Ünlü nörobiyolog Sapolsky: Özgür irade diye bir şey yok

"Verdiğimiz en küçük kararlar bile önceden belirlendi"

Özgür irade kavramına yönelik sorgulamaların ardında insan bilincinin nasıl evrimleştiği sorusu da yer alıyor (Independent Türkçe / Midjourney)

Nörobiyolog Robert Sapolsky, özgür iradenin varlığının bir çeşit yanılsama olduğunun bir kez daha altını çizdi.

ABD'nin saygın kurumlarından Stanford Üniversitesi'nde görev alan 66 yaşındaki bilim insanı, 40 yıldan fazla süreyi insan ve diğer primatların davranışlarını incelemek için harcadı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Yeni kitabı Determined: Life Without Free Will'de (Önceden Belirlenmiş: Özgür İrade Olmadan Yaşam) insanın özgür irade sahibi olduğuna yönelik temel argümanları çürüten Sapolsky, LA Times'a konuyla ilgili bir röportaj verdi.

Henüz 30 yaşındayken "dahi" bursu alan nörobiyolog, söz konusu röportajında, tüm insan eylemlerinin biyolojiye, yetiştirilme tarzına ve koşullara bağlı olduğunu vurguladı.

Aynı zamanda çok sayıda kitabı olan, iki çocuk babası bilim insanı, "Her canlı organizma gibi biz de yalnızca biyolojik makineyiz" diye konuştu.

Dünya gerçekten berbat durumda ve insanları kontrol edemedikleri şeyler için ödüllendirip cezalandırmamız nedeniyle çok daha adaletsiz hale geldi. Bizim özgür irademiz yok. Olmayan şeyleri bize atfetmeyi bırakın.

Özgür iradenin varlığını savunan görüşler, insanın eylemlerinden sorumlu olduğu fikrini doğuruyor.

Ancak Sapolsky'ye göre verdiğimiz küçük kararlar bile aslında önceden belirlendi.

New York Times'a verdiği ayrı bir röportajda nörobiyolog, özgür irade kavramını "tamamen işe yaramaz bir tanım" diye niteledi.

Bu tür bir özgür iradenin var olması için o organizmanın biyolojik düzeyde geçmişinden tamamen bağımsız olarak işlev görmesi gerekir. Şöyle düşünün: Belirli bir davranışa neden olan nöronları tanımlayabileceksiniz ama beyindeki diğer nöronların ne yaptığı, çevrenin ne olduğu, kişinin hormon düzeyleri ve hangi kültürde yetiştiği önemli olmayacak.

Sapolsky tam aksine tüm bu faktörlerin insanın eylemlerinde son derece belirleyici olduğunu söyledi.

Buna göre insanlar, tüm yaşamlarını farklı uyaranlara (örneğin kötü bir kokuya) tepki vermeye şartlandırılarak geçiriyor. Bu koku karşısında nasıl davranacağı; genetiği, koku alma reseptörlerini programlayan genetiği ve bu algıya yanıt olarak yetiştirilme sürecinde ne yapmaya şartlandırıldığına göre belirleniyor.

Bilim insanı New York Times röportajında bu konuyu bir adım ileri götürüyor ve insanın ahlaki sorumluluğun var olamayacağını savunuyor:

Yaptığımız işin (ahlaki kararlar dahil) yalnızca mekanik anlamda sorumluluğunu alabiliriz.

Öte yandan Dartmouth College'dan sinirbilimci Peter U. Tse, Sapolsky'nin sözlerini eleştirdi. LA Times'a konuşan Tse, Sapolsky'yi "zeki ama hatalı" diye nitelendirdi.

Bizim deterministik biyokimyasal kuklalardan başka bir şey olmadığımız fikrini öne sürenler, bu dünyada psikolojik acıların ve umutsuzluğun artmasından sorumlu.

Sapolsky ise insanların acı çekmesini değil mutlu olmasını istediğini savundu. Ancak bu isteğinin ana argümanıyla çatışabileceğini kabul etti.

"Bir makinenin başına 'iyi' bir şey gelebileceğine inanmak mantık açısından savunulamaz. Gülünç ve anlamsız" diyen bilim insanı, şöyle ekledi:

Yine de insanların daha az acı çekmesinin ve daha çok mutlu olmasının iyi bir şey olduğuna eminim.

"Bilinç nedir?" tartışması

Sapolsky'nin irade ve bilinç üzerine söyledikleri, aslında nöroloji ve sinirbilim camiasında giderek daha fazla ağırlık kazanan görüşleri yansıtıyor.

Kısa süre önce Boston Üniversitesi'nden nöroloji profesörü ve Harvard Tıp Okulu'nda öğretim görevlisi Andrew Budson'ın liderliğindeki araştırmacılar da benzer bir teori geliştirmişti.

Budson, "Bilincin, bilinçsiz beynimiz tarafından geleceği esnek ve yaratıcı biçimde hayal etmemiz ve buna göre plan yapmamız için kullanılan bir hafıza sistemi olarak geliştiğini öne sürüyoruz" ifadelerini kullanmıştı:

Bu teori, aslında dünyayı algılamadığımızı, kararlar vermediğimizi veya doğrudan eylemde bulunmadığımızı söylüyor. Aksine tüm bunları bilinçsizce yapıyoruz ve sonra (yaklaşık yarım saniye sonra) bilincimiz sayesinde bunları yaptığımızı hatırlıyoruz.

Budson ayrıca, "Düşüncelerimiz bile genellikle bilincimizin kontrolü altında değil. Uyumaya çalışırken kafamızdan geçen düşünce akışını durdurmakta ve odaklanmakta zorlanmamızın nedeni de bu" demişti.

 

Independent Türkçe, Futurism, LA Times, New York Times

Derleyen: Çağla Üren

DAHA FAZLA HABER OKU