlerle aşılmaz” diyor. Demek ki; böyle bir durum var. Nefis ve zanların heveslerine saltanat verilmesine karşılık İYİ Parti, nefis ve zanlara dayalı olarak bir saltanatı reddediyor. Kişisel hesaplar, yalandan ve dedikodudan medet umanlar… Sonra bu yalan ve dedikoduları dışarıdan pazarlayarak “İYİ Parti ne olacak ne bitecek?” diye köpürtenler var.
 


Elbette zorluklar erdem sahibi olmakla ve vicdan sahibi olanlarla aşılır. Politikacının amaç, hedef ve eylemlerini dikkate aldığımızda bunların belli ilkelere sahip olanlarla devam edeceğini ortaya koyuyor İYİ Parti. İlkeden yoksun amaç, hedef ve eylemler bizi dünyasız bırakır. İYİ Parti üzerinde oluşturulan bu algı operasyonu, dezenformasyon operasyonuyla ilgili bir kararlılık mesajı söz konusu. Demokrasi iki kurtla bir kuzunun “Akşam yemeğinde ne yiyeceğiz?” diyenlerin rejimi değildir. Toplumun hem değerlerinden hem işinden hem aşından hem hürriyetinden giderek kopartıldığı ve siyasetten umudunu kestiği, güvenini kestiği bir ortamdayız… Böyle bir ortamda açıkçası Türkiye'yi yönetmek giderek zorlaşır.  Türkiye'nin bütün bu hukuksuzluğa, zorbalığa, bu oyunlara, bu maskeli siyasete karşı maskeleri söken bir siyasete ihtiyacı olduğu kanaatindeyim. İYİ Parti büyük fedakarlıklar yaptı ama Türkiye’de değişim sağlanamadı. Şu ya da bu şekilde olmadı. İYİ Parti bir başkasının kendi üzerinden kurban kesmesini post çıkarmasını ya da bir başkasının zaafının kendi üzerinden yapılmasını ya da bir başkasına kazandırma ya da kaybettirmenin bir aparatı olarak görülmek istemiyor. İYİ Parti edilgen değil etken olmak istiyor. Bunu da başarabilecek yegâne parti olduğunu düşünüyorum.

"İYİ Parti'nin tutumunda değişiklik yok, değişen başkaları"

Geçen hafta Bahadır Erdem, partiden ayrılışıyla ilgili "Seçimden sonra bana ihtiyaç duyulan düşüncelerin artık İYİ Parti'de geçer akçe olmadığını düşünüyorum" dedi. Sanırım bir partinin kurumsal kimliği çok önemli. Peki İYİ Parti merkez sağda mı? Liberal mi ülkücü mü? MHP’ye alternatif mi? Partinin yönünü bir türlü tayin edemediği yönünde tartışmalar yapılıyor. "İYİ Parti, MHP kökenli ülkücü kökenli kadroların kaldığı parti haline geldi, merkez sağ parti olma iddiası bitti" diyenler var. Öyle mi, değil mi?

Bakıldığında İYİ Parti bakıldığında aslında bu kutuplaşma içerisinde olan bütün partilerin dışında elbette farklı bir yola sahip. Kişileri değerlendirmek istemem ama belki de İYİ Parti'nin bu çoğulcu anlayışı, bu kutup başlarından arınmış olan anlayışının getirdiği çoğulculuğu zannederim Bahadır Bey benimsememiş olsa gerek ki; tercihini bundan değiştirmiş olabilir. Aslında bir bakıma belki de kendisinin eleştirdiği konuların şahsında tebarüz etmediğini görmek lazım. Çünkü zannederim kendileri seçimlere girildiği dönemde genel başkan yardımcısıydı ve seçimden sonra da genel idare kurulu üyesi seçildi. Dolayısıyla İYİ Parti'nin siyasal konumunu ve her şeyden önce bu kadroların benimsemiş olduğunu göstermesi gerekirdi. İYİ Parti'nin yolunda bir değişiklik yok. Partiyi başka eksenlerde değerlendirebilenlerin görüşleri buna uymamış olabilir. O da kendi şahsi düşünceleri… Ama dediğim gibi ben kişileri değerlendirmem.  Kişilerin siyasi görüşleri değişebilir.
 

