Hafız Esad'ın bu lanetli savaşta fazlasıyla hayatta olması hakkında

Esad, İsrail ve ABD ile kasıtlı olarak asgari düzeyde mücadeleye girişmek, Lübnan, Irak, Filistin ve diğer yerlerdeki kardeş "arenaları" da maksimum düzeyde mücadeleye açık bırakmakla bilinirdi

Eski Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad / Fotoğraf: Khaled Al Hariri/Courtesy Reuters

Savaşlara katılanlar, savaşanlarla, onların kurbanlarıyla, etkilerine maruz kalanlarla, gidişatını izleyenlerle sınırlı değil.

Savaşlarda aynı zamanda şu veya bu sebeple çağrılan kişi veya simgeler de hazır bulunurlar.

Mesela din savaşlarında peygamberler, resuller, din şehitleri ve kutsal semboller yardıma çağrılarak şiddetli savaşlara sokulurlar.

Ulusal savaşlarda ister gerçek ister hayali olsun, tarihi ulusal kahramanlara veya ulusun ve halkın sembollerine başvurulur.

Böylece, savaş hayatı birçok ölümü ve ölüyü kapsayacak şekilde genişler.

Bugünün savaş hadiselerinde eski dünün hadiselerine benzer şeyler bulan tarihçiler veya yalnızca hatırlatıcılar da ortaya çıkabilir.

Dünün insanları arasında savaşın gidişatını andıranlar ya da deneyimleri veya konumları savaşın anlaşılmasına yardımcı olanlar çağrılır.

Bu anlamda merhum Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'ın Gazze Şeridi'ndeki bu canice savaşta oldukça canlı ve çok aktif olduğunu söyleyebiliriz ki görünen İsrail suçlusunun arkasında da görünmez suçlulardan oluşan uzun bir sıra uzanıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hafız Esad pek çok farklı anlamda canlı.

Ve bunların en basiti Hüseyin Abdullahiyan'ın geçen günlerde Birleşmiş Milletler'deki konuşmasında bize hatırlattığı anlam olabilir.

Hamas'ın İsrailli rehineleri İran'a teslim etmeye hazır olduğunu doğrulayan İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, Esad'ın 1980'lerdeki Lübnan yaklaşımına dair anılarımızı canlandırdı.

O dönemde Beyrut'ta yabancı uyruklular kaçırılınca, vatandaşları oldukları ülkeler müzakereler için Şam ve Tahran'a yönelirlerdi.

Kaçırılan kişi serbest bırakıldığında yaptığı ilk şey "direnişçi cumhurbaşkanı" Hafız Esad'a teşekkür etmek olurdu.


Gazze savaşı Hafız Esad'ı başka bir açıdan daha bize hatırlatıyor.

Gazze savaşının, siyasetin ve diplomatik çabaların önlenmesine, uzlaşmaların kuşatılmasına dayanan uzun bir geçmişin patlak veren bir sonucu olduğu doğruysa, bölgedeki tüm barış ve çözüm yollarını önlemek için onlarca yıldır ustaca bir titizlikle ve yorulmadan çalışan kişinin Esad olduğu da doğru.

1960'lı yılların ortasında Habib Burgiba'nın girişimini engelleyen Baas Partisi'nin oğlu oydu.

1978'den itibaren Mısır-İsrail arasında imzalanan Camp David'i karalama, Lübnan ve İsrail arasında varılan 17 Mayıs Anlaşması'nı bozma, 1980'lerin ortalarında Ürdün-Filistin barış projesini hedef alma, ardından 1990'lı yıllarda İran ve İsrailli aşırılıkçıların katılımıyla Oslo-Filistin-İsrail anlaşmasını bir ölüye dönüştürme misyonuna öncülük eden Baas Partisi'nin lideri de oydu.

Ancak Esad aynı zamanda dikkatleri kendinden uzaklaştırıp Filistin'e odaklayan okulun efendilerinden de biri.

Söz konusu okul bu amaçla, bizzat bazı muhaliflerinin ve kurbanlarının da kapıldığı kapsamlı bir sözel ve kavramsal mekanizma kullanır.

Bu tuzağa düşen muhalifler ve kurbanlar 'emperyalizm ve Siyonizm' ile ebedi savaşı anlatma maharetinde birbirleri ile yarışırlar ve hepimiz kahramanları Balfour, Sykes, Picot ve meslektaşları olan kadim geçmişlere sürgün ediliriz.

Doğrudan ve görünür suçlu olan İsrail'e yönelik bu sistematik ve yüksek sesli odaklanma sayesinde, birçok dolaylı suçlu, yalnızca kendi halklarına karşı değil, aynı zamanda Filistinlilere karşı da suç işlemeye devam ediyor.
 


Bütün bunlar bizi Esad okulunun altın bir bilime dönüştürdüğü derslere götürüyor;

O da sadece Esad Suriyesi'nin savaşmayı ve sonuçlarına katlanmayı bırakmadığı bir dava adına ülkelerin ulusal sınırlarının karıştırılması, egemenliklerinin ihlal edilmesi ve milislerin orduya dönüştürülmesi.

Ancak mevcut savaşta oldukça hazır ve etkili olan Esad mirasının geride bıraktığı en önemli şey, Hafız Esad'ın kendisine olağanüstü ve benzeri görülmemiş bir 'stratejik zeka' statüsü kazandıran stratejisi.

Merhum Suriye Devlet Başkanı, İsrail ve ABD ile kasıtlı olarak asgari düzeyde mücadeleye girişmek, Lübnan, Irak, Filistin ve diğer yerlerdeki kardeş "arenaları" da maksimum düzeyde mücadeleye açık bırakmakla bilinirdi.

Hizbullah Genel Sekreteri de cuma günü yaptığı konuşmanın ardından, sanki bu kuralın iyi bir öğrencisi olduğunu deklare etmiş gibi görünüyordu.

Ancak roller değişmiş görünüyor. Zira 'direniş ekseni' liderliğinin Şam'dan Beyrut'un güney banliyölerine taşınmasının ardından, Lübnan, mücadeleye minumum düzeyde ve üzerinde çalışılmış bir şekilde katılırken, geri kalan 'arenalar', özellikle de doğusu, güneyi ve havaalanları hedef alınan Suriye, maksimum düzeyde katılımın sahnesine dönüştü.

Aynı konuşmanın 'Iraklı gruplara' göndermelerle ve Yemenli Husilerin bu kaçınılmaz çatışmadaki varlığının neler getirebileceğine, onların füzelerinin gün gelip hedeflerini vuracağına dair cömert vaatlerle şişirilmiş olması da bunun azımsanmayacak bir kanıtıydı.

Bu arada Gazze'de katliam devam ediyor ve bizler de Allah'ın, ölen ve öldürülen sıradan halklar olarak bize hak etmediğimiz büyük ve ölümsüz liderler bahşettiğini deklare ediyoruz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU