Çernobil'deki yasaklı bölgeye yaklaşım bana bir zamanlar ziyaret ettiğim başka bir "gidilemez" alanı hatırlatıyor. Güney Kore'yle Kuzey Kore sınırında yer alan DMZ (Askerden Arındırılmış Bölge) de geniş beyaz gökyüzü ve yabani, insan eli değmemiş ormandan terkip aynı enginliği paylaşıyordu. Başka bir dünyadan çıkıp gelme atmosferleri ve keskin görüntüleriyle ikisi de insanda aynı duyguları uyandırıyor.
Her yıl binlerce insan bu yerlere akın ediyor. Ama beni onlara çeken şey neydi? Ve bunun gibi "karanlık turizm"le haşır neşir olmak uygun mu? Çernobil ziyareti, Birinci Dünya Savaşı cephelerine ve Soykırım'ın gerçekleştiği toplama kamplarına yaptığımız okul gezileriyle aynı kategoride mi? Neden Ground Zero'daki anıtın fotoğrafını çekmem gerektiğini hissettim ki? Ya da Hizbullah'ın Lübnan'ın güneyindeki savaş müzesinin tünellerinde dolaşmam gerektiğini?
Haziran ortasındaki Çernobil ziyaretimin günü tam da HBO'nun aynı isimli çılgınca popüler yeni mini dizisinin yaratıcısının dizinin hayranlarını ziyaretlerinde saygılı olmaları konusunda uyardığı gündü.
Craig Mazin "#ChernobylHBO'nun yasak bölgeye böylesine bir turist akışına ilham kaynağı olması harika" diye tweet atarak şunları söylemişti:
Ama evet, etrafta dolaşan fotoğrafları gördüm. Eğer ziyaret ederseniz lütfen unutmayın ki orada korkunç bir trajedi yaşandı. Acı çekmiş ve fedakarlıkta bulunmuş herkese saygı göstererek hareket edin.
Mazin, bölgeyi ziyaret eden ve harabelerdeki "selfie"lerini bir hikaye sağanağıyla paylaşan Instagram "influencer"larına hitap ediyordu. En provokatif görüntülerden birinin sahibi (Koruyucu elbisesi pek de gizli olmayan biçimde düşerek tangasını gözler önüne seriyordu) daha sonra Çernobil nükleer santralinde çalışmış işçilere özel inşa edilmiş kasabanın, Pripyat'ın, etiketiyle paylaşılmalarına rağmen, görüntülerin bölgede çekildiğini reddetti.
Ama iç çamaşırlı "influencer"ların yokluğunda dahi, bölgeye ziyaretim turist kaynaklı rahatsız edici görüntülerden muaf değildi: üzerinde "I survived Chernobyl! (Çernobil'den kurtuldum!)" yazılı tişörtlerle bekarlığa veda partisinde görünen genç erkekler (şükür onlarla aynı turda değildim) ve ilk kontrol noktasından hemen önce satışa sunulmuş, karanlıkta parlayan prezervatifler.
Yöredeki nehrin adını alan Pripyat 1970'de kuruldu. Kasaba binlerce fabrika işçisiyle ailelerini barındıran kendi kendine yeten bir ütopya, bir Sovyet cenneti olarak tasarlanmıştı.
Günümüzde Ukrayna'nın kuzeyinde, Belarus sınırında kalan bölgeyi ziyaret ederken genç Sovyet vatandaşlarını zamanında bölgeye çeken şeyin ne olduğunu anlayabiliyorsunuz - ki facianın gerçekleştiği 26 Nisan 1986 tarihinde bölge hala genişliyordu. Bir gece vakti Reaktör 4'ün tatbikatı sırasında gerçekleşen patlama, İngiltere'ye kadar sürüklenerek Avrupa'nın tamamına yayılan devasa bir atom bulutuna dönüşen nükleer bir serpintiye yol açmıştı. Bugün de etkisini sürdüren serpintinin müsebbibi patlama gerçekleştiğinde bölgede daha fazla reaktör inşa edilmekteydi.
Bugün hala tasarım kusurları ve protokol ihlalinin yol açtığı felaketin sınırlandırılması gerekmekte. 2016'da mesela, ilk koruyucu "lahit"in üzerine dünyanın en büyük hareketli metal yapısı yerleştirilmişti.
İlk müdahale ekibinden 31 kişi patlamanın gecesinde ve patlamayı takip eden aylarda dehşet verici, acılı yaralanmalarla hayatını kaybetti. Muhtemelen daha binlercesi kimi uzmana göre 400 Hiroşima eşdeğerindeki şiddetli atomik serpinti sonucu öldü. Tahmin edildiği üzere Sovyet otoriteleri kollara ayrılan bu emsalsiz nükleer kazaya dair sessizdi. Bir BM ölçümüne göre tahmini ölü sayısı 4 binlerde. Greenpeace'e göreyse bu rakam 100 bine yakın.
2011 itibariyle turistlerin Çernobil'deki yasak bölgeye girmesine izin verildi. Bundan önce "iz sürücüler" bu gerçeküstü mekanı belgelemek (veya yazılamak) için yasal olmayan yollarla içeri girmenin bir yolunu buluyordu.
HBO'nun yeni programından (IMDB'ye göre tüm zamanların en çok izlenen programı) önce bile turizm yükselişe geçmişti.
2013'te 8 bin turist ,30 km'lik dış halkadaki ve reaktörü barındıran 10 km'lik iç alandaki kontrol noktalarıyla Çernobil yasak bölgesini ziyaret etmişti. Gamma Travel tur rehberimiz Alexandra Chalenko'ya göre bu rakam 2018'de 65 bine yükseldi.
Bu yılsa rakamın 100 bin kişiye ulaşması bekleniyor. Chalenko, kendisinin ve diğer tur operatörlerinin kendi aralarında "ikinci bir HBO sezonu istemiyoruz diye şakalaştıkları"nı söylüyor.
Diyor ki bütün bu 'alana günübirlik turistik gezi' fikri birçok Ukraynalı için son derece sorunlu olabiliyor.
Chalenko “Kimilerinin bu gezilerle sorunu var, bunların sadece para kazanma aracı olduğunu düşünüyorlar. Halbuki burası eşsiz bir yer. Burası mezarlık veya tüyler ürpertici bir yer değil. Doğanın zafer kazandığı bir yer burası” diyor.
Pripyat'ın ürkütücülüğünden tamamen kurtulduğu konusunda ona katılmasam da mekanı nefes kesici derecede güzel ve büyüleyici bulmaktan kendimi alamadım. Bölgenin kendisi kudretli bir imparatorluğun son yıllarına tanıklık ediyor; kazaysa Soğuk Savaş'ın iki cephesinde de görülen kibrin yansıması. Bölgenin mimarisi ve mükemmel bir şekilde tasarlanan Pripyat şehri, aslında olabileceklerin umut veren ihtimalini gözler önüne seriyor.
Parlak 34 derece güneşi altında bölgedeki turumuz bizi bir zamanlar aşıkların buluştuğu Art Deco tarzı bir kafenin -vitraylı camları artık kırık- olduğu limandan alıp kültür merkezine - düz çizgilerin ansızın abartılı kıvrımlarla buluştuğu nefes kesen modernist bir yapı - götürüyor. Tribünleri ve koşu parkurlarıyla futbol stadyumunu geride bırakıyoruz. Patlamayı takip eden gün bir daha geri dönülmemek üzere boşaltılan şehrin 50 bin sakini için taşıdığı umudu hayal etmemek elde değil. Sıklıkla fotoğrafı çekilen sarı dönme dolap kazadan sadece birkaç gün sonraki açılışını hevesle bekleyen şehrin çocukları tarafından hiç kullanılmadı.
Binaların çatılarından fışkıran ağaçlarla artık tamamen kaplanmış sokaklarda gezinirken distopik bir gelecek hayal etmek de mümkün. Doğal dünyanın bir kez daha serpilerek geliştiği, bizden sonraki bir dünya.
Arkadaşlarımın ısrarına rağmen henüz Chernobyl'i izlemedim. Gelmeye karar verişim bunu deneyimlemek içindi - mimariye daha yakından bakmak ve biraz kuş gözlemek için (kontrol noktasında sıraya giren turistlerin yanında Ukrayna Av Kuşları Araştırma Merkezi'nden araştırmacılar da var).
Ama bazı arkadaşlarım, muhtemel sağlık riskleri bir yana, neden gitmek istediğimi anlayamıyordu. “Ukrayna'da başka neler yapıyorsun? Canlı hissetmek için cephe hattında küçük bir tur mu?” diye nükteyle karışık sormuştu bir arkadaşım.
1996'da tespit ettiği olgu için “karanlık turizm” ibaresini icat eden turizm profesörü John Lennon'a göre, böyle bir arayış doğal bir insan arzusu ve olumlu şekilde ele alınabilir.
“Bunun kabul edilebilir ya da kabul edilemez olduğunu söyleyecek ahlak hakemi ben değilim” diyor "Dark Tourism: The attraction of death and disaster"ın ortak yazarı ve Glasgow Caledonian Üniversitesi Moffat Seyahat ve Turizm Merkezi direktörü Lennon.
Ama karanlık turizm, veya "hüzün turizmi", bölgeleri "meydana gelen olayları belgelemek, öğrenmek ve olaylara bir ispat teşkil etmek bakımından önemli. İçinde yaşadığımız uydurma haber çağında bu tür bölgeler olmadan bu tarz olayların tarihini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyasınız."
Ve bu tür bölgelerin küratörlüğü veya korunması genellikle, en azından bir dereceye kadar merkezi otoriteler tarafından üstlenildiğinde sadece bu yerlerin varlığının devam etmesinin bile tarihi korumak için hayati olduğunu söylüyor.
Lennon şöyle devam ediyor:
Kamboçya gibi yerlerde bunu gerçekten görüyorsunuz - orada yaşananlardan geriye sadece bir iki bölge kaldı. Çoğu insanın ziyaret ettiği Choeung Ek aslında 345'ten fazla ölüm tarlasından sadece biriydi. Diğerleri kayıp; üzerlerine binalar inşa edildi veya orman onları tekrar içine kattı. Bu tarz bölgeler hükümetin tarafsızlıktan uzak olduğu yerlerde özellikle önemli. Bu dönemi görmezden gelmek mevcut (Kamboçya) hükümetin yararına olabilir. Bu yüzden öğrenme ve belgeleme açısından bu bölgeler önem taşıyor.
İnsanların genellikle ölüm ve felaketle ilişkilendirilen bu bölgelere çekilmesi Lennon'a doğal bir insan içgüdüsü olarak görünüyor.
Lennon “Bizde korkunç şeylere dair insani bir hayranlık var ve bunu medyada, izlediğimiz televizyon programlarında, filmlerde, polisiye kurgunun popülerliğinde görebilirsiniz. Yeni bir şey yok yani" diyor.
Hatta o kadar yaygın bir gezi türü ki buna ayrılmış koca bir araştırma sahası var.
Dr. Philip Stone 2012'de kurulan Lancaster Üniversitesi Karanlık Turizm Araştırmaları Enstitüsü'nün direktörü. Karanlık turizmin, tarihin ve hatıraların anlatılarını, manipüle veya asimile edilmekten koruyacağını savunuyor.
Stone "Miras çoğulluğun ve ahenksizliğin her zaman iş başında olduğu değişken bir kavramdır" diyor ve şöyle devam ediyor:
Siyasi ve sosyokültürel ajandalara uyması için inkar edilir, münakaşa konusu olur ve sıklıkla farklı malzemelerle karıştırılır. Bu nedenle karanlık turizm sadece turistlerin acı ve utanç alanlarını tüketmesiyle ilgili değil. Onlar vahşetin, felaketin ve trajedinin geçmişe ait tanıkları.
Ama Stone karanlık turizm olgusunu kabul edip savunurken böyle bir aktivitede bulunan herkesin doğrudan "karanlık turist" olacağı tezine karşı çıkıyor.
Stone “Karanlık turizm terimi son 20 yılda ilgi yaratmış olsa da buna karşılık gelen 'karanlık turistler' yok. Sadece zorlu bir mirasla haşır neşir olan ve kolektif bilincimizi rahatsız eden turistik bir deneyimi tüketenler var" diyor.
Ama bu tür mekanları ziyaret edenlerin saygılı olması şart.
“Karanlık turizm bölgeleri üretmek, gerçeği ve sahiciliği vurgulamak demek ve böyle bir deneyimi yaşamak bölgenin içine konumlandırıldığı bağlama saygı duymayı gerektiriyor ” diyor Stone.