Yeni-Proje-2023-07-04T154338.145.jpg
İYİ Parti'den ayrılanlar kervanına katılan isimlerden biri de Bahadır Erdem / Fotoğraf: X


Ona bir diyeceğim yok.  İYİ Parti, milliyetçi, demokrat, kalkınmacı bir parti olarak bu kutuplaşmış olan siyasette toplumsal denge ve istikrarı hedefleyen, bu yönüyle de iktidara talip olan bir partidir. Mevcut siyasal kutupların muhafazakâr, demokrat, milliyetçi veya vatanseverleri, onların değerlerini temsil etmede yetersiz olduğunu ifade etmektedir. Siyasal zemini bu kadar da çoğulcudur. Maalesef kutuplaştırma bu yetersizliğin üstünü örtmek için kullanılıyor. Türkiye'deki siyaseti iki eksende, iki kutuplu, rekabetçi otoriter ve kutup başlarıyla tanımlamak ve pozisyonları da öteki üzerinden algılatmak, demokrasiyi kökünden zedeler. Düşmanlaştırma, ötekileştirme arasında demokrasilerde açıkçası ortak paydayı oluşturmak da mümkün olmaz. İnsanları taslak haline getirmek, birini diğerine korkutmak, düşmanlaştırmak… Bu eksendeki bir politikaya ise İYİ Parti elbette destek vermeyecektir.

"CHP ülkeyi değil ama yönetimini değiştirdi"

CHP’deki değişim ve Özgür Özel'in genel başkanlığa seçilmesini İYİ Parti nasıl yorumluyor? İki parti arasındaki ilişkileri olumlu bir düzleme sokabilir mi?

Bilemiyorum. CHP kurultayında yapılan konuşmalar biraz da tırnak içinde “sağ” dediğimiz seçmeni düşmanlaştıran ve sol bir blok oluşturmaya yönelik bir eğilim vardı. Ama sonuçta “Türkiye'deki yönetimi değiştiremedik ama Cumhuriyet Halk Partisi'nde genel başkanı değiştirdik” dedikleri görüldü. Dolayısıyla bu sürecin nasıl yönetildiği, nasıl işletildiği, nasıl aday çıkarıldığı, neden böyle aday belirleme süreci olduğu konusunu milletimiz elbette takdir eder. Ama sonuç itibarıyla bakıldığında biz kendi öznel siyasi çıkarlarımızı Türkiye'nin değişiminin önüne koymadık. Türkiye'deki değişimi önceledik ve buna göre de İYİ Parti tavrını oluşturdu. Sorgulamayı zannederim zaten kamuoyu da yapıyor.

Kılıçdaroğlu-Özdağ gizli protokolü...

Eski CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'yla Zafer Partisi Genel Başkanı Özdağ arasındaki protokol ortaya çıktı. Ne diyorsunuz? İnceleyebildiniz mi?

Bu protokol için önce "Yok" dendi. Sonra var oldu. Şimdi de somut bir şekilde varlığı ortaya kondu. Aslında böylesi bir protokolden belli bir süreçte iş birliği yapan partilerin haberdar olmaması sorgulanması gereken hususlardan biri. İmzalanan bu protokol Kılıçdaroğlu-Özdağ, daha doğrusu Cumhuriyet Halk Partisi ile Zafer Partisi arasındaki bir protokoldür. Bundan genel başkanın, İYİ Parti’nin haberi yoktur. Bu süreç içerisinde, bu sürecin yönetimi ve ilkeleri konusunun da sorgulanması gereken bir husus olduğunun da takdir edilmesi gerekiyor.

Akşener'in masadan kalkması: "3'ünde oy verecek olanlar 6'sında neden vazgeçsinler?"

2023 seçimlerine dönmek istiyorum. Kimi "Kılıçdaroğlu'nun adaylık ısrarı yüzünden kaybedildi" diyor kimi Akşener'in masadan kalkıp yeniden oturmasını gerekçe gösteriyor? Sizce seçim neden kaybedildi? AK Parti yenilmez mi?

AK Parti'nin yenileceğini İYİ Parti gösterdi. İYİ Parti'nin olduğu dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi artık parlamentoda çoğunluğu elde edemiyor. Yalın gerçek bu. Dolayısıyla aslında belki soruyu şöyle sormak gerekiyor. Kılıçdaroğlu'nun aday olması mı yoksa Kılıçdaroğlu'nu aday olarak ileri sürenleri ve süreçleri mi konuşmalı? Bunu iyi görmek lazım. Bu iç değerlendirmelerin hangi eksende yapıldığını, o kadroların kendilerini değerlendirmesi gerekir. Doğrusu hayretler içerisindeyim. “3’ünde Akşener masadan ayrılıp 6’sında geri geldi, o yüzden kaybedildi” önermesine karşılık “3’ünde oy verecek olanlar 6’sında neden oy vermekten vazgeçsinler ki?” diye soruyorum. Yani pek bir anlamı yok. Kemal Bey yine aday. Üstelik Ekrem Bey ile Mansur Bey de geldi. Eğer “Ekrem Bey ile Mansur Bey'in sürece dahil edilmesinden dolayı oy vermekten imtina ettiler” deniyorsa bu da bir çelişki olur. Dolayısıyla bu da yanlış.
 

aksener-masadan-kalkti-1133481-5.jpg
6'lı masalı günlerden bir kare / Fotoğraf: X


Aday belirleme sürecinde, süreç yönetiminde parti siyasal çıkarlarını önceleyen davranış, Türkiye'nin çıkarının önüne geçmiştir. Dışarıdan yaptığım tespit bu. Çünkü o zaman bir siyasi partiye mensup değildim. Bunu da daha önce de söyledim. Kutuplaşmış bir ortamda, ideolojik kutuplaşmaya gitmek seçmenleri sosyopolitik anlamda yönlendirebilir. Dolayısıyla bu geçirgenliğin sağlanması gerektiğini ifade ettim. Bu yönüyle bakıldığında hangi siyasi çıkarlar maksimize edilmiştir? O masa içerisinde “İYİ Parti’siz seçimi kazanacağız” diyerek Sayın Akşener ve İYİ Parti'nin masada olmamasını isteyenler İYİ Parti’nin masadan ayrılmasını istiyordu... Masadan ayrılmasıyla acaba hangi siyasal çıkarları maksimize etmek istiyorlardı? Bu sorunun cevabını da onların vermesi lazım. Dolayısıyla Sayın Akşener'in masadan ayrılma gibi bir durumu söz konusu değil. Aksine “Masaya 5’li devam edelim” diyen bir iradenin varlığı dikkat çekici… O zaman o liderlere, “5 kişi olarak hangi sonucu almak istediniz, hangi amaç için bunu yaptınız?” sorusunu yönlendirmekte fayda var. Sayın Akşener’e bunu sormanın bir anlamı yok. Belki de bu süreç, İYİ Parti'nin dışarıda kalması ve ondan sonraki gelişmeler istikametinde sorumluluğun İYİ Parti'ye yüklenmesi ya da İYİ Parti’nin sahip olduğu seçmen kitlesine yönelik bir operasyon olarak da düşünülmüş olabilir. O bakımdan bence soru yanlış yöneltiliyor. Akşener masadan kalkmadı, masa “5’li devam edelim” diyerek bir karar aldı. Ondan sonraki süreç içerisinde bu 5’li karar almayla İYİ Parti’siz bir seçimi nasıl kazanmayı düşünüyorlardı? Acaba muhtemel bir sonuç bekleniyordu da, bir sorumluluk yüklenmesi için mi bu hamle yapıldı? Türkiye'nin değişim konusunda 2019’da var olan bir birlikteliği akamete uğratmamak için, bütün bunlara rağmen sayın genel başkan da dışarıdan gördüğüm kadarıyla bir fedakârlık yaptı. Niye yaptı bunu? Kazanmak için de kazanacak adaydan kazanacak formüle dönerek bu süreci devam ettirmek istedi. Tek hedefi vardı, değişimi sağlamaktı ama sağlanamadı. Yineleyeyim, Kılıçdaroğlu'nun aday olması değil, Kılıçdaroğlu'nu aday yapma sürecini sorgulamak bence daha sağlıklı olur. Ve aday olma süreci sonucunda muhtemel sonuçları ifade edip, "yüzde 60-kola kutusu" gibi ifadeleri kullanarak yönlendirenler acaba bu süreçte nasıl bir siyasi çıkar elde ettiler? Onu da seçim sonrasında görüyoruz aslında...

