Şu anda Gwyneth Paltrow'la Terry Sanderson adlı emekli bir optometristi karşı karşıya getiren dava ilginç olmamalı. Bu, gerçekleştiği iddia edilen bir kayak kazasıyla ilgili hukuki bir dava.
Sanderson, Paltrow'un 2016'da Utah'taki lüks bir tatil tesisinde kendisine kayakla çarptığını, onu bayılttığını ve vücudunda birden fazla yaralanmaya neden olduğunu iddia ederek 2019'da dava açtı. Başlangıçta Paltrow'a 3,1 milyon dolarlık bir dava açsa da bir yargıç bu talebi reddetti ve Sanderson'ın cezai tazminat isteyemeyeceğine karar verdi. Sanderson şimdi "300 bin dolardan fazla" tazminat talep ediyor.
Öte yandan Paltrow, dikkatsizce kayak yapan kişinin Sanderson olduğunu her zaman savundu. Açtığı karşı davada, Sanderson'ın kendisini düşürdüğünü, iddiasının değer taşımadığını, bunun şöhretinden ve servetinden faydalanma girişimi olduğunu iddia etti. 1 dolarlık sembolik bir tazminat talep etti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Geçen hafta duruşmanın başladığı Park City'deki mahkeme salonunda yaşananlar şöyleydi: Kayak kazasına karıştığı iddia edilen iki kişiden her biri diğer tarafı suçlamaya çalıştı. Eğer hukuk fakültesinde okuyan bir öğrenciyseniz, bu dava sorumluluk ve üstlenilen risk alanında ilginç bir vaka çalışması olabilir. Ancak bu senaryonun dışında, Sanderson-Paltrow davası yüzyılın davası olacak niteliklere pek de sahip değil. Yine de bugünlerde sosyal medyada Paltrow'un ifade verdiği yeni bir klibe rastlamadan edemiyorum, ara sıra Taylor Swift'le olan arkadaşlığının net sınırlarını ya da kayak hocasına bahşiş verirken ne kadar cömert olduğunu belirtmesi isteniyor.
Peki neden? Neden ünlü bir kişiyle ünlü olmayan bir kişi arasındaki hukuki bir anlaşmazlık televizyondaki en ilgi çekici şey haline geldi?
Belki de hukuk temalı ve polisiye türündeki yapımlar bizi mahkeme salonunda gerçekleşenlerin heyecan verici olduğunu düşünmeye programladı, her ne kadar gerçekler çoğu zaman aksini gösterse de. Associated Press'in yakın tarihli bir haberinde jüri üyelerinin "tıbbi terimlerle dolu ve saatler süren ifadeler boyunca nasıl gerindikleri ve esnedikleri" anlatılıyordu:
Sanderson'ın avukatları Sanderson'ın sağlığını tanımlamaları için uzmanları kürsüye çağırdıktan sonra, Paltrow'un avukatları farklı türde MRI'ların ve nörolojik testlerin karmaşıklıklarına girerek uzmanların sonuçlarına şüphe düşürdü.
Gerçekten de davacının avukatı Kristin VanOrman'ın Paltrow'dan boyunu söylemesini istemesi ve Paltrow'un "1.78'nin biraz altında" olduğunun söylenmesi üzerine, "Çok kıskandım" diye cevap vermesi gibi, duruşmanın sadece seçilmiş anları viral oldu.
Paltrow'un kürsüdeki tavrı nispeten etkileyiciydi: Saygılı görünecek kadar sessiz ancak orada bulunma, bunu yapma gereği karşısında biraz şaşkın. Sessiz bir doğruculuk sergiledi ve zaman zaman, bunu sosyal medya dilinin dedikoduculuk ışığı altında sadece bir miktar küstahlık olarak görünebilecek bir şeyle birleştirdi. Sanderson'ın avukatı, Paltrow'un boyuyla ilgili bahsi geçen konuşmanın ardından Paltrow'a, "Boyumu 1.65'e ulaştırmak için 10 santimlik topuklu ayakkabılar giymek zorundayım" dedi. Paltrow tereddüt etmeden, yumuşak ve biraz da mesafeli bir tonda, "Çok hoşlar" diye cevap verdi.