Eski Sovyet ülkelerinde karanlık turizm üzerine doktora yapan Richard Morten de karanlık turizmin "diğer turizm biçimlerine göre eğitim için inanılmaz bir kapasitesi olduğunu" söylerken şunları ekliyor:
Bu yerleri ziyaret eden insanlar tatillerini plajda oturarak geçirmektense bazen zor ama genelde akıl almaz önemdeki tarihi anlatıların içine dalmayı tercih ediyor.
Ama bu tür ziyaretlerin ardındaki motivasyonların kişiden kişiye değiştiğinin de altını çiziyor.
Morten “Karanlık turizm inanılmaz derecede geniş bir terim ve insanların bu mekanları ziyaret etmelerinin birçok farklı nedeni var” diyor. “Mesela Çernobil'i ziyaret eden Amerikalı turistlerin mekanla kurdukları bağ bir Ukraynalı'nınkinden farklı oluyor veya bunun tam tersi, New York'taki 11 Eylül anıtı gibi bir yeri ziyaret eden Amerikalı ile Ukraynalı'nın perspektifleri birbirinden çok farklı" diyor.
Chalenko'nun belirttiği gibi genç Ukraynalılar Pripyat'ı ziyaret etmeye giderek daha fazla ilgi duymaya başlarken 1986'yı hatırlayan jenerasyonda benzer istek yok gibi görünüyor.
Chalenko “Kazayı hatırlayan daha yaşlı Ukraynalılar buraya gelmekle daha az ilgileniyorlar ama genç nesiller için burası eşi olmayan bir yer" diyor.
Siyasi şiddetin devam ettiği yerlerde, bu tarz karanlık turizm bölgelerinin orada yaşanan vahşeti destekleyenler tarafından mabetleştirilmesi ihtimali mevcut.
Lise öğrencisi olarak Berlin dışındaki Sachsenhausen toplama kampında, havanın hareket etmediğini hissettiğiniz ve girdiğiniz anda atmosferin değiştiği bir yer, dolaşırken tartışmasız neo-Nazi gibi görünen bir çift fark etmiştim. Bu, bu tarz mekanların kapatılması için bir argüman teşkil eder mi?
Morten'ın gördüğü kadarıyla bu, böyle mekanların turistik yerler olarak kalması için sadece fazladan bir sebep.
Morten sozlerini şöyle sürdürüyor:
Neo-Nazizm gibi ideolojiler genelde zayıf tarih eğitiminin ve merhamet eksikliğinin sonucundan başka bir şey değillerdir. Eğer yanlış kalabalığı çekme korkusuyla vahşetin gerçekleştiği alanları kapatmaya başlarsak onların tarihiyle ilgili önemli konuşmaları da susturuyor oluruz. Cehalet kötü fikirleri doğurur.
Lupine Travel'da “macera” bölgelerine gezi düzenleyen tur rehberi Dylan Harris, müşterilerinin deneyimlediklerinden bir şeyler öğrenmesinin şart olduğunu dile getiriyor.
Harris "Karanlık turizm" terimini - "Marazi çağrışımları olduğunu düşünüyorum" diye tamamen reddederken “Bu sadece bölgeyi ziyaret etmekle ilgili değil, burada öğrenmekten ve eğitmekten bahsediyoruz" diyor ve şöyle devam ediyor: Gerçek şu ki, insanların bu tür yerleri görmek istemesi için birçok nedeni var.
Harris müşterilerin “saygılı hareket etmesini sağlamak için” turdan önce bilgilendirildiklerinden emin olduğunu söylüyor.
Çernobil'e olan yolculuğumuzdan önce gelen onay maili de o gün alkolsüz olmamız gerektiğine dair bizi uyarmıştı, nitekim Chalenko da Kiev'den bindiğimiz otobüste "Üzerinizde alkol ya da uyuşturucu var mı?" diye sormuş ve "Duyarlı olmamız gerek, tarihin en kötü nükleer felaketi söz konusu” demişti.
Ayrıca bizi “İlginç bir Sovyet gazetesi veya Reactor 4'ün bir parçasını bulursanız yanınıza almayın” diye de uyarmıştı.
Yasak bölgeye olduğu kadar Kuzey Kore'ye ve çatışmayla özdeşleşmiş, Kürdistan’dan Çeçenistan’a birçok farklı noktaya geziler düzenleyen Harris son yıllarda Çernobil'de değişiklikler olduğunu fark etmiş.
Harris, "Eskiden ziyaret etmek isteyenlerin kaza hakkında bilgileri ve bu konuda daha fazla şey öğrenmek için güçlü arzuları olurdu" dedi. Fakat son yıllarda, “burada yaşananları bilmeyen ve bundan etkilenen kişilere saygı göstermeyen insanların sayısında artış yaşadık. Bazı şirketler burada bekarlığa veda partileri bile düzenliyor. Birkaç hafta önce HBO dizisinin bitmesinden bu yana müşterilerin bu tarz taleplerinde artış yaşadık" diyor.
Harris'e göre Ukrayna otoritelerinin artık bu tarz davranışları önlemek için çalışması önemli: Belki de ne tür acentelerin yasak bölgeye tur düzenleyebileceğine dair daha fazla kısıtlama konulmalı.
Lennon diyor ki HBO serisinin ve ucuz uçuşların yanı sıra birçok kişi takipçilerini gündelik turizmin sınırlarını zorlayan uğraşlarından eş zamanlı olarak haberdar etme ihtiyacı hissettikçe teknoloji de karanlık veya hüzün turizmi bölgeleriyle ilişkimizi değiştiriyor.
"Ölüme giderek daha da yaklaşma, neredeyse ona dokunma arzusu var sanki" diyen Lennon “Sanırım deneyimsel olanla ilgili bir şey söz konusu. İnsanların arkadaşlarına hava atabileceği, yeni, alışılmışa meydan okuyan bir deneyim” diye devam ediyor.
Neredeyse herkesin akıllı telefonu olmasıyla karanlık ya da hüzün turizmi bölgelerinin fotoğraflarının üretimi ve yayılması da son yıllarda katlanarak arttı.
Lennon tek başına bunun bile bu tarz turizme talebi besleyebileceğine inanıyor. Genelde zehirli bir kurtlar sofrasını andıran, bazen herkesin pusudaki bir influencer gibi göründüğü sosyal medya kültürü belki de turistleri daha ekstrem mekanlar aramaya sürüklüyor.
Lennon “Kesinlikle elde taşınan cihazlara kaydedilip internete yüklenebilen daha röntgenci bir deneyime talep var. Çernobil'in fotoğrafını evcil hayvan, düğün veya plaj fotoğrafıyla birlikte paylaşmak biraz da insanların hayatının bayağılığıyla ilgili" diyor Lennon" diyor.
Martta, Chernobyl'in yaratıcısı kendini felaket alanını fotoğraflamaya dair daha saygılı bir tutumu teşvik etmek ihtiyacında hissetmeden önce, Auschwitz'deki küratörler benzer bir duyuru yayımlamıştı. Ziyaretçilere hatırlatmak istiyorlardı ki ölüm kampının demiryolu hattında dengede dururken fotoğraflarını çekmek yakışık alır bir davranış değildi.
Rayların üzerinde duran dört kişinin resimlerini içeren bir tweette “Denge tahtasında yürümeyi öğrenmek için yüz binlerce kişinin ölüme gönderilişini simgeleyen alandan daha iyi yerler var" yazılıydı.
Takiben bölgenin yönetmeliğinden bir bölüm eklenmişti: Müze alanını ziyaret edenlerin gereken ciddiyet ve saygıyı göstererek hareket etmesi beklenir.
Fakat Stone turizmin tüketicileri her zaman deneyimlerini fotoğraflamaya esinlendirdiğini açıklıyor:
Alışılmayanın ve esrarengizin fotoğrafını çekmek daima turizmin alameti farikalarından biri olmuştur. Bununla birlikte, günümüzde turist fotoğrafçılığının odağı sosyal ilişkileri yakalamaya ve sosyal medya üzerinden direkt erişime izin vermeye yönelen bir hareket.
Stone'a göre bu yüzden olay artık turistik bölgenin kendisinden ziyade orayı ziyaret etmiş olma gerçeğini belgelemekle ilgili. Lennon'un dediği gibi, New York Ground Zero'daki, suyun sakince aktığı, her bir kurbanın isminin tek tek kenarlarına işlendiği 11 Eylül anıtını, bu huzur dolu alanı ziyaret edenler arasında “Selfie çeken ve gülümseyip gülümsememe konusunda karar vermeye çalışan turistler görüyorsunuz."
Ama uzmanlar "selfie"lerin özü itibarıyla olumsuz olmadığına inanıyor.