2024 yerel seçimleri: "Dış etkenlere bağlı kalmaksızın yolumuzda yürüyoruz"

İttifak tartışmaları sürerken İYİ Parti'den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için ilk aday adaylığı açıklaması geldi. Anlaşılan, Suat Sarı'nın böyle bir niyeti var. Her şeye rağmen İstanbul ve Ankara için İmamoğlu ve Yavaş'ı destekleme anlamında anlaşma ihtimali teorik olarak masada duruyor mu? Yoksa İYİ Parti, tüm ittifak tartışmalarının önünü kesmek için de Ankara ve İstanbul dahil, partinin belediye başkan adaylarını en geç Aralık başında kamuoyuna açıklayacak mı?

İYİ Parti'nin Genel İdare Kurulu 81 ilde adaylarını halk ve teşkilatların eğilimleri dikkate alınarak belirlemek yönünde bir karar aldı. İYİ Parti olarak başkanlık divanı da yerel yönetimler başkanımız da seçim işleri başkanlığımız da bu doğrultuda aday adaylarıyla ilgili mülakatlarını yapıyor. Halkın eğilimini, teşkilat eğilimini ölçüyor. Bu konuda mutabık kaldıklarında açıklıyor. İYİ Parti dışında da adaylarını açıklayan bir başka partiye rastlamadım. Zamanı geldiğinde, vakti geldiğinde bunlar da açıklanacak, süreç işliyor. Bunun dışında herhangi bir dış etkene bağlı olmadan, kendi hedeflerimiz doğrultusunda hareket ediyoruz.

Bir bağlamda Ankara ve İstanbul için istişareler sürüyor denilebilir mi?

Tabi, 81 ilde her biriyle ilgili değerlendirmelerimizi elbette yapıyoruz. 

Halkın eğilimleri belirlenirken halihazırdaki başkanların görev onayları dikkate alınıyor mu? İki büyük kentteki İYİ Parti seçmeninin, kendisini AK Parti karşıtlığı ve muhalifliği ile konumlandırmış olan İYİ Parti seçmeninin önemli bir kısmının muhalefetin en güçlü olabileceği adaya oy verme eğiliminde olduğu kanaati için ne diyorsunuz?

Demirel’in dediği gibi "Sandığa girmeden sandıktan çıkılmaz". İYİ Parti olarak toplumun huzuruna, onlara hizmet edebilecek değerli adaylarımızla hizmet heyecanı içerisinde gidiyoruz. Sonuç itibarıyla toplum önüne adaylar çıktığı zaman vatandaş kararını verecek. Biz millette değil kendimizde sorunu buluyoruz ve daha fazla oy almak için gayret edeceğiz. İYİ Parti’nin Türkiye'yi değiştirmek için yaptığı fedakarlıklarla oluşturulan ittifakın maalesef başarıya ulaşmaması kendi iç iktidarları için Türkiye'de değişimin engellenmesinin sürecini hep birlikte yaşadık.
 

12888_480x270.jpg
İmamoğlu, Yavaş ve Akşener / Fotoğraf: AA


Kutuplaşmış bir siyasette İYİ Parti vatandaşlarımızın tercihlerine layık bir partidir. Kutuplaşmada birbirini korkutarak, mecburiyet ve mahkûmiyet ilişkisi içerisinde seçmenlerin hür tercihlerini yerine korkutarak bir siyaset anlayışı yerine biz hür tercihlerle, vatandaşın özgür düşüncesiyle kendimizin sunduğu adaylarla önlerine bir alternatif koyacağız. Bir zarfa giren 4 oyun farklı partilere gittiğini de gösterebiliyor vatandaş kimi zaman. Halkı boğmak, korkuyla hareket ettirmek, mecburiyetle hareket ettirmek yerine hür tercihleri sağlayacak bir ortam demokrasiye her zaman katkı sağlar. Dolayısıyla partilerin adayları olacaktır, onu tercih eder-bunu tercih eder. Bunları süreç içerisinde göreceğiz.

Vural: Başarıya başarısızlık mı denenip ulaşılır yoksa...

Ankara'ya gelirken son seçimde oyunu İYİ Parti'ye verdiğini söyleyen bir hanımefendiyle sohbet ettim. Bir hatırlatma yapıp, bir de öngörüde bulundu. Malum, İYİ Parti 2019’da AK Parti'ye kaybettiren ve CHP ye kazandıran partiydi, İstanbul ve Ankara ölçeğinde… İYİ Parti ile CHP arasındaki durum sebebiyle İYİ Parti yerel seçimlerde ama bilhassa Ankara ve İstanbul’da kendi adayını gösterirse bu iki kentin de muhalefetin elinden gideceği ve İYİ Parti’nin bu kez AK Parti’ye kazandıracağını düşünenler var.  Nasıl değerlendirirsiniz?

Öncelikle oy tercihini İYİ Parti’ye kullanan vatandaşımıza teşekkür ediyorum. Sonuçta oyunu kazanması için İYİ Parti’ye vermiş, CHP’ye değil. İYİ Parti birilerine kazandırma ya da kaybettirme aparatı değil ki… İYİ Parti’nin Türkiye'yi yönetmeye aday kadroları var. 2019’da da Cumhuriyet Halk Partisi’ne kazandırmakla ilgili bir şey değildi ki… İYİ Parti, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2023’te yapılacak seçimlerinde bir ittifakla değişmesini sağlamak için kurulmuş bir ittifaka katılmıştı. Takdir edersiniz ki; o ittifaka katılmak neticesinde İYİ Parti hiçbir il belediyesi almadı. 19 ilçe belediyesi kazandı.  Bu birliktelik Türkiye'de değişimi sağlamamışsa acaba aynısıyla, yani deneme-yanılma metoduyla aynı şeyi mi tekrar edersiniz? Başarısızlığı deneyerek mi başarıya ulaşmak isterseniz yoksa başarıyı deneyerek mi başarıya ulaşabilirsiniz? Türkiye'nin değişimi ve dönüşümü, Türkiye'nin bir hukuk devleti olması, Türkiye'nin adil bir yönetime kavuşması, Türkiye'nin bu kutup başı siyasetlerden uzaklaşması için İYİ Parti özgün siyasetini gerekli görüyor. Seçimler olduğu zaman sonuçta vatandaş tercihte bulunacak. Son derece demokratik bir tercih. 21 yıllık hegemonyayı ortadan kaldırmanın yegâne yolunun İYİ Parti'nin kendi siyasal duruşuyla topluma yeni bir alternatifi sunmasından geçtiğini düşünüyoruz. Sonuçta belediyelerde adaylar çıkacak, seçim olacaktır. 

"Sonuçta adaylarımızı çıkaracağız"

Buradan o halde anlamamız gereken İYİ Parti’nin İstanbul ve Ankara'da da kesinlikle kendi adaylarını çıkartacağı… Böyle mi anlamalıyız?

Zaten çalışmamız 81 ille ilgili. Keyfi bir yönetim yok burada. Genel İdare Kurulu'nun aldığı karar ile, bu karar doğrultusunda çalışmalarımızı elbette sürdürüyoruz. İYİ Parti olarak yerelde de kazanmayı hedefliyoruz. Ama takdir ederseniz ki; bir kez daha yineleyeyim biz başkalarının hayallerini gerçekleştirmenin aparatı değiliz. Ya da başka kişilerin iktidarını devam ettirmenin aparatı da değiliz. Asıl sorulması gereken husus bu kadar büyük sorunlar olmasına rağmen, hukuksuzluk olmasına rağmen, anayasa uygulanmamasına rağmen, bu milletin işi-aşı-ekmeği aşınmasına rağmen, emekliler ezilmesine rağmen, tarımdaki insanlar maalesef yokluk içerisinde olmasına rağmen acaba bu yönetimi iktidarda tutanlar kimlerdir, hangi politikalar bunları iktidarda tutabiliyor? Biz bu soruların cevaplarını arıyoruz ve bu soruları da doğru bir şekilde topluma sunmak için de kendi politikamızı oluşturmak istiyoruz. Biz bir başkasının başkalarıyla yaptığı ilişkinin hesabının bizim üzerinden sorulmasını istemiyoruz. Biz kendi politikamızın hesabını kendimiz veririz. Biz kendimizi ne AKP’ye ne CHP’ye göre tanımlıyoruz.
 