Bir başka olayda Paltrow'a "kayak pistindeki diğer herkes gibi" görünüp görünmediği sorulduğunda Paltrow "niyetinin her zaman bu olduğunu" söyledi. VanOrman'ın "Muhtemelen daha iyi bir kayak kıyafeti vardır, eminim" demesi üzerine Paltrow, "Hâlâ aynı kıyafeti giyiyorum" diye yanıt verdi.
Duruşmanın başka bir kısmında Paltrow, olay sırasında bir noktada "Lanet sırtıma doğru kaydın" diye bağırdığını itiraf etti ve kürsüde "Kullandığım kötü dil için özür dilerim" dedi.
Associated Press'in haberine göre, davacı tarafın Paltrow'un zenginliğini vurgulamak için tuhaf girişimleri oldu, bir noktada "lüks Deer Valley Resort'taki kayak eğitmenlerinin fiyatı ve kazanın olduğu gün masaj yaptırmak için dağdan ayrılma kararı hakkında [onu sorguya çekti]". Goop'un arkasındaki kadın Gwyneth Paltrow'un, kısa süre önce verdiği bir röportajda kemik suyunun öğle yemeğindeki temel gıdalarından biri olduğunu söyleyen bir kadının masaj yaptırmış olabileceğine şaşırdık mı? Şahsen ben şaşırmadım.
İşin bir de televizyon kısmı var. Bir yargılamayı televizyona taşımak, insanların önemsemesini sağlamanın kesin bir yoludur. Duruşma televizyonda olmasaydı, Utah'tan şu ana kadar alacağımız tek şey Paltrow'un sabah mahkeme salonuna gelişi ve akşam ayrılışının fotoğrafları ve içeriden gelen haberler olacaktı. Duruşmada gerçekten olup bitenleri ikinci elden duymak zorunda kalacak, canlı tanıklık edemeyecektik. Elbette, Paltrow'un kıyafetleri de bu senaryoda analiz edilecek ve ifadenin en ilginç kısımları manşetlere taşınacaktı. Duruşmanın sonucu bir ya da iki yazıyı hak ederdi. Ancak mahkeme salonunda kameralar olmazsa, elimizde videolar da olmazdı. Duruşmaları topluca aval aval izleme deneyimine sahip değiliz. Viral olma potansiyelimiz yok.
Mahkeme salonundaki kameralar yakınlık izlenimi yaratıyor. İşin içinde ünlü biri olduğunda, ünlü bir taraftan önceden yazılmamış anların kışkırtıcı vaadini de beraberinde getiriyorlar. Aynı zamanda, mahkeme salonu çatışma ve yüzleşme için tasarlanmış bir ortamdır. Bu yönüyle bir realite şova benziyor: Tabii ki katılımcılar o an ne söylerlerse söylesinler, karşılıklı konuşmalarının tüm ilerleyişi drama için hazır halde. Ve biz de izliyoruz.
Sonucun ne olacağını kim bilebilir? Paltrow ve Sanderson ciddi iddialarda bulundular; Jürileri anlamak zor, tepkilerini tahmin etmekse neredeyse imkansız. Bir tarafın lehine olabilecek her faktör için, onu dengeleyecek başka bir faktör bulabilirsiniz. (Paltrow'un göreceli soğukkanlılığı sosyal medyada bazıları tarafından kendi masumiyetinden emin birinin sakinliği olarak yorumlandı ve diğerlerininse pek hoşuna gitmedi.)
Ancak tüm tartışmalar arasında bunun bu kadar dikkat çekmesi bir şeyi gösteriyor: Ünlülerin yargılanmasını izlediğimiz dönem sona erecek gibi görünmüyor.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: İpek Uyar
© The Independent