Stone “Bu dijital dolaysızlık 'selfie'lerin yalnızca 'BURADAYDIM' şeklinde değil ama aynı zamanda 'şu an buradayım', gerçek zamanlı olarak bunu deneyimliyorum ve işte bu da kanıtı şeklinde iletişim kurduğu anlamına geliyor” diyor.
Morten'in dediği gibi:
Selfie'leri tamamen narsistik veya felaket alanlarında ahlak dışı diye reddetmenin basiretsizlik olduğunu düşünüyorum. Dijital iletişim çağıyla birlikte iletişim kurma ve deneyimlerimizi hatırlama yöntemimiz değişiyor ve tarihi ne kadar korkunç olursa olsun sıradışı bir yere gittiklerini belgelemek isteyen turistlerde yanlış bir şey yok.
Fakat "böylesine fenalık dile getiren bir şeyden estetik olarak kabul edilebilir bir fotoğraf ” yaratmak mümkün mü, diye merak ediyor Lennon ve şöyle devam ediyor:
Evet, insanlar kalabalıktan daha ilginç ve değişik şeyler göstermek istiyor ve bu yeterince doğal; ama bu deneyimden bir şeyler öğrenme bakımından daha değerli bir şey kazanmalarını umardım.
Morten "vahşet sahnelerinin güçlü fotoğraflarını çeken savaş muhabirlerini eleştirmiyoruz" diyerek karanlık turizm bölgelerini fotoğraflarken bir “kabul edilebilirlik yelpazesi” olduğuna inandığını dile getiriyor ve “Bağlam ve niyetin büyük fark yarattığına inanıyorum. Eğer olay yerinin bağlamı tartışılmıyorsa korkunç bir şeyin hoşa giden görüntülerini yakalamak bundan etkilenenlere kötülükmüş gibi hissediyorum. Peki ya karanlık turistler eve bir fotoğraftan fazlasını götürmek isterse? Stone'un dediği gibi “etik tüketim ile sömürücü ticarileştirme arasında bulanık ince bir çizgi var. Ölüm iyi satıyor, her zamanki gibi" diyor.
Bu ince çizgide gezinmek ve "başka önemli ölülerin nasıl hatırlandığını sorgulamak" karanlık turistlerin sorumluluğu.
Chalenko'nun Çernobil Yasak Bölgesi dışında satılan kartpostallarla ve hatta bazı tişörtlerle sorunu yok ama prezervatiflerin fazla ileri gittiğini düşünüyor.
Morten içinse olaydan etkilenenlere bir yararı olduğu sürece bu alanların metalaştırılmasının sakıncası yok:
Bence söz konusu olaydan en çok etkilenenler turizmden yararlanmaya devam ettiği sürece bütün metalaşma tolere edilebilir. Batılı ahlak muhafızlarının diğer kültürlerin kendi miraslarıyla ilişkisini denetlemesinin yakışık aldığını düşünmüyorum. Kaba Çernobil hediyelikleri konusundaysa, eğer bu uygulamalar Ukrayna halkını rencide etmeye başlıyorsa bence bu açıkça tartışmaya noktayı koyuyordur.
Lennon'a göre bu tür hediyelikler toplumun bugünkü durumuyla ilgili bir şeyi açığa çıkarıyor:
Hediyelik eşya kültürünün tamamı ve dükkanlarda satılanlar ilginç, önce hürmet ve öğrenme hakkında konuşup sonra dünyanın en korkunç yerlerinin kartpostallarını satmak... Popüler kültürün yüzeyselliği resmediliyor buralarda, çoğu ruhsuz ve boş. Fakat eğer bu eğitim ve bilgi doğuruyorsa amacı savunurum.
Ve her ne kadar Çernobil'de koruyucu bir kıyafet almanın cazibesini göremesem de Instagram'da, Kiev'in şehir adası olan Trukhaniv plajının ve bir tavuk kievski fotoğrafının yanında bölgeden birkaç fotoğraf paylaşma ihtiyacı hissettim. Bunun neden ciddiyetsiz görünebileceğini anlıyorum ama ziyaretim sırasında sadece plajların ve yemeklerin keyfini çıkarmaktansa gezdiğim ülkenin tarihini de öğrenmeyi yeğlerim.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/news/long_reads
Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral
© The Independent