6 Şubat'ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli ve 11 şehri etkileyen depremlerde can kayıplarının sayısı 28 Mart 2023 itibariyle 50 bin 96, yaralananların sayısı ise 107 bin 204 olarak açıklandı.
Yaşamını yitirenlerin önemli kısmı depremin ilk günlerinde enkazlardan çıkarıldıktan sonra kimlik tespitleri yapılıp yakınlarına bilgi verildikten sonra defnedildi.
Ancak halen kimliği belirlenmeyen cenazeler ile kendisinden haber alınamayan insanlar mevcut.
Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanı Vedat Mercan, 25 Mart'ta Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Deprem Komisyonu'na verdiği bilgide 81'i çocuk 305 kişinin kayıp olduğuna dair ihbar olduğunu, bu kişilerin aranmasına devam edildiğini söyledi.
Mercan ayrıca 3 bin 755 cenazenin sadece parmak iziyle tespit edilmesinin sağlandığını belirterek, "Halen DNA örneği aldığımız, mezarlarını bildiğimiz ancak kimliklendiremediğimiz bin 297 vatandaşımız var, çalışmalar devam etmekte" dedi.
Emekli emniyet müdürü ve kriminal uzmanı Mehmet Şen, kimliklendirilemeyen kişiler tabirinin "kim olduğu tespit edilemeyen cenazeler" için kullanıldığını kaydetti.
Şen, Birleşmiş Milletler Polis Gücü kapsamında görev yaptığı Kosova'daki iç karışıklık sırasında bulunan toplu mezarlardaki kimliği belli olmayan kişilerin kimliklendirilme çalışmalarında bulunduğunu hatırlattı.
Kimliklendirmenin belli kriterleri olduğunu belirten Şen, özellikle afet, savaş gibi toplu ölümlerle sonuçlanan olaylarda kimliklendirme yapmak için DNA örneği, parmak izi, diş kayıtları, ölüm öncesi ve sonrası yara izleri, üzerindeki eşyaların kayıt altına alındığını belirtti.
Şen, bu verilerin sonradan yakınlarını bulmak için başvuran kişilerden alınan verilerle karşılaştırılarak cenazelerin kime ait olduğunun tespitine çalışıldığını kaydetti.
Türkiye'de de benzer bir sürecin izlenmesi bekleniyor.
Yapılacak çalışmaların sonunda birkaç ay içerisinde gerek kimliklendirilmeyen cenazelerin gerekse de kayıp olan kişilerin sayısının şu anki sayılarına göre azalması bekleniyor. Ancak her halükarda belli sayıda da kimliklendirilemeyen cenaze ve haber alınamayan kayıplar olacak.
"Aradan bir süre geçtikten depremden sonra kaybolan kişilerin yakınlarını nasıl bir süreç bekliyor" sorumuza Prof. Dr. Erol Ulusoy, cevap verdi.
Bu tür durumlarda iki türlü uygulamanın geçerli olduğunu belirten hukukçu akademisyen Ulusoy, ilk olarak "ölüm karinesi" kararını şöyle anlattı:
Diyelim ki depremde bir kişi yaşamını yitirdi. Ancak cenazesi bulunamadı. Oysa bu kişinin öldüğüne kesin gözüyle bakılıyor. Bina yıkıldığı sırada orada olduğunu gören, şahit insanlar var. Ortada cenaze olmasa dahi orada en yüksek amir olan kaymakam veya vali bir rapor tutarak ölüm kaydı düşüyor ve bu kişi gerçekten hukuki olarak da ölmüş kabul ediliyor. Bu durumda kişi evliyse dahi eşi dul kabul ediliyor ve mirası mirasçılarına geçiyor. Normal bir ölüm doğurduğu hukuki sonuçlar neyse 'ölüm karinesi' adı verilen bir uygulamanın sonuçları aynı.
Bir yıl boyunca haber alınamazsa yakınları "gaiplik kararı" çıkarabilir
Ulusoy, ardından ikinci olarak "gaiplik" uygulamasına dikkati çekti. Ulusoy şunları kaydetti:
"Ölümle sonuçlanmış muhtemel bir olaydan sonra kaybolmuş bir kişiden en az bir sene haber alınamaz ise yakınlarının başvurusuyla bu kişi hakkında mahkeme kararıyla gaiplik (Gaiplik, bir kişiden çok uzun süredir haber alınamaması veya hayati tehlike dahilinde kaybolması durumunda o kişinin hukuki olarak ölü kabul edilmesi ve kişilik haklarının sonlandırılmasıdır) kararı veriliyor. Ölüm karinesinde bir süre yokken burada en az bir yıl kayıp olması gerekiyor."
"Mahkeme kararı gerekiyor"
Ulusoy'un verdiği bilgilere göre gaiplik kararı çıkarmanın da belli kriterleri var. Bunlardan biri gaipliği istenen kişinin ölüm tehlikesi olan bir olaydan sonra kaybolması hususu bulunuyor. Örneğin şiddetli deprem olan bir yerde o an bulunuyor olması ve bu olaydan sonra en azından bir yıldır ortadan kaybolması gerekiyor.
Yakınlarının başvurması üzerine önce mahkemede ilan kararı alınıyor. İlan verildikten sonra 6 ay boyunca kayıp kişinin yaşadığına tanık biri çıkmazsa mahkeme kişinin gaipliğine karar veriyor.
Ayrıca ölüm tehlikesi olan bir olaya karışmamış olsa bile bir kişiden 5 yıl boyunca haber alınamaz ise yakınları onun hakkında gaiplik başvurusu yapabiliyor.
"Gaip belgesi alan kişinin eşi boşanmak için dava açmak zorunda"
Ulusoy, vali ve kaymakam tarafından belirlenebilen "ölüm karinesi" ile "gaiplik" arasında fark olduğunu söyledi.
"Ölüm karinesinde kişi resmen ölmüş kabul edilirken mahkeme kararıyla verilen gaiplikte o kişi ölmüş kabul edilmiyor" diyen Ulusoy şöyle devam etti:
Bundan dolayı hüküm ve sonuçlar oluşmuyor. Örneğin ölüm karinesinde kişinin eşi resmen dul sayılırken, gaip olan kişinin eşi halen o kişiyle evli kabul ediliyor ve boşanmak için mahkemeye başvurması gerekiyor. Yine mirası mirasçılarına geçiyor ancak gaip kişinin çıkıp gelebileceği düşünüldüğünden mirasının tamamının sahibi değilsiniz. Bir güvence vermeniz gerekiyor. Mirası kullanabiliyorsunuz ama örneğin mülkü üzerinize alamıyorsunuz. Ancak gaibin 100 yaşını tamamlamasıyla veya tanıkların çıkıp öldüğünü netleştirmesiyle veya bir DNA testiyle bulunan bir cenazenin kimliklendirilmesiyle ispat durumunda gaiplik durumu kalkarak o kişi resmen ölmüş olur."
"Hukuki sıkıntılar doğurabilecek riskli bir durum"
Emekli emniyet müdürü Mehmet Şen ise "ölüm karinesi" uygulamasına karşı çıkarak mülki idare amirinin bir kişiyle ilgili ölüm kararı vermesinin kabul edilebilir olmadığını belirterek, "Bir delil ya da veri olmadan bir kişiyi mülki amirin ölü olarak ilan etmesi doğru değil. Hukuki sıkıntıları olabilecek riskli bir durum. Kişi çıkıp gelebilir de" yorumu yaptı.
© The Independentturkish