Her üye ülkenin dünyanın zirvesinde bir yeri ve şansı olması için sıralamasına göre NATO zirvelerine ev sahipliği yapmasını sağlayan tarihi tesadüf sonucunda, Litvanya'nın başkenti Vilnius şehri NATO zirvesine ev sahipliği yapmasaydı, dünya medyasında yer almazdı.
Ancak Vilnius zirvesinde mesele sadece bu sıralama değildi, aynı zamanda üç Baltık ülkesinin (Litvanya, Letonya ve Estonya) Rusya-Ukrayna savaşı sırasında artık stratejik olarak Rusya'nın karşısında yer almaları idi.
Aslında üç ülkenin bu şekilde "jeopolitik" varlığı, Atlantik İttifakı'nın Ukrayna'yı ilhak ederek genişleme ve Rus topraklarına yakın olma arzusunun bir sonucu olarak ortaya çıkan savaştaki Rus argümanını bir ölçüde inkâr etmeyi içeriyordu.
Zira coğrafi gerçeğe bakıldığında, Baltık devletleri "Sovyet" kontrolünden kurtuluşlarından itibaren, daha erken bir dönemde Atlantik İttifakı'na dahil oldular.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
O dönemde bu adım Rusya'yı endişelendirse de silahlı bir işgale yol açmadı. Dolayısıyla daha sonra gelen Ukrayna işgalinin, Çarlık Rusyası ve Ukrayna'nın Sovyet devletindeki özel konumu ile ilgili başka tarihsel nedenleri vardı; bu özel konum diğer ülkelerin aksine demografik ve kültürel bir örtüşme yaratmıştı.
Tarihte ülkelerin ve şehirlerin, ölüm kalım mücadelesinin verildiği uluslararası bir çatışmada belirleyici buluşmaların yeri olduklarında tarihi bir konum edindikleri bilinir.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyanın kaderi Malta ve Yalta'da belirlenmişti.
İlkinde, Amerika Birleşik Devletleri başkanı Franklin Roosevelt, Ocak 1945'in sonunda İngiltere başbakanı Winston Churchill ile bir araya gelmişti.
İkincisinde ise mevcut savaşın eşiğindeki Kırım'da Joseph Stalin ile bir araya gelmişlerdi.
Şimdi ev sahipliği yaptığı zirve toplantıları ile Vilnius şehri de bu tarihi statüye mi sahip oluyor?
Savaşlarda "savaş sisi" diye adlandırılan durumlar vardır. Böyle adlandırılmalarının nedeni, çok sayıda aracın ve zırhlı aracın hareketinden kaynaklanan toz veya ordunun hareketlerini gizlemek için yoğun şekilde sis bombalarının kullanılması değil.
Aksine, savaş sisi ile komutan veya liderler için işlerin ve bilgilerin birbirine karışması ve bunun sonucunda sahada olan gerçeklerin zihinlerinde netleşmemesi kastedilmektedir.
Bunlardan biri ve belki de en tehlikelisi, stratejik olanla taktik olanın ya da genel ile kısmi olanın, mevcut ve hazır olan ile ertelenebilecek olanın karıştırılmasıdır.
Rus-Ukrayna savaşı bu kuralın bir istisnası değildi. Bir yanda, askeri operasyonlardan kaynaklanan gerçek savaşın sonuçları, savaşı meşrulaştıran veya hedef alan siyasi hamleleri tam olarak hesaplanmamıştı.
Diğer yanda, Batı'nın Rusya'ya uyguladığı yaptırımların sonuçları Moskova'ya baskının çok ötesinde; enerji, gıda, tedarik zincirlerinde krizlere ve küresel ekonomiyi tehdit edecek güçte enflasyon dalgalarına varan sonuçlar doğurdu.
Savaşın bu anında, yeni konular acil hale geliyor ve kendilerini devletlerin gündemine ve stratejik çıkarlarına empoze ediyor.
Bunlardan biri, Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın Atlantik İttifakı'na katılımına ilişkin olumsuz tutumu, kabulüne karşılık Avrupa Birliği'ne üyelik ve F-16 savaş uçakları başta olmak üzere ABD'den silah temini taleplerinde bulunması idi. Diğer acil konu ise Ukrayna'nın NATO'ya katılım için bir "yol haritası" talep etmesiydi.
Her iki mesele de kolay değil ve her birinin "savaş sisine" neden olabilecek özel zorlukları var. Savaş sisi ise dediğimiz gibi ikincil öneme sahip konuların, temel ve stratejik olanın önüne geçmesine neden olabilir.
NATO üye devletlerinin çoğunluğunun hedefi artık Ukrayna'nın savaşı kazanması ve genel olarak Rusya'yı zayıflatmak.
Bu noktada Türkiye, geçmişte Kırım'ın Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası olması, Çarlık Rusyası'nın onu kendisinden koparıp alması nedeniyle savaşta Ukrayna'nın yanında durma konusunda net bir pozisyon benimsemesine rağmen, Rusya ile de bir kısmı Suriye'de, bir kısmı da silahlanma alanında karmaşık çıkarlar oluşturmuş bulunuyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında neredeyse özel bir ilişki var.
Karmaşıklığın öteki yüzünde Türkiye'nin, İsveç'in kendisinin terör örgütü olarak gördüğü ve Türk devletine düşman PKK'ya yönelik politikasına kökten aykırı politikalar izlediğini düşünmesi yatıyor.
Buna karşılık liberal politikalarıyla İsveç, PKK üyelerine siyasi sığınma hakkı vermeyi, İsveç'in kurcalanmaması gereken iç politikalarının merkezinde yer alan bir konu olarak görüyordu.
İki pozisyon arasındaki bu çelişki, Türkiye'yi İsveç'in tüm üye devletlerin oybirliğini gerektiren Atlantik İttifakı'na katılımını reddetmekle tehdit etmesine yol açtı.
Anlaşmazlık, Türkiye'nin aşağıdakiler karşılığında İsveç'in ittifaka katılmasını kabul ettiği büyük bir anlaşmayla sona erdi.
Birincisi, AB'ye katılması için bir yol haritasının belirlenmesi, F-16 uçaklarının verilmesi, terörle mücadele konusunda Türkiye-İsveç ortak müzakerelerinin yapılması.
Ana kazanım ise Rusya'nın Ukrayna'ya doğru genişlemesini savaşın nedeni olarak öne sürdüğü Atlantik İttifakı'nındı.
Zira savaş, her ikisi de büyük ittifakın askeri gücüne önemli eklemeler yapan İsveç ve Finlandiya'yı kendisine katarak genişlemesi için bir sebep oldu.
NATO'da bir koltuk ya da bunu başarmak için bir yol haritası elde etmekte acele eden Ukrayna meselesine gelince, neredeyse ittifakın bölünmesine neden olacak bir tehlikeye dönüşecekti.
Zira üyelerden bazıları Ukrayna'nın talebine olumlu bir yanıtın Rusya'yı caydıracağına inanırken, ABD ve Almanya dahil olmak üzere diğerleri, bunu ittifakın Rusya ile önce aceleci, ikincisi, nükleer çatışma olasılığı taşıdığı için korkunç olacak bir savaşa girmek demek olacağını düşünüyorlardı.
Bu ise büyük olasılıkla muhalif ülkelerin, Ukrayna'ya silah sağlama taahhütlerine bağlı kalırken, çatışmayı sona erdirecek diplomatik ve siyasi olasılıkları da göz ardı etmek istemedikleri anlamına geliyor.
Ukrayna'ya üyelik verilmesi, Rusya ile büyük bir gerilimi artırma ve Çin ile yakınlaşma olasılıklarında daha büyük bir hayal kırıklığı anlamına gelecekti. Bu nedenle Ukrayna istediğini alamadı ama daha fazla para ve silah aldı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.