1128481-1482060104.jpg
Oktay Vural / Fotoğraf: AA


Bizim meşruiyet arayışımız CHP ya da AKP’ye dayalı bir meşruiyet arayışı değil. Milletle bir meşruiyet ilişkisi kuruyoruz. Bundan sonraki süreç içerisinde ortaya koyacağımız iyi, liyakatli bir aday sunduğumuz zaman bu adayı takdir etmeyeceğini söylemek ya da buna oy vermeyeceğini söylemekte millete haksızlık olur. Milletin iradesine bu şekilde ipotek koymak doğru değil. Hiç kimsenin oyu da çantada keklik değil. Çantada keklik olmadığını 2023 seçimlerinde gayet açık ve net bir şekilde gördük. Biz Türkiye'nin geleceğini muhafazakâr devrimci ya da kültürel Marksistlerin arayışlarına göre şekillendirmeyi düşünmüyoruz. Açıkçası milli siyaset anlayışıyla, Türkiye'nin yeni bir siyaset anlayışına ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. Bırakın da güzel adaylar çıksın. Bırakın da toplumun hür tercihleri olsun. Dolayısıyla biz aday çıkartacağız. Halk bizim adayımızı da tercih edebilir, başka bir adayı da... Son derece demokratik bir süreçtir. Ama şunu kesinlikle ifade etmeliyim ki; Türkiye'nin değişimi sağlayacak tek şansı İYİ Parti'nin güçlenmesinden kaynaklanıyor. Bu matematiksel bir denklem. Burada siyasi çıkar arayışımız yok. Pazarlığımız da yok. Doğrusu anlamıyorum. Yani öyle bir noktaya geliyor ki ya mecbursun ya mahkumsun başka yolu yok! Böyle bir bağımlılık ilişkisiyle Türkiye'nin yönetilmesi mümkün değil. Gazi Mustafa Kemal Atatürk “insanlarda bir arzu, bir meyletme, bir irade vardır. Her insanda bu vardır. Ve bu manevi bir şeydir” diyerek insanların hür iradesine sahip olabilmesi, onu kullanması için “egemenlik” gereklidir diyerek Cumhuriyeti milli egemenlik esasına göre kurmuştur. Yani insanların iradesini kullanabilmesi için egemenliğe sahip olması gerekir demiştir.  İrade baskı, tehdit korkuyla yapılırsa o zaman size soruyorum, egemenliğin anlamı kalır mı? demokrasi diyebilir miyiz? Hür irade, Demokratik tercih diyebilir miyiz? Cumhuriyet fikri hür vicdanı hür irfanı hür nesiller istemiyor mu?   Zordan ve zorunluluklardan kurtulmadıkça özgürleşemez ve politikayla düşünceyi birleştiremeyiz. "O kazanabilir, bu kazanabilir" ama biz kazanmak istiyoruz. Toplum kazansın istiyoruz. Otoriterleşmeden şikayet edip bunun Çölleşme iklimine uyarsanız beraberinde totaliterleşmeyi getirir. Dolayısıyla bu tehlikenin farkındayız. Bu kutuplaşma çölleşmeyi getiriyor. Otoriterleşmeyi meşrulaştırıyor. Kazananın her şeyi aldığı ve diğer hepsinin kaybettiği bir sistemde toplumsal istikrarı kurmanız mümkün değildir. Zorunlu bir rıza oluşturmakla demokrasiye gidilmez. Demokrasi zoraki rızaya dayanmaz. Demokrasi korkutmaya dayanmaz. Sonuçta adaylarımızı çıkartacağız, onlar da çıkartacaklar...

"50+1 tartışması gündem saptırma çabası"

Yerel seçimlere gidilirken önümüzde bir de 50+1 tartışmasının olmasını ve zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

50+1 tartışması gündem saptırmadır. Türkiye ekonomik açıdan ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıya. Dolayısıyla Türkiye'nin gündemini vatandaştan aşırmak diyebiliriz. 50+1 ile ilgili tartışmanın ortaya atılmasının iki gerekçesi olabilir. Muhtemel bir yeni dönem arayışı da olabilir ya da kendi ifadeleriyle bir anayasa değişikliği için zemin oluşturmakla ilgili olabilir. Mesele yüzde 50+1 değildir. Mesele aslında sistem bütünlüğüdür. Sistemik bir sorunla karşı karşıyayız. Sistemin bütün boyutlarıyla ele alınması, sistem bütünlüğü içerisi alınması gereken bir süreç var...

"Meşruiyetin temeli 50+1 değil, demokrasi ve eşitlik"

50+1'den 40+1'e değil de salt çoğunluğa inerse ve icranın başının yetkileri yerli yerinde durursa Türkiye'de meşruiyet açısından sıkıntı teşkil eder mi?

Sonuç itibarıyla yüzde 50+1’in olmasıyla meşruiyet sağlandığını da söyleyemeyiz. Meşruiyeti sağlayan hususlar eşitlik kapasitesi, demokrasi, denge-denetim ve katılımcılıktır. Meşruiyetin temelleri bunlardır. Meşrutiyetin temelinde demokratik çoğunluk içinde karar verebilme, yani kazananın her şeyi aldığı değil, milli iradenin sahip olduğu güçle sistem içerisinde söz sahibi olabilmesi, denge-denetim yapabilmesidir. Dolayısıyla böyle bakıldığında meşruiyeti sağlayan sadece bir çoğunluk değildir. Takdir edersiniz ki; parlamenter sistemde de çoğunluk kuralı vardır. Her bir sistemin demokratik çoğunluk kuralı vardır.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Eşitliğe ulaşma, adil yönetim, vs... Hükümet etme, güç kullanmak demek değildir. Yani böyle bakıldığı zaman bir erk kullanma da değildir. İnsanlar arasında hakkı ve hukuku hâkim kılmanın aracıdır. İnsanlara eşit muamelede bulunma sorumluluğunun, liyakate göre bir görev dağılımıdır. Dolayısıyla böyle bakıldığında “Ben güç sahibiyim”. Hayır efendim. Liyakat ve basiret mutlaka olacak. Hakka göre ödül ve ceza sistemi olacak. Dolayısıyla bizim bunları sormamız lazım. Ali Fuat Başgil'in bir sözü vardır: "O ne mes’ut ülkedir ki, orada salâhiyetleri içinde, ifrat ve hataya düşmeden iktidarını kullanarak milleti idare eden ehil ve mutedil bir hükûmet vardır" der. Bu bakımdan sorunu yüzde 50+1’de değil, bir sistemin kurumların oluşumunda aramamız gerekiyor.

"Milli Yargı ayrıştırması, Nazi Almanya'sı dönemi işi"

AYM-Yargıtay arasındaki krizi nasıl yorumluyorsunuz? Bilhassa hukukçu kimliğinizle baktığınızda...

Bu krizi oluşturabilecek hiçbir gerekçe olmadığı kanaatindeyim. Açık ve net. Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvurularda, hak ihlalinde kararları kesin. Bir görev uyuşmazlığı olduğu halde AYM kararları üstün. Kural bu. Bitti, bu kadar! Dolayısıyla bu kurumların bu şekilde çatışma içerisine girmesi, paralel birtakım yapılara ulaşmasının bedellerini biz daha önce ödedik. Türkiye'yi bu kurumsal çatışmalar içerisinde sokmak devleti çökertir, bu da çok yanlış olur. Üstelik bu kurumlar içerisinde bazılarının "Milli ya da değil" diye ayırıp bu tipte siyasal ya da ideolojik bir çatışma içine sokması, Türkiye'nin kurumlarını birbirine düşman kılması, rekabet edeceği kurumlar haline dönüştürmesi doğru değildir. Kurumlar arasında düzenli, ahenkli, verimli çalışmayı temin etmesi gereken anayasanın uygulanmasının sağlanmasını temin etmesi gereken de cumhurbaşkanıdır. Burada açık bir şekilde anayasanın uygulanmasını temin etmek sorumluluğu vardır. Kurumları çatıştırmak, birini diğerine düşman kılmak...
 

1212281-948054754.jpg
AYM / Fotoğraf: AA


Üstelik bu konuda Sayın cumhurbaşkanının başkanı olduğu hukuk politikaları kurulu başkan yardımcısının "Milli Yargı" gibi tartışmaların içerisine girmesi kesinlikle kabul edilebilir değildir. Bu 1930’ların Almanya'sındaki Carl Schmitt dönemindeki muhafazakâr devrimci diye adlandıran akımların arkasındaki siyasal zihniyetlerin günümüze yansımasıdır. Ki; bu siyasal zihniyet ne Türk devlet geleneğine ne kadim düşüncelerimize ne de cumhuriyetimizin kazanımlarına uygundur. Sayın Cumhurbaşkanı biliyorsunuz önce Yargıtay’ın yanındaydı, daha sonra “Ben hakem görevindeyim” diye ifade etti. Şimdi bu durumda eğer bir tarafta olanlar milli yargıyı teşkil ediyorsa sayın cumhurbaşkanının bu tutum değişikliğini neye yormak, nasıl yorumlamak gereklidir? Dolayısıyla sorumluluk mevkiinde olanların Türkiye Cumhuriyeti anayasasının temel ilkelerini ve duruşunu dumura uğratacak, onlara yön verecek ve bu kavgayı hızlandıracak şekillere girmesi doğru değildir. Yürütme içerisinde bulunan birilerinin de bu konuda tavır oluşturması ve bunu da ideolojik ve siyasal bir tartışmanın içerisine sokmasının bedellerini çok acı bir şekilde ödedik. Yargıda bu yapılanların bedellerini halen maalesef ödüyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin kararını beğenirseniz-beğenmezsiniz... Bunlar eleştirebilecek konulardır. Ama bu konunun bir çatışma haline gelip üstelik suçla ilişkilendirmek, suçlu gibi göstermek, doğrudan doğruya yargıyı ve anayasal düzeni de toplumun inancını ve güvenini zedelemiş olursunuz. Carl Schmitt’in devlet-halk-parti üçlemesinin siyasi birlik üçlemesi ile birlikte oluşturduğu ve bunu temsil eden kişinin de yetkisini hukuktan değil bu fiili durumdan aldığı ve fiili durumu da milli olmakla meşrulaştırdığı bir anlayışın ya da Makyavelizm’in yani “Hukuk ve ahlak yerine özgün Politik çıkar daha önemlidir” diyen anlayışın bizim devlet yönetimi anlayışımızda olmadığını, devletin bir hukuk ve ahlak kurumu olduğunu söyleyebiliriz. Türk devletlerinde her zaman kanunilik ve hukukilik esas olmuştur, töre esas olmuştur. 

"Adaletsizlik var ama öncelik şu an anayasa değil"

Anayasa değişikliği paketi gündemde. AK Parti'nin özellikle İYİ Parti ile uzlaşma yolu arayacağı dillendiriliyor. Nasıl bir yol izleyeceksiniz?

Türkiye’de bir seçim döneminde zaten şu seviyede bir anayasayla ilgili bir gündemin oluşturulmasını seçmen tercihlerini yönlendirmek ya da seçmenin gündemini ve toplumsal gerçeklerden uzaklaştırıp kendi siyasi çıkarlarına yönlendirmektir. Biz toplumun gerçeklerine göre siyaset üretmek istiyoruz. Siyasetçilerin ürettiği kendi siyasal gerçekleriyle toplumu "Cambaza bak" siyasetiyle aldatma ve kandırma dönemi yerine hür toplumsal tercihlerinin toplumun gerçeklerine göre şekillenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Şu anda toplumun da böyle bir gerçeği yok. Toplumun gerçeği enflasyondur. Toplumun gerçeği adaletsizliktir, hukuksuzluktur, eşitsizliktir. Doğrudan doğruya emeği aşı çalınan insanlardır. Milli irade bu hür tercihler ekseninde şekillenmelidir. Bu şekilde kutuplaştırılarak toplumu gerçeklerden uzaklaştırmak, gerçek ötesi bir topluma doğru götürür. Gerçek ötesi topluma gittiğiniz zaman hakikate ulaşmanız ve toplumun sorunlarına çözüm bulmanız mümkün olmaz. Tam da bu nedenle, özellikle gerçekle bağın sorunlu toplumlar bir kurtarıcı beklerler. Bu gibi yerlerde politika yozlaştırıcı ve kirletici olur. Bu yaşadığımız bir gerçektir. İYİ Parti de bu eksende bir anayasa değişikliği tartışmasını uygun bulmuyor. Anayasayla ilgili aradığımız şeyler vardır. Anayasada elbette hesap verebilir, şeffaf, denge-denetimin olduğu, bağımsız ve tarafsız bir yargının nasıl olacağı, başlangıç ve ilk 4 maddeyle birlikte vatandaşlık ekseninde oluşturmuş bu yapıyı değiştirmeden bunlarla ilgili görüşlerimizi elbette kamuoyuna paylaşırız. Bu eksende de görüşlerimizi iletiriz. Bunlar da açıkçası günümüzün temel tartışması, toplumun temel sorunlarıyla alakalı olmayan hususlardır. Adaletsizlik de temel sorunu olmakla birlikte bunu amaçlamayan girişimler yerine öncelikle yaşanan toplumsal sorunlara göre karar verilmesi gerekiyor.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU