Suudi Arabistan-İran mutabakatına dair bir okuma

Uzlaşı, barış, devletlerin bağımsızlığına saygı ve iç işlerine karışmama İran'a "devrim ihraç etme" fikrinden çok daha fazlasını kazandıracaktır

Fotoğraf: SPA

Çin'in aktif katılımıyla imzalanan Suudi Arabistan-İran mutabakatının duyurulmasının ardından çok sayıda yorum yapıldı.

Bu anlaşma ile birlikte bazılarının açıklama, bazılarının da bir yanıltma çabası olduğunu hissettiren pek çok yorumun yapılması doğaldı.

Konuyla ilgili bilgi sahibi olanlar, anlaşmayı çekingen bir tavırla karşıladılar ve İran rejiminden olumlu adımlar atılmasının beklendiğine işaret ettiler.

Suudi Arabistan Krallığı'nın ne İran ne de başka bir ülkede emelleri olmadığı, açıkça veya imalı olarak müdahalelerde bulunduğuna dair söylenen her şeyin uydurma ve gerçeklerin tahrif edilmesinden ibaret olduğu, zeki gözlemcinin bunlara karşı bağışıklı hale geldiği konusunda mutabık kaldılar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Öte yandan komşu İran'ın görünürde Yemen, Lübnan ve Suriye, gizlide ise Körfez ülkeleri de dahil olmak üzere birçok Arap ülkesine müdahalesi bir sır, hatta gizem bile değil.

Dahası zaman zaman bazı İranlı politikacılar birçok Arap başkentini kontrol etmeleriyle açıkça övünüyorlardı!

Dolayısıyla soru (ki bu tabiri caizse milyonluk bir soru) şu, İran, yönelimlerini ve rüzgârın yönünü değiştirmekte zorlandıktan sonra yelkenlerinin yönünü değiştirecek mi?


Bazıları, İran'ın karşı (Arap) batı kıyıya yönelik emelleri gibi bilinen nedenlerden dolayı bunun zor olduğunu düşünüyor.

Ancak bu algı veya sonuç aceleci olabilir, çünkü "rejimin katılığı" hakkında söylenenler tarihsel ve ideolojik nedenlerle doğru, ancak aynı zamanda ne kadar büyük olursa olsun bir adımla elde edeceği kazancın, kayıplarından daha büyük olacağı bir durumda bunu yapmak onun için zor olmayacaktır.

Dünya 2002'de nefesini tutmuşken, Saddam Hüseyin rejimi ve küresel gelişmelere dair akıl yoksunu okuması ile ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon arasındaki çatışma tırmanırken, İran rejimi başına kötü bir şey geleceğinden korkuyordu.

İran'da o zamanki hâkim görüş, ABD ve müttefikleri için "Saddam Hüseyin rejiminin öğle, Tahran'daki mevcut rejimin de akşam yemeği" olacağı şeklindeydi.

Dahası Saddam Hüseyin'in o dönemde İran'a yönelik "ortak düşmana" karşı ittifak girişimleri olmuştu!

Bunun üzerine Körfez'den bir diplomat Tahran'a giderek, uluslararası güçlerin misyonunu anlattı ve İran'dan bölgede beklenen gelişmeler konusunda "tarafsız, olumlu" bir pozisyon benimsemesini istedi.

Tahran rejimi bu misyondan etkilenmeyeceğinden emin olduktan ve kendisine buna dair bir dizi kesin, fiziki "kanıt" sunulduktan sonra (burada olayı uzun uzun ve ayrıntılarıyla yazmak için zamanımız yok), kendisine önerildiği gibi çatışmada "olumlu tarafsızlık" pozisyonunu benimsedi.

Dahası, savaş başladığında semalarındaki sortilere dahi göz yumdu.


İran, daha sonra Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden çoğu Iraklıdan bile daha fazla yararlandı.

2002'deki bu hadise ve sonuçlarının ortaya çıkardığı varsayım şu:

İran rejimi kendisine herhangi bir faydası olacağını gördüğünde o siyasi adımı atmıştır.

Bu nedenle, Suudi Arabistan Krallığı ile mutabakat ve Arap arenasını kademeli de olsa soğutma, rejimin gördüğü gibi kendi lehine olabilir. Zira diğer projesinin kaybedeceği, yeterince manevra kartı kalmadığı belli oldu.


Mesela nükleer silahlanma yarışı; rejim (nükleer silah sahibi olmanın) projesine bir fayda sağlamayacağını, aksine dünyanın birçok ülkesinin kendisine düşman olmasının önünü açtığını, buna ilaveten bu silahı kullanmasının fiilen imkânsız olduğunu gördü.

Örneğin bu silahı İsrail'e karşı kullanamaz, çünkü o zaman bölgede "kıyamet" kopacaktır. Ayrıca o silahın varlığının, rejimin bekası veya değişmesi konusunda da bir etkisi yok.

Sovyetler Birliği baştan aşağı nükleer silahla donanmıştı ama Afganistan'daki yenilgisinden 2 yıl sonra rejim değişti.

Pakistan nükleer bir ülke ama bu, rejim değişikliğini engellemedi. Rusya Federasyonu ve Ukrayna'daki savaşına gelince, karşılaştığı zorluklara rağmen Rusya bu silahların hiçbirini kullanamadı.

Bunun yanı sıra ülke içindeki ekonomik durum dosyası tehlike dönemecine ulaştı ve İran halkının büyük bir bölümü yoksulluk sınırının altında. Geri kalanların yaşam standartları öfke uyandıracak noktaya vardı.

Ayrıca İran'ın Rusya'ya temin ettiği silahlarla Ukrayna savaşına katılması, kıtanın güvenliğine yönelik bir müdahale olduğu için Avrupa'yı öfkelendirdi.

Irak'ta İran nüfuzuna direnen akımın genişlediği ve geride çok az İran yandaşı Iraklının kaldığı açık.

Bağımsız ve kimseye düşman olmayan, ancak Arap derinliğine bağlı bir Irak inşa etmeye yönelik geniş çaplı bir arzu olduğu aşikâr.

Suriye ve Lübnan'a gelince, "direniş" yalanının ne kadar büyük olduğu Suriyelilerin ve Lübnanlıların geniş kesimleri tarafından anlaşıldı.

Bunlar, Tahran'daki akılcı çevrelerin şüphesiz gözden geçirdikleri çetrefilli dosyalardan bazıları ve 40 yıldan fazla bir süre sonra şunu sorguluyorlar:

İran halkı için neler başarıldı?

Bu çevreler etraflarına baktıklarında, çeşitli kalkınma alanlarında ve ülkelerin inşasında gerçekleşen ve gerçekleşmekte olan pek çok başarıyı görüyorlar.
 


40 yıl sonra bir revizyonun gerçekleşmesi doğal ve aslında Rafsancani ve Hatemi gibi bazı isimler bunu yapmayı denedi, ancak radikaller "daha iyi bir planları" olduğu gerekçesiyle onları engellediler.

Ama bu planın sadece müdahale edilen toplumlar için değil, daha da önemlisi İran toplumları için en kötüsü olduğu ortaya çıktığından, İran halkının kendisini reddetme eğilimini büyüttü ve projeyi bütünüyle sorgulamasına yol açtı.


Uzlaşı, barış, devletlerin bağımsızlığına saygı ve iç işlerine karışmama İran'a "devrim ihraç etme" fikrinden çok daha fazlasını kazandıracaktır.

Vatandaşları bir istikrar aşamasına girebilir, bunun için tek yapması gereken yelkenlerinin yönünü değiştirmektir. Zira rüzgârın yönünü değiştiremeyeceği şüphe götürmez bir şekilde kanıtlandı.

Son olarak, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından birkaç yıl önce, bir Sovyet muhalifi, ülkesinin füzeler üretmesinin ve nükleer savaş başlıkları stoklamasının, ancak köylülerinin hala orakla (!) ekinlerini biçmesinin onu ne kadar şaşırttığını yazmıştı.

İran'da yaşananlar buna ne kadar benziyor!